Eğer objektif bir kitap eleştirmeni olsaydım, Barış
Bıçakçının “Sinek ısırıklarının müellifi”
isimli eserini yere göğe sığdıramazdım. Ancak ben ne kitap eleştirmeniyim ne de
objektifim.
21 Nisan 2014 Pazartesi
18 Nisan 2014 Cuma
Gabriel Garcia Marquez
Gabriel Garcia Marquez’in ölümü tüm sosyal medyada,
alıntılarla twitter’da, görsellerle instagram’da ve iç- dış temsilciliklerde
yer aldı, bu çatlak ihtiyar anıldı.
Twitter’da biri ay gına getirecekler adamdan dedi.
Katılmıyorum. Ölümü vesilesiyle bile olsa henüz tanışmamış kitapseverlerin
ilgisini çeker ve bir kitabı olsun okunursa kardır. Marquez her okura zenginlik
katacak özel bir yazar. Dolayısıyla biz de kitap kulübünde Haziran ayını
Marquez’e ayırdık. Tezer Özlü’nün Mayıs hüznünden sonra Marquez iyi gelecek
eminim.
17 Nisan 2014 Perşembe
Bir çocuk istismarı olarak olarak "alay etme"
Şöyle bir sahne hayal et, işe yarayacağını düşünüyorsan gözlerini kapatıp divana uzanabilirsin:P
Çok değer verdiğin hatta gözünde tanrılaştırdığın insanlar, seninle alay ediyor, sana gülüyor, hatta seni ağlatıyor. Ağlayınca da “aman ne var canım bunda ağlayacak, şaka yapıyoruz, üf sen de hiç şakadan anlamıyorsun!” diyor.
Ne hissedersin? Bok gibi değil mi? Aptal gibi? Peki ya aldatılmış gibi? Hepsi mi? Daha bile fazlası değil mi?
İşte çocuklarıyla alay eden anne babaların çocuklarına ettiği de budur! Bu belki bir dayak, Allah korusun bir tecavüz, taciz değildir ama yine de kötü muameledir!
Hay sirk gibi....
Geçen hafta
"Annem sirk olacakmış okulda."
"Hiç sevmem annecim sirkleri bence çok yanlış."
"Niye?"
"Çünkü hayvanlar gösteri yapsınlar diye onları kırbaçlıyorlar, yapamayınca kötü davranıyorlar. Bir de ben küçükken sirke gitmiştim kaplanlar suratıma işemişti."
"İşemiş miydi puhahahah"
Bu hafta bir gün...
"Bilmemkim arkadaşım burnuna kaşık sokacakmış."
"Niye be?!"
16 Nisan 2014 Çarşamba
Köpek severken dikkat edilecek noktalar
Geçtiğimiz haftalarda Alsancak'ta olduğumuz bir cumartesi Hülya ve iki bebesiyle denk getirdik, buluştuk.
Arca da tam arkadaşsızlıktan kafayı yemek üzereydi, sanki bütün hafta okulda arkadaşlarıyla takılmıyormuş gibi bir de hafta sonları arkadaş diye tutturmuyor mu ay bayıltacak yeminle. Benimle birlikte gezmek, parka gitmek filan artık tatmin etmiyormuş cüceyi, akran istermiş. En azından kuzen Deniz filan olmalıymış. Neyse ki o cumartesi Tuna vardı da didişmekten kurtulduk.
“Evladından şikayetler” programını dinlediniz, esen kalın…
Yok lan kalmayın, şikayet bitti, hani bitmez de şimdilik bitti.
Ne diyordum?
15 Nisan 2014 Salı
Annelikle beslenme arasındaki yadsınamaz bağ
Var hem de feci bir organik bağ
var. Hem de ta bir beden olunan, gebelik denen o en mutlu aylardan itibaren
göbek bağı ile kuruluyor bu bağ.
En “saldım çayıra mevlam kayıra”cı ana profili bile en
azından bir muz ile çocuğunun açlığını dindirmekle kalmaz, “evladımı doyurdum”
psikolojisiyle serotonin hormonu salgılar.
Bir de şu ecnebi analar gibi “yersen yersin yemezsen
odana” ekolünden gelenlerin yavrusu bir yemek seçmeye görsün, bir faydalı
gıdalara burun kıvırmaya görsün, o ekol yerle yeksan olur. Hayır, ekolün bayrak
sallayanlarından olarak başıma geldi, oradan biliyorum. Ahkam kesiyorsam laf
değil yani.
11 Nisan 2014 Cuma
Çocuklarımızın güvenliği için 14 temel kural
Arca kadardım, eminim zira o eve yeni taşındığımız yazdı.
Bebeklikten beri arkadaşım olan Sinem’le apartmanın arkasındaki
sokakta oynuyorduk. Bir kadın geldi yanımıza. Hamile miydi neydi tam
hatırlamıyorum. Siyah saçlı ve beyaz tenli olduğu aklımda kalmış. Bize “gelin
size bebek göstereceğim” dedi.
İki salak ama salağız yani, gittik peşinden. İki sokak aşağıya indik. Kadın Sinem’in kolundaki altın bileziği çok beğendiğini söyledi, bir bakayım dedi, çekti aldı bileğinden. Hoşlanmadık. Kızıma gösterip getireceğim dedi, gitti. Gelmedi.
Haydaaa… Sinem bileziğini beklemeye karar verdi, ben de bari gideyim annemlere söyleyeyim dedim, ev gittim. O zamanlar şimdiki gibi değilim demek ki yön duygum pek bir gelişmiş, hemen buldum evi. Annemlere anlattım, gör sen yaygarayı. Aldım anneleri, götüreceğim Sinem’in yanına, bir baktık, Sinem de beklemekten sıkılmış sokağın başına kadar gelmiş.
İki salak ama salağız yani, gittik peşinden. İki sokak aşağıya indik. Kadın Sinem’in kolundaki altın bileziği çok beğendiğini söyledi, bir bakayım dedi, çekti aldı bileğinden. Hoşlanmadık. Kızıma gösterip getireceğim dedi, gitti. Gelmedi.
Haydaaa… Sinem bileziğini beklemeye karar verdi, ben de bari gideyim annemlere söyleyeyim dedim, ev gittim. O zamanlar şimdiki gibi değilim demek ki yön duygum pek bir gelişmiş, hemen buldum evi. Annemlere anlattım, gör sen yaygarayı. Aldım anneleri, götüreceğim Sinem’in yanına, bir baktık, Sinem de beklemekten sıkılmış sokağın başına kadar gelmiş.
O gün olayın ciddiyetini anlamamıştım. Hala daha bu
anlattıklarımın ne kadarını doğru hatırladığımı bilmiyorum geçmiş üzerinden
otuz sene. Ama ne kadar korkutucu sonuçları olabileceğini çok sonra kavradım
tabii.
Aklıma gelmesinin sebebi Arca. Çünkü bana geçen akşam durduk
yere bir arkadaşının ona anlattıklarını aktardı. Televizyonda görmüş arkadaşı,
annesinin elini bırakan dokuz yaşındaki bir çocuğu hırsızlar kaçırmış ve
öldürüp çöpe atmışlar. Doğru muymuş?
10 Nisan 2014 Perşembe
Üçkuyular semt pazarını kaldırıp Türkiye'nin en büyük İstinye Park'ıyapıyorlarmış gereksizliğin daniskası!
Üşenmişim, semt manavından halledivermişim, boşvermişim
derken pazara gitmeyeli haftalar olmuş. Yer cücesiyle babası beni pazara
bırakıp parka gitmeyi teklif edince fazla mazeretim kalmamıştı. Yeşillikler
için fuardan arakladığım bez torbalarım, ağır malzemeler için Pazar arabam ve
sadece bozuklukları doldurduğum küçük çantam, tamam.
Pazara girdim, mis gibi sebze kokuları karşıladı beni.
Üçkuyular pazarını seviyorum ben, satıcılarla bir
aşinalığım, hoşbeşim sohbetim var.
9 Nisan 2014 Çarşamba
Dağınıklık bir sorun mu, ciddi misin?
Son derece dağınık bir yetişkin olarak bizim evdeki küçük insanın dağınıklığına azami tahammül göstermem gerekiyor aslında. Çocuk bu, ne görüyor ki ne uygulamasını bekliyorsun. Düzenli olmasını istiyorsan sen düzenli ol, değil mi? Değil, yani ben düzenli değilim. Bekliyor muyum? Evet bazen en azından dağınıklığını toplamasının kendi işi olduğunun bilincinde olmasını istiyorum. Ve ara sıra yardım edip "hadi beraber toplayalım" desem de çoğu zaman onun toplamasını bekliyorum. Vallahi işime de geliyor beklemek, sabrım sonsuz zira ben kendi totomu toplamaktan acizim.
Ama bir şeyler döküldüğünde ya da çok ama çok yorgun olduğumda tahammülüm düşüyor.
Geçen yorgunluktan koltuğa yığılıp kaldığım gün, Arca salon halısına bir bardak sütü döktü. Söylene söylene, bağıra sinirlene temizledim halıyı. Gerginlik geçince geldi yanıma; "Sen neden benim işimi yapıyorsun annem? Benim temizlemem gerekirdi sütü" dedi. Nihohhahaha öğretmişim demek ki diye içten içe sevindiğimi inkar edemeyeceğim.
Geçtiğimiz aylarda İzmirli annelerden bir uzman arkadaşım dağınıklık konusunda kısa bir bilgilendirme yazısını paylaştı bizimle. Bence oldukça faydalı, kendisinin izniyle paylaşıyorum ben de...
Ama bir şeyler döküldüğünde ya da çok ama çok yorgun olduğumda tahammülüm düşüyor.
Geçen yorgunluktan koltuğa yığılıp kaldığım gün, Arca salon halısına bir bardak sütü döktü. Söylene söylene, bağıra sinirlene temizledim halıyı. Gerginlik geçince geldi yanıma; "Sen neden benim işimi yapıyorsun annem? Benim temizlemem gerekirdi sütü" dedi. Nihohhahaha öğretmişim demek ki diye içten içe sevindiğimi inkar edemeyeceğim.
Geçtiğimiz aylarda İzmirli annelerden bir uzman arkadaşım dağınıklık konusunda kısa bir bilgilendirme yazısını paylaştı bizimle. Bence oldukça faydalı, kendisinin izniyle paylaşıyorum ben de...
8 Nisan 2014 Salı
Ben bu hallere düşecek kadın mıydım?
Blog yazmayacak, yazacak vakit bulamayacak kadın mıydım ben
be?! NE hallere düştüm! Ben ki günde üç posta yazı yazmadan duramayan ben, ben
ki “yazamıyorum” diye girizgah yapan bloggerlara burun kıvıran ben? Ah ulen ne
hallere düştük peh!
Bu aralar halim nicedir anlatayım bacım kendime not bile verdim,
Çorbacının durum değerlendirmesi Vol.4382479236479
2 Nisan 2014 Çarşamba
Sinyal
Bugünler çok çalışmaktan başka bir şey düşünmemekle geçiyor. Yetişmiyor, daha doğrusu bir şeyler yetişirken başka birçok iş yarım kalıyor. Yarım işleri seven şeytandan ve şahsıma musallat olan "kafamayo kaşıyamo"dan nefret ediyorum. Ev canavarı yav hani şu sürekli çalışmakla hayatını zindana çeviren iğrenç yaratık.
28 Mart 2014 Cuma
Enerji
“Ay Yeliz hanım ne kadar harika bir enerjiniz var vallahi
güne iyi başladık”
Dün sabah İstanbul ofisteki arkadaşım ona sarıldığımda böyle
dedi bana. Ve bunu ilk defa duymuyorum. Bir ay kadar önce merkez ofise
gittiğimde yeni işe başlayan genel müdür sekreterimiz de aynı şeyi söylemişti.
Aynı sabah ilk yardım eğitiminde öğrendiklerimden heimlich menevrasını gösterdiğim
diğer arkadaşlarım da bana kahkahalarla gülmüşlerdi. Uçak seyahatleri mi beni
manyaklaştırıyor vallahi bilmiyorum.
Hoşuma gidiyor tabii ki, yani insanlar İstanbul’da öyle
bitkin öyle keyifsiz, mutsuz sakin görünüyorlar ki…
İzmirliliğime bağlayan çok…
Kimine göre İzmir’de biz her gece rakı balık deniz börülcesi,
kordonda bira, bir tarafına sallamıyoruz ya dünyanın, ondan bir rahatlık var
üzerimizde… Kimine göre yılın on ayını güneşli geçirmenin verdiği bir D
vitamini fazlamız ve bir fotovoltaik filan doldurabilecek enerjimiz var.
Hayır iyi bir şey mi onu da bilmiyorum. Bence değil. Zira “sıcakkanlı”
“soğukkanlı”nın aslında tam karşıt anlamlısı değil ama yazık ki bende
sıcakkanlılık böyle bir etki yapıyor.
Yani şöyle bir şey…
26 Mart 2014 Çarşamba
Dumur diyalog #120
Bu aralar tapelerden dinlediklerimiz karşısında o kadar dumur oluyoruz ki bizim cücenin dumurlarını ihmal etmişiz.
Uzun bir dumur diyalogla seriye devam:)
22 Mart 2014 Cumartesi
Albert Camus*, Yabancı : Gelmiş geçmiş en “mutlaka okunmalı”kategorisine layık kitap
Bu kitabın okunması gerektiğini biliyordum, hani şu
otoritelerin “Ölmeden önce” listelerinde vardı. Ama bu kadar vurucu bir kitap
olduğundan kimse bahsetmemişti bana.
Hmm tamam aslında kitap kulübünden
arkadaşım Deniz bahsetmişti. Yani ben ilk elli sayfalık bölümü “sade ve
yalın anlatım” gibi klişe birkaç sözcükle yorumladığımda Deniz"hey hop o son
derece kült bir kitaptır " diyerek beni şöyle bir silkelemişti. Çok geçmeden o
kült çizgiye vardım. Özellikle Arap’ı öldürdükten sonraki kısım.
Söylemesi ayıp ben safranlı risottomu tıkınırken bizim memlekettedelinin biri...
An itibariyle manzaram budur. Daha doğrusu bu satırları
yazarken… Osurmaya bile bok gibi para alan İtalyanlar wireless konusunda da
kendileri gösterdiler ve geceliği dudak uçuklatan cinsinden bir meblağa
kaldığımız otelin wirelessı pek tabii ki ücrete dahil değildi. Bundan sebep blog yazımı worde yazıyorum, eh haliyle geç yayınlıyorum. Ama Allah için
Centrale di bilmem ne manzaralı odam var, Allah için… Aldıkları paranın sebebi
buysa, ben bu manzaraya bakarım.
21 Mart 2014 Cuma
Özgürlüğümüz kısıtlanamaz
Bu bir ortak yayındır. Bu konuya duyarlı birçok blogda bugün bu yazıyı göreceksiniz.
***
Özgürlüğümüz kısıtlanamaz
#TwitterBlockedinTurkey
#TwitterBlockedinTurkey
T.C. AnayasasıVIII. DÜŞÜNCEYİ AÇIKLAMA VE YAYMA HÜRRİYETİ
Madde 26Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma haklarına sahiptir.
Dün gece yarısı ülkemizde anayasa ihlal edilmiştir. Uluslar arası bir sosyal paylaşım ağı olan Twitter’a erişim farklı mahkeme kararları ile engellenmiş, halkın kendisini ifade etme ve haber alma özgürlüğü kısıtlanmıştır.
T.C. Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan dün Bursa’da düzenlediği seçim mitinginde “Twitter mwitter, hepsinin kökünü kazıyacağız Uluslararası camia şöyle der, böyle der hiç umurumda değil. Herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin gücünü görecek.” dedikten ve Başbakanlık Basın Müşavirliği’nin “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bazı linklerin kaldırılmasına ilişkin mahkemelerden çıkarmış oldukları kararların uygulanması konusunda Twitter yetkililerinin duyarsız kaldıkları bir süreç söz konusudur. Mahkeme kararlarını umursamama, hukukun gereğini yerine getirmeme biçimindeki bu tutumda bir değişiklik gözlenmemesi halinde, vatandaşlarımızın mağduriyetini gidermek için teknik olarak, Twitter’e erişimin engellenmesinden başka çare kalmayabileceği belirtilmektedir” açıklamasından sadece bir kaç saat sonra gece yarısı Twitter’a Türkiye’den erişim yasaklanmıştır. Internet servis sağlayıcılarına ulaşan mahkeme kararları ile Twitter’a ülke sınırları içinden erişim kapatılmış, mobil cihazlarda kullanılan 3G erişimi de aynı şekilde engellenmiştir.
Yasakların ve sansürün bir çözüm olmadığını, sosyal medyanın susturulamayacağını, özgürlüklerin sansür yoluyla kısıtlanamayacağını herkesin görmesi, bilmesi gerekir. Bunu dün gece Twitter yasaklandıktan kısa bir süre sonra DNS ayarlarında değişiklik yaparak veya VPN, Hotspot Shield gibi bazı programlar üzerinden mecraya giren milyonlarca Türk kullanıcısı da göstermiştir.
Sayıları 12 milyona yaklaşan Türkiyeli Twitter kullanıcıları #TwitterBlockedinTurkey etiketiyle konuyu bir saat içinde Twitter’da dünya çapında en çok konuşulan etikete taşımış,farklı etiketlerle gece boyunca TT listesinde kalarak, dünya kamuoyunun dikkatini çekmiştir. Yasaklamadan sonraki ilk 4 saat içinde 2,5 milyondan fazla Türkçe tweet gönderildiği hesaplanmaktadır. Şu anda dünya basını Türkiye’deki Twitter yasağını öncelikli haber olarak vermekte, bunun özgürlükleri baltalama yönünde bir girişim olduğunu söylemektedir.
Biz, ülkemizin geleceğini oluşturacak çocukları yetiştiren anne babalar olarak Gezi Parkı direnişi ile tırmanan ve 17 Aralık süreciyle hızlanan şiddet ve sansür uygulamalarını esefle izlemekteyiz. Türkiye’nin gerçek demokrasiden gün be gün uzaklaşmasından, meclisinden medyasına, emniyet güçlerinden yargısına kadar her türlü sistemin çivisinin çıkmış olmasından derin bir endişe duymaktayız.
Dün geceki yasak kararıyla Türkiye dünya üzerinde Twitter’a erişimin engellendiği Çin dışındaki tek ülke olmuştur. Bunun utancı ve ayıbı bu yasağı getirmeye cesaret edenlere ait olmakla birlikte, ağırlığını omuzlarımızda taşımaktayız.
Bu ülkenin gelecek nesillerinin özgür bireyler olarak büyümesini en çok isteyen ve bunun için emek veren anne babalar olarak hükümetin son aylarda giderek artan baskıcı tavırlarını kabul etmiyor ve bu sansürü şiddetle kınıyoruz.
Herkesi gerek internet üzerinden, gerekse etrafımıza bu durumu anlatarak konuyu protesto etmeye ve nihai olarak da 30 Mart 2014 Pazar günü yapılacak olan yerel seçimlerde vatandaşlık hak ve sorumluluğu olan oy kullanma görevini mutlaka yerine getirmeye davet ediyoruz.
Blogger Anne ve Babalar
19 Mart 2014 Çarşamba
Kefir mucizesi
Bu yazıyı yazmak için Arca’nın hasta olmasını bekledim. Daha doğrusu ana babasından en az birinin aklının ucundan dilinin ucundan “ne zamandır hasta olmuyor” lafının geçmesini. Sağ olsun benim dilimi ısırmadan aklımdan bile geçirmeyeceğim bu sihirli şom cümleyi İlker söyledi, “senin kefir işe yarıyor galiba” diye de ekledi, “ay İlkerrr” dememe kalmadı, Arca ateşlendi. Büyü bozulduğuna göre özgürce yazabilirim.
Ocak ayıydı sanırım, İstanbul’dayım. Arca’nın ateşinin katiyen düşmediği o hastalık, muhtemelen gripti. İlker’in ardından Arca da hastalanmış ve ben günübirlik gidip dönecekken ilave bir toplantı sebebi ile bir gece kalmak zorunda kalmışım. Aklım Arca’da ama en azından Elvan’da kalıyorum, arkadaşımı göreceğim tesellisi var. Elvan’a vardığımda annesiyle telefonda konuşuyordu, selamlar, sevgiler… Nurgül teyze Elvan’a tembihliyordu, “o kefirden ver Yeliz’e, içirsin Arca’ya” diyordu.
17 Mart 2014 Pazartesi
Gündemle başa çıkma yolları
Kolay değil. Hemen her gece bir tape bir rezillik bir pislikle karşı karşıyayız aylardır. Bu memleketin sülalesini.... Ben diyemiyorum desem de inanma. Çok ağır küfrediyorum, allahıma bin şükür küfür bakımından fukaralığımız yok. Akıl, muhakeme bakımından da yok...
Bugün İzmir seçim turistlerini ağırladı. Seçmen taşımacılığı yeni bir sektör olmuş, şahane! Ankara'dan Melih Gökçek bayraklarıyla katılan yurdum insanı vardı, Beylikdüzü belediyesinin otobüslerine teşekkürler. İki kilometre araç kuyruğu oldu İzmir girişinde. Buyur geldin hoşgeldin, bir biramızı iç bir midyemizi kumrumuzu ye, denize nazır hatıra fotoğrafı çektir ama evlerinden tencere tava çalanlara "Yunan tohumu, ortalık o...." diye haykırma İzmirlilere, ayıptır.
Binali Yıldırım, miting alanındakilere "İzmir'e hoşgeldiniz" diyerek zaten İzmir mitinginde İzmirli olmadığını cümle aleme ilan etmiş oldu. Gel gör ki kalabalık yeterli bulunmamış olacak, twitter'da İzmir yerine Rod Steward'ın Cobacabana konserinin fotoğrafları paylaşıldı.
Hayır, Rod Steward İzmir BBB adayıydı da biz mi anlamamıştık?
Onu bırak Menderes Aydın'lı değil miydi ne ara İzmirli oldu rahmetli?
Bir de İzmir Manisa arası zaten 15 dakika, nasıl 15 dakikaya indireceksin?
Onu geçtim 45 dakikalık Çeşme İzmir arasını 3 saat daha kısaltmak? İzmir havası mı çarptı, bu neyin kafası?
Otobüslerle uzak diyarlardan gelenler ne der bilmem ama biz İzmirliler ayçekirdeğine çiğdem, simite gevrek, koyun sürüsüne koyun sürüsü, hırsıza hırsız, katile katil der, kurabiyeyi adama yediririz.
Gündemle başa çıkma yollarının ilkini okudunuz. Gülmezseniz, gülemezseniz zor çünkü.
Mesela Berkin'in, üstüne Burak'ın ve polis memurunun ölümleri kilitledi. Gülmek ne kelime? Çocuğumuza sarılırken utanır olduk. Yaşamaktan utanır olduk günlerce.
Bugün İzmir seçim turistlerini ağırladı. Seçmen taşımacılığı yeni bir sektör olmuş, şahane! Ankara'dan Melih Gökçek bayraklarıyla katılan yurdum insanı vardı, Beylikdüzü belediyesinin otobüslerine teşekkürler. İki kilometre araç kuyruğu oldu İzmir girişinde. Buyur geldin hoşgeldin, bir biramızı iç bir midyemizi kumrumuzu ye, denize nazır hatıra fotoğrafı çektir ama evlerinden tencere tava çalanlara "Yunan tohumu, ortalık o...." diye haykırma İzmirlilere, ayıptır.
Binali Yıldırım, miting alanındakilere "İzmir'e hoşgeldiniz" diyerek zaten İzmir mitinginde İzmirli olmadığını cümle aleme ilan etmiş oldu. Gel gör ki kalabalık yeterli bulunmamış olacak, twitter'da İzmir yerine Rod Steward'ın Cobacabana konserinin fotoğrafları paylaşıldı.
Hayır, Rod Steward İzmir BBB adayıydı da biz mi anlamamıştık?
Onu bırak Menderes Aydın'lı değil miydi ne ara İzmirli oldu rahmetli?
Bir de İzmir Manisa arası zaten 15 dakika, nasıl 15 dakikaya indireceksin?
Onu geçtim 45 dakikalık Çeşme İzmir arasını 3 saat daha kısaltmak? İzmir havası mı çarptı, bu neyin kafası?
Otobüslerle uzak diyarlardan gelenler ne der bilmem ama biz İzmirliler ayçekirdeğine çiğdem, simite gevrek, koyun sürüsüne koyun sürüsü, hırsıza hırsız, katile katil der, kurabiyeyi adama yediririz.
Gündemle başa çıkma yollarının ilkini okudunuz. Gülmezseniz, gülemezseniz zor çünkü.
Mesela Berkin'in, üstüne Burak'ın ve polis memurunun ölümleri kilitledi. Gülmek ne kelime? Çocuğumuza sarılırken utanır olduk. Yaşamaktan utanır olduk günlerce.
15 Mart 2014 Cumartesi
SiyAh beyAz #KurabiYe
1,5 su bardağı un, yarım su bardağı pudra şekeri, 125 gr tereyağı, 1 yumurta, 1 paket vanilya, 1 paket vanilya 80 gr bitter çikolata ve can hıraş "kurabiye" hamuru yoğurmayı seven bir gençlik yeterli:)
İyice yoğurulan hamuru bir saat buzdolabında dinlendirip un serpilmiş tezgahta merdaneyle açıyoruz, istediğimiz kalıplarla kalıbını çıkarıyoruz. Arca çeşit seviyor, her kalıba sokuyor kurabiyeleri, biz de 180 C 'ye ayarladığımız fırına veriyoruz.
BeyAzın yanına siyAh yakışır, bitter çikolatayı benmari usülü eritiyoruz.
11 Mart 2014 Salı
Sıcak ekmek gibi...
Sabah saatleri dün...
Arca tuvalete kalkmış üşümüş yanımıza girivermiş.
Isınınca bir keyiflendi ki sorma!
"Annem yorganın altı sıcacıkmış sıcak ekmek gibi!" Pek hoşuma gitti bu benzetme. En sevdiğimiz şeylere benzetiriz değil mi hoşumuza giden şeyleri?
Bu sabah aklıma geldi bu anı. Dondu kaldı gülümsemem.
Bundan sonra o anı aklıma geldikçe ekmek almaya çıkan çocukların öldürüldüğü bir ülkede yaşamanın utancıyla suskunlaşacağım.
Onlar utanacak mı? Başını öne eğecek mi emri verenler?
Çalarken bile dilinizden düşürmediğiniz allahınızdan bulun, o arkasına sığındığınız sandık mezarınız olsun.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)