Geçen
yıl, yılın bitmesine seksen gün kala yılın son gününe kadar her güne bir şükür
vesilesi bulacağıma dair kendi kendime bir hedef koymuştum. Kimi gün bulamadım,
kimi gün ikişer üçer buldum. Aramaktan, etrafıma bu arayışla bakmaktan
vazgeçmedim. Bulduklarımı paylaşmaktan da… Bu, pollyannacılık değildi, “a
dilenci gördüm, çok şükür dilenmiyorum” değildi, anlamsız, eğreti olumlama
refleksi de değildi. İyilikti. Aslında içimde olanı dışıma vurmaktı. Kendine
küçük şükürlerden ördüğün kozanın içinde iyi hissetmekti. İyi olursan, iyi
hissedersen, başkalarına da faydan olur…
Tam da ihtiyacım olan
zamanda tam da ihtiyacım olan şeyi bulmuştum, iyi gelmişti. O zamandan beri
daha fazla şükreden bir insan olduğumu fark ediyorum.
Deli Anne Mümine, “damladaki
okyanus olalım” düşüncesi ile kadınları çağırınca, iyilik yapalım, iyilik kartopu
gibi çoğalsın çığ olsun deyince işte o günlerin bana verdiği huzuru düşündüm. Hemen
mailine cevap yazdım, içinde olmak istedim. Küçüktü büyüktü, fark etmez,
önemliydi. Kimseye hiçbir şeye dahil değil ve her şeyin içinde çünkü insan
için.
Hep derim bu dünyayı
kadınlar kurtaracak, çünkü kadın yapıcıdır, üreticidir, iyileştiricidir.
Kadınlardan çıkan
iyileştirici #damladakiokyanus hareketi tüm insanlığın hayrına olsun.
Deli Anne’nin yazısı
için, buraya bir
tık:)