8 Haziran 2012 Cuma

Eşekli kütüphaneci

Posta kutusuna düşen bir yazı, kaynağını bilmiyorum, ama çok etkileyici.

Yıl 1943. Genç Mustafa’nın tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi’ne çıkar. Devlet memurluğu o dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör falan yok. Bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok.

6 Haziran 2012 Çarşamba

Dumur diyalog #56

Browni intense paketinde 9 tane küçük paket çikolata var.

İki küçük yemesine izin verdik. Üçüncü paket elinde açıp yemek istiyor.

Hemen kendisine seçenek sunuldu;

“Eğer o çikolatayı yersen 3 gün çikolata yemek yok.”

Düşündü düşündü… Bir elindeki pakete baktı bir önündeki kalan 6 pakete.

“ama ama öyle olmaz! öyle öyle olmaz”

Sabahın erken saatleri…


Göz pınarına yerleşmiş bir damla yaş, “ama ama öyle olmaz! Öyle öyle olmaz” derken yerçekimine yenik düştü. Sonrasında kapıp koyuverdi kendini. Göz pınarları şelale oldu.

Aklı almıyordu.

5 Haziran 2012 Salı

Şimdi Haberler!

Arca mısır sezonunu açtı!
Yazlıklarının terasında sezonun ilk süt mısırını dişlerken objektiflerimize yakalanan Arca "kimseye vermiycem, hepsini kendim yiycem!" şeklinde beyanat verdi.


Bir haber de moda dünyasından!

Degas ve Küçük dansçı... Hayallerin her zaman gerçekleşmeyebileceğinin öyküsü

Bir kitabın arkasında seriye ait diğer kitap tanıtımları varsa, Arca ısrarla ister, yılmaz, aldırıncaya kadar her yolu dener. Kolleksiyonculuk mu? Beğendiği kitabın benzerlerine olan merak mı? Şımarıklık mı? Bilmiyorum, umrumda da değil. Konu kitap oldu mu gerçekten umrumda değil.

Daha önce bahsetmiştim, Vincent Von Gogh ile başladık seriye. Sonra Leonardo da Vinci geldi. Aklı Picasso'daydı, at kuyruğu saçlı kıza bayıldı, tabii ki çocuk ruhu hiç yaşlanmayan Picasso'ya da:)

4 Haziran 2012 Pazartesi

son model laptop

iphone'un helvasını yedik... derken laptop da sizlere ömür. Cenaze evi gibiyim. Üzerimde garip bir manyetik alan olsa gerek yakınımda ne kadar alet varsa bozuyorum bu ara.

Tuşları bozuk aletin. Kurcalarken iki tuşu söktüm, kaldım mal gibi. Ofisteki bir klavyeyi kaptım, çalışıyorum, işte öyle...

"38" bedenin resmi web sayfası...The official web page for "38"!

Ne diyecektim? Beyaz pantolon. Çok pis koydu yeminlen! Hiç girmediğim bir mağazaya girdim Cuma gunu Kesimlerini kalıplarını zinhar bilmiyorum, o mağazanın çözmeziyim. Hem 36 hem 38 hem de 5 tip pantolon alınca deneme kabininde kalma rekoru kırdım. Mağaza yetkilileri kim bilir hakkımda ne düşünmüştür.

2 Haziran 2012 Cumartesi

Bugün ne giydim?

Bayılırım moda bloglarına. Kombinlere, “ne giydim?” “ne neyle giyilir?” muhabbetlerine. Lakin uygulamadan yana pek gevşek olduğumdan, benim başlığa cevabım;


“Son üç haftadır olduğu üzere gömlek, siyah pantolon, siyah ayakkabı kombini”

Neden?

31 Mayıs 2012 Perşembe

Dumur diyalog #55

Doktorla muhabbetlerinin arasına girdiğimde;
A: Off sana söylemiyorum, ona söylüyorum.

Yel değirmenleri ile alıp veremediğim bir şey var ama ne?


Uyku denen şey depolanabilen bir şey değilmiş, bir defa daha anladım. İlki hamileykendi. O kadar çok uyuyordum ki gebeyken bir doktor ziyaretinde İlker dayanamayıp sormuştu, "ne zaman biter bu uyku halleri?" Hiç bitmedi. Herkesler "aman uyu uyu doğurunca uyuyamayacaksın zaten" diyerek beni uykunun depolanabilen bir şey olduğuna inandırmaya çalışmışlardı.

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Fonda "eye of the tiger" çalıyor

Ve ben eşşek kadar kadın tabakhaneye bok yetiştirecekmiş gibi koşuyorum.

Koşarken kulağımda o gaza getirici müzik, gözlerim hedefe kilitlenmiş. İnsan yığınlarının arasından slalom yapıyorum. "Slalom baby slalom!!"

"Üç kişi daha geçersem 1 dakika daha kazanırım"ın hesabını yapıyorum. Hayır gülmüyorum son derece ciddiyim. Üstelik dışarıda hava 25 derece iken bu gerizekalı insan topluluğunun bu kapalı AVM'de ne aradığını sorgulayacak kadar ciddiyim.

Şimdi nereden aklıma geldiyse…


Yıllardır görmediğimiz lise arkadaşımız, İzmir’e geldiğinde Alsancak’ta bir café’de buluşmuştuk. Hamileliğimin ortalarıydı sanırım. Bekar ve çocuksuz bir erkek olan arkadaşın ilk sorusu “sezeryan mı normal mi doğuracaksın” olmuştu.

"Arca, oğlum, senin annen bir salaktı..." Vol.12

Gün geçmiyor ki, günün çorbası çifti salaklıklarına bir yenisini eklemesin!

Arca, yavrum seni camide mi bulduk (zira sen bizden daha zehir gibisin) yoksa salaklığım bulaşıcı mıdır bilinmez son zamanlar anandaki salaklıklar babanı kapsama alanına aldı gidiyor.

29 Mayıs 2012 Salı

Dumur diyalog #54

İ : aa bir küçük fındık faresi mi gelmiş yatağımıza?


A: Hayır ben ceviz faresiyim

….

A: Annem fındık fareleri annelerini dudağından öper biliyor musun?



Marketten aldığımız mısırları kavanoza koyarken;

A: Bu ne?

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Kaçabilirsin ama saklanamazsın! 5 buçuk çok erken yav!


En son pek iyi anladığım ama anlamazlıktan gelmeyi tercih ettiğim yeni kademeli (ne demekse?) eğitim sistemi komedisiyle arama mesafe koymuştum. Vallahi bak, ofiste sohbetlere bile mal mal bakıyordum. Sanki görmezden gelmiş gibi yaparsam bu kötü kabus silinip gidecek ve biz güneşli bir sabaha uyanacaktık. Çocuklarımıza “zorunlu” seçmeli dersler dayatılmayacak, 10 yaşında çocuklar çıraklığa veya evlenmeye yönlendirilmeyecek, beş buçuk-yedi buçuk yaş arası üç ayrı grup aynı sınıflarda okutulmayacaktı. Okul öncesi eğitime önem verilecek, herkes huzurlu olacaktı.

Başta Blogcu anne Elif olmak üzere çok yazıldı, çok çabalandı. Okuyup okuyup beynimin ücra köşelerinde inzivaya yolladım bütün bilgileri, olanı biteni.

“Ben bir çocuk gördüm…”

Bu ara Arca bir halt yediyse ya da yiyecekse başlıyor anlatmaya …
“Annem bir gün ben bir çocuk gördüm…”

25 Mayıs 2012 Cuma

Procenin son ayağı

Tarihi iphone'um can çekişiyor. Bu fotoğrafı blogger'a ekleyinceye kadar iki defa kilitlendi. O kadar darbeye iyi bile idare etti. Bugün yarın cenazesini kaldırırız. Helvasını yer eski dostum nokia'ya selam ederim. Fotoğrafın konu başlığı "arca'yı çekirdek aileden çıkarma procesinin son ayağına ait material tedariği"dir. Tüm bir cumartesiyi ve gecesini, ardından da pazar öğleden sonrayı babaannesi ve hala-emre-deniz üçlüsü ile geçirecek olan cüce, kendisi ile ilgilenecek yakın akrabalarının burnundan getirmesin diye bir dizi önlem paketi planladım. -Var ya planda detaycılık konusunda üzerime adam tanımam. Hata bazen planı o kadar detaylandırırım ki işin gerçeğini yapmak hiç heyecan vermez ve hatta katiyen bir türlü bitmez.-

Fakir ama gururlu bir çocuk vardı…

Arca ile günümüzün bir kısmı onun tarafından “sınırları genişletmeye çalışmak”, benim tarafımdan “sınırları net belirlemek” üzerine yapılan workshoplarla geçiyor.

Alınmaca gücenmece yok, herkes üzerine düşeni yapıyor.

O, sürekli deniyor, ben sürekli posta koyuyorum. Geçinip gidiyoruz.

Bunlar olağan şeyler…

24 Mayıs 2012 Perşembe

Makarnayı neden en güzel ben yapıyorum?

Çünkü Arca makarnayı sadece benim yaptığımı sanıyor:) Çorba, et, pilav, sulu yemek... Bunları hep Nadire abla yapıyor sabahtan ama makarna dediğin taze olcak.Bir de İlker'den isteyince bilmiyorum cevabını alıyor. Sonuç : Yeliz the makarna queen:)

özgürlük, kime göre neye göre?

Anne baba arasındaki ikilemden çocuklar ve disiplinsizlik beslenir. Sen kocanla birbirini yerken cüceler isyan bayrağını eline alıverir.

Biz İlker’le umumiyetle birbirimizi kollarız. Cüce de yalnız kalır. Bu yüzden ikinci çocuğu düşünmüyoruz, eşitlenmesinler diye:P Böyle de bencil bir çiftiz.

Ama bazen bizim gibi müttefiklerin bile fikir ayrılığına düştüğü oluyor.