16 Mart 2016 Çarşamba

"So what?! You have robot, we have Allah!"

İzmir’deki havaalanında güvenlik kontrolünü teke düşüreli epey olmuştu. Dün sabah baktım, yine kapı girişine dizmişler. Unutmaya gayret etsen de, terör her yerde, kanıksaman için tüm evren el ele vermiş.

İstanbul’da metroya binerken belli belirsiz bir tereddüt geçti hissiyatımdan, sonra dedim ki; İzmir’de her gün en az iki defa biniyorsun hem de en işlek duraklarından, tırsacaksan her gün tırs. Hatta artık her gün kocanla evladınla helalleş.

İşe gitmek var dönmek yok…

10 Mart 2016 Perşembe

Kimle yemeğe çıkmak isterdiniz?

Sosyal paylaşım siteleri her zaman tukaka değil. Mesela facebook’ta çok güzel makaleler çok iyi videolar bulma şansınız olabiliyor. Geçen akşam bir video izledim. Bir araştırma için sanırım, katılımcılara “ölmüş veya yaşayan herhangi biriyle yemek yeme fırsatı verilse, kimi seçerdiniz?” diye soruyorlar.

9 Mart 2016 Çarşamba

"Arca oğlum senin annen bir salaktı" Vol.23

 Az sonra yazacaklarımın benim entelektüel kişiliğimle uzaktan yakından ilgisi yoktur, tamamen salaklığımla ilgisi vardır, kayıtlara böyle geçsin lütfen.

Bendeniz kitap okumayı pek severim, sanırım burayı okuyan herkes bilir. Kitaplardan yazarlardan edebiyattan sohbet etmeyi de pek severim. Güya tanırım da hani yazarları…

Sanıyordum. Pabucumun enteli!

Vicdanın sesi radyosu

Bazı günler Arca ile anlaşmak imkansız oluyor. Defalarca yapmaması konusunda uyarmış olduğumuz bir şeyi inadına gibi yapabiliyor. Bazen de ben müthiş gergin ve sabırsız oluyorum ve herkes gibi Arca da bana sürekli batıyor. Geçenlerde bir cumartesi ateşlendi ve evden çıkmamaya karar verdik. Meğer ben bu cüceyi kurs kapılarında beklemekten hoşnutmuşum. Eh yani kim kitap okuyup kahve içmek istemez? Kim kendi ile baş başa kalmak istemez?

O gün onunla evde tıkılı kalma psikolojisinden nefret ettim. Bir de üstüne “birlikte zaman geçirelim” demez mi? Çocuk sanki sülaleme küfretmiş gibi bir başladım bağırmaya: “ben senin arkadaşın mıyım? Benim canım oynamak filan istemiyor”, “bıktım, yoruldum, sıkıldım, beni rahat bırakın” bunlar hatırladıklarım. Bir de kim bilir hatırlamadığım neler var. Kendimi tuvalete kapattım ve Arca’nın beni merak etmesine yetecek bir süre orada kaldım.

8 Mart 2016 Salı

kutlama?

Günün anlam ve önemine istinaden bir "Dünya Emekçi Kadınlar günü" yazısı patlatmalıydım.
Ne yazsam diye düşündüm. Karşıyaka belediyesinin #sanane afişlerini mi, bunları üzerine alınıp çatanları mı, neyi anlatsam dedim. Bir tarafta bir günlüğüne çiçek böcek muhabbetleri bir tarafta daha eşitlikçi kutlama mesajları…

Arkama dayandım ve baktım.

3 Mart 2016 Perşembe

Bok mu yiyelim?!

Haftada bir pazara gitmezsem kendimi eksik hissediyorum. İlla gideceğim, tanıdık tezgahlardan hem alışveriş yapacağım hem sohbet edeceğim satıcılarla. Geçenlerde bizim Üçkuyular pazarının son günleriymiş diye yerel bir gazetede okuyunca soluğu Göztepeli patates soğancı abide aldım. Nasıl ki Göztepenin oyuncularını biliyor, maçlarını portatif radyosundan takip ediyor, bizim mahallenin insanı, bu olayı da bilse bilse o bilir dedim. Yanılmamışım. Biliyormuş. Yanılmışım daha onlara çık diyen yokmuş. Belediye başkanı ulaştırma bakanıyla konuşup birkaç alternatif yerden birini ayarlayacakmış bizim pazara. O Binali bizim hayrımıza pek bir şey yapmaz ya – defalardır seçmiyoruz o da haklı bir yerde – neyse… umudumuzu yitirmedik. 

2 Mart 2016 Çarşamba

Yaşlanmak

Bir gün “estetik ameliyata gidiyorum” ya da “botox yaptırmaya karar verdim” gibi cümleler duyarsanız benden, bu yazıyı koyun önüme, ciddiyim.

Benim yüzümde, özellikle de göz çevremde çok fazla kırışıklık var. Yaşıtlarımdan daha fazla. Eh ben çok gülümseyen, mimiklerini çok kullanan birisiyim. Sonra açık tenliyim ve cildim kuru. Yani benim göz çevrem kırışmayacak da seninki mi kırışacak? Yok, vallahi bırakmam!

Kozmetiğe çok para harcamadım (harcayamadım) ama cildimi de nemsiz bırakmadım Allah için. Zaten yakın çevremden son on senedir uyarı alıp duruyorum, “cildin çok kırışacak, çok çabuk yaşlanacaksın…” İyi de ne yapayım? Genetik olsun, mimik olsun hep aleyhime çalışıyor, şerefsizler! 

1 Mart 2016 Salı

Tohum

İğne oyalarının, saten yorganların yanı sıra eskiden köy yerinde kızların çeyizlerine tohum koyarlarmış, ya da çiçek soğanı. Annemin çeyizinden kalma zıpçıktılarınhikayesini anlatmıştım. O tohumlardan tohumlar üretilir, yüzlerce yıl boyunca sürdürülebilir bir gıda temini sağlanırmış.

“Mış” diyorum çünkü artık böyle bir şey yok!

29 Şubat 2016 Pazartesi

Şubat biter, Mart gelirken...

Şubat biterken…

Ne yaptım değil, ne yapmadım diyeceğim…

Mesela hala yılbaşı ağacını kaldırmadım. Arca’nın yoğun muhalefeti normalde bana sökmez ama işte serde tembellik olunca…

Sonra hala bisikleti bakıma alamadım. Halbuki nefis bir hava var. Henüz işe gidip gelirken kullanmak için erken olsa da bir Pazar günü sahilde turlayabilmeliyim. Zira bizim evin erkekleri Pazar günleri zinhar dışarı çıkmıyorlar. Bense bir pazara gidip geliyorum, biraz da bisikletle gezsem fena mı olur?

Kilo veremedim, hatta üstüne aldım. Bu vakitler yıllık olağan “kilo vermeliyim, yaza şurda ne kaldı” gündemini çoktan yakalamalıydım. Hafta içi evden ofise götürdüğüm ev yemekleri, ultra hareketli bünyem ve mümkün mertebe sağlıklı beslenme ile en azından kilomu korurum diyordum ama hafta sonu içilen biralar bana yol su elektrik göt ve göbek olarak geri döndü. Kaç kilo fazlam olduğunu bile bilmiyorum zira hayatımda ilk defa tartıya çıkmaya korkuyorum.

Dinlenemedim. Katiyen! Hemen her hafta şehir dışı (hatta bazen haftada iki) ve ev işleri sebebi ile hiç dinlenemedim.

27 Şubat 2016 Cumartesi

Dumur diyalog #156

Okuldan geldiğinde babasıyla ödev konusunu konuşuyorlar.
İ: Bugün ödev var mı?
A: Okuma ödevi var.
İ: aa matematik veya yazma ödevi yok mu? Onlar eğlenceli oluyor.
A: Bir şikayetin varsa öğretmenimize iletebilirsin.

21 Şubat 2016 Pazar

Sevdiğin işi yapmak çözüm mü?

Birkaç yıl önceydi, çocuktan sonra iş hayatını bırakan tanıdığımın hobisi olan el sanatlarını iyice ilerlettiğini ve artık işi haline getirdiğini İlker’e anlatıyordum. Ne güzel, diyordum, ne şanslı, hobisini işi haline getirdi. İlker benimle aynı fikirde değildi. Hobini işe dönüştürmenin artık onu hobi olmaktan çıkaran bir bedeli olduğunu söyledi. İş iştir, hobi hobidir. Hobin işe dönüşürse artık hobin olduğu zamanlardaki kadar sevemeyebilirsin, çünkü artık parasal bir çıkar işin içine girmiştir. Yani uzun lafın kısası, özgünlüğün gider. Dememişti ama böyle demek istemişti. 

Muhteremin kesin sınırlarını seviyorum. Ama o gün, hayallere dalmış olduğumdan mıdır, tanıdığım adına heyecan duyduğumdan mıdır bilinmez, bu düşüncesini sevmemiştim.

“Sevdiğin işi yaparsan, ömür boyu çalışmak zorunda kalmazsın” dayatmasının tam tersi bir düşünce.

20 Şubat 2016 Cumartesi

Kitap yorumu: Napoli Romanları serisi

Bu ara kendimi deli gibi okumaya verdiğimi kabul ediyorum.
Aslında kafa yorucu veya edebi yoğunluğu fazla olan kitaplar değil bunlar. Özellikle de Napoli romanları serisi. Şimdilerde çok satanlar listesinde olan “Benim olağanüstü arkadaşım”, “yeni soyadının hikayesi”, “terk edenler ve kalanlar” sırasıyla dört cildin ilk üçü.
An itibariyle üçüncüyü okuyorum.

Şık ve Kullanışlı Mutfak Takımları

Masa ve sandalye seçimi mutfak dekorasyonu için oldukça önemlidir. Mutfağınızda şık bir görünüm

yaratmak, yemek yediğiniz ve misafirleri ağırladığınız yere estetik bir görünüm kazandırmak için doğru

masa ve sandalye takımlarını seçmeniz gerekir. Bu seçimi kendi zevkinize veya mutfağın genel

dekorasyonuna uygun bir biçimde yaparak şık bir uyum yaratabilirsiniz.

Masa ve sandalye seçiminde görsellik kadar malzeme kalitesine de dikkat etmeniz gerekir. Mutfakta

kullandığınız malzemelerin küflenme, çürüme, paslanma gibi deformasyonlara uğramaması sağlığınız

açısından son derece önemlidir. Ayrıca yemek yediğiniz yüzeylerin kolay temizlenebilir olmasına da önem

vermeniz gerekir. Bu bakımdan mutfağınız için sandalye ve masa alırken tercih ettiğiniz mağazaya dikkat

etmelisiniz.

Türkiye’nin ilk ev dekorasyonu sitesi olan Evmanya’nın kataloglarında mutfak dekorasyonu için harika

ürünler bulunuyor. Site üzerinden mutfak için masa ve sandalyeye ulaşabilir ve zevkinize uygun,

kullanışlı sandalye takımları bulabilirsiniz. Firma kataloglarında klasik yemek odası takımlarından minimal

ve modern bir şekilde dizayn edilmiş takımlara kadar birçok mobilya takımı yer almaktadır.

Evmanya’da bulacağınız yemek masası takımları mutfağınızda olduğu kadar balkon, teras, salon gibi

alanlarda da şık bir görünüm yaratacaktır. Eğer yemek masası takımlarınızı yalnızca çeşitli öğünlerde veya

misafir ağırlarken kullanmak istiyorsanız açılır-kapanır masaları ve üst üste konulabilen sandalyeleri tercih

edebilirsiniz. Bu eşyalar kullanılmadıkları zaman yer kaplamayacak şekilde tasarlanmıştır.

Yemek masası takımları seçerken görsellik kadar dikkat etmeniz gereken bazı unsurlar bulunuyor.

Öncelikle besin konulan yüzeylerin kolay temizlenebilir olması gerekir. Ayrıca küflenme, çürüme,

paslanma gibi dezenformasyonlar gerçekleşmemelidir. Evmanya tarafından satışa sunulan yemek masası

takımlarının tamamı kaliteli malzemeden imal edilmekte ve hijyenik bir kullanım olanağı sağlamaktadır.

Firma katalogları üzerinden mutfak için masa ve sandalyeye ulaşabilir ve onları güvenle kullanabilirsiniz.

Farklı zevklere hitap eden eşya takımlarıyla bilinen Evmanya, birbirinden güzel yemek masası takımlarını

beğeninize sunuyor. Yapmanız gereken tek şey beğendiğiniz ürünü internet üzerinden seçmek ve sipariş

vermek. Satın aldığınız ürün veya ürün takımı kısa sürede adresinize ulaştırılacaktır. Evmanya kalitesinden

memnun kalacağınızdan emin olabilirsiniz.

19 Şubat 2016 Cuma

geldiği gibi

Akşam Arca uyuduktan sonra kahve yaptım, İlker kendisi için kaydettiğim Poyraz Karayel dizisini izlerken ben de Napoli Romanları serisinin üçüncüsünü okuyordum. Televizyon açıkken bile okunabilen kitapları seviyorum.

Elena’nın var olma çabasını okumak beni kendi gerçeğimle yüzleştirdi. Birinin annesi ve birinin eşi olmak için mi okuyor, kendimizi yetiştiriyorduk? Neden hiçbir erkek birinin babası ve birinin eşi olmuyordu da bu birinin bir şeysi olma sorgulamasını biz yükleniyorduk? 

18 Şubat 2016 Perşembe

Hal gidişat

Ülkenin durumu malum. Hani o ülkeden ne yapıp edip gitmeli diyenler var ya, ben onlara hiç kızmıyorum, onları yadırgamıyor, yargılamıyorum. Devletin hemen hiçbir kurumuna güvenmiyorsan, oyuna sahip çıkmaya mecbursan, en basitinden, sabah çıkıp ancak bomba patlamazsa evine dönebileceğini düşünüyorsan, ülken herkese kafa tutuyor, her komşunla kavgalıysa, huzur ortamın yoksa, ne kadar kabuğuna çekilebilirsin? Hafta başı iki gün İstanbul’daydım, orada büyük resmi daha iyi görüyorsun. Çıkış yolu bulamadığımız noktada kendi işimize bakalım, güvenli zırhımızın içinde yaşayıp gidelim noktasına geldik. Çünkü başka şansımız yok, bizden daha büyük bir şeyler var ve biz kendimizi korumak istiyorsak en azından ruh sağlığımızı, sınır çekmeliyiz. Şimdilik o kadar.

Kendime bazen çok kızıyorum. İyi okullarda okumuşuz ama vizyon sahibi olamamışız, diyorum. Üniversiteden sonra yurtdışında okumak için çabalayan birçok arkadaşımı tiyatro seyreder gibi seyrettim. Çok net hatırlıyorum. Onlara da altın tabakta sunulmadı ki fırsatlar, ellerinden geleni yaptılar. Ben bunu bile yapmadım. Tembellikten, belki özgüvensizlikten ama bence en çok vizyonsuzluktan. Olurdu olmazdı bilemem, ama denemedim bile. Neyse en azından geç de olsa farkındayız artık, bundan sebep oğlanı yurtdışında öğrenimini devam ettirebilme şansı hangi okuldaysa ona verdik:) Olur olmaz bilemem, ona kalmış, biz elimizden geleni yapalım da… 

17 Şubat 2016 Çarşamba

kısa #14: başımız sağ olsun.

Arca maç izlerken uyuyakalmıştı (her zamanki gibi). Elimde telefon biraz sosyal medyaya bakayım dedim. Garip bir yavaşlık var. Kablosuz bağlantıyı bıraktım, 3G denedim, aynı. Facebook aynı, twitter aynı. Normal bir ülkede yaşıyor olsaydık, genel bir internet arızasına bağlardım ama hayır, burası Türkiye, burada sosyal medya bağlanma sorunu yaşıyorsa, bir olay olmuştur.

Olmuş. Ankara.

Kim yapmış, kim ölmüş, ölenler kimlerdenmiş(!) ... Bunlar bana detay artık. İlgilenmiyorum. Televizyonda saçmalayan bıyıklı bir adam 28 ölü dedi, allah rahmet eylesin. 

Bu olayların tek faili vardır, o da işini beceremeyen, eline yüzüne bulaştıran yetkililerdir. Bundan evvel yüzlerce insanımız ve bugün vefat eden 28 insanımızın vebali utanmadan o koltuklara nazik popolarını koymaya devam edenlerindir.

Başımız sağ olsun. 

12 Şubat 2016 Cuma

Dumur diyalog #155

Y: Arca yarın sütün son kullanma tarihi, akşam iç tamam mı?
A: Hepsini içemezsem sütlü tatlı yaparız.
Y: İyi fikir. Ne yapalım?
A: Kurabiye!
(Bazen bizim oğlanın kafası çalışıyor demek için aceleci davranıyorum, kurabiye ne ya?)
.................

10 Şubat 2016 Çarşamba

İstanbul'da çocukla tatil: Kidzania, Legoland, Sealife, Jurassic Land

Zeynep’le çocukları İstanbul’da açılan Legoland’e götürme fikrinin ilk ne zaman şekillendiğini hatırlamıyorum. Sömestr tatili olsun dedik, bir nevi karne hediyesi gibi. Sadece Legoland’e değil Kidzania ve bunun gibi çocukların seveceği ve İzmir’de olmayan oyun/etkinlik merkezlerine gidecektik. Hatta kocaları bırakalım, anne çocuk olarak gidelim, hem daha az maliyetli olur diye düşündük. Toplu taşıma ile ulaşımı sağlardık, fazla da kalmayacaktık zaten üç gün yeterdi. Akşamları çocukları erken uyuttuk mu, otel odasında ayağımızı uzatır şarabımızı yudumlarken sohbet ederdik… Şahane bir plan!

9 Şubat 2016 Salı

Esra Erol, Foucault, edebiyat

Survivor’ın ilk bölümü. Her ortalama Türk ailesi gibi geçtik televizyonun karşısına bakıyoruz. Bence televizyon izlemek değil, televizyon bakmak diye bir eylem olmalı. Zira izlemek biraz daha komplike bir şey, televizyon ise çok da kafanı yormadan “bakmak”la da rahatlıkla beynine kaydedeceğin mesajlarla dolu.

Neyse…

Benim muhterem, hemen birini işaret etti, “benim stilim” (ya da aynı konseptli başka bir program) programında yarışmacıydı bu, dedi. Nasıl ya? Diyecek oldum sustum. İlker televizyonda yayınlanan reality show’ların hemen hepsini izler. Ütopyayı da, evlendirme programlarını da.

8 Şubat 2016 Pazartesi

Arca ve spor

Arca’ya bazen üzülüyorum. Bence onun için hayat zor.
Çünkü karşısında sürekli “konuş evladım, meramını düzgünce anlat, mızıldanma” deyip duran ebeveynleri var. Garip bir hayal dünyasından onu sürekli çıkaran tipler bunlar. Karakter yapılarımız hiç benzemiyor. Tamam zaten o bir birey, bağımsız bir birey tabii ki benzemeyecek de, zıtlıklar yoruyor. Uzlaşmaz bir döngünün içinde debelenip duruyoruz. Biz muhteremle tüm farklılıklarımıza rağmen asgaride buluşabilen insanlarız. Ailenin diğer üyesindeki bu aykırılık da neyin nesi?

Ota boka ağlıyor. Bazen gel yavrum ağla için açılsın diyorum da bazen de eh be çocuğum buna da ağlanır mı diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Hemen dudak bükülsün, hemen gözler dolsun. Tüm neşesine rağmen hassas ve melankolik bir yapısı var.

Diyorum ya, hayat onun için zor. Küçük balık burcu…