9 Mayıs 2015 Cumartesi

Günler günlerin ardından...

Günler, günlerin ardından geçiyordu ve Yeliz bir türlü iki satır yazamamanın sancılarını çekiyordu. Yazmak hayat damarlarından biri olmuş meğer, bizimki yeni fark ediyormuş. Yazamıyordu, çünkü kafa hep binbeşyüz yaşıyordu.
Neyse ki, an itibariyle işi yoktu ve spor yapmak ile blog yazmak arasında kalmıştı da bilgisayarın başına bu defa yazmak için oturabilmişti. Spor demişken, yar bana bir motivasyon diyorum!! Bitti ulan şevkim, nerede o canavar Yeliz, nerede o speedy gonzales? Yine bana kalori yine bana pırtlak göbek yine bana dar pantolonlar düştü eyvah!
Cıvıtmaya müsaitim bilmem fark ediliyor mu? Spor yapmadın da ne yaptın diye soracak olursan, vallahi bacım anlatırım ama zamanını da çok pis alırım haberin ola, sonra darılmaca gücenmece yok.

6 Mayıs 2015 Çarşamba

#2015te15yenikeşif & #2015teArcaile15ilk : 1. Uluslararası Urla Enginar Festivali

Bazen işte böyle iç içe geçebiliyorlar, oluyor yani yoksa ikişer ikişer atlamak değil mesele:)

İlker bu aralar çok yoğun. Zaten cumartesi ve bayramlarda çalışıyordu, artık pazarlara da sarkmaya başladı işler. Neyse ki müdahil oluveriyoruz ana oğul:)

Bu hafta müthiş şanslıydık, İlker'in Urla'daki şantiyesinde işi çıktı. Hemen sarktık, biz de Urla'da gezeriz diye atladık. Şansımıza Urla'da da Enginar Festivali olmasın mı? Yeayyy... Ama sadece bana yeayyyy.. Zira bizim oğlan enginar yemiyor, zevksiz. Mis gibi enginar yav...

5 Mayıs 2015 Salı

Hıdrellez

Hıdrellez "çocuk yeliz" için ateşin üzerinden atlamak, atlayabilmek, atlarken doğum günü pastası mumlarını üflerken yaptığımız gibi dilek tutmaktı.

Evimiz sahile yakındı, mutlaka inerdik, ateşten atlayamasak bile atlayanları seyrederdik.
Sabahına sokak aralarında sönmüş ateşlerin küllerine rastlardık.

Boyumuza göre ateş bulamadığımız o yıl, süklüm püklüm eve dönerken babam bir kibrit yakmıştı, ablamla üzerinden atlamıştık da öyle girmiştik eve. O yıl kibritin üzerinden atlarken tuttuğum dilek gerçekleşti mi hatırlamıyorum ama geçen yıl… 

1 Mayıs 2015 Cuma

37 kararları

Nisana yakışmayan bir ayaz vardı o gün. Otobüsten indim, metroya resmen koştum. Gösterge paneli 3 dakika diyor, 3 dakika sonra tren gelecek. Ama var ya titriyorum, hatta yerimde sabit duramıyorum. Ufak ufak ısınma hareketleri. Brrrr…. Derken gözüme rayların hemen yanında, ray yoluna döşenmiş çakıl taşlarının arasından fışkıran nefis bir bitki ilişti. Öyle ayrık otu filan değil, geniş koyu yeşil yapraklı "bak nasıl da çıktım çakılların arasından bak nasıl da direniyorum ayaza" der gibi mağrur bir duruşu olan bir bitki. Gülümsedim, yanı başımdaki istasyon sakinlerinin yan gözle beni süzmesine bakarsan, ufak bir kahkaha atmış olabilirim. Bauba yakınlarda mıydı yoksa? Yoksa Demetrenin kızına kavuşmasını mı kutluyorduk? Nitekim o günden sonra şehre bahar geldi, çöreklendi.

Baharı en çok baharda doğanlar sever bence. Mimozaları herkes sever de, en çok bahar çocukları uzun uzun seyreder. Bahar çocukları, serin esen rüzgarı, ara sıra yağan yağmuru, yürürken burnuna takılıveren ful kokularını sever, ama en çok baharı sever.

İlker her ne kadar 38 olduğumuzu (insanın aynı yaşta kocası olması kadar kötü bir şey olamaz:P) iddia etse de, ben 1 Mayıs 2015’ten 1 Mayıs 1978’i çıkarıyorum ve 37 buluyorum.

30 Nisan 2015 Perşembe

#kısa 3 : izin istiyoruz. İZİN VERMİYORUM!

Yav arkadaş yettiniz be iki gündür! Bilgilendirme için izin istiyorlarmış.
Kampanyalarından haberdar olmaya devam etmek istersem 8364827 noya evet istemezsem hayır yazacakmışım. Daha fenası listelerinde bulunmaktaymışım, hemen bilmem ne linkine ışınlanıp istemiyor gibi hissetmemde kendimi suçlu hissediyorsam EVET'i tıklayacakmışım. (evet aynen kelime oyunu)

29 Nisan 2015 Çarşamba

Ev hediyesi listesi

Kitap kulübündeki arkadaşlara ev aldığımızı söylemeyi, kulübün ikinci yılı kutlamalarına bırakmıştım. Ne zamandır bir ev alalım, kiradan bir kurtulalım diye dualar ettiğimi biliyorlardı. Ben de güzel haberi alınca sevineceklerini biliyordum :) Neredeyse benim kadar sevindiler. Hatta taşınınca bir kitabı da bizim evde tartışalım diye sözleştik.

“Sen şimdiden eksiklerini yaz, listele, bize gönder aralarından seçip ev hediyesi olarak alalım” dediler, “yav yapmayın yeni gelin evi mi, ne eksiğim olur, hem zaten aynı apartmanın başka dairesi evin dekorasyonu bile değişmeyecek” dediysem de dinletemedim.

Derken, biz İlker’le ev tadilatıydı, yenilemeydi, odaların değişimiydi filan derken epey bir plan yapmaya başladık. Hatta alışverişe gidiyoruz, ufak tefek eksikleri alıyoruz, paketlerini açmadan, “yeni evde kullanırız” diyoruz. 

Daha fenası evdeki her eşyaya kötü gözle bakmaya başladım.
“Hmm nevresimlerin de iyice rengi kaçtı, yeni eve geçerken değiştirsek iyi olur”...

“Geçen Zeynep yaptığı pastayı çok şık bir servisle getirmişti, biz de alsak mı? Alalım yeni evde kullanırız”...

“Cezveleri yazlığa göndersek de yenisini alsak, şöyle akıtmayanından?” ...

“havluları da taş bezi mi yapsak, alı moruna karıştı yıkanmaktan…”

Var ya bir baktım eni konu liste yapıyorum yav!

Listeyi de öyle eline alıp dükkan dükkan dolaşmaya gerek yok. İnternetten kısa bir araştırmayla indirimli, kampanyalı sitelere ulaşabiliyorsun. 

Benim ara sıra göz gezdirdiğim Cookplus.com yapmış mesela. 
Nevresim takımları, servisler, tencere setleri, elektrikli cezve (bak bu çok iyi!), rondo, havlu bornoz takımları… Ne ararsan var. Yani ben ararsam buldum:)

Şimdi bizim kızlara liste hazırlıyorum, hatta altına not düşüyorum:

“ Cookplus.com ‘da bu listedekileri indirimli alabiliyorsunuz :)” 

"anneden babadan bıkılır mı hiç?!”

Bu hafta sonu Arca ile anne-çocuk baş başa geçirdik.

İlker zaten cumartesi çalışıyor, sabahtan piyano dersi, oradan kitap fuarı, akşama misafir gelecek diye çok sallanmadan eve döndük. Akşam plan varsa, Arca öğlen uyur. tabii ben de:) (nasıl olsa yemekler muhteremden) fena alıştım öğle uykusuna yaşlanıyor muyum ne:)

Pazar da tam deniz-balık havası olunca İlker’e hadi git, dedim. Normalde hep beraber gidecektik ama benim çalışmam lazımdı, evi biraz organize etmem lazımdı, biraz da Arca’nın yorgun ve yoğun cumartesi akşamından sonra dinlenmesi lazımdı, derken vazgeçtik. İlker gönlünce bir Pazar yaşadı. Biz de…

27 Nisan 2015 Pazartesi

Paylaşmak mı, tüketime özendirmek mi?

İstisnalar vardır mutlaka ama benim bildiğim hemen hemen bütün anaokullarında bir “oyuncak günü” var. Arca’nın önceki kreşinde Cuma günü idi, iki senedir devam ettiği okulda pazartesi günleri. Bir de okulun ilk haftası, 23 Nisan haftası gibi özel zamanlarda her gün oyuncaklarıyla okula gidebiliyorlar.

Amaç aslında oldukça masum: Paylaşmak.

24 Nisan 2015 Cuma

Sporun çocuk gelişimindeki önemi

Son günlerde #fitchallenge geri bildirimlerimdeki aksaklığı, spor yapmamama bağlıyorsanız, haklısınız. Yapmıyorum. Hayır, evde dursam, evde durduğumda çalışmasam, evde durduğumda çalışmasam bile uyuyakalmasam yapacağım da olmuyor.

Bak geriye doğru gidelim, dün yani 23 nisan Perşembe tüm gün Arca’ya şoförlük yaptım. Beyzadeyi okulundaki partiye götürdüm, bekledim, parti sonrası gezmeye götürdüm. Tam eve geldik ayağımı uzatacağım, İlknur aradı, Deniz sayıklamış bizimkini, bizimki dünden razı. Gittik, akşama kadar oturduk. Akşam yemek, derken sızmışız.

Çarşamba o kadar üşümüşüm ki, duşun üzerine sıcak çay sonra Arca ile sızmaca. Hop akşam bitti. Salı akşamı çalıştım. Pazartesi kitap kulübünün ikinci yaş kutlamasındaydım, Pazar yazlığa gittik, gece geldik. Cumartesi itin kuyruğu durdu biz durmadık! Sabah piyano, öğlen cüce babaannesiyle optimumda gezerken ben Yalı spor etkinliğindeydim, oradan çıkıp Cansu’nun doğum gününe gittik. İşte böyle yani ben ne ara spor yapabilecektim, bu mümkün müydü?

Değildi. Ama yine de zaman yaratacağım, geçen haftayı kaldır rafa, bu hafta dizimi kırıp oturacağım, vallahi bak! Oturacağım derken evde duracağım, ama spor yapmadan durmayacağım. Zira mücadelemde geri kalmışsam da bırakmış değilim, hele ki bu kadar motive iken! 




Üstelik geçen cumartesi Yalı Spor’un kahvaltı etkinliğinde bizimle değerli bilgileri paylaşan Oldinç Bayraktar Hoca’nın da verdiği bilgilerle müthiş gaza gelmiş durumdayım.

 Optimum AVM Bisquitte’de yapılan etkinliğin konusu ‘’Sporun çocuk gelişimindeki önemi’’ idi.

22 Nisan 2015 Çarşamba

Sizin çocuğun zekası ne tür?

Üstün zeka (ya da üstün yetenek) kavramı ile birkaç yıl önce bir mail grubunda tanıştım.

Bir anne, feryat ediyor, şaşkınlığını gizleyemiyor, ne yapacağını bilemiyor, karışık karmakarışık duygularını kontrol etmekte güçlük çekiyordu. (Aklımda kalan ifadeler bunlar) Evet çocuğuna üstün zeka (ya da yetenek – aradaki farkı hala çok iyi bilmiyorum) teşhisi konmuştu. Hem gururluydu, hem sevinçliydi, hem de şaşkın.

Bir insanın doğuştan sahip olduğu bir özelliği ile bu insanın annesinin neden gurur duyduğunu (sahi ne gibi bir katkısı olmuş olabilir ki? GEN?!? ) o zaman da anlamamıştım hala da anlamıyorum.

Dumur diyalog #142

O gün piyano dersine erken gideceğiz. Dışarıda kahvaltı yaparız diye de erkenden hazırlandık. Hedef 08:15’te kapıdan çıkmak. Tam çıkacağız, kaka! O kadarla kalsa iyi, kurtarırız. Oyuncaklar düzenleniyor, yok kalemler düzeltiliyor, tam çıkacağız, kotun bilmem neresi sıkıyor… Ay gerildim. Biliyorum çünkü geç kalıp kahvaltı edemeyince “açım” arızasına bağlayacak. Arca da gerildiğimi anladı.
Hemen çok okumuş, çokbilmiş, ebeveyn kitaplarını yalamış yutmuş anne olaraktan açıklamamı yaptım:
“Arcacım bak evladım, geç kalınca geriliyorum, senin davranışların da hep geç kalmamıza sebep oluyor. Sana değil, davranışlarına kızıyorum.”

21 Nisan 2015 Salı

Analık üzerine saçmalamalar - Good is enough? Enough is good?

--- Öncelikle ev ve okul için tebriklerini, hayırlı olsunlarını gönderen herkese kucak dolusu sevgiler, inanın böyle zamanlarda birilerinin senin mutluluğunu samimiyetle paylaşması paha biçilemez. ---

Geçtiğimiz haftalarda İlker’in çocukluk arkadaşı ile sevgilisi bize geldiler. Zeynepler de bizdeydi, maç izlenecek, İlkerin içlerini elcağızlarıyla hazırladığı nefis pideler mideye indirilecekti. İndirildi, üzerine biralar şaraplar açıldı, sohbet derinleşti. Biz ilişkilerini evliliğe dönüştürme yolundaki çiftle aile, çocuk, annelik babalık mevzularını irdelerken, Arca ve anne-babasından sonra en bi’ çok sevdiği kişi olan Poyraz kudurukluklarıyla aile planlamasına katkıda bulunmakta olduklarının farkında bile değillerdi.

Zeyneple ikimizin, müstakbel “elti”mize çocuklu hayatın zorlu evrelerinden fazla detaylıca bahsetmemiz de tuz biber ekmiş olacak, yeni arkadaşımız “çocuk” olayını gözünde büyüttüğünü ve çok korktuğunu söyleyiverdi. Hay bin kunduz! Eh be yeliz tut çeneni. Neyse toparlamaya çalıştım.

20 Nisan 2015 Pazartesi

Okul kararını verdik: Hangisi daha iyi değil, hangisi daha uygun?

En sonunda söyleyeceğimi en başından söyleyeyim.

Okul kararı verirken hani hep soru işaretleri oluyor ya;
Devlet okulu mu özle okul mu?
Akademik başarı mı, sosyal öncelik mi?
Öğretmen mi önemli okul mu?

Hepsini bir kenara bıraktık. Çünkü hangisi daha iyi diye bir şey yok. Hangisi daha uygun? İşte cevaplamamız gereken soru bu.

Ben birçok sebep yüzünden özel okula karşıydım, hep devlet okuluna verelim diye düşünüyordum ama bizim için uygun seçim bu değildi, kararımızı bu yönde alsaydık, daha iyi olduğunu düşündüğüm bir seçenek için körü körüne ısrar etmiş olacaktım.

Geçtiğimiz haftalarda Blogcu anne Elif’in şu yazısına yaptığım yorumda da belirttiğim gibi, okul seçimi ailelerin şartları doğrultusunda şekilleniyor. Sonrasında Elif’in bugün verdiği bilgiler de çok değerli ama ben asıl o ilk empati yüklü, “bize göre böyle, size göre farklı olabilir” yaklaşımını sevmiştim. Hatta o dönemde tam da okul seçimi yapmak üzereydik ve aldığımız kararı içimize (daha doğrusu ben) sindirme aşamasındaydım. Lütfen her iki yazıyı da okuyun.

Ulan ben bu düzene nasıl direneceğim!

“Tutun evladım”...

Apartmanın ağır demir kapısındayız, Arca ile birlikte. Arkamızdan titrek bir ses “tutun evladım” dedi, durduk. Baktık, dördüncü kattaki yaşlı teyze, eczaneden Ozan’ın kolunda çıkmış, apartmana doğru yürüyor, elinde ilaç torbası sallanıyor. “Ozancım sen dön dükkana biz teyzeyi evine kadar çıkarırız” dedim. Ozan işine yollandı, Arca kapıyı tuttu, ben de teyzenin koluna girdim, asansöre yürüyoruz. Arca işe yaramanın şevkiyle önden koşarak gitti, düğmeye bastı, asansörün kapısını açtı. Asansörde birkaç cümle konuştuk, dördüncü kata geldik. Asansörden indin mi birkaç basamak çıkıyorsun daire kapısına, birlikte çıktık. Arca’nın yanında söylemek istememiş, çekti kolumdan kulağıma eğildi: “benim kızım çok hasta biliyor musun evladım” dedi. Biliyordum. O dairede kızları ve annesiyle yaşayan hanımın kanser olduğunu, bir ara iyileştiğini ama sonra yine ağırlaştığını biliyordum. Kolumdaki teyzenin bana ağırlığını vererek yürümesi, yaşlılara özgü o titrek sesi, anneannemi hatırlattı bana, kırmızı yanaklı tombul anneannem de yürümekte zorlanır hem kolumuza girerdi. İçim cız etti. Anneannem kızlarının acısını görmeden göçtü, gitti. Ama bir anne için evladı kaç yaşında olursa olsun acısını görmek ne zordur. Yaşlı teyzeye sarıldım, kapısını açtı, teşekkür etti, girdi. Girerken “çok hasta benim kızım” diye mırıldanıyordu. Boğazıma yumru oturdu. Evde İlker’e söyleyince, altmış yaşındaki babasının cenazesinde, asırlık dedesinin hüngür hüngür ağladığını anlattı. Evlat acısı. Allah kimseye göstermesin.

15 Nisan 2015 Çarşamba

Dumur diyalog #141

Y: oğlum o çöpün yanında durma! Bütün mikroplar onun içinde!
A: aaa başka yerde mikrop yok mu? Hepsi burada mı?

.....

14 Nisan 2015 Salı

Diri fücudumdaki tüm kaslar acıyorsa da bırakacak değiliz!

Alt tarafı şu fotoğrafı koyup kaçacaktım ama var ya bütün gün tuvalete gidemedim. Sidik torbam alarm verdi yeminle! Ayol yoğunum işte anla! Telefondan bile anlaşılıyormuş kim aradıysa öyle söyledi. Artık nasıl alöööö diyorsam:/

13 Nisan 2015 Pazartesi

Fellini mi izleyeceğim sandınız? #2015te15film

Oradan entel dantel takılıyormuş izlenimi veriyorsam, bu durum tamamiyle bir yanılsamadır. Daha önce hiç izlemediğim filmler izleyeceğim derken bir Fellini, bir Almodovar izleyip yorumlayacağımı, bir festival filmi önereceğimi iddia etmedim.
Zaten Fellini için İlker hala yeterli olgunluğa ulaşamadığımızı iddia ettiğinden o koleksiyona dokunmak zinhar yasak! Bir an evvel Fellini olgunluğuna erişsek diyorum (Acun’un yarışmalarını izleyerek nasıl erişeceksek?), DVD player’ların ve DVD’lerin sonu VHS videolar gibi olacak, biz izleyemediğimizle kalacağız bu gidişle.
Neyse…
Bizim evin okumazmuhteremi çok iyi bir edebiyat izleyicisi olduğu için arşivimizin büyük çoğunluğu edebiyat uyarlamalarıdır. Ama bir kitabı okumadan önce mümkünse filmi izlenmeli. Daha doğrusu bir eser ya okunmalı ya izlenmeli. Bugüne kadar henüz okuyup üzerine izlediğim filmini beğendiğim bir eserle karşılaşmadım. (Aynı anlama gelen en az beş cümle kurma konusundaki manasız çabama burada bir alkış deyip geçiyorum.) Diğer taraftan önce filmini izlediysem de o kitabı okumuyorum. Niye? Bilmiyorum vallahi, yani zaman kaybı olarak mı görüyorum, artık sükut-u hayal içinde kalırım mı diyorum bilmiyorum.

Bugün #2015tehareket için ne yaptın?

Pazardan 5 tl'ye "keep calm and workout" t-shirt'ü satın aldım:)

Veeee evdeki oğlanların yoğun muhalefetine rağmen -pek sakin kalamasam da:/ - 30 dakika work out baby:))

Body toning workout video için https://youtu.be/uNrqrk2xcAo

Night night:))

10 Nisan 2015 Cuma

Spora spiritüel yaklaşımda motivasyon tekniklerine giriş

Çok havalı değil mi? Evet biliyorum, saçmalığın daniskası gibi görünüyor. Ama kulağa komik geldiği kadar değil. Yani gerçeklik payı var.

Bu aralar “çorbacı ne okuyor” kısmına dikkat edenler, kişisel gelişim kitaplarına merak saldığımı fark etmişlerdir. Ben ki, kişisel gelişemeyenlerdenim ama bir süredir bu kitapları okumaktan zevk alıyorum hatta arkadaşlarımdan öneriler alıyorum, öneri almayı bırak, ödünç alıyorum.

Kişisel gelişim kitapları ile ilgili bu süreçte öğrendiğim en önemli şey, ödünç alamıyorsan, ikinci el alacaksın. Kitapçıdan alma, çok pahalı. Herhangi bir kitaptan daha pahalı. Ancak ikinci eli de tam tersi, herhangi bir kitaptan çok daha ucuz. Çünkü bir heves alıp da umduğunu bulamayanların, baş ucu kitabı yapmaya layık görmeyenlerin, “ulan bi halta yaramadı, hayatım hala bombok” deyip göresi gelmeyen ve elinden ilk çıkarılacaklar arasına koyacakların kitaplarıdır kişisel gelişim kitapları. Bu kitaplar şöyle bir okunup direkt sahaflara sepetlenir. Dolayısıyla sahafların ellerinde çok sayıda olduğundan en düşük değer biçtikleri türdür ve ucuza kapatırsın. Üstelik kitabı senden önce okumuş olanların notlarına ve altını çizdiği satırlara, kısacası hazıra konarsın.

Bu küçük “faydalı bilgiler kılavuzu”ndan sonra sadede gelelim. Evet, kişisel gelişim kitaplarına sardım. Bunda “bir sanatçı gibi araklayın” isimli kitabın çok hoşuma gitmesi, dahası işime yaradığını görmem etkili oldu. Dur ben bir kişisel gelişivereyim dedim. Geliştim mi bilemem, bildiğim tek şey son dönem okuduklarım, şu gündemdeki spor mevuzusunda da işime yaradı, yalan yok.

9 Nisan 2015 Perşembe

KÜTÜPHANEDEKİ ASLAN İLE AKTİF OKUMA

Not: Arca ile okuduğumuz kitaplar ve kitaplarla yaptığımız etkinler kidolindo.com 'daki köşemde, bu haftanın kitabı: Kütüphanedeki Aslan.
.................................
Kurallar yıkılmak içindir.
İşte bu yüzden kuralları iyi bilmek gerekir:)
Kütüphane kuralların en sıkı uygulandığı yerlerin başında gelir. Koşmak, yüksek sesle konuşmak zinhar yasaktır. Kütüphanedeki kurallar o kadar kesin çizgilerle belirlenmiştir ki, kuralların içinde yazmayan çok sıra dışı bir şey için ikileme düşebilirsiniz.
Mesela bir aslanın kütüphaneye girmesi…
Masal bu ya…