Başta maden ocaklarının denetimini elinde tutan (eh artık onun kim olduğunu biliyoruz) olmak üzere devletin alayı yüzlerce vatandaşımızın ölümünden sorumludur. Bir kişi karşıma çıkıp da aksini anlatmaya çalışırsa çok ağır karşılık görür, haberi ola! Nasıl biat edenleri ikna edemiyoruz abicim bu adamların katil, hırsız olduğuna; kimse de beni bundan gayrı olmadıklarına ikna edemez.
Soma'da insanların her türlü yardıma ihtiyacı var, aklına ne gelirse. Üstelik bir defalık vicdan tatminine değil, sürekliliğe...
Ama asıl...
20 Mayıs 2014 Salı
16 Mayıs 2014 Cuma
Biz bunu hak edecek ne yaptık?
Yapmamıştır dedi, İlker, o kadarını yapamaz, olur mu canım?
Açtı videoyu kendi gözleriyle gördü, ben de gözlerindeki
dehşeti gördüm.
12 Mayıs 2014 Pazartesi
Tezer Özlü
Kitap kulübünde Türk yazarlara öncelik vermek istediğimiz
bir dönem geçiriyoruz. Leyla Erbil’den sonra bir süre ara verip Ayfer Tunç ile
kaldığımız yerden devam etmiştik. Mayıs ayı Tezer Özlü buluşmasıydı.
Bildiğimizden değil, hiçbirimizin evvelden okumadığı ilk kitaptı sanırım.
YKY’den çıkan kitapları arasında ikilemde kaldık, ilk romanı “Çocukluğun soğuk geceleri” mi olsun, ödüllü “Yaşamın
ucuna yolculuk” mu olsun derken bir de baktık, ikisini de (hatta “kalanlar”la
birlikte üçünü de) okumaya karar vermişiz. Daha doğrusu bizim derdimiz bir
kitabını okumaktan çok Tezer Özlü’nin kendisini, kişiliğini okumaya çalışmaktı.
Hangisini okursak okuyalım, tartışacağımız kitabın kendisinden ziyade Tezer
Özlü’yü tartışmak olacaktı. Bunun için seçtiklerimizden başka kitaplar da,
özellikle Leyla Erbil’e mektuplarını, Ferit Edgü ile mektuplarını da okumamız
gerektiğini ancak toplantıdan sonra fark ettik.
Kaçamak mı yapacaksınız? Cunda’ya kaçın!
Ömrünün yarısını birisiyle geçirince doğum günü hediyesi bulmak zorlaşıyor. İlker hediye almasını hiç bilmez. Bilir de daha çok organizasyonların adamıdır, hediye paketlerinin değil! Masaj hediye eder mesela ya da bir üyelik filan. Haklı ama bir saati on küsur sene kullanan, mücevher filan takmayan bir insanım. Bu sene kaçamak hediye etti: ) Cunda’ya kaçtık.
9 Mayıs 2014 Cuma
“Annelik” elbisesi
Evvelden demiştim, “süper anne? Yok be gülüm hikaye”… öyle
ama hatta devir süper olmamanın devri biliyor musun? Hatta şimdi trend anti mükemmeliyetçilik! Hmm bak onu da demiştim.
Var ya, yakında konuşmayacağım, sorulan soruları blogdan link vermek suretiyle
yanıtlayacağım, o denli gevezelik etmişim vaktiyle…
Ama elimden geleni yapıyorum. Bak bir tane daha.
Hhahah vurun lan beni! Süper düper hüper bir anne olmadığımı daha nasıl haykırayım allahsızlar!
Süper olmadığımda hemfikirsek devam edelim.
Hhahah vurun lan beni! Süper düper hüper bir anne olmadığımı daha nasıl haykırayım allahsızlar!
Süper olmadığımda hemfikirsek devam edelim.
8 Mayıs 2014 Perşembe
5 yaş çocuğu için evde oyun önerileri
Arca’nın uyuyakalma halleri instagram hesabımda hashtag
oldu. Niye? Çünkü çok var.
Öyle zamanlar yaşıyoruz ki uyku ritüellerimizi özlüyorum. Kitap
okuyalım, bir günün sohbetini yapıp öpüş kokuş uyuyalım istiyorum gel gör ki bazı
günler bırak dişini fırçalamayı, kefiri içemeden uyumuş oluyor. Bir futbol maçı, bir ayak masajı kafi.
6 Mayıs 2014 Salı
Sakın kımıldama
Bazı kitaplarla hemen samimi olamazsın. Hayır bu sadece kendinle özdeşleştirmekle ilgili bir durum değil. Bazı tuğlalar eksik kalır. Ama bazı kitaplar senden ne kadar uzak görünseler de içine işler.
"Sakın kımıldama"nın kitaplıktaki ikamet süresi yıllarla ifade edilir. Yazarın okuduğum ilk ve bir okur olarak ağzımı burnumu dağıtan kitabı "Sen dünyaya gelmeden önce" öyle sarsmıştı ki, derhal diğer kitapları da alınmalıydı. Alındı ama uzun süre diğer kitapların arkasına atıldı.
Beyin travması geçiren on beş yaşındaki kızı, çalıştığı hastaneye getirilmiş bir doktorun anlatacaklarını dinlemek için kendimi bir türlü hazır hissedememiştim. Sonra bir gün bir aşk hikayesi okumak istedim ve çok düşünmeden "Sakın kımıldama"ya başladım. Ve bitirdim. İçime işledi. Ağlattı.
"Sakın kımıldama"nın kitaplıktaki ikamet süresi yıllarla ifade edilir. Yazarın okuduğum ilk ve bir okur olarak ağzımı burnumu dağıtan kitabı "Sen dünyaya gelmeden önce" öyle sarsmıştı ki, derhal diğer kitapları da alınmalıydı. Alındı ama uzun süre diğer kitapların arkasına atıldı.
Beyin travması geçiren on beş yaşındaki kızı, çalıştığı hastaneye getirilmiş bir doktorun anlatacaklarını dinlemek için kendimi bir türlü hazır hissedememiştim. Sonra bir gün bir aşk hikayesi okumak istedim ve çok düşünmeden "Sakın kımıldama"ya başladım. Ve bitirdim. İçime işledi. Ağlattı.
5 Mayıs 2014 Pazartesi
MOMO'nun duman adamları
Mutfaktan salona geçtim. Kanepeye uzanmış muhterem kocamla göz göze geldik. Gülümsedim. Hani o yapmacık kibar gülümsemem değil, gözlerimin içiyle birlikte gülümsediğim gülümsemem.... Herkes bilmez nadiren gözlerimin içi güler. Eskiden çok eskiden heyecanlı bir filmi anlatırken hatta sınavda çıkacak sorulardan arkadaşlarıma bahsederken bile gözlerimin içi gülerdi şimdi dediğim gibi nadide bir parça.
"Nutella yemişsin!" dedi. Hasssss yemiştim. Ne yediğini gözünden anlayan bir kocanın olması sakat bir durum ama bir taraftan da seni senden iyi tanıyan biri... Hmmm yine sakat abicim.
bu kadar yazdığım bu kadar....
Ne yazacaktım? Hatırlamıyorum! Bunları yazdıktan sonra yan koltukta uzanan İlker bir şey söyledi. Sonra benim gözlerim hafiften kapandı ve kaydedip çıktım blogger uygulamasından. Ve bu iki paragraf taslak olarak kaldı. Hatta "senin hakkında bir şeyler yazıyordum ama uykum geldi" diye itiraf bile ettim. Öküz müyüm neyim?
bu kadar yazdığım bu kadar....
Ne yazacaktım? Hatırlamıyorum! Bunları yazdıktan sonra yan koltukta uzanan İlker bir şey söyledi. Sonra benim gözlerim hafiften kapandı ve kaydedip çıktım blogger uygulamasından. Ve bu iki paragraf taslak olarak kaldı. Hatta "senin hakkında bir şeyler yazıyordum ama uykum geldi" diye itiraf bile ettim. Öküz müyüm neyim?
29 Nisan 2014 Salı
Dumur diyalog #121
Y: -ilkerle konuşuyoruz- üf ya silmekten burnum tahriş oldu
A: annem al kolonya sür burnuna
Y: acır annem yakar burnumu
28 Nisan 2014 Pazartesi
Kılıçla oynayan çocuklar saldırganlaşır mı?
Mert Kaan’ın doğum günüydü ve Poyraz’a da küçük bir hediye
almaya karar vermiştik. Arca’nın dudak "hani bana" diyerek büküldü. Evet doğru
ona da alınacaktı bir oyuncak. Bir cumartesi akşamüzeri saatleri Göztepe’ye
indik, yürüyüş yapıp oyuncakçıya girdik. 2-4-5 yaşları için oyuncak. Hiç kolay
değil. Arca’ya bütçeyi aşmayacak bir oyuncak seçmesi tembihlendi bu çerçevede
oldukça pahalı ilk birkaç oyuncak reddedilince istediği oyuncağın fiyatını
direkt satış görevlisine sormaya başladı zaten.
Bence çok ama çok uzun bir zaman sonra iki çocuğa hediyeler
belirlenmişti. Bir tek Arca kalmıştı geriye. Fiyatı bütçeye uygun oyuncakları
gösterdi, kılıç, korsan kostümü baltalı bıçaklı, oyuncak tabanca…vs…
Bundan birkaç sene evvel olsaydı, bu talepler karşısında
dehşete düşerdim. Gel gör ki aştım artık bu işleri. Daha doğrusu çocuğa silah
ya da kılıç almakla kendisini bir katile dönüştürmeyeceğimi biliyorum en
azından. Zaten sen o oyuncağı alsan da almasan da o bir şekilde eline geçirdiği
her şeyi silaha, kılıca çeviriyor zaten. Bakınız iki sene önce yaşananlar…
Kaldı ki dozu saçma bir boyuta varmadığı sürece çocukların yaratıcılığının gelişmesi bakımından faydalı olduğu bile söylenebilir.
Kaldı ki dozu saçma bir boyuta varmadığı sürece çocukların yaratıcılığının gelişmesi bakımından faydalı olduğu bile söylenebilir.
25 Nisan 2014 Cuma
Selfie’sinin iyi çıkıp çıkmayacağına endişe eden genç kızın tedirginliğinden ver cümlemize yarabbim!
Cep telefonunun görgüsüzlük olduğunu düşünüp yemek yediği lokantada
masa üzerine koymaya imtina eden, her zil sesinde benimki mi lan diye çantasını kulağına yapıştıran bir kuşaktan geldiğime göre her mekanda selfie
çekmeye çalışan gençleri garipsemem kadar doğal bir şey olamaz herhalde.
Halbuki hayat zor bacım, senin saçını bir o yana bir bu yana
savuruvererek çekmeye çalıştığın belki sekizinci pozundan daha zor. Üstelik hayatta
filtre uygulaması da yok maalesef. Neysen o!
Her şey bulaşık makinemizin üretim tarihinin, üretim hatası ihtimali
olan ürünlerin üretim tarihine denk düşmesiyle başladı.
Anlamadıysan iki kere
oku, cümlede hata yok abicim!
24 Nisan 2014 Perşembe
Kitap nereden alınır?
Aslında tabii ki kitapçıdan alınır.
Hayalkurdum Çocuk kitapçısı henüz mevcudiyetini
sürdürüyorken Arca’ya kitapları oradan alıyorduk. Bir yerde kitabın kargocu
tarafından satıldığını düşünmesini istemeyiz değil mi? Kitapları incelesin,
koklasın, kitapçıda vakit geçirmenin tadını alsın…
22 Nisan 2014 Salı
Okudum izlerim de vallaha!!
Benim bir kitabı okuyup da filmi dizisi çekilsin diye dua
ettiğim görülmemiştir. Tercihimi umumiyetle kitaptan yana kullanırım ve kendi
filmimi kafamda çektiğim için başka bir yönetmenin çalışmasına, kitapla arasında
kuvvetli bağ kuran her okur gibi burun kıvırırım.
Bir kitap diziye mi çekildi, hmm yok, ben kitabı tercih
ederim. Misal Masumiyet diye çok başarılı bir dizi var ama ben uyarlandığı
Kahperengi kitabını ödünç aldım Elvan’dan, okuyacağım. Zinhar dizi takip
edemiyorum. Kurt Seyid ve Shura gibi başarılı başka bir uyarlama dizi de benzer
bir karara kurban gitti.
Olağan sayıklamalar
Bölünmek çok yoruyor.
Bir iş hayatın var, bir de ailen.
İşle ilgili oldukça yoğun ve stresli olduğum zamanlarda evi
çok ihmal ettiğimi fark ediyorum. Çok basit şeyleri… Mesela bir ödeme, internet
sağlayıcısı değişikliği, bulaşık makinesi tamiri… Arcayı hiç saymıyorum. Öyle
günlerde Arcayla geçirdiğim vakitte aklımı işten alamadığımı biliyorum. Ya da
evde acayip önemli bir şey varsa Arca hastaysa mesela, işte her şey allak
bullak oluyor. Defalarca kontrol ederek yaptığım bir çalışmayı hatırlamıyor ve
tekrar tekrar kontrol ediyorum. Motivasyon düşüyor, işler hiçbir zaman
yetişmiyor. Bu arada muhterem mütemadiyen kaynıyor, yakında su kaynatacağız.
Bazı zamanlar hayat farklı olsa nasıl olurdu diye düşünürken
yakalıyorum kendimi. Yaptığım iş bu kadar önemli olmasa (puhahah bilmeyen de
hayat kurtarıyoruz sanacak:P)
21 Nisan 2014 Pazartesi
Barış Bıçakçı. Sinek ısırıklarının müellifi
Eğer objektif bir kitap eleştirmeni olsaydım, Barış
Bıçakçının “Sinek ısırıklarının müellifi”
isimli eserini yere göğe sığdıramazdım. Ancak ben ne kitap eleştirmeniyim ne de
objektifim.
18 Nisan 2014 Cuma
Gabriel Garcia Marquez
Gabriel Garcia Marquez’in ölümü tüm sosyal medyada,
alıntılarla twitter’da, görsellerle instagram’da ve iç- dış temsilciliklerde
yer aldı, bu çatlak ihtiyar anıldı.
Twitter’da biri ay gına getirecekler adamdan dedi.
Katılmıyorum. Ölümü vesilesiyle bile olsa henüz tanışmamış kitapseverlerin
ilgisini çeker ve bir kitabı olsun okunursa kardır. Marquez her okura zenginlik
katacak özel bir yazar. Dolayısıyla biz de kitap kulübünde Haziran ayını
Marquez’e ayırdık. Tezer Özlü’nün Mayıs hüznünden sonra Marquez iyi gelecek
eminim.
17 Nisan 2014 Perşembe
Bir çocuk istismarı olarak olarak "alay etme"
Şöyle bir sahne hayal et, işe yarayacağını düşünüyorsan gözlerini kapatıp divana uzanabilirsin:P
Çok değer verdiğin hatta gözünde tanrılaştırdığın insanlar, seninle alay ediyor, sana gülüyor, hatta seni ağlatıyor. Ağlayınca da “aman ne var canım bunda ağlayacak, şaka yapıyoruz, üf sen de hiç şakadan anlamıyorsun!” diyor.
Ne hissedersin? Bok gibi değil mi? Aptal gibi? Peki ya aldatılmış gibi? Hepsi mi? Daha bile fazlası değil mi?
İşte çocuklarıyla alay eden anne babaların çocuklarına ettiği de budur! Bu belki bir dayak, Allah korusun bir tecavüz, taciz değildir ama yine de kötü muameledir!
Hay sirk gibi....
Geçen hafta
"Annem sirk olacakmış okulda."
"Hiç sevmem annecim sirkleri bence çok yanlış."
"Niye?"
"Çünkü hayvanlar gösteri yapsınlar diye onları kırbaçlıyorlar, yapamayınca kötü davranıyorlar. Bir de ben küçükken sirke gitmiştim kaplanlar suratıma işemişti."
"İşemiş miydi puhahahah"
Bu hafta bir gün...
"Bilmemkim arkadaşım burnuna kaşık sokacakmış."
"Niye be?!"
16 Nisan 2014 Çarşamba
Köpek severken dikkat edilecek noktalar
Geçtiğimiz haftalarda Alsancak'ta olduğumuz bir cumartesi Hülya ve iki bebesiyle denk getirdik, buluştuk.
Arca da tam arkadaşsızlıktan kafayı yemek üzereydi, sanki bütün hafta okulda arkadaşlarıyla takılmıyormuş gibi bir de hafta sonları arkadaş diye tutturmuyor mu ay bayıltacak yeminle. Benimle birlikte gezmek, parka gitmek filan artık tatmin etmiyormuş cüceyi, akran istermiş. En azından kuzen Deniz filan olmalıymış. Neyse ki o cumartesi Tuna vardı da didişmekten kurtulduk.
“Evladından şikayetler” programını dinlediniz, esen kalın…
Yok lan kalmayın, şikayet bitti, hani bitmez de şimdilik bitti.
Ne diyordum?
15 Nisan 2014 Salı
Annelikle beslenme arasındaki yadsınamaz bağ
Var hem de feci bir organik bağ
var. Hem de ta bir beden olunan, gebelik denen o en mutlu aylardan itibaren
göbek bağı ile kuruluyor bu bağ.
En “saldım çayıra mevlam kayıra”cı ana profili bile en
azından bir muz ile çocuğunun açlığını dindirmekle kalmaz, “evladımı doyurdum”
psikolojisiyle serotonin hormonu salgılar.
Bir de şu ecnebi analar gibi “yersen yersin yemezsen
odana” ekolünden gelenlerin yavrusu bir yemek seçmeye görsün, bir faydalı
gıdalara burun kıvırmaya görsün, o ekol yerle yeksan olur. Hayır, ekolün bayrak
sallayanlarından olarak başıma geldi, oradan biliyorum. Ahkam kesiyorsam laf
değil yani.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)