Benim halimse işte tam da bu!
17 Ocak 2016 Pazar
kısa #13 : Sınır
Arca uyudu. Muhterem kocam yeni oyuncağı Apple TV ile ilgileniyor bana bizim kuşağın çok iyi hatırlayacağı "karışık kaset"imsi müthiş bir şarkı arşivi hazırlıyor. Nefis şarkılar, hemen hepsi üniversite yıllarımızda dinlediklerimizden ve sanırım o yıllardan beridir benim müzikle hiçbir ilgim olmamış. Son on senedir ne dinliyorsun desen, bakar kalırım. Tamam var birkaç sanatçı ama anılarıma katkıları olmadığından olsa gerek, gönül bağım yok. Bak şimdi U2'dan One çalıyor hey yavrum hey. Laf aramızda muhteremle ikimizin şarkısı olur. Neden? Bilmiyorum, bu olsun bari dediydik galiba.
13 Ocak 2016 Çarşamba
Neyi dilediğine dikkat etmek lazım
Metro ile EVKA-3
istikametine gelirken sağda, istikametten dönerken solda, Sanayi ile Bölge durakları arasında,
bir zeytinlik çıkıverir karşına. Uçsuz bucaksız. Bana bizimkilerin memleketini,
Akhisar’ı hatırlatır. Zeytincilik Araştırma Enstitüsü orası. Ben her gün
önünden geçerken – hava da güzelse – ah şu yoldan bir yürüyecek vaktim olsa, ne
keyifli yol derdim.
Al işte! Geçen cuma yürüdüm.
Hem de yetinmedim, Bölge’den de Bornova’ya kadar yürüdüm. Hay ben o yürüyeyim
diyen dillerimi!
#damladakiokyanus : bir iyilik hareketi
Geçen
yıl, yılın bitmesine seksen gün kala yılın son gününe kadar her güne bir şükür
vesilesi bulacağıma dair kendi kendime bir hedef koymuştum. Kimi gün bulamadım,
kimi gün ikişer üçer buldum. Aramaktan, etrafıma bu arayışla bakmaktan
vazgeçmedim. Bulduklarımı paylaşmaktan da… Bu, pollyannacılık değildi, “a
dilenci gördüm, çok şükür dilenmiyorum” değildi, anlamsız, eğreti olumlama
refleksi de değildi. İyilikti. Aslında içimde olanı dışıma vurmaktı. Kendine
küçük şükürlerden ördüğün kozanın içinde iyi hissetmekti. İyi olursan, iyi
hissedersen, başkalarına da faydan olur…
Tam da ihtiyacım olan
zamanda tam da ihtiyacım olan şeyi bulmuştum, iyi gelmişti. O zamandan beri
daha fazla şükreden bir insan olduğumu fark ediyorum.
Deli Anne Mümine, “damladaki
okyanus olalım” düşüncesi ile kadınları çağırınca, iyilik yapalım, iyilik kartopu
gibi çoğalsın çığ olsun deyince işte o günlerin bana verdiği huzuru düşündüm. Hemen
mailine cevap yazdım, içinde olmak istedim. Küçüktü büyüktü, fark etmez,
önemliydi. Kimseye hiçbir şeye dahil değil ve her şeyin içinde çünkü insan
için.
Hep derim bu dünyayı
kadınlar kurtaracak, çünkü kadın yapıcıdır, üreticidir, iyileştiricidir.
Kadınlardan çıkan
iyileştirici #damladakiokyanus hareketi tüm insanlığın hayrına olsun.
Deli Anne’nin yazısı
için, buraya bir tık:)
9 Ocak 2016 Cumartesi
Dumur diyalog #154
Y: piyano çalışmadın arca neden? Gerçekten neden?
A: cubuş bak, şöyle: ben piyano çalmayı çok seviyorum ama piyano çalışmayı hiç sevmiyorum!
--------
İ: arca traş olman lazım yarın murat abine gidelim.
A: tamam ama modelli olsun şöyle yandan bir şimşek bir çizik yapsın.
(Yaptırmadık tabii ne modeli lan okul zamanı! Ama model dediği şu aşağıdaki görsel)
---------
Arca İlker ve ben basketbol oynuyoruz.
Arca kulağıma fısıldadı: "cubuş bence sen babişten daha iyi basketbol oynuyorsun."
(Bunun neresi dumur deme! Harbi dumur çünkü ben spor yapmayı beceremediğimden beden derslerinden tam notu garantilemek için sene sonu dans gösterisi hazırlardım ve İlker de okul basketbol takım kaptanıydı, dumur net!)
8 Ocak 2016 Cuma
Blogger'lık, Instablogger'lık, Blog yazarlığı, başka?
Geçenlerde Betül Mardin’in
bir anısına denk geldim. Tam hatırlamıyorum, aklımda kalanları yazacağım. Betül
Mardin’in babası ile kızı İngiltere’ye gidiyorlar. Mütevazı bir otele
yerleşiyorlar. Akşam yemeğini yine İngiltere’ye gelmiş olan dostlarıyla
yedikten sonra o kişilerin kaldığı otele gidiyorlar. Otel çok lüks, odaları
şahane, imkanları felaket. Kızı mahzunlaşıyor ve soruyor: “neden biz de böyle
bir otelde kalmıyoruz?” Dedesi de diyor ki:
UNUTMAYIN, BAŞKA BİR OKUL MÜMKÜN :) BBOM İZMİR tanıtım toplantısı
Merhabalar:)
Benim kurulduğundan beri hevesle takip ettiğim, toplantılarından bir kısmına katıldığım BBOM oluşumu yazık ki bizim cücenin eğitim hayatına yetişemedi İzmir'de. Ama ben hala hevesle ve heyecanla takip etmeye devam ediyorum.
Duyurusunu ilk yaptığımda yıl 2012, "keşke İzmir'de de olsa" diye iç geçirmişim:)
Hatta heyecanla katıldığım ilk toplantının ardından da BBOM'u anlatmıştım.
Bize yetişemedi ama İzmir'de devam ediyor her şey, Renkli Orman Erken Çocukluk Merkezi'nin tanıtım toplantısının duyurusunu yapıyor olmak beni müthiş mutlu ediyor.
Altta ilanı görebilir, daha da altta BBOM derneği ve İzmir Kooperatifi hakkında bilgi edinebilirsiniz.
UNUTMAYIN, BAŞKA BİR OKUL MÜMKÜN :)
BAŞKA
BİR OKUL MÜMKÜN DERNEĞİ VE İZMİR KOOPERATİFİ
Başka Bir Okul Mümkün (BBOM) Derneği, 2010 yılında
mevcut eğitim sisteminden derdi olan aileler, eğitimciler ve gönüllülerin bir
araya gelmesiyle kurulmuştur. Amacımız; eğitimi yaşamdan ve çocuğun bireysel
özelliklerinden soyutlamayan, katılımcı demokrasiyle yönetilen, ekolojik
dengeye saygılı ve ticari kar amacı gütmeyen okullar kurmak.
BBOM modelinin temellerini 4 eksen oluşturmaktadır.
Bu dört eksenin de uygulamaları dünyada bulunuyor, fakat bunların hepsini bir
arada uygulayan bir model olmaması BBOM’u yenilikçi ve farklı kılıyor. Bu
eksenleri birer cümle ile açıklamak gerekirse:
1- Demokratik Yönetim: Okulla ilgili kararlar, okulun tüm
bileşenlerinin karar sürecine katıldığı okul meclislerinde alınıyor. Okullarda,
doğrudan katılımı ve sorumluluğu esas alan bir yönetim şekli var.
2- Alternatif Eğitim: Her çocuğun biricikliğinden yola çıkan BBOM okulları
sadece akademik başarıya odaklanmaz. Okul yaşamında bireyselleştirilmiş
eğitimin uygulandığı, alternatif ölçme-değerlendirme yöntemlerinin
kullanıldığı, konuların multi-disipliner bir program ve karma yaş gruplarıyla
işlendiği bir eğitim anlayışı öngörülür.
3- Ekolojik Duruş: Ekolojik değerlerin mimari, beslenme, eğitim, atölye
çalışmaları, okul-dışı aktiviteler ve programda merkeze konulduğu bir eğitim
anlayışı bulunur.
4- Özgün Finansman: Aile ve gönüllü inisiyatifinin işleteceği, ticari amaç
gütmeyen ve bursluluk oranını maksimumda tutmayı hedefleyen, kendi kendine
yeterliliği esas alan finansman modeli bulunuyor.
İlk okulumuz, 2013 Eylül ayında Bodrum'da çocuklara
kapılarını açtıktan sonra Ankara ve İzmir’de de “başka bir okul mümkün” diyen
aileler bir araya gelmeye başladılar ve 2015 yılında çocukların verdiği
isimlerle Ankara Meraklı Kedi İlkokulunu ve İzmir Renkli Orman Erken Çocukluk
Merkezini (Anaokulunu) hayata geçirdiler. Antalya, Kaş, Bursa, Eskişehir ve
Çanakkale'de veliler okul açma çalışmalarına başlamış durumdalar.
Geçen zaman zarfında Sabancı Vakfı’nın “Fark Yaratanlar” ödülü ve Ashoka Vakfı’nın “Change Maker Schools” networküne dahil olmamız bizi daha da motive eden
unsurlar oldu.
Renkli
Orman Nasıl Bir Okul?
Renkli Orman Erken Çocukluk Merkezi, İzmir Başka Bir
Okul Mümkün (BBOM) Eğitim Kooperatifi’nin bir okuludur. Bornova Yakaköy’de
Kooperatif üyeleri tarafından 2015 yılında kurulan Renkli Orman EÇM, Başka Bir
Okul Mümkün Derneği’nin çocuk haklarını hayata geçiren, çocukların kendilerini
gerçekleştirmelerini sağlayan, katılımcı demokrasiyle yönetilen, ekolojik
dengeye saygılı ve ticari kar amacı gütmeyen okullar kurmak ve yaygınlaştırmak
hedefleriyle uyumludur.
Renkli Orman Erken Çocukluk Merkezi; yaratıcılığı,
çocukların özgürlüğünü, doğayla bağ kurmalarını öne çıkaran, çocuk merkezli,
çocukların ilgi ve merakları ile belirlenen esnek ve kendiliğindenliğe çokça
yer veren programa sahip bir okuldur. Biz, eğitimi kapalı, izole mekanlara
sıkıştırmak yerine açık havada, hayatın içinde yaşayarak öğrenmenin
çocuklarımıza hayat boyu eşlik edecek eşsiz bir öğrenme deneyimi vereceğine
inanıyoruz.
Çocukların oyunla öğrendiklerini biliyoruz. Oyun, keşif
ve kendi kendilerine giriştikleri araştırmalar... Böyle bir öğrenmede doğa,
çocuklarımız için mükemmel bir öğrenme alanıdır.
Renkli Orman, bir öğrenme topluluğu olmayı hedefler:
Ebeveynlerinin okul ekibiyle birlikte çalışabildiği, ebeveyn, eğitimci ve
çocukların okulu sahiplendiği dayanışmacı bir topluluk...
Saygılarımla,
Yasin SANCAK
İzmir BBOM Eğitim Kooperatifi
YK Başkanı
Aşağıdaki videolar BBOM çalışmaları hakkında bilgi
verecektir:
7 Ocak 2016 Perşembe
Kara kitap
Kara
kitap hakkında bir şey yazmak haddime değil. Büyük insanlar tezler yazmış,
hatta kitaplar yazmış, incelemeler yazmış üzerine, ben mi tüy dikeceğim? Mümkün
değil.
Geçen yıl bu zamanlar
Tufan kitabı ödünç verdiğinde, "çok acayip bir kurgu, çok zekice yazılmış" demişti.
Geçen kitap kulübünün son Nobel edebiyat ödül konuşması üzerine yaptığımız atölye toplantısında Selda, Orhan Pamuk için genel bir tanımlama yapmıştı: “Medeniyet kuramcısı” ooooo…
Aynı akşam bir tabir de
Pınar’dan geldi, “kurgulayıcı / kurcalayıcı,” hmmmm…
Kadınlara bakar mısın,
düşünmüş, irdelemişler Orhan Pamuk’u, helal olsun.
O an masada oturanlardan
bir kısmımız gözlerini kısıp, bu yaratıcı tabirlere vay be derken Sıla; “eh biz
de bu durumda avcı toplayıcı oluyoruz” lafını patlatınca kahkaha koptu.
5 Ocak 2016 Salı
Girdik
Hayırlısıyla 2016'ya girdik. Sizi bilmem ama biz Balıkesir'de bir otelin bahçesinde kartopu oynayarak girdik. O otele sığınmayaydık, 2016 daha ilk dakikalarında bize girecekti. Zira yolda kaldık. Güzide memleketimin en gelişmiş batı bölgesinde en önemli güzergahlardan biri İzmir İstanbul yolu kapanmıştı. Niye? Kar yağmış, kazalar olmuş, peki.
31 Aralık 2015 Perşembe
Seneye görüşürüz (ıyyyy kendimden tiksindim:)))
Yılın son günü. Çalışıyorum. Tabii şu anda değil. Şu anda öğle molası verdim, ofisin penceresine vuran güneşin ışığında oynaşan kar tanelerini seyrediyorum. Evet İzmir'de kar yağıyor ve evet, bu cümle bu yaşıma kadar en fazla on beş kere telaffuz edilmiştir.
Sabah on beş dakika otobüs durağında beklerken arkadaşım Nazlı ve ablamın ayrı zamanlarda ve birbirlerinden habersiz gönderdikleri aşağıdaki pasajı düşünüyordum.
Sabah on beş dakika otobüs durağında beklerken arkadaşım Nazlı ve ablamın ayrı zamanlarda ve birbirlerinden habersiz gönderdikleri aşağıdaki pasajı düşünüyordum.
30 Aralık 2015 Çarşamba
Dare to disappoint
Geçtiğimiz haftalarda bir gün Ankara'ya gittim. Soğuğu değişik bir
memleket orası. Havaalanı dolaylarında kar bile vardı. Bir de her yerde havuz
var. İmelih kanımca deniz getirememenin ezikliğini üzerinden atmaya çalışmış,
havaalanının içinde bile havuz var. Ben sürekli deniz gören bir memlekette
yaşamanın verdiği kibirle havuza burun kıvırırım, ne yüzmeyi severim ne de süs
havuzlarını... Manasız gelir bana. Ama işte Ankara'da belki seviliyordur, belki
insan denen canlı bir su sesi duymak istiyordur, "fışkiye"den bile
gelse...
Tek başıma değildim, dernekten firma
temsilcisi arkadaşlar da vardı. Bizi toplantının yapılacağı mekana götürecek
aracı beklerken aklıma geçen sene dernekten pilot olmak üzere ayrılan üye
geldi, arkadaşına sordum, "şimdi ne yapıyor?" Gerçekten de ABD'ye
gidip eğitim almış, şimdi ikinci pilot olarak çalışıyormuş. Yanımdaki hanım
meslektaşım "ay ne güzel, insanın hayalini gerçekleştirmesi ne güzel, bir
gün inşallah ben de sevdiğim işi yapacağım!"dedi. Merak etmeme rağmen
hayalini soracak kadar samimi olmadığım için sadece bizim jenerasyonun böyle
bir derdi olduğundan dem vurarak sohbete devam ettim. Heyecanla evet dedi, evet
çalışıyoruz, başarılı oluyoruz ama hangimiz seviyoruz? Evet, bizim zamanımızda
dersleri iyi olan hemen her genç gibi mühendislik seçtik, layıkıyla mühendislik
de yapmıyoruz, ya ne yapıyoruz?
29 Aralık 2015 Salı
#arkadaşarkadaşabunuyapar : Bir Fikrimühim Projesi
İkimiz de 10 TL kazanıyormuşuz.
Garanti Bankası ile Fikrimühim projesi.
Benim Cep Şubeme gelen promosyon kodum: E0B52356
(Ekran görüntüsünü de paylaşıyorum)
Bu kod ile Garanti bankası internet şubesine veya Cep Şubesine giriş yaparsanız 10 TL vadesiz hesabınıza aktarılacak. Bence denemeye değer:)
Idefix'ten dünya kadar sipariş verdim, kitap parası çıkar yav puhaaha:))
Bu arada bu kodu facebook gibi hesaplarda paylaşabiliyrduk ama ben hacker filan tırsıyorum o yüzden blogdan paylaştım.
Garanti Bankası ile Fikrimühim projesi.
Benim Cep Şubeme gelen promosyon kodum: E0B52356
(Ekran görüntüsünü de paylaşıyorum)
Bu kod ile Garanti bankası internet şubesine veya Cep Şubesine giriş yaparsanız 10 TL vadesiz hesabınıza aktarılacak. Bence denemeye değer:)
Idefix'ten dünya kadar sipariş verdim, kitap parası çıkar yav puhaaha:))
Bu arada bu kodu facebook gibi hesaplarda paylaşabiliyrduk ama ben hacker filan tırsıyorum o yüzden blogdan paylaştım.
2016
Rahmetli
anneannem, şahsen tanıdıklarım arasında kişisel gelişimin sırrını çözmüş yegane
insandı. Daha doğrusu insanmış. Bu yaşımda yeni idrak ediyorum, takdir
edememişim.
Her fırsatta kendisine
ana avrat küfreden dedeme (evet gün yüzü görmemiş küfür dağarcığımı rahmetli
dedeme borçluyum), çocuk yaşta annesini kaybedip, çok zorlu bir hayat
sürmesine, dedemin son yıllarına kadar bağda zeytinlikte ırgat gibi
çalışmasına, çok sayıda kavga ve
küskünlük görmesine rağmen vefatına kadar gül yüzlü, pembe yanaklı, tonton anneanneydi.
Hayatı geldiği gibi,
olduğu gibi kabul etmişti. Kabullenişinde kendiliğinden bir kayıtsızlık vardı, kimilerine
vurdumduymazlık kimilerine göre gamsızlık, bana göre eşsiz bir olumlama vardı
kabullenişinde, içtenlik vardı. Öyleydi o…
26 Aralık 2015 Cumartesi
Kitap yorumu: Az seçilen yol
Yıllık olağan "kişisel gelişim kitaplarına merak" sürecimde kitap kulübünden Emine, "az seçilen yol" diye bir kitap getirdi. O kadar sevmiş ki kitabı benim de kitaplığımda mutlaka olmalıymş. Hay allah razı olsun:)
Kitabın başındaki "Yaşam zordur" cümlesi ile beni nasıl da kendine bağladığını anlatmıştım. Kitabın tek dediği şey hepimizin malumu olduğu üzere yaşamın zorluğu değildi. Bu sadece ilk cümleydi.
Kitabın başındaki "Yaşam zordur" cümlesi ile beni nasıl da kendine bağladığını anlatmıştım. Kitabın tek dediği şey hepimizin malumu olduğu üzere yaşamın zorluğu değildi. Bu sadece ilk cümleydi.
Bir akşam İlker Poyraz Karayel'i izlerken ben de kanepeye uzanmış bu kitabı okuyordum. Bir bölümünde "İşte bu!" dedim, "işte! Aşk-sevgi kavramları arasındaki en iyi farkı bu adam anlatmış." Dikkat kesilmedi.Aşk da sevgi de bendim, neyi kurcalıyordum? İşte muhteremin kafasını mikemediğim zamanlarda ibre size dönüyor. Madem tıkladınız mecbur okuyacaksınız anlatacaklarımı, ya da tabii ki sağ üst köşedeki X'ya basar ızdıraptan peşinen kurtulursunuz, ama ya ilginç bir şey söyleyeceksem? Ah işte ne geliyorsa başımıza ya meraktan ya...
25 Aralık 2015 Cuma
kısa #12 : Ağaca bu kadar düşmanlık?
Dinimizin ağaçlarla bir
alıp veremediği mi var?
Bilmiyorum da ondan soruyorum.
Zira ağzından Allahı kitabı eksik etmeyenlerin elinden kurtaramıyoruz ağaçları.
Gezi’de böyleydi, yeni havaalanı inşaatında, 3. Köprü inşaatında da böyleydi.
Seksen yıllık zeytin ağaçlarını da bu zihniyette olanların politikaları kıydı,
Anadolu’nun her köşesinde yapılacak bir icraattan evvela ağaçlar zarar gördü.
Parçaları
birleştiriyorum, hop karşıma yılbaşı ağacı çıkıyor. Yılbaşı ağacı nasıl bir
rahatsızlık nesnesi oluyor? Dinimizde yeri olmayan her şeyi yakıp yıkmak
zorunda mıyız?
Hem dinimizde olmayabilir
ama kültürümüzde var, ceddimizi red mi edelim, ne edelim?
24 Aralık 2015 Perşembe
Minnet
THY’den 20:00 uçağına
bilet alıp havaalanına erken geldiğinde iki saat önceki uçakta yer bulabilmen
artık imkansız, kesin bilgi yayalım! An itibariyle, iki toplantıdan sonra evime
erken varırım ümidi suya düşmüş kadının karalamalarını okuyorsunuz.
Ama gün bu kadar kötü
başlamadı. Hatta muhteşem başladı. Neyse ki…
23 Aralık 2015 Çarşamba
Kitap yorumu: Sana söyleyemediğim her şey
Ben de yazarın konuya direkt dalması gibi, yoruma dalıyorum: Her anne babanın okuması gereken bir kitap.
Neden? Çünkü çocuklarımızı kendimizin bir uzantısı olarak görme eğilimimizin, onları birer birey değil de küçük bizler olarak görmemizin ne gibi sonuçları olabileceğini anlatıyor.
Çünkü bizler kendi sahip olamadıklarımıza onların sahip olmasını, hayalimizdeki işleri onların yapabilmesini, mirasımızı öyle böyle devam ettirmesini isteriz, sonuçlarını düşünmeden...
Çünkü bu kitap bizler için ufak ve altından kalkılabilir sorunların küçük çocuklar için nasıl da travmatik olabileceğini anlatıyor. Onları terk eden annelerinin geri dönmesi için kendi kendine verilen sözleri, annesi onu sevsin diye kendisinden bambaşka biri olma yolunda ilerleyen bir çocuğun yaşadıklarını anlatıyor.
Kitapta da dediği gibi; bir şeyi değerli kılan onu kaybetmek ve yeniden bulmaktır.
Neden? Çünkü çocuklarımızı kendimizin bir uzantısı olarak görme eğilimimizin, onları birer birey değil de küçük bizler olarak görmemizin ne gibi sonuçları olabileceğini anlatıyor.
Çünkü bizler kendi sahip olamadıklarımıza onların sahip olmasını, hayalimizdeki işleri onların yapabilmesini, mirasımızı öyle böyle devam ettirmesini isteriz, sonuçlarını düşünmeden...
Çünkü bu kitap bizler için ufak ve altından kalkılabilir sorunların küçük çocuklar için nasıl da travmatik olabileceğini anlatıyor. Onları terk eden annelerinin geri dönmesi için kendi kendine verilen sözleri, annesi onu sevsin diye kendisinden bambaşka biri olma yolunda ilerleyen bir çocuğun yaşadıklarını anlatıyor.
Kitapta da dediği gibi; bir şeyi değerli kılan onu kaybetmek ve yeniden bulmaktır.
22 Aralık 2015 Salı
Yazmak
Bugün şahsi tarihimde bir ilk yaşandı: Evden çıkarken yanıma kitap almayı unuttum. Telefon unuttuğum oldu, kahvaltımı, anahtarımı hatta Kentkartımı unuttuğum bile oldu ama kitap ASLA! Kabus gibiydi! Metroda uyuklayanları, ellerinde telefon Candy Crush oynayanları, sırf yer vermemek için dışarıyı seyrediyormuş gibi yapanları (evet metroda! sanırım pencereden yansımalarını seyrediyorlardı), yer kapmak için her kıpırdananın önüne yığılanları izlemek zorunda kaldım. Allahım, kitaplar ne kadar da hayat kurtarıcıymış meğer.
Neyse ki hafta sonu verdiğim kitap siparişim, ışık hızından sadece birkaç kilometre daha düşük bir hızla ofise gelmişti ve akşam eve dönerken aynı işkenceyi çekmek zorunda kalmadım. Metroda ayakta kalmak ancak elimde bir kitap varsa çekiliyor, net!
Neyse ki hafta sonu verdiğim kitap siparişim, ışık hızından sadece birkaç kilometre daha düşük bir hızla ofise gelmişti ve akşam eve dönerken aynı işkenceyi çekmek zorunda kalmadım. Metroda ayakta kalmak ancak elimde bir kitap varsa çekiliyor, net!
19 Aralık 2015 Cumartesi
kısa #11: Ölüm
"Bir şey yap, güzel olsun. Çok mu
zor? O vakit güzel bir şey söyle. Dilin mi dönmüyor? Güzel bir şey gör veya
güzel bir şey yaz. Beceremez misin? Öyleyse güzel bir şeye başla. Ama hep güzel
şeyler olsun. Çünkü her insan ölecek yaşta.."
Ne zaman genç birinin
ölüm haberini alsam Şems Tebrizi’nin bu cümleleri aklıma gelir. Hepimiz ölecek
yaştayız. Ve hemen hepimiz ölümden korkarız. Ölümü hayatın bir parçası
olmasından ziyade hayatın düşmanı olarak görürüz. Oysa hayatta doğmak, büyümek
kadar ölüme de yer var…
18 Aralık 2015 Cuma
Kadın girişimciler: Ebrubazaar
İzmirli
anneler mail grubu ile tanışmamı canım Hayat’a yani aslında bu blog bizi Hayat
ile buluşturduğuna göre bu bloğa borçluyum. Yanlış olmasın, İzmir anneleri
değil, İzmirli Anneler; instagram oluşumu değil, bir mail grubundan bahsediyorum. Karışıklık
olmasın diye yazıyorum.
16 Aralık 2015 Çarşamba
Söz vermek, verdiğin sözü tutmak üzerine... (2)
Takip
ediyor musunuz bilmiyorum ama benim aktif olarak kullandığım goodreads
hesabımda “currently reading” kitaplarımın sayısı bir ara beşi buldu. Hayır,
yanlışlık yok. Evet, hepsini aynı anda okuyordum. Kitap kulübünde, Kara Kitap buluşması yıl sonu
yoğunluklarımız sebebi ile Ocak başına ertelenince ben de kitabı bitirmeyi
erteledim, sanırım son birkaç aydır orada “okundu” olabilmeyi bekliyor. Aslında
biraz da hazzı erteliyorum ben! Bir an evvel biterse tadı çıkmayacakmış gibi
geliyor. Bu arada birkaç kolay okunur cinsten kitap bitti tabii ki. Özellikle “Sana
söyleyemediğim her şey” çok etkileyiciydi. Anne babalar olarak çocuklarımız
üzerindeki gücümüzün nasıl da tanrısal olduğuna dair mesajları bir kurgu
romanda almak fazla ciddiye almamamıza neden olabilir. Lakin benim tesadüfen
üzerine okuduğum “Az Seçilen Yol” isimli kişisel gelişim kitabı benzer yöndeki
psikanalizleriyle fena salladı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)