8 Şubat 2010 Pazartesi

Almost 1.. Terrible 2.. Horrible 3 ... Fucking 4!

Arayanlara soranlara, yazanlara herkeslere teşekkürler.

Kuyruğu doğrulttuk, antibiyotiğin son dozunu da bu akşam aldık. Artık bundan sonra böyle dert gelmesin, dermansız dertler uzak dursun diyoruz.

Anneci tavırlar devam ama en azından huysuzluklarımız kalmadı. Fabrika ayarlarına dönsün dualarım gerçek mi oluyor? Hastalık psikolojisini üzerimizden atmaya çalışıyoruz. Geçende işten çocuklu arkadaşlarla sohbet sırasında, dedim ki "terrible 2" var da bence "almost 1" diye bir sendrom da tanımlanmalı!! Yürümenin arifesinde bir gerginlik bir sıkıntı, sonra annecilik, sonra kucak talebi, oyuncaklara ufaktan ilgisizlik... Yok bunların bir tanımı olmalı.
2 yaşında çocuğu olan arkadaş, yok dedi hiç bir şey "terrible 2" kadar kötü olamaz. Hmm dedim 2 dediğin 1 yıl, elbet geçecek, böyle telkin etmek gerek kendini, cool olmak lazım. 3 yaşını yeni geçmiş çocuğu olan yok dedi, bunun bir de "horrible 3" si var. Hadi len , yok artık bir de "fucking 4" !! olsun. Geçmeyecek, her dönem yeni zorluklar ve yeni güzelliklerle bizi karşılayacak. Şimdi Arcanın henüz yatar pozisyonda konuşlandığı pozlarına bakıp "ya ne tatlıydı" diye iç geçirip o günleri özlüyorum ama dön deseler o günlere, dönmem, herşey zamanında güzel.

Bugün aylar sonra Deniz aradı. Canım o benim, Zeynep ben deniz kutsal üçlü, liseden beri kopmadık. Ama Denizle zor görüşüyoruz. Hava güzelmiş Bostanlıda, sahile inmiş, yaşlılarla çocukları seyretmiş, benim için bir bira açmış, keyiflenmiş. Ne güzel:) Yeniden aşık olmuş, yıllar önceki lisedeki aşkına, pat diye Kordonda karşılaşmalarının ve herşeye yeniden başlamalarının üzerinden sadece birkaç ay geçmiş. Zeynepin hamile olduğunu benden öğrendi, çıldırdık. Erkek olacağına bir de Deniz şaşırdı. Kız anneliğini ne de çok yakıştırmışız meğer:) En yakın zamanda görüşmeliyiz.

Eve geldim, yeni bir yaşgünü hediyesi gelmiş, özgürüm tekrar teşekkürler!! Bunlar güzel sürprizler, hayatı güzelleştiren dokunuşlar.
İşte bu da hediyemiz

Akşam Nazlılar uğradı, illa ki halılardaki mikropları yok edecekler, rainbow mu ne, öyle bi alet getirmişler gecenin onunda bizim halıyı süpürdüler, ayda bir gelir temizlerim ben evi dedi. Alem kız, kendi evinde hergün yardımcısı var, bize temizliğe gelecek:) Göğüsündeki kist - belki 5. defadır oluşan - iyi çıkmış. Bir güzel haber daha:)

İlker sigarayı bıraktı. Yarım paketi sakladım, yerini yazmam, okur :) umarım bu defa başarır, zira 5 yıl önce birlikte bıraktığımızdan beri ben hiç içmedim ama o birkaç bırakma teşebbüsünde bulunup başarısızlıkla sonuçlandırmıştı!!

Uyyy yatmak lazım, gece kaç olmuş!! Güzel bir gündü, bitmesin istedim ama bitti:(

7 Şubat 2010 Pazar

Son günler... Zor günler...

Pazartesi... Arcada ufaktan anneci halleri... üstüme çıkıp inmemeler... hafiften ateş... diştir deyip kondurmamalar...

Salı... Ateş 38,5'un üzerine çıkmadığı için hala diş tesellisi... Ne de olsa köpek dişleri kabarmış telkinleri... Ama doktoru arayıp haber vermeler. 39 olursa ateş mutlaka arayın! Eve erkenden geldik, atlet-pijamayla bulduk kendilerini, keyifli olmaya çalışıyor. Ateş 38,8... 39 u görünce duşa soktuk, oynadı sularda. Ama inmiyor ateş. Bu arada 4'er saat arayla calpol ve ibufen veriyorduk ateş hala inmeyince doktoru aradık. Novalgin verebilirsiniz dedi. Gece oturma odasında kamp kurduk. Yatağına yatırıp kendim de kendi yatağımda rahatça uykuya dalmak istemiyorum, yarım saatte bir uyanıp kontrol ediyorum. Calpol işe yaramıyor, gece tekrar novalgin verdik.

Çarşamba... keyifle uyandı, iyiyiz gibi gibi... Doktora bilgi verdik, ateş yüksek şimdi ilacın etkisinde. Ateş düşürücü vermeyin, ve gelin dedi. Vermedik gittik, ateş 39,7 C ölçtü, hemen ibufen verdi. Boğaza baktı, dinledi. Tahlil istedi. Kanda mikrop çıktı. Boğaz kültürü temiz. Maalesef antibiyotik. Tam da 6 aydır ateşlenmiyoruz dediğimin ertesi!!! Dil ve eşek arılarıyla ilgili düşünceler!! Eve geldik, ateş düştü. Ben de biraz kestireyim dedim. Arcanın ağlamaları ile uyandım. Ümit abla ateş ölçüyor, ama ateş 39. Duşa soktuk. Düşer gibi oldu, yok düşmedi. Kucağımda baygınlaşmaya başladı. Bi daha ölçtük 39,7 C !! O lanet ölçüm aletini oldum olası beceremediğimden gerçek ateşin en az 40 C olduğuna eminim!! Ümit abla suyu hazırlıyor, s...r et dedim üzerimdekilerle girdik küvete, çığlık çığlığa. O saate kadar ne yemek yedi ne bi şey!! Ateş düştü derken İlker geldi bir süre sonra, yine ölçtü, 39,9 C! hop yine banyo 10 dakika soğuk su. Tabii duşa birlikte giriyoruz yoksa Arca kesinlikle durmuyor. Birkaç gün sonra ilk defa emdi. Ateş düşer gibi oldu, tabii novalgin etkisiyle. Gece nöbetler devam... Ateş aynı seyirde...

Perşembe... İşe gitmedim, ateş 2 defa 40 a çıktı. Yine soğuk duş, novalgin. Gece iyi geçti sayılır. Yine yarım saatte bir ölçüm, nöbet!!

Cuma... içime sinmedi, işe gitmedim yine. Bu arada evde çalışyorum çünkü bu hafta feci işim vardı. Allahtan korktuğumuz olmadı ve ateş 38,5'in üzerine çıkmadı ama bütün gün tetikteydik. Doktorla konuştuğumda akşamdan itibaren ateş düşürücüleri kesmemizi sadece antibiyotiğe devam etmemizi söyledi. Arca keyifsiz, mutsuz... arkadaşlar geldi, biraz iştah açıldı ama bu defa da ishal oldu. Kızarıklıklar başladı vücutta. Hatta Hayata sordum Elanınkiler nasıldı diye..

Cumartesi... Arcanın bütün vücudu isilik gibi döküntülere teslim oldu. Fotoğraflarını çekip doktora mail attım, konuştuk. Önemli değilmiş, vücut direnci düştüğü için sonrasında olurmuş. Bepanthene sürün dedi. Ve ateş 38,5 olunca mutlaka arayın!! İshal de bu aralar kullanma suları sebbiyle birçoklarında görülüyormuş. Reflor tavsiye etti. Arcaya sabah patatesli olmet, öğlen haşlama patates hazırladım. Haşlanmış patatese hasta oldu. Allahtan iştah yerine geldi de bir de ishalden bitap düşmedi. İçinde birkaç parça patatesle tabağı sehpaya bırakmışım. Bir ara 37,7 ölçtüm eyvah ateş çıkıyor diye İlkeri çağırdım, geldi, ölçtü yok daha iyi... Bepanthene kızarıklıklara iyi geldi. Biz İlkerle konuşurken baktım, Arca sehpaya tırmandı "mam!" diye kalan patateslere dadandı. Hah dedik kuyruğu doğrulttu!! Günün kalanı ve pazar ateş görmedik.

Ammma!!! Arca gitti bambaşka bir çocuk geldi. Sanki içine şeytan kaçmış!!! Çıldırtıyor bizi. Bi kere herşeye ağlıyor, sonra acayip anne düşkünü oldu, yarın işe nasıl gideceğim bilmiyorum. Kesinlikle İlkere gitmiyor. Gece İlker yanına gittiğinde resmen kovalayıp beni istiyor. Bu da haftaya gideceğim bayi toplantısı için hiç iyi sinyaller değil!! İlker nasıl bakacak Arcaya bilmiyorum. Bugün bütün yemekleri ilker yedirdi, mümkün olduğunca o oynadı. Ama yok Arca eski Arca değil!! Uykuya bile geçerken yaygarayı basıyor.
Hastalık sonrası huy değiştirmek mi?
Almost 1 durumları mı?
Geçici mi kalıcı mı?
Ne bilmiyorum, ne yapmam gerek bilmiyorum, kısacası mikrobu yendik sayılır ama psikolojik manyaklığı nasıl yeneceğiz? Geçici bir döenm mi kalıcı mı? İşte bütün mesele bu!

31 Ocak 2010 Pazar

Cumartesi

Cumartesi sabahtan erkenden kalktık Arcayla kahvaltıdan sonra birlikte güzel bir sabah uykusu çekmişiz. Yoğurtları lüplettikten sonra atladık, Tunanın Hülyasında aldık soluğu. Kuzular da geldi. Gırgır şamata, Giritli gelin Hülyanın nefis mamaları, tadı damağımızda... Küçüğünden yaşgünü yaptık kuzuya, ikinci baskı. İlk yaşgünü hediyemizi aldık Nil ve Özlemden, teşekkürler... Canlı bağlantı kurduk.
Artık bebeler birbirleriyle daha ilgili hatta biraz fazla:) Bir ara Ela ile Arca birbirine girdi, Tunanın arabası kıymete bindi. Uykular şaştı, keyifler gıcır.
Tuna azı acılarına rağmen metanetliydi. Ela harika yürüyor. Gerçekten harika...



Geçen buluşmamızda Arca emekleyemiyordu, bunları görünce emeklemeye başlamıştı, bu buluşmadan yürüme bekliyorum, hadi Arca göreyim seni:)
Akşam trafiği fenaydı, Bucanın trafiğini unutmuşum. Ama Hayatla arabada lafladık iyi oldu. Ela bütün gün uyumadan nasıl dayandı hayret.
Akşam Arcanın neşesi yerindeydi. Bu aralar favori şarkımız Arkadaşım eşşek!! Arcayı yatağa koyuyor, şarkıyı söylüyoruz, Arca da dans ediyor. Barış Manço sağolsun ne güzel şarkılar yapmış, söyledik coştuk, neşemizin kokusunu alan İlknur Meltemi de kaptı geldi, Arca önce yabancıladı sonra çok sevdi Meltemi. Bi güzel uyudu, yorgunluğun üstüne...

26 Ocak 2010 Salı

hava ayaz mı ayaz

çekilmiyor, izmirin ayazı çekilmiyor!! bari kar yağsın, yok!! Gerçi bizim ofisin oraya yağdı, ben havada uçuşan polenler sandım, salaklık!! -2 derecede ne poleni!! eh tutmadı tabii:) üşümeyi sevmiyorum hiç anlamı yok, ayaz bir hava koşulu bile değil! Yağmur, evet, kar evet ama ayaz, bııır sevmiyorum. Kış güneşi bile aldatamıyor beni, ben sırtıma sürülen buzları bilirim güneç vız gelir. Ay çok canım sıkkın. Terminli işlerimi bitirmenin arifesindeyim, market alışverişini bile internetten yapıyorum, duş almaya üşeniyorum, duran çamaşır makinesini boşaltmaya da!! facebook filan gezindim, moralim düzelsin diye 2 sene önceki profil resmimi koydum tekrar, artık bi dolu arkadaşlık isteği gelir, ben ignore ederim, İlker gıcık olur falan filan...
Yav hiç böyle sıkıcı postlar yazmazdım ben, neyse... şimdi dostları okuyayım bari ,içim açılsın.

24 Ocak 2010 Pazar

7 bilinmeyen!!!

Ruhdağı mimlemiş. bu ara mimciyiz:)
Hakkımda bilinmeyen 7 şey bulmak çok zor oldu çünkü öyle gizemli bi tip değilim, hiç olmadım.
1. SAKARIM!! Bunu aslında çok kişi bilir de blog alemi bilmez haliyle. Acayip sakarımdır, bütün bacaklarım mor içinde, sağa sola çarpmaktan. Geçerken yanlışlıkla Arcanın kafasına bile geçiriyorum. Geçen gece Arcayı geri yatırdıktan sonra kaşımın kenarını kapıya çarptım, sese Arca tekrar uyandı, İlkeri uyandırıp kafama buz koymuştum, gözün kapalı bebek uyutursan olacağı bu!!
2. Bir masada illa ki alttan birilerini teperim. Halbuki boy 1.60 nasıl oluyor anlamıyorum ama ayaklarım herkesinkine çarpıyor, toplantı ya da iş yemekleri özür dilemekle geçiyor.
3. Evde ne zaman temizlik olsa mutlaka yağışlı güne rastlar. Annemin de öyle olurdu, ırsi galiba.
4. Makyaj yapmayı hiç bilmem, bilenleri feci kıskanırım.
5. İlk tanıştığımızda insanlar beni çok mesafeli, kibar, soğuk bulurlar, sonradan damimiyetin bokunu çıkarırım.
6. Uydurmasyonum çoktur. Benjamin Button için defalarca Benazir Butto dedim, İlker hala gülüyor.
7. Arkadaşlarım hep güzel oldu şimdiye kadar. Hiç çirkin birisiyle arkadaşlık ettiğim olmadı. Neden bilmiyorum belki bir psikoloğa danışmam lazım.

Şimdi benim de 7 kişiyi mimlemem lazım:
kuzen çoban yıldızı (bak işte acayip renkli bir kişilik - eminim benim bile bilmediğim ne yönleri vardır)
özgür (merka ettim var mı gariplik?)
kuzumun annesi - mimleyen mimleyene:)
kirazım canım benim
tekirim
kisd
özlemcim - nilin hastalığından vakit bulursan

23 Ocak 2010 Cumartesi

attttaa gidiyoruz

hülyacım canım benim mimlemiş...
Meraklı kadınım ben mim postlarını illa ki okurum, yanıtlamaya da bayılırım.
Lakin serde dağınıklık olunca bu konu benim için biraz fena oldu.
Özellikle kendi çantam için, Arcanınkini titiz düzenli başak kadını Ümit abla hazırladığı için her daim düzenlidir.

Benim çanta...
- Çok makyaj yapıyormuşum gibi makyaj çantası... Evden ölü gibi çıkığım için ofiste 2 fırça darbesi attırıyorum.
- Ajanda... unutmamam için mutlaka yazmam lazım. Arcanın doktoruna sorulacaklar, alışveriş listesi, izne çıkıldığında ya da haftasonu yapılacaklar listesi, telefonlar, kartlar, aylık harcamalar, maaş vs notları illa ki yazılacak.
- ev araba anahtarı (hatta bazen çantanın içinde kayboluyor, arabanın yedek anahtarı)
- dudak koruyucu, el kremi... öyle nadir kullanıyorum ki!
- arcanın oyuncak halkası kalmış
- güneş gözlüğ, İzmirde ne zaman güneş çıkacağı belli olmaz.
- eldivenler.. İstanbula giderken yanıma almıştım, kalmış.
- toka... elime ne geçerse atıyorum çantaya bazen toka kutusundan daha fazlası çantada oluyor.
- cüzdan, telefon
- ıslak mendil

Arcanın atta çantası:
önce içindekiler
- alt değiştirme şeysi, hastane pedi aslında
- bezler, ıslak mendil
- emzik
- yedek kıyafet
- battaniye
- yelek
- su
- kitap, oyuncak
- önlük, kaşık, bisküvi
- öğününe göre yemek, sıcak dursun diye termos çanta

şimdi çanta:
Bebek çantamız hiç olmadı, işte bebek çantası olarak kullandığımız emektar; daha önce de yazmıştım ahan da copy paste..

Sene 1990 ların son yarısı... Nerden baksan en az 10-12 senesi var. İlkerin bana Mavi Jeans ten hediyesi. Şöyle tek omuzda asılan, askısında kocaman bir cep telefonu kılıfı bulunan... Kılıf o yılların Ericsson 688 leri için düşünülmüş belli. Bende de vardı, pili uzun dayansın diye büyüğünden almıştım, o kadar ağırdı ki, ateş tuğlası misali, evden çıkarken çantaya atmamışsam hafiflikten hemen farkederdim. Allahım bu çanta ne işlere yaradı... Önceleri hergün okula kullandım. Sonra tatillerin değişmez plaj çantası oldu. Evlenmeden önce step, evlendikten sonra pilates, yoga, yüzme... hhoooop bütün malzemeler bunda. Seyahatlerde kitaptı, suydu, yolluktu, hep bu çantayla taşındı. Şimdi ise Arca'nın gezme malzemelerine ev sahipliği yapıyor. Askı cırtlı cırtlı olduğu için boyu ayarlanıyor ve Arcanın pusetinin tutma yerine asılabiliyor, yani ben taşımıyorum bile. Renk siyah olunca İlkeri de bozmuyor. Bu gidişle Arcayı ilkokuldan da mezun edecek bizim emektar:)

22 Ocak 2010 Cuma

Son günler - 12. ay kontrolü - Özgüre yorum

Çekik gözlüler İzmire gelmek istedi aslında, dedim yok, beni tek başıma yakalayamazsınız, merkez ofise geliyorum, genel müdür, satış ekibi, lojistik müdürü cümleten yiyeceğiz sizi. Çaresiz kabul ettiler. Ama pek öyle olmadı, bi ara kendimi fiyatlarla tek başıma pazarlık ederken buldum, hem de çingene pazarlığı!! Sabahtan karlı İstanbula inmiştim, manzara şahane, içim iyimserlikle dopdolu, akşam 8'de herşey bambaşka görünüyordu. Birlikte yemek yiyelim dedik, salaş bir Yeşilköy balıkçısına gittik, yeşil Efeleri fondip yaptılar, ne de olsa sojudan alışkınlar:) Günün gerginliğini attık derken gece 12 uçağı için havaalanına gittim ki rötar! 2:30 gibi evdeydim. Arca kokumu aldı galiba, baktım yatakta oturuyor. İyice kokumu alınca bırakmadı, defalarca uyandı, İlker tekrar uyutmak zorunda kaldı, bi de kandırıyor miniği "yok bebişim o annen değildi, rüya gördün, anne sabah gelicek" diye, yemedi tabii:)

Dün sabah işe geldim ki içim uyuyor, biraz işleri hallettim. Akşama Arcanın doktor kontrolü var. Niye gidiyoruz ki hala bilmiyorum, soracak bişey bile yok. Allah sordurmasın. Demir damlasına devam mı tamam mı için kan testi yapılacaktı. Yapıldı, kan bile verebilirmiş. Artık içmeyeceğiz. Herşey aynen devam. Boy uzamış bu ay: 76 cm. Kilo almamışız ki hiç mühüm değil zira obeziteye 300 gr kala durmak iyidir. Doktorcum sen şimdi kafaya takarsın kilo almamış diye dedi, yok dedim ne diyosun, boyu uzasın yeter:) Sıralamaya başlamış olması iyi... Genel durum yıldızlı pekiyi. 1 yaş aşısı için gideceğiz yine, sağlık ocağında bu aşının yapılmasını istemedi. Bir tüpten 20 bebek aşılanıyor, açılan aşıyı korumak için bir madde ekleniyor, domuz gribi aşısında da bulunduğu söylenen ve tartışılan madde (hiç sormayın teknik terim sıfır). Kendi yapacak aşıyı. Eve gelesiye kadar açlıktan uyuyamadı minişim, mam mam diye diye geldik, çorbanın üstüne lahana sarması yedi ilk defa, sevdi dememe gerek yok sanırım:) Arkadaşlar bize uğradı akşam, Gülle Aşk-ı Memnu'ya bakarken uyumuşum, onlar gitmiş, yatağa gitmişim, hiç haberim yok.
Araya kısa bi not!! Ümit abla yeni bir teşhis koydu bu sabah, Arca geç konuşacak!! Yapma yav dedim. Yok dedi öyle, bu kadar konuşuyoruz, hep birlikte bu kadar ilgi gösteriyoruz ama hala tam anlamıyla baba dede demiyor. Bi ara diyordu, yok demiyor. İlker de bu duruma acayip kıl. Nasıl bana baba demez diye kıvranıyor, ben diyorum takma bana da sadece mam diyor, canı isterse anne diyor. Bakalım bizim miniş geç mi konuşacak? Göreceğiz...

Nerde kalmştık? Özgürümün yazısına yorum yazıyordum, aa du bakiim ben bunu post yapıvereyim dedim, geldim. Zira bazen yazı konusu bulmakta zorlanıyorum hazır çenem düşmüşken...

Etkinlik mevzuu biraz beni de sıkmaya başladı. Yani nasıl anlatsam... Bebişe bişeyler katma güdüsü ile bi dolu kendimce etkinlik yapıyorum. Kendimce, çünkü henüz Arcaya uygulamadım, önce kendim çalışıyorum. (Ben biraz ineğimdir, hep iyi bir öğrenciydim:) çalışmadan yapamam)Bi defasında "sürpriz sepeti" uygulamıştık Arcayla, çok hoşuna gitti keretanın, o zamanlar daha yeni oturabilmeye başlıyordu. Sonra dedim ki ne güzel bişeyler öğretebiliyorsun, en iyisi ben çalışayım. Bi dolu kitap aldım. Okuyorum, kimisi daha çok 2 yaş üstüne uygun, kirazımın kitabı Arcaya daha yakın. Hemen hepsi Montessori felsefesinden yola çıkan kitaplar. Etkinlikleri okuyunca harfiyen uygulama düşüncesi beni geriyor. Hadi şimdi şunu yapalım, hooop materyaller hooop şunu öğreniyoruz vesaire... Bi de bende öğretme güdüsü becerisi yok sanırım. Ya da zorakilik mi geriyor bilmiyorum. Bizim Arcayla oyunlarımız daha bi salakça. Yok vallahi öyle. O kadar kitap oku, etkinlikleri öğrenmeye çalış, nasıl sunum yapıyorlar Montessori grubundaki mailleri incele, sonra gel biberondan su savaşı yap!! Vallahi yaptım, ne biçim anneyim ben? (O biçim!!) Baktım sular damlıyor biberonun ağzından, önce Arcanın yüzüne sıçrattım, Arcanın da hoşuna gitti bi güzel aldı bırakmadı elinden biberonu, üstü başı ıslanasıya tepiştik. Sonra ben böyle salaklıklar yapadurayım, bi taraftan da "bilge anne" olucam ya kitapları okuyup anlayıp inek Şaban misali deli gibi çalışadurayım, baktım İlkerden acayip güzel öğreniyor. Birlikte içiçe geçen kapları kule yapıyorlar, sonra onu yıkıyorlar, telefondan alo demeyi çalışıyorlar, yürüme antremanları yapıyorlar, kulak, ayak, bilimum organları göstermece, giysileri öğrenmece... Ay çok gıcık. Babayla harika öğreniyorlar, beni görünce mam!! Adama yemek çağrıştırıyorum, ayaklı mandra olursan olacağı bu! Yani blog dertliyim. Tamam hadi etkinlik yapalım olayı geriyor da neden İlker gibi herşey spontane olmuyor? İlker öğretmen çocuğu diye daha mı alışkın öğretmeye? Ben sadece mam ve su savaşı yapılacak kadın mıyım?? Boşuna mı o kadar kitap okuyorum? O kitapları okuduktan sonra öğrendiklerimi doğal olarak aktarabilecek miyim? Yoksa İlker öğretici baba, Yeliz laylaylom anne mi olacak? Hadi rolleri değişelim!!

17 Ocak 2010 Pazar

alem adamsın arca

ya bu aylar ne güzel ne neşeli zamanlarmış, yaşadıkça anlıyor insan, yaşadıkça unutmamak lazım, not almak lazım.

perşembe günü Ümit ablanın kızı tavuktan besin zehirlenmesi atlattı, babane arcaya bakmaya geldi. Akşam yemek hazırlıyoruz, üçümüz:) Salatanın havucu rendelenmiş, arca tadına baktı, hhmm güzelmiş. Yanında kerevizi pişmiş yemek için soğumayı bekliyor. Lavabonun kenarındaysa süzgeçte sosla evlenmeyi bekleyen makarnalar, bir tarafta da anne taze soğan ayıklamış doğruyor. Babane arcaya hangisini yemek istediğini soruyor. Parmak makarnayı işaret ediyor, lezzetin nerde olduğunu biliyor bücür. Anne soğanın yeşil kısmını uzatıyor Arcaya yesin diye, Arca hemen babanenin ağzına:) bir gece önceden ekşi kulakları babaneye yedirmişti ya yeşilleri onun yiyeceğini biliyor:)

Ucuzluktan seneye için kazak almıştım Arcaya, düğmeleri var, 3 tane... Arca öğrenmiş sayıyor: "bih"

Ana kucağını hala depoya kaldırmadık, bir nevi klozet Arca için. Her sabah emdikten sonra babayı uyandırıyoruz, sonra birlikte tuvalete gidip karşılıklı mıçıyorlar. Babane klozete tutun dedi, mümkün mü ki?

Sözcükler kitabında meyvaların fotografları var. Elmayı görünce ısırmaya çalışıyor.

Bul tak oyuncağı tabii ki şimdilik erken ama renklere şekilllere aşina olsun diye oynuyoruz.Uzun uğraşlardan sonra, eline alıp içeri atıyor, atarken illa ki "çirkin ol" suratı, hiç kaçmaz.

Mermer soğuk deyince halının dışına çıkmıyor, bekliyor, elini yere koyup uy yapıyor. Radyatör sıcak deyince dokunup elini çekiyor. Artık her lafı anlıyor.

Arca nerde deyince ıh diye ses çıkarıp elleriyle göğsüne vurup kendini gösteriyor.

yukarıdaki foto çerçevelenmiş halde odasında duruyor. Arca ne yapıyor deyince mama, ıııhhm diyor.

Ümit abla sabahları gelince anneyi satıp direkt onun kucağına atlıyor. Akşam Ümit abla kabanını giyerken el sallıyor, hadi git artık gibilerinden, bi de kapıyı kapatmaya çalışıyor. Döngüyü çözdü artık, kim gelince kim gidecek biliyor ve şikayeti yok şimdilik.

Prizlere yaklaştığında HAYIR biraz sert çıksın hemen dudak bükülüyor, yalancı bir ağlama suratı oluşuyor. Gücüne gidiyor meleğin.

Çaktırmadan saksıya yanaşmış, yapraktan bir parça koparmış. İlker hop napıyorsun sen diye kızınca yaprağı yerine yapıştırmaya çalışmış... komiksin ya!!

Benzer bir olay çorapla... çorabı hop çekip çıkarıyor, rahatlama kahkası atıyor, anne kızınca tekrar ayağına giymeye çalışıyor:)

Bir alkış da toka hadisesine.. yatakodasında komidinin altına eğildi, ooohh yaptı, belli bişey buldu. Küçük mandal tokam.. Kucağıma aldığımda saçıma takmaya çalışıyor sıpa:)

çok alem çok... herşeye tepkisinin olması ne keyif ne mutluluk...

15 Ocak 2010 Cuma

Sezercik !!

Kaç zamandır üye olduğum mail grubunda uzuncana konuşulan sezeryan - normal doğum hikayeleridir gidiyor, birkaçına baktım. Sonra konuya özgürüm parmak basmış. Blogcu annenin oluşturduğu normal doğum hikayelerini anlatan bloğu henüz ziyaret etmedim ama eline sağlık eminim çok başarılıdır. Son yılların sezeryana özendiren halleri yerini normal doğuma bırakıyor. Eminim güzeldir, özeldir, olması gerekendir. Lakin ben bunları söylerken başından beri tam zıttı bir yol izledim. Benim 2 doktorum vardı. Kanserden kaybettiğim Gülnur teyzem rahatsızlığından dolayı beni arkadaşına yönlendirmişti, ama ara sıra ona da gider, ultrasona girer, endişelerimi rahatlatırdım. Gülnur teyzem normalci, diğer doktorum sezerciydi:) Herkesin doktoru sezerciğe özendirmeye çalışırken Gülnur teyzem yav sen keçi gibisin pırt diye doğurursun başlatma sezerciğe diye beni az paylamadı:) ama ben özellikle bebeğin uzun süre ters durduğu dönemde ve belki de çok öncesinde kararımı vermiştim: sezercik!!! Neden? Tırstım!! Daha ne kadar açık olunabilir:) Acayip tırstım, Özgürümün normal doğum linklerini okumama rağmen, Gülnur teyzeme rağmen, genel itibariyle herşeyin doğalından yana olmama rağmen tırss-tım:) Çünküüüü... annem korkunç hikayeler anlattı, sonra çevremdeki başkaları da.... ıı-ıh yok değil beni tırstıran doğum anı, çekilen sancılar, değil, bebeğin sağlığıydı. Oksijensiz kalıp beyninde hasar oluşan birkaç örnek beni acayip afallattı. Çok rahat normal doğum yapabileceğime (çatım geniş, fazla kilo almadım, bebek standart....) inanmama, normal doğumun anne için en doğrusu olduğunu bilmeme rağmen ve sezercik gibi bir seçenek sunulmuşken tercihim sezercik oldu. Hamileliğimi birlikte geçirdiğim blog dostlarımın hemen hepsi sezeryana mecbur bırakıldılar, hem de normal için hayaller kurarken (ben bizim tayfanın son gebeşlerindenim ya, bazen diyordum, ya bu dostlar sapır sapır sezeryan oldu, ben sezeryan isterken ister misin erkenden normal doğurayım? ne ironi olurdu ama:)) ) sezeryan olup hayal kırıklığı yaşadılar, hep tanık oldum. Ben galiba kararımı verdikten sonra acayip rahatlamıştım, iyi yönlerinden baktım, misler gibi doğuma girip bebişi kucağıma aldım, önüme baktım. Daha kötü bir anne mi oldum, normal doğum yapanlardan daha mı az annelik yaşadım? Önemli olan bebişin sağlıkla doğması değil miydi?
Şimdi bakıyorum da herkesler bölünmüş görünüyor:
- normal doğumu seçmiş, yaşayabilmişler => Kahramanlar!!!
- normal doğumu seçmiş ama yaşayamamışlar => "ah yazııık"lar
- benim gibi sezeryanı seçmişler => şaşırtanlar... hmm bundan pek yok ben azınlıktayım galiba:)

Normal doğuma özendirmek, bilgilendirmek adına yapılan herşeye eyvallah, takdir ederim.
Ama kimilerinin yaptığı gibi doğum şeklinin anneliğe bir etiket olarak konması yanlış...
Belki de sezeryan anneye bir doğum şekli bir seçenek olarak sunulmamalı, sadece son çare olmalı. Eğer bu şekilde olsaydı, belki ben de normal doğum yapardım, kimbilir. Ama sorumluluğun benim üzerime verildiği anda ben bebeğim için hangisinin en iyi olacağını düşünüp tarttım buna göre bir karar verdim!!

Bu tıpkı emzirme olayı gibi, tıpkı dün Özlemle konuştuğumuz, tıpkı Özgürün üstüne bastığı gibi!! Emzirebilmek güzel, ama emzirememek dünyanın sonu mu!! Eksik anne mi oluyorsun, kötü anne mi???

Demem o ki özendirmeli, bilmeyene anlatmalı, yardımcı olmalı ama yaşamayanı yadırgamamalı, yaşayamayanı üzmemeli...

Little miss sunshine

sevgili mystic günışığı blog dostluğu ödülü göndermiş...
ödül ödül üstüne ... göğsümüz kabarmakta:)teşekkürler...

little miss sunshine diye bir film vardı, hatırladım şimdi. Hem keyifli bir yol filmi hem de ilginç bir aile dramıydı. İzlemeyenler için şiddetle tavsiye:)

Little miss sunshine larıma gidiyor ödül... ayıramayacağım takip ettiğim herkes benim günışığım, herkes...

ödül gelmiş, ne güzel...

oy oy oy çok güzel bir ödül gelmiş özgürümden...
hmm düşündürdü valla. bi de üstüne en sevdiklerimi de ödüllendirince:)

1. "Aaa hiç böyle düşünmemiştim" dedirtenlere
2. Okuduğumda gülümsetenlere
3. Çocuklarına oyun ve oyuncak uyduran, "çocuklar gibi eğlen"meyi bilenlere
4. Dünyayı çocukların gözünden anlamaya çalışanlara
5. Yeni şeyler denemeye açık olanlara
6. Şaşırmayı bilenlere

Bende bu duyguları uyandıranlar...
her daim Hülya
mutlaka Özgür:) (tetem bize biz teteme oldu biraz:))
illa ki kiraz
yazsa da okusam dediğim günebakanım
asla kaçırmam lalenin bahçesi
bebişi ona hiç rahat vermese de heyecanla beklediğim ruhdağı
açlıkla fotolarını beklediğim kuzu
yıllardır bırakamadığım huysuzum (huysuz ve tatlı kadındın sen, tatlısı oldu:))
canım özlem
tatlı elanın annesi dağlar kızı
çoban yıldızı:)
yıldızlı yeliz:)
bi de tuğçem canım benim var ama o hiç yazmıyor artık:(

aslında takip ettiğim herkeslere gönlümün ödülü var ama yazamadım hepsini:)

13 Ocak 2010 Çarşamba

Arca ilk defa...

.... dün kendi kendine ayağa kalktı!!!
Akşam eve geldim, oyun alanında İlker uzanmış Arca oturuyor, (Arca çok hareketlenince İlker çareyi bedenini Arcanın önüne set çekmekte bulmuş)İlker dedi ki bak ayağa kalkıyor, hadi canım dedim. Ellerini İlkerin göbüşüne koyup hooop dik konuma geçiverdi!!! Çığlık kıyamet!! Hemen ortam hazırlandı, belki defalarca ayağa kaldırıldı, vallahi yapıyor. Bugünleri de mi görecektik? O kocam göbekle yıllarca uğraşsa kalkamaz diyorduk:)1-2 adım bile atıyor. nasıl büyüyorlar yaa, inanılmaz.
Bi de bi türlü çıkmak bilmeyen ve de cümlemizi geren 6. diş de beyazını gösterdi, o miniş rahatladı:)

11 Ocak 2010 Pazartesi

Arcanın haftasonusu


Ya bu baba denen adam çok miskin, biz o mis kokulu kadınla erkenden kalkıyoruz, emiyorum, bak hala uyanmıyor!! bi de dizime yattı öp beni filan diyor!! bari biraz yalayayım da öptüm diye sevinsin:)

Hmmm kahvaltımı anne hazırladığına göre demek ki cicim bugün yok. İyi bana uyar, omletimi güzel hazırlasın da!! Ben o kahvaltı bulamacını pek sevmedim, gurmeyim (!) ya yeni lezzetler peşindeyim. Sabahları yumurta sarısına labne peynir karıştırıp tereyağında pişiriyor annem, sonra küçük parçalara ayırıp önüme koyuyor, löp löp kendi kendime yiyorum. Yanına da domates, labne, ekmek zeytinyağı tabağı:)) Kahvaltı dediğin böyle olur, bebek miyim ben bebe bisküvisi yicem!! Bugün annem bardaktan mandalina suyu içirdi, heryeri batırdık ama çok lezzetli...

Annem kakaları temizleyip elini yıkamaya gidince beni yatağa koydu, bi mahsunlaştım ki sorma... Öyle suyla oynamaya gidilir de Arca götürülmez mi!!

Ananeme gittik sabahtan, annemler kahvaltı yaptı ben onların tabaklarına ekmeklerine saldırdım. Bana da ekmeğin kenarından verdiler de soluk aldılar. Bütün evi tavaf ettim, bu emeklem iyi bişeymiş, kimseye ihtiyacım yok, takılıyorum.
Annemle gezdik sonra... Arabayı durdurunca bastım yaygarayı, bi vitrinlere baktırmadım, beter olsun!! Beni mi gezdirmeye çıktı, kendini mi eğlendiriyor. Derken uyumuşum... Eve geldiğimizi filan duymamışım.

Bu aralar en sevdiğim şarkı sözleri şöyle...
eğer sen de mutluysan alkışla (hah işte tam burada alkışlıyorum)
eğer sen de mutluysan alkışla (hop yine alkış)
eğer sen de mutluysan ve gülümsüyorsan eğer sen de mutluysan alkışla (sonunda çap çap çap alkışşşş)
bizimkiler de kopuyor gülmekten. Eğleniyor garipler:)
Annem Zeynep teyzemin de oğlu olacağını öğrendi, şaşırdı, sevindi. Hep kız olacağı içine doğmuşmuş, çin takvimine bakmışmış, anne geç bunları ben arkadaş istiyordum oldu işte mis gibi!! artık top koşturucaz birlikte:)) Zeynep teyzem pek hüzünlü kız istiyormuş, oğlan anneleri olarak annemle dertleştiler, birer tane de kendimiz için yapalım, kız olsun dediler. Üstüne de tövbe tövbe!!!

Akşam yemekten sonra ilk defa diş fırçası denen şeyle tanıştım. Lavabonun kenarına oturduk annemle, önce o kendininkileri fırçaladı, sonra bana verdi, gösterdi. Ayyy içim bi hoş oldu. ama güzel, bol bol kaşıyorum dişleri. Arada saçımı da fırçalıyorum, ama bu biraz küçük olmuyor.
Cumartesi babam çok yorgundu ama ayaklarımın kokusuna dayanamayıp hadi yıkayalım dedi anneme. Annem bayılıyor beni yıkamaya... Bunlara pek söylemiyorum ama ben de bayılıyorum, bütün banyo su, herkes sırılsıklam, ay çok eğlenceli.

Mis gibi temiz pijamalarımı giydiriyorlar, veriyorlar elime fırçayı, imajımı düzeltiyorum.

Kendimden geçercesine uyuyorum, rüyamda annemi babamı görüyorum, ama akşam yediğim etler hazımsızlık yapmış olacak, 3-4 defa ıkınarak uyanıyorum, bizimkilerde telaş, yine mi gece uykusuzlukları??? yok yok korkmayın etleri bütün bütün yutunca sindiremedim galiba:)

Sabah erken kalktım ama gözümü açamıyorum, ee bütün gece ıkınırsam!! Emdikten sonra annem kucağına aldı beni koltuğa uzanmışız yarım saat birbirimizin nefesini dinleyerek uyumuşuz. Yaa bu kadına hastayım ben çok tatlı, mis gibi, sıcacık!! Ama bi uyandık, terden sırılsıklam olmuşum. Annem bütün çamaşırlarımı değiştirdi, kahvaltı ettik, bu sabah ıhlamur içtim, bu da güzel... Babam uyandı, kendilerine kahvaltılık almaya dışarı çıkacaktı, biz de annemle katıldık... Göztepe semtini teftiş ettim, asayiş berkemal...

Eve gelince uyumuşum, bizimkiler de bensiz kahvaltı etmişler. Daha keyif çaylarını içirmeden uyandım. Baktım gelen giden yok. İçerden annemin sesi geliyor: "uyanmamıştır daha yatakta dönüyor herhalde" pışık uyanmadım, uyandım da yatağın korkuluklarına tırmandım bile, baktım gelmiyorlar basıyorum yayagarı, damlıyorlar. Komikmişim fotomu çektiler.. işin yoksa poz ver bunlara.

Burası mutfaktaki alanım. Bizim mahallenin muhtarı benim, kim geçiyor benden sorulur. Ambulanslar ve itfaiye arabaları geçerken anneme haber veririm, sarı arabalara parmak sallarım, taksiymiş bunlar...

Yeni oyunlar icat edip duruyorum. Oyuncakları da seviyorum ama bu makarna süzgeci favorim. Zaten artık dolapta değil benim oyuncak kutumda duruyor. Bi de emekleme oyunu çok komik!! Önce anneme bakıp salondan dışarı çıkıyorum, bakıyorum annem arkamdan gelecek mi diye duvarın kenarına sinip bekliyorum, bu kadın çok kek hemen geliyor peşimden, hop pıtı pıtı mutfağa kaçıyorum, annem de peşimden... sonra beni kucaklayıp salona getiriyor, babamın kucağına atıyor, sonra yine aynı... herhalde 10 kere filan yapıyoruz, hiç bıkmıyorum, ama annem sonunda kapıyı kapattı, terlemiş miyim, ellerim buz mu olmuş ne?? anlamadım ne güzel eğleniyorduk:)
Pazar günü öğle yemeğinden sonra uyudum, dışarısı yağmur kıyamet... Annemin arkadaşı var Tuba. Ay ne nefis bişey o öyle.. Uzun boylu, uzun sarı saçlı, hastayım ben ona. Yazın gelmişti ama ben o zamanlar miniktim, şimdi delikanlı oldum, sarkabilirim kendisine. Anneme dedim en güzel tulumumu giydir, fiyaka yapıcam. Bi baktım yanında Cenk!! nişanlısı!! ya benim neyim eksik ondan? biraz kısayım ama biraz sütle işi çözeriz. Neyse gözlerimi Tubadan alamadım ama Cenki de pek kıllandırmayayım diye suyuna gittim, sarıldım filan. Nasılsa büyüyeceğim, o zaman Tuba benim olacak!!! Tubaya bütün hünerlerimi gösterdim, bol bol poz verdim, annem gıcık oldu ona böyle güzel pozlar vermiyorum diye. Tubacım fotolardan anneme de göndericek. Gelinlik provası için yine gelecekler İstanbuldan, o zamana belki daha büyürüm Tuba benim gelinim olur...
Çok güzel haftasonuydu... Keşke hergün haftasonu olsa, annem babam evde olsa hep oynasak...
Not: annem yemek yedirmeyi pek beceremiyor, gün 6 öğün en az 6 defa üst değişiyor, uyku için pijamaydı, dışarısı için başka kıyafetti, misafir gelecek başka kıyafet derken hergün 10 defa üstüm değişiyor, fotolara baktım da defile gibi... Geçende, cumadan pazara (kaç gün var arada) Arcanın kirli sepeti yine dolmuş diye Cicim anneme takılıyordu. Acemi anne nolacak:)

7 Ocak 2010 Perşembe

ondan bundan şundan...


Aylardır ilk defa iyi uyuduğumu hissettim.
Arca 10'a doğru yatıp 1 defa bile mıkırdamadan sabah 5'e kadar uyudu. Flash forwardı izleyemedik, kaydettik ama sonrasında Fringe ve geçen haftaki Grey's Anatomyi izleyebildik, kesilmeden:) Lipstick Jungle daki kadın başlamış, Yang in boyfriendine sarkacak galiba:) Biraz kitap okuyup uyumuşum, bi kalktım Arca mızıldıyor, saat 5! Kalkmış, oturmuş, oynamış, sıkılmış beni çağırmış. Uykusu açıldığı için yarım saat geri uyutamadım ama olsun gece uyudu ya:) kıçımı kaşıyorum, kulağımı çekip tahtaya vuruyorum, maşallah maşallah diyorum, artık nazara karşı ne önlem varsa topunu yapıyorum.

Uyku mutluluğunun sebebi bence aylardır çıkmayan diş. Evet 5. geldi, 6. yolda... Alt beklerken üstler çabuk davrandı.

Arca çok surat yapıyor bize, anlaşılması zor... İlker çok alınıyor, ben hiç takmıyorum, duyarsız mı oldum ne?? Bütün gün evde yokuz sendromu mu acaba? Ama sabah giderken hiç tınmıyor, konuşuyorum, ben gidiyorum işe ama akşam geleceğim. Ağlama tutturma yok. Bu iyi bişey tabii, demek ki Ümit abla ile mutlu, bu konuda içim rahat olmalı. Ama akşamları aynı kirazımın durumları, yapışık haldeyiz, basıyoruz yaygarayı. Ben de o uyuyuncaya kadar sadece onunla vakit geçiriyorum telafi etmeye çalışıyoruz, bakalım büyüdükçe neler gelecek başımıza.

Son zamanlarda kendimle ilgili tespitler yapıyorum, derin düşünce halleri...
Kitaptan yana risk almayı sevmiyorum ben bunu anladım. Şimdiye kadar hep tavsiye kitaplardan ilgimi çekenleri okudum galiba. Dönem dönem kitap manyaklığım oldu, orta sonda ders kitaplarıma romanları tercih ettiğimi hatırlıyorum, sonra liseyle birlikte kitap sevgisi yaz tatilleriyle ve Agatha Christy, Stephan King gibi yazarlarla sınırlandı. Üniversiteye geldiğimde kitapla hiç alakam olmadığı bir döneme girdim. Elvan bu eski dostla tekrar aramı yaptı. Onun kitaplarıyla yolculuğa devam ettim. Charles Bukowski, Kosinski, Murathan Mungan, Ahmet Altan, Kürşat Başar, Trevanien… Hala da sağda solda kim ne tavsiye eder kulak kabartırım. Galiba kitaplar konusunda pek önsezim yok, riskten uzak durmayı sadece bana sunulanın tadını çıkarmayı seviyorum.
Son dönemlerde okuduğum kitapları da hep birileri tavsiye etmiş, ben de not almışım.
Annelik Sanatını Hülya söylemişti, Huysuzun beğenerek okuduğu “Freuda ne yaptık da, çocuklarımız böyle oldu” yu ben de çok sevdim. Zerenin blogundaki kitapları mutlaka okunacaklar listesine alırım, Kirpinin zarafeti nefisti:) Hala okunmayı bekleyen birkaç kitap var Zerenden. Özgür annenin bahsettiği Özgürlüğün manifestosu kitaplıkta okunmayı bekliyor. Ama Idle parent’tan da bahsetmişti, yok bulamadım? Kirazımın tavsiye ettiği kitabın (akıllı bebekler akademisi) baskısı yok diye ilgili sayfaları kopyaladım. Güzel güzel:) Kitapları tavsiye eden kişilerle anar oldum:)
hatta işi abartıp sağda solda kitap okuyan birileri varsa, yamulup yumulup ne okuduğunu görmeye çalışıyorum... yada birinin evine gittim mi kitaplığının başında uzun dakikalar geçiriyorum. Evet var bende bi gariplik:)
Neyse şimdi çalışmam lazım, izin yaptık geçen hafta iş çok!!!

4 Ocak 2010 Pazartesi

Ne haftaydı ama!! (yılbaşı, doktor kontrolü, annenin izinleri...)

Haftanın ilk günü çalıştım, salıdan itibaren izin yaptım. Artık uzzuun bi süre kaçamak yapamam.
Salı günü :
11. ay kontrolümüz vardı. Ümit abla ile birlikte gittik, herbişeyleri sordum, içimde kalmasın.
Y: Gece tahılını son birkaç gündür biberonla verdik, anne sütü artık yetmiyor?
Dr: yok kaşık mamasını kaşık maması olarak verin, yatmadan önce yiyip yatsın. Artık uykuda beslemeyin.

Y: Biberon bağımlılığı başlarmış, tamamen suluğa geçelim mi, hala biberondan su veriyoruz?
Dr: Gündüz biberondan su içmesi sorun değil ama gece biberonla beslenen bebeklerde bğımlılık olabilir daha kötüsü biberon çürükleri oluşabilir.

Y: Emzikten ayıralım mı? sadece uykudan önce emiyor.
Dr: Anne sütünden ayrılma aşamasındaki bebeği bir de emzikten ayırmayın, zaten gündüz emzik almıyor, işiniz daha zor, şimdilik uğraşmayın.

Y: Yemek düzeninde değişiklik yapalım mı?
Dr: 3 ara-3 ana öğnle devam edelim.

Y: Domuz gribi? aşısı?
Dr: Aşıya karşı değilim, sadece gerek olmadığını düşünüyorum, kendi bebeğime yaptırmıyorum. Sizler olmak isterseniz sakıncası yok ancak bebek için henüz kaç doz yapılması gerektiği bile kesinleşmemişken???

..................................................................

Hala 2 kilo fazlamız var ama boy standartları ancak yakalıyor: 73 cm. Güdük bir veledimiz olacağına kendimizi hazırlamalıyız:)
Ön dişler geliyor... GELSİN ARTIK!!!

..................................................................

Problem çözme, ince motor ?? gibi pek çok konuda tam not alırken kaba motor hareketleri dedikleri kısımda henüz koltuk kenarlarında sıralama yapmadığımız için notumuz kırıldı ama yine de geçtik. Arcanın göbeğini gören her doktor kanaat kullanır kanaatimce:)

Önümüzdeki ay demir değerlerine bakılacak, kabızlığa neden olan damlayı kesebiliriz umarım. Bazen ağlayarak kaka yapıyor, çok üzüyor, üzülüyor:(

Arca ve Ümit ablayı eve bırakıp pazara gittim, oh ne ciciler aldım... Zara babyci ve Nextçi amca ordaydı, hatta çakma la senzacı da ordaydı:) Sonra Ümit abla da pazara gitmek istedi, biz de zaten ablama gidecektik. Kitap kurdu Duruya koca bir set kitap hediye ettik, çıldırdı:) O da Arcaya yeniyıl kartı yazmış... Nasıl büyüyorlar ya, inanılmaz.

Çarşamba...
Kendime ayrılan gün.. Önce dipleri fena halde çıkmış röflelerin yapılması...
Sonra Arcanın fotolarından tabettirme... Sonra kargo gönderilerini ayarlama... Yılbaşını İzmir dışında geçirecek anneye ziyaret ve dedikoduların orta yerinde cilt bakım randevusu için vedalşama... Kendime yılbaşı hediyesi olarak cilt bakımı yaptırdım, masaj biyolojik saate kurban gitti. Ya böyle bahsedince çok mu kokoşluk oluyor? masaj bakım filan? mimik kırışıklıkları için ne önerir diye sorduğum bakım yapan abla direkt botox dedi. O-ha dedim, o kadar kötü mü görünüyorum, ben krem önerir sandıydım:) Kendi de 35 te başlamış. Evet hoş biri ama mimik yok biraz komik duruyor. Kendisini o kadar beğeniyordu ki, komiksin diyemedim, çok hoş deyip geçiştirdim. Ara ara başlamak lazımmış. Yapana bişey demem kendim için düşünmem. (şimdilik...) İlkerle kaçamak yapma planları trafiğe takıldı, eve döndük.

Perşembe...
İlkerle çerçeveciye gitmeye karar verdik. Basmanede ararken meğer Üçyola taşınmışmış, vakit kaybı. olsun halloldu. Sonra hazır Ümit abla evde diye, AVM ye kaçtık. Haftaiçi sakinliğinde hediyeleri hallettik, birlikte kahve içtik, uzun uzun sohbet ettik. Evde ilgi odağımız sohbet konularımız hep Arca olunca işten güçten, hayattan bahsedemez olmuşuz. Ara ara yokladığımız "İstanbuldan taşındık, iyi mi ettik?" konusu bile açıldı:) Sonuç: "iyi ettik!".
Yılbaşı için benden farklı bir fikir çıktı bu yıl: herkes çalıştığı için akşam yemeği genelde gitmediğimiz düzgün bir yerde yensin, sonra pijama partisini bizim evde yapalım, içelim, güzelleşelim, herkesi yatıracak yer var, ertesi gün birlikte kahvaltı yapalım. Buraya kadar herşey güzel de son birkaç saat öncesine kadar yemek yencek yer ayarlanmamıştı. İyi napalım evde pizza yeriz derken Köşebaşında karar kılındı. Arcayı güzel güzel giydirip evde yedirdik, oraya gidinceye kadar biraz huysuzlandı ama ortama girince yılbaşı bebeği oldu. Baharatsız olmak kaydıyla bütün etlerin tadına baktı, üstüne gece tahılını da yedi. Hiç sorun çıkarmadı, mama sandalyesine uslu uslu oturdu. Uykusu gelmek üzereyken kalktık. Arabada Arcaya pijamalarını giydirdim. Eve geldiğimizde uyumuştu. Sonradan İlknurlar da katıldı, 8 kişi olduk, gırgır şamata, genelde NTV açık kaldı, güzel bir program hazırlanmış. 3 gibi yattım, Arca cücesinin yılbaşı olayı olmadığından sabahın 6 sında kaldırdı beni.


Cuma... Nazlılar uğradı, nefis bir cheesecake getirmişler. Cansuyla Arca bol bol oynayıp birbirlerinin gözünü çıkardılar, tırmaladılar.


Cumartesi ... Arcayı İlkere satıp İlknurla Alsancaka indik, hava nefisti, keşke Arcayı da götürebilseydik... Arca her sabah emerdi, bu sabah emmedi. Allahım yoksa memeyi bırakıyor mu? Gece tahılından yemeyip benim de memelerim ağrıyınca uyku öğünü verelim dedim, emdi. Bıraktı mı acaba sorusu garipti. Yani günde 1 defa da olsa emsin istiyormuşum. Öyle çok rahatlamadım. Ama rasyonel tarafım ağır basıp kendimi telkin ettim, napalım 10 ay emdi, bu da yeter ,hem daha çok özgürlük... gibi bahanelerle kendimi rahatlatmaya çalıştığımı hatırlıyorum. Çok yara almamak adına hazırlıklı olmak lazım, her an bırakabilir.

Pazar ... Annemlere kahvaltıya gittik. Arcayla uyumuşuz.. Sonra Nazlıların cheesecake inden alalım, hem hava almış oluruz dedik. Ama yeri yanlış anlamışız, Alsancak İskele yerine limanın etrafını tavaf ettik:) Nazlılara da ulaşamadık, komikti. Sonra Nazlılar bize ulaştı da bulabildik. İlkerle ilk İstanbula gittiğimiz günlerde her cumartesi turistik gezi yapardık. Ben özellikle yurttaki büyüklerden nereye gidilir, ne yenir öğrenirdim. Yanlış öğrenmişim, Beyazıtta Cafe Net aradık saatlerce, hem de hepi topu elmalı turta için. Meğer Beyoğlundaymış. Anılar epey güldürdü bizi. Arca arkada uyurken ben İlkerle önde oturdum, ne büyük nimet. (Ana kucağı varken hep yanında oturuyordum)
2009 un son haftası yapmam gereken herşeyi bitirince ve dinlenince 2010 a rahatlamış başladım.

Bu arada Mothercare'de indirim başlamış. Öğle tatilinde gidip önümüzdeki kış için Arcaya birkaç parça aldım, şimdiden yatırım yapmak lazım yazık ki sezonda çok pahalı oluyor.

31 Aralık 2009 Perşembe

2010 geliyor!!!

2009 muhasebesi...
2010 beklentileri... hayalleri...
Annenin izin günleri halleri...
Arcanın 11. ay doktor kontrolü...
bir takım hissiyatlar...
kirpinin zarafetinin zarif finali...
yılbaşı programı komedisi...
yazmak istediğim onlarca şey var aslında!!
Ama şimdilik sadece Arcanın kokina ile tanışmasını koyup kaçacağım.
(çok pis eli acıdı :) şimdi uzaktan parmak sallıyor kokinaya:) )

Hepimize tebessümle anacağımız bir yıl diliyorum...

28 Aralık 2009 Pazartesi

Arca ilk defa...

.... dün lasonille tanıştı. Oturma odasındayız, yerde oturup oynayışını izliyorum, pıtı pıtı sehpanın yanındaki kamyonunu almaya gitti. Herşeyi de önüne vermek istemiyoru zaten tembel mizaçlı bir velet, kendi işini kendi yapsın!! ama oyuncağı alırken dizi kaydı başı sehpanın ayağına çarptı. Önce çok bişey yoktur, öper, su veririm oyalarım dedim ama yok ağlaması durmuyor. Buz da yok, dondurulmuş bezelye koydum kafasına daha fena. İlker - allahtan alttaki eczane nöbetçiydi - lasonil aldı. Sürdük. Biraz sakinleşti ama uyukluyor. Tamam dün ilk defa sadece öğlen uyudu ve uykusu gelmiş olabilir ama bi türlü uyandıramıyoruz. Aklıma geldi: Bebek düşerse uyutmamak lazım!! Sarsıntı mı geçirdi? İlkere sakın uyutma dedim, doktoru aradım. Yok sadece soğuk kompres uygulayın lasonil de sürmeyin dedi. Bişey olmazmış. (öfff ya çok evhamlıyım değil mi!!) Soğuğa kızıyor, basıyor yaygarayı. Hem uyku, hem açlık hem de acı perişan etti miniğimi. O arada babası yemeğini hazırladı, biz buzdolabı magneti şeklindeki puzzle larımızı oynarken, cici yapıyoruz ayağına dondurulmuş bişeyler koydum kafasına. Alnı şişti, kızardı, sanırım moraracak. Bu arada uyku da açıldı. Yemeğimizi yedik misler gibi, keyfimiz yerine geldi ama ben yorgunluktan sızdım. Yemeğini yedirirken ellerim titriyordu, insan fena oluyor. Tabii ki en kötüsü böyle olsun ama bu bile gerdi:(

Halbuki güzel bir haftasonuydu... Havanın ilerki günlerde kötü olacağını bildiğimizden cumartesi gezeli istedim. Hem Arcaya evde giysin diye yelek almamız lazımdı. Göztepe yürüdük, Arca parkta kuşlarla oynadı. Sahil sakindi, öğle yemeğini körfeze karşı yedi, akşamüstü çaya ananeler geldi. Akşam Güllere gittik. İlkerin tezine göre Arca kimin yatağında uyursa bebekleri oluyor. Zeynepler istemezken o kadar çok o yatakta uyuttuk ki garanti sonunda hamile:) Arcanın yeni görev alanı Güllerin yatak:) Bakalım başarıya ulaşacak mıyız:) Pazar PS oynamaya karar veren İlker ve arkadaşlarına Arcayı postladık ve 3 kız AVM ye gittik. Ne kalabalık öyle... Yılbaşı öncesi fena...
Bugün pazartesi ama mutlu olmak için sebep çok...
Yarından itibaren izinliyim:) yılın son iş günü:)
Sonra bu akşam Ezel var. Geçen hafta üzülmüştüm, AROG bile kesmemişti.
Sonra....
dışarıda resmen gök çatlıyor, yarılıyor ve inanılmaz yağıyor.
en son çocukluğumda böyle yağmurlar yağardı. Ama ne yağmak. Günlerce sürerdi.
Daha eskiler İzmirin 40 ikindilerini bilirler. Ağustos sonunda başlar, ikindi saatlerinde birkaç saat sağnak yağarmış ve 40 gün boyunca hergün aynı saatte başlarmış. Üzüm serme-toplama zamanlarında ki bu Ağustos sonu oluyor, Akhisarda da hemen hergün sabah karşı yağdığını hatırlarım, bağ damında çocukların başına bir büyük bırakılır, sergi yerlerinde üzümlerin üzeri örtülürdü. Yağmur yağmadığı sene dedemin sevincinden annemlere fazladan çeyiz yaptığını anlatırlar.
Yağmur güzel...
Tatil güzel....
Arca şiş kafalı!

25 Aralık 2009 Cuma

yeni bir ilk

Yer cücesinden ilk defa gece ayrı kaldım.
Öncesindeki gece ne fenaydı. Uyuyorum, uzaktan bir bebek sesi...
Telsiz kapanmış (nasıl bilmiyorum) Arca uyanmış, saat 3!!
İlkerle ikimiz daldık odasına. Arca yatakta oturmuş, ağlıyor. Kimbilir ne kadar zaman sesini duyuramadı bize, gözünde yaş vardı. 5 dakika sakinleşip 10 dakika kucağımda uyuttum, sonra sabaha kadar kalkmadı.
Çarşamba sabah emzirip çıktım, İstanbula...

Arca... yemeklerini yemiş, ananesine ev gezmesine gitmiş, çam ağacının etrafında fır dönmüş.
Akşam babasıyla kudurmuş, eğlenmiş, kısa süreli Nazlılara uğramış, çok kolay uyumuş, gece hiç uyanmamış (eşşeğin nazı bana geçiyor!!)

İlker... müthiş baba kıvamındaydı, gece annesini bile çağırmadı, iyi kotardı bence... Arca da ona yardımcı olmuş...

Anne... 2 toplantıya katıldı, Elvanın Ümraniyeden Mecidiyeköye servisle geldiği sürede Okmeydanından taksi ile gelebildi. İstanbul işte, omuz silkti. Ağırlıkları Elvanın evine bırakıp Kanyon yoluna düştüler. Ekibin geri kalanı onları bekliyordu. Yemek sohbet, yüksek sesli kahkahalar, fısır fısır dedikodular, Arcanın resimleri, Tubaların nişan resimlerine karıştı, Cenk arada uğradı, 5 kız parke numuneleri üzerine beyin fırtınasına girişti. Ordan kalkılıp kahve içmeye başka mekana konuşlanıldı. Kimse işinden memnun değil, en memnunumuzun ifadesi "işler rayına oturdu, gidiyor". Gülayşe yeni işler peşinde, Next olsa süppper olur:) Tuba evlenmeyi bekliyor, Elvan ciddi rejim girişimlerinde, herşey zayıflamaya odaklı:) Emele hadi kızım çocuk yap telkinleri:) Tubaların düğün İzmirde 23 Nisan... ne güzel olacak kimbilir. Şimdiden planlar yapıyoruz.
Kızlarla toplanmayı özlemiş anne... O gece anne değil de yelizdim sadece. Arca sohbetlerin başrolünde olsa da elim kolum boştu. Çok özledim ama İlkerle mutlu olduğunu bildiğim için mızırdanmadım. Hatta iyi taraflarını çıkarmaya çalıştım. Aylardır ilk defa deliksiz uyuyabilecektim. Uyuyabildim mi? HAYIR :) gece uyanmaları bende alışkanlık yapmış meğersem, bundan böyle tilki uykuları ...
Perşembe Anadolu yakasındaki bölge müdürleri toplantısına gittim, gerginlikler yaşandı, benim sunuşu araya alıp ortalığı yumuşatalım dediler... Konu dağıldı. Program çok sarktığı için erken ayrıldım, neyse ki 19:30 daki uçağı 18:10 a çekebildim de akşam yemeğine yetişebildim. Beni görünce yemeği filan unuttu. Çıldırdık, keyiflendik. Açlığı yorgunluğu unuttum. Banyo yaptık, şap şap şap!!! Temiz tulumlarımızı giydik, uyku tulumunu giyerken gözler kayar gibi oldu, nerdeyse uyuyakalacaktı, hemencecik uyudu. Sabah dayanamadım, 6 buçuktan 7 ye kadar koltukta kucağımda uyuttum, kokusunu çeke çeke...
Annelik fena, iç acıtıcı, onun kokusu dünyaya bedel ama annelik bünyeyi sarsan bişey!!

Ümit abla dedi ki ilk gün iyiydi de perşembe biraz durgunlaştı, seni özledi galiba...
Galiba...

Not: hain velet dün gece kalktı!! diyorum nazı bana!!!

22 Aralık 2009 Salı

Çam Süsleme Geleneği

Geçenlerde posta kutuma düşen bir yazıyla yeni birşeyler öğrendim, hristiyan kardeşlerin Christmas'ı öncesi paylaşayım, havaya girelim dedim.
sevgili lalenin bahçesi de Sümerolog Muazzez İlmiye ÇIĞ'dan bahsedince aklıma geldi, copy-paste paylaşımı yapayım dedim, buyrunuz...


Hıristiyanların İsa'nın
doğuşu olarak kutladığı Noel bayramı, çok eski
Türklerin yeniden
doğuş bayramıdır.

Türklerin, tek
Tanrılı dinlere girmesinden önceki inançlarına göre,
yeryüzünün tam ortasında bir akçam ağacı
bulunuyor.

Buna hayat
ağacı diyorlar. Bu ağacı, motif olarak bizim
bütün halı, kilim ve işlemelerimizde
görebiliriz.

Türklerde
güneş çok önemli. İnançlarına göre gecelerin
kısalıp gündüzlerin uzamaya başladığı 22
Aralık'ta gece gündüzle savaşıyor.

Uzun bir
savaştan sonra gün geceyi yenerek zafer kazanıyor.

İşte bu
güneşin zaferini, yeniden doğuşu, Türkler büyük
şenliklerle akçam ağacı altında
kutluyorlar.

Güneşin
yeniden doğuşu, bir yeni doğum olarak
algılanıyor.

Bayramın adı
NARDUGAN

(nar=güneş,
tugan, dugan=doğan) Doğan güneş.

Güneşi geri
verdi diye Tanrı Ülgen'e dualar ediyorlar.

Duaları
Tanrıya gitsin diye ağacın altına hediyeler koyuyorlar,
dallarına bantlar bağlayarak o yıl için dilekler
diliyorlar Tanrıdan.

Bu bayram için,
evler temizleniyor. Güzel giysiler giyiliyor. Ağacın
etrafında şarkılar söyleyip oyunlar oynuyorlar.
Yaşlılar,
büyük babalar, nineler ziyaret ediliyor, aileler bir araya
gelerek birlikte yiyip içiyorlar.

Yedikleri; yaş
ve kuru meyveler, özel yemek ve şekerleme. Bayram, aile ve
dostlar bir araya gelerek kutlanırsa ömür çoğalır,
uğur gelirmiş.

Akçam ağacı
yalnız Orta Asya'da yetişiyormuş.
Filistin'de bu ağacı bilmezlermiş.

yüzden bu
olayın Türklerden Hıristiyanlara geçtiği ve bunu
da Hunların Avrupa'ya gelişlerinden sonra onlardan
görerek aldıkları
söyleniyor.

İsa'nın
doğumu ile hiç ilgisi yok.

"Doğum,
güneşin yeniden
doğuşu"



not:
resmin kaynağını bilmiyorum, google dan buldum, sahibine teşekkürler

21 Aralık 2009 Pazartesi

Resimlerle Arca ... bu aralar

Arca bu aralar, yeni lezzetler peşinde... Şimdiye kadar hiç makarna yedirmemiştik. Hani öncelik proteinde ya.. Geçenlerde bi akşam kıymalı makarna günü yapalım dedik, İlkerle. Haşladığımız yassı spagettiden bir kase de Arcaya ayırdık. Yer mi bilemediğimizden öncesinde çorbasını yedirmiştik. Sonra bizimle tekrar sofraya oturdu ve tabir-i caizse makarnayı götürdü. Lüpletti, eğlendi, tabii biz de...


Arca bu aralar oturma odasına kurduğumuz özgür oyun parkının tadını çıkarıyor. L koltuğun önü Arcanın alanı. Orada telefonuna cevap veriyor... (evde telefon çaldığında elindeki oyuncak ne olursa olsun kulağına götürüp alo ya benzer bir ses çıkarıyor)

direksiyonuyla oynuyor...

Şarkı söylüyor...

arada oyuncakları koltuğun altına düşerse ciddi çabalarla almaya çalışıyor..


Arca bi de bu aralar...
"Al" "ver" ve "at" "tut" komutlarını anlıyor.
Evin ışıklarını açıp kapatıyor.
Altını açınca pipisini elliyor - erkek işte nolcak!!!
mama sandalyesinden caddeyi seyretmeye bayılıyor.
"gel" deyince emekleyerek peşimden geliyor, küçük kuçu kuçum benim:)
parkelerde kaymayı, perdelerle oynamayı çok seviyor.


bize en güzel zamanları yaşatıyor...

20 Aralık 2009 Pazar

bugün pazar

Güzel bir haftasonu geçiyor. Dışarıda lodos fırtınası arada yağmur serpiştiriyor, üstelik güneş bile yüzünü gösteriyor.. İzmirin havasına kızına da!!

Cuma gecesi Arca nerdeyse deliksiz uyudu. Allahım ne güzel bir uykuydu o. Sabah İlkerin halası Uşaktan gelmiş, annesine gitmeye Arcayı tanıştırmaya karar verdik. İlker şantiyeye gitti, İlknur bizimle geldi. Arca oto koltuğuna alıştı, hiç sesini çıkarmadı. İlk bindiğinde kıyameti koparmıştı ama sonra alternatifsiz olduğunu anladı galiba. Arca yine ilk defa gördüğü akrabalarına mesafeli ama sıcak davrandı, tüm hünerlerini gösterdi, kendini sevdirdi. Uykusu gelince kaçtık, arabada mis gibi uyudu ama eve gelince cin!!! Hava da güzeldi, çocuksuz günlerde olsak, hadi arabayı park ediverelim, sahilde turlayalım, vitrinlere bakıp, kahve içelim diyebilirdik... İçim kaldı. Bizim dostların Arcayı göreceği gelmiş, erkenden damlayın akşam uykulu oluyor deyince fırın tavukları kaptıkları gibi geldiler. Arca da öğlen uyumayınca akşamüzeri uzuuun bir uykuya dalmıştı. Neysem pilavlar yapıldı, tavuklar yendi, Arca da akşam yemeği olarak sadece tavuk yedi. Arca teyzeleri ve amcaları ile deliler gibi oynayıp geç yattı. Bütün gece de bizi ayağa dikti. Yatır kaldır çok da başarılı sonuç verdi diyemeyeceğim ama en azından tekrar uykuya geçişte hala kullanıyoruz. Üstelik sabah da 6 da uyandı, 7 de kahvaltı edince erkenden uykusu geldi, onun sabah uykusunda ben de uyumuşum, hem de 3 saat!!! Uyandığımda yoğurdunu bitirmişti. İlker kahvaltı için kumru alıp geldi, çay + kumru yedik. Arca öğle yemeğini yedikten sonra uykuya yattı. Boyum kadar ütü var, mutfakta kumrudan kalanlar hala masada, ev akşam misafirlerinden kalma dandini!!! ama ben sadece kitap mı okusam blog mu yazsam diye düşünüyorum. Bu aralar herşeyi yapmak isteyip çok azına vakit bulabilmek zor. Hayatımın hiç bir döneminde 2 kitabı aynı anda okuma girşimim olmamışken şimdi Annelik Sanatı ve Kirpinin Zarafeti ni aynı anda götürmeye çalışıyorum. İkisinden aldığım tat farklı ve birinden birini öne alıp bitireyim de diğerine geçeyim demek araya uzun haftalar sokmak olacağı için bu yolu deniyorum. Kirpinin Zarafetini sevgili Zerende okumuş, daha kitabı elime almadan etkilenmiştim. Siparişteki bi dolu kitap arasından önceliği ona verdim ve pişman değilim. Bazen günde sadece birkaç sayfa okuyorum ama çok farklı bir tadı var:)

Dışarıda fırtına, elim tuşlarda, aklım kitapta, damağımda kafeinsizim, Arca uykuda oh ne ala ne ala...

17 Aralık 2009 Perşembe

Uyku günlüğü - SON ("yatır kaldır"da 2 haftamız bitti)

Uyku günlüğü için kapanışı yapma vakti geldi.
Okurun vaktini pek bi çaldık, merak edenler için nihayete erdirelim.

Arcanın uykuları düzeldi gibi gibi...
Evet hala gece 1 defa uyanıyor ama kim uyanmıyor ki? çişe kalkmıyor muyuz?
Mesela geçen gün sadece 4'te uyandı, birkaç Y/T den sonra uyudu.
Dün, ben henüz yatmamıştım, yarım gibi uyandı, emzikle uyudu, 6 gibi ezanla uyandı, birkaç Y/K 15 dakika daha uyumamı sağladı, sonra İlker de kalkmış 6 buçuk gibi yine Y/K yapmış, 7 çeyrekte uyandı:)
Bazı geceler 2 gibi uyandığı, 4-5 gibi tekrar kalktığı oluyor. Ama saat başı uyandığı geceler gibi değil.
Arca ilk birkaç günün sonunda kendi kendine uyumayı öğrenmişti. Gerçekten uykusu geldiğinde odasına çekilip koltuğa oturduğumuzda onu kucağımda dik tutup okşayıp sohbet ediyorum. Bir süre sonra zaten uykusu gelmiş olduğundan gözler gidiyor, hemen yatağa koyuyorum, kendi elleri ile oynamaya başladı mı uyuyacak demektir. Ama çok uğraşmama rağmen bir uyku arkadaşı edindiremedim. Panda büyük geldi, emzik oyuncak oldu, Plutoya ısınamadı, battaniye ile savaştı. Halbuki bir uyku arkadaşı işleri kolaylaştırabilirdi. Galiba bu arkadaş dayatma ile olmuyor, kendisinin benimsemesi lazım.

Ellerle oynuyor, yan yatıyor, ağlama yok, zaten geriye dönüp bakıyorum da öyle acayip ağlama olmadı. Jacoblı gecemiz hariç:)) Hülya ve Hayat bize geldiğinde meşhur koltukla tanıştılar ve olay temsili olarak bir defa da canlı aktarılmış oldu:)

Ben bu işi 100% Y/T ile başardım diyebilir miyim? Bence kendi kendine uykuya geçmeyi öğrenmesi deliksiz uykularına çok faydalı oldu. Y/K ise bence bebişe kendi kendine uyumayı öğretmesinden çok, anneye propsuz uyutmayı öğretiyor. Bir ara kendimi sorgulamadım değil... Ben bu bebişe elimi veriyordum, dokunma ihtiyacını tatmin ediyordu belki, hala da elimi tutmaya meyilli ve ben kararlı bir şekilde sadece yanında duruyorum, elimi vermiyorum, acaba bu durum onu yaralıyor mu?? Sonra silkelenip kendime geliyorum, eğer elimi tutmadan uykuya geçmesi onun deliksiz 6-7 saat uyumasını sağlıyorsa, kalite uyku da onun ihtiyacı ise, bu süreçte ağlama yoksa ve zaten uykudan hemen önce birkaç dakika da olsa birbirmize sarıldığımız, sohbet ettiğimiz zaman da hali hazırda mevcutsa o zaman varsın elimi de tutarak uykuya dalmasın.

Azimliyim ben, hep öyleydim. Birşeyi yapmayı istediğim zaman yaparım, aman boşver böyle oluversin diyemeyen bir yapım var. Ama her zaman söylerim, Arca uyumlu bir karaktere sahip, doğuştan da öyleydi, her yapmaya çalıştığımız şeye uyumla cevap verdi, ve öyle olmasaydı belki de Y/T yi bu kadar azimle sürdüremezdik. İlker de kararlılığa tam destek verdi, tüm kurallarımıza uydu. Y/K ye rağmen çok uyandığı gecelerde doğru sorgulamalar/tespitler yaptı, yalnız bırakmadı, kafa yordu. Üzerini çok açtığı için üşüyor olabilir dedi, belki uyanmalarına sebeplerden biri buydu. Hemen müdahale edip uyku tulumu aradık, buluncaya kadar 2 kat giydirdirerek çözmeye çalıştık.
Çok uzatmadan bu tecrübeden öğrendiklerimi maddeleyelim kapanışı (umarım bir daha açılmamak üzere) yapalım:
1. Bebeğin yapısı mutlaka önemli ama inatçı karakteri de olsa annenin kararlılığı karşısında yelkenler suya inebilir, belki daha uzun sürer, pes etmemeli.
2. Kararlılık birinci anahtar kelime, ikincisi sabır, çünkü süreç uzun. Ve bence bizim sürecimiz hala devam ediyor, birkaç gün sonra herşey başa dönebilir. Nasıl ki uyku sorunumuz olduğunu kabul etmem 2,5 ayımı aldı, bu iş çözdük demek için de 2 hafta çok erken.
3. Destek şart!! Baba kayıtsız şartsız destek olmalı bence. Yapıcı sorgulamalarla yaklaşmalı. Sürecin devamında destekleyici çözüm önerileri sunmalı.
4. Gündüz uykuları aynı istikrarla devam etmeli. Ümit Ablaya ilk günden ilgili sayfaları okutturdum, destek oldu, aynı şekilde uyutmaya çalıştı, üstelik benim aynı anda evde olup gösterme şansım yoktu.
5. Bizim başından beri rutinimizin olmasının bu süreçte yardımcı olduğunu düşünüyorum. Arca'nın uyku yemek saatleri hep düzenli oldu. Sonra gece uyanmalarını olduğu dönemde bile uykuya geçişimiz bir rutin dahilindeydi, sadece yöntemi ve alışkanlıklarımızı değiştirmiş olduk. RUTİN RUTİN RUTİN... tekdüzeliği bu kadar seveceğimi hiç tahmin etmezdim:)
6. Rahat olmak lazım, bunu ilk zamanlar başaramadım, ama gerek İlker gerek blog dostları hep rahatlatmaya çalıştı beni. Bir yerden sonra amaaan elimden geleni yapıyorum olursa olur olmazsa olmaz rahatlığına erişmek lazım. Kötüye gitmiyor ki, zaten kötü olan birşeyi iyileştirmeye çalışıyorsun, en kötü ihtimalle başa dönersin. Üstelik bu bebek milleti herşeyi anlıyor, kararlılığını, kararsızlığını, sevgini, öfkeni, gerginliğini... Mutlu anne = mutlu bebek :)
İyi uykular, mutlu rüyalar, tüm bebeklere ve annelere...

Konu ile ilgili serinin tamamı :
Uyku günlüğü - 1
Uyku günlüğü - 2
Uyku günlüğü - 3
Uyku günlüğü - 4
Uyku günlüğü - 5
Uyku günlüğü - 6
Uyku günlüğü - SON

16 Aralık 2009 Çarşamba

MİM - Arca konuşuyor

Sevgili Can'ın güncesinin mimi:
(Ben Arcanın ağzından pek yazamıyorum, ama yazabilenleri keyifle okuyorum, bakalım olacak mı;)

Sevgili Arca, bize biraz kendinden bahseder misin?
Standart bir bebek olarak doğdum, 50 cm - 3250 gr - 35 cm
Sonra anne denen kadın süt olayını kafaya taktı, illa ki emzirecem diye.
baktım sütün tadı da iyi, emdikçe emdim, şiştikçe şiştim. Bi dönem 3 kilo fazlam vardı, doktor 5 ay kilo almasa korkmayın diyordu. Sonra ek gıda denen nefis mamalarla ve biraz da hareketle kilo alımım durdu:) Hala biraz süt göbee var, ama olsun göbeksiz erkek balkonsuz ev olmazmış.
Mutlu bir bebeğim, seviyorum, seviliyorum:)

Peki bu aralar günün nasıl geçiyor?
Havalar soğudu, pek dışarı çıkamıyoruz ama evde günlerim güzel geçiyor. Sabah en geç 7 de dikiyorum ev halkını ayağa. Süt verin diyorum, veriyorlar. Sonra anne denen kadın giyiniyor, baba denen adamla oynuyoruz. Sonra cicim geliyor. Cicim geldi mi biliyorum ki anne gidecek, olsun, nasıl olsa yine geliyor. Cicimle kahvaltı ediyoruz. Oynuyoruz, uyuyorum. Haftasonu dedikleri o 2 gün cicim yok. Anne var. Hatta baba bile var, ev şenlik, keyif, şamata...
Akşamları banyo yapmayı seviyorum. Geçende bu ikisi beni yıkıyor, elime ördek şekilli süngerimi almışım şap şap yapıyorum, bi ara tadına bakıyım dedim, ikisi birden atladılar sazan gibi, ay bi gücüme gitti, bebek miyim ben niye bağırıyorsunuz diye ağlamaya başladım... sonra sarıldılar, filan affettim:)

Annenin ve babanın en çok nesini seviyorsun?
Annemin kokusunu, kocaman kabarık saçlarını, sütünü...
Babamın göbüşünü, ilk doğduğum gece annem uyusun diye beni kucağına almış, kıpırdamadan bir koltukta göbüşünün üstüne koymuş, 3 saat sakinleştirmişti. Hala göbüşünü açar pat pat yaparım, biz o göbüşle eski dostuz. Bir de bana hep birşeyler öğretiyor, kulak burun göz...
Bi de bu ikisi beni çok öpüyorlar, ben de onları... Yanaklarım bunların salyası kokuyor artık ama şikayetçi değilim.

Annende değişmesini istediğin birşey var mı?
Annem Y/T diye bişey tutturmuş gidiyor. Anlamadım valla. Uyanıyorum, önce karnıma elini koyuyor, uyumaz ağlarsam kucağına alıyor, susunca pıt yatağa koyuyor. Ağlıyorum, yine aynı... Hiç bıkmıyor. Dalga mı geçiyor anlamıyorum. Bir ara yanıma filan kıvrılırdı, mis kokulu uyurduk, artık hiç öyle yapmıyor. İyiydi yani ,şimdi biraz şikayetçiyim. Takık kadın napiyim, alışacağız.
Babam benle oynarken arada TV na bakıyor, hemen postayı koyuyorum, dürtüyorum, olmadı elimle çenesinden tutup çeviriyorum başını. Hah şöyle:)

Son olarak iletmek istediğin bir mesaj var mı?:))
Keyfim yerinde, öyle yok emeklemedi (bak emekliyorum işte) yok yürümedi, dişleri 4 te kaldı, uyumadı, uyutmadı, bugün az yedi.... gibi takıntılarından kurtulsun anne kişisi. Allahtan babam var da dizginliyor yoksa ben bu kadınla kesin kafayı yerdim:)

14 Aralık 2009 Pazartesi

Böyle haftasonu


Haftasonu bitti, keşke bitmeseydi.. keşke bütün günler bu haftasonu gibi olsa:)
Cumartesi sabahtan nerdeyse 1 aydır görmediğim ablamla duru bize geldi. Sabah kahvesi, sohbet, özlemişiz. Bi Duru bi ablam bi Arca bi İlker bi ben hasta olunca bayramda bile görüşememiştik. Ben misafirler için son hazırlıkları yaparken ablamla duru Arcayla ilgilendi. Hatta duru olgunluğunun doruğundaydı, Arcaya masal okudu, birlikte oynadılar. Bizim minik kız büyüyor mu ne?
Önce Hayatlar geldi, uzuuuunca yazdığım yol tarifi sayesinde yoldan bile aramadılar, direkt zili çaldılar:) Ben yön ve adres verme konusunda çok çok başarısız olduğum için genelde İlkere tarif verdiririm, bu başarıyla sevindirik oldum:)
Pembişlerin içinde Ela yine süperdi, pıtır pıtır heryere gidiyor, insanın arca gibi konum değişikliği yapamayan bir bebişi olunca Ela gibi bebişlere uzaylı muamelesi yapıyor. Mercimek köftesi yemesi, Tunanın makarnasından tatması.. yok anlatılmıyor, görmek lazım...
Sonra Tuna & Hülya geldiler. Tuna çok çok tatlıydı yine, bizim evi benimsedi sanıyorum, ilerleyen saatlerde ben ne zaman mutfağa gitsem peşimden geldi. O kadar şeker ki, benim henüz Arcadan görmediğim becerileri var ve sürekli takipteyim. Arcanın oyuncaklarını topluyor, mutfak dolaplarını açıyor (Arca şimdilik sadece çekmecelerle yetiniyor), elimden kraker aldı ve alırken gülümsüyor. Bunlar mutlaka normal davranışlar ama benimki aralarında en küçük olunca antenlerim sürekli açık. Zırt pırt Hülyaya şunu ne zaman yapıyorlar diye soruyorum. Sabırsızım ya çocuk hemen koşsun, konuşsun, hatta şarkı söylesin istiyorum. Arca da inadına sakin ve yavaş!!

Güzeldi ya... hep yapmalı...

Akşamüstü İlker geldi, Tunayla zaten eski bir dostlukları var, yadırgamadılar, Elayla da kaynaştılar.
Bu arada yüzsüz Arca hiç evde misafir varmış demedi döndü mıçını uyudu!!

Akşam Zeyneplerle yemeğe gidelim dedik. Dışarısı beter yağmur, deli miyiz neyiz, düştük yollara. Oh kuytu bir yer bulduk, Arcayı da mama sandalyesine oturttuk, eline ekmek, sonra kuzu şiş, tavuk şiş, hatta beyin! Yedi valla daha var mı diye sesler çıkardı, üstelik evde akşam yemeğini yemişti. Biz ordayken Güller bize gelmiş, kapıda kalmışlar, Nazlılarla tanışıp Cansuyu sevmişler. Hemen döndük tabii. Nazlılara kapıdan baktık, bastonla yürümeye başlamış, kalçada çatlak varmış!! Nazlının başına gelmeyen kalmadı. Ertesi gün için sözleşip bize çıktık. İlkerler oyun oynarken biz kızlar yılbaşı programı yaptık. Ama galiba bu yıl da PTT takılacağız:) Arcayı bırakmak istemiyorum, programlı biyere götüremem. Zeynep hamile, zaten Arcadan bile önce uyuyor. Hepimiz bi köşede uyumak üzereyken İlkerlerin oyunu bitti, gittiler.

Pazar Arcanın sabah uykusu ile biz de uyuduk, ihtiyaç valla, özellikle bi gece önce 2 de yatınca:) Arca uyanınca Nazlılara indik. Cansuya Arcanın tavuk çorbasından, Nazlıya şevketibostan (ben yemiyorum ya satacak yer arıyordum:) hasta yemeği oldu)Nazlı ciddi ciddi yatmak zorunda, Cansuyu kucağına almak yasak!! Az oturup Arcanın uyku saati geldi deyip indik, akşama hemen yemek hazırladık, bize çağırdık. 11 e kadar oturduk. Arcayla Cansu oyuncak kavgası yaptılar. Bir halkayı paylaşamadılar. Arca sanki öğlen 2 saat Cansunun bütün ıyuncaklarının tadına bakmamış gibi, kendisininkiler asla paylaşmadı. Cansunun musallat olduğu bütün oyuncakları toplayıp önüne çekti. Ama uykuya daha fazla direnemeyince hepsi Cansuya kaldı.

Gece yatarken haftaya iyi başlamak adına Arcanın son 2 gecedir yaptığı gibi uyumasını diledik ama 4'ten sonra uyumadı, bir de 2:30 da uyanmışlığı var, yani güzel(!) bir kapanış oldu:)

13 Aralık 2009 Pazar

Uyku günlüğü - 6 ("yatır kaldır"da son zamanlar) - oluyor mu acaba?

Günlüğü boşladık, halbuki Y/K tecrübelerini aktarmak acayip motivasyon oluyor, devam etmek lazım.

10 aralık perşembe
Ümit abla sabahtan hastagibiydi, evde de temizlik olunca ilgilenemedim ama aklım kaldı. İlker geç çıkacaktı, aradım iyi gibi dedi. Ama içine sinmemiş öğleye doğru eve uğramış, fecei bir kırgınlık ve halsizlik. Hemen eve yollamış. Akşam geldiğimde keyifleri yerindeydi, babane de vardı, öğle çok oynamışlar ki Arca uyumaya niyetlenmedi bile. Çok zor uyudu, ve gece de çok kalktı. 5 nöbetinden sonrasını İlkere vermek zorunda kaldım.

11 aralık cuma
Ümit ablanın hastalığı devam, İlker Arcaya bakmaya dünden talip. Birlikte güzel birgün geçirmişler, Arca uykularını kendi kendine uyumuş. Ben çok yorgundum. Birkaç gece mesaisinin üzerine gündüz de yoğun çalışınca gerçekten helak olmuşum. Arcanın uykusunun gelmediğini, İlkere biraz oynayın ben birazdan Arcayı yatırırım dediğimi hatırlıyorum. Sonraki sahne koltukta uyandım İlker TV izliyor, saat 10 olmuş. Uykusu gelmiş Arcanın yatmış, uyumuş. Emdik ben de yatağa yollandım.

4 te uyandı, emzik verdim ve UYUDU!!! Y/K bile yapmadım.
7 de uyandık:))))

12 aralık cumartesi
Çok güzel bir gündü.
Detaylar azzz sonra:)
Akşam uykuya geçerken çok ağladı, yorgunluktan mı bilinmez!
Biz yatıncaya kadar birkaç kez uyandı, mızıkladı, daldı...
Akşam yemenin bokunu çıkardı ve hazımsızlık yaptı sanıyoruz:)
(kıymalı karnıbahar üzerine az tarhana, birkaç parmak büyüklüğünde pide, beyin parçaları, kuzu şiş, tavuk şiş...)
Sadece 5 te 1 defa kalktı, ama 6 da da uyandı, sonra 7 de uyandı...

Yani son 2 günün bilançosu kansız ve iyi!! hatta çok iyi bile denebilir.
Ancak Y/K nin başarı ile sonuçlandığını söylemek için henüz erken bence, Arcanın uykularının düzelip düzelmediğini zaman gösterecek.

Şimdi komşu kızı Cansuya iniyoruz, annesi Nazlı 2,80 yatıyormuş, omurları çatlatmış... Cansu canavarının annesi olak kolay değil

Konu ile ilgili serinin tamamı :
Uyku günlüğü - 1
Uyku günlüğü - 2
Uyku günlüğü - 3
Uyku günlüğü - 4
Uyku günlüğü - 5
Uyku günlüğü - 6
Uyku günlüğü - SON

10 Aralık 2009 Perşembe

Uyku günlüğü - 5 ("yatır kaldır"da 7.ve 8. gece) - PROP ÜZERİNE

PROP Ne ola ki?
Sevgili Nihan, propla ilgili bir yorum bırakmış.
(Yorum demişken Kirazın yorumunu hatırladım, yaramazsın Kiraz:))
Nihana katılıyorum. Prop denen şey bizim uykuya geçişimizin de bir parçası bence de.. Ben de illa ki 2 satır kitap okuyacağım da uyuyakalacağım, ya da İlkerin eline koluna dokunacağım. Arca için de durum böyle onun da dokunmaya birşey yapmaya ihtiyacı var. Yazık ki bu bilinçsizce biz olmuşuz. Elime dokunmadan uyumadığını farkettiğimde (daha doğrusu Hülya söylediğinde) önce ne sakıncası var ki demiştim. Sonra bunun için beni uyandırması, uyandırmak için geçen sürede kendisinin uykusunu daha çok açması bu prop meselesine daha çok takmama sebep oldu. Ben başından beri, battaniyesini veya pandasını prop haline getirmeye çalışıyorum. Mesela emzik de prop olabilir ama yatağın içinde kendi bulup alırsa ne ala, ama kendi alıp ağzına götüremediği için emziği de bizim vermemiz gerekiyor.
Şimdilik prop cephesinde durum şu:
- yatağa yatırdığımda elimi vermiyorum, en fazla karnının üzerine elimi koyuyorum, sakinleştirmek için. bazen kendi ellerini kavuşturup elleriyle oynayarak uyuyor. (keşke hep böyle yapabilse) Y/K sonrasında da böyle yapıyor.
- bazen pandasını veriyorum, biraz büyük geliyor, daha küçük yumuşak bir Pluto su var ama bazen onunla oynamaya başlayıp uykusunu açıyor:)
- emzik sadece uykuya geçerken ağzına alınıyor. Uyku yoksa emzik de yok:) Uyuduktan bir süre sonra emzik atılıyor - ki bu prop olmadığını gösterir. Ama gece uyandığında emzik verince uyuyor - ki bu da prop olduğunu gösterir. (yani emzik = ????? )
- Y/K prop mu oldu acaba diyorum ya... belki de Y/K yi biz yapıyoruz ya bizi odaya getirme yolu.. bir çeşit prop sanırım.

Neyse... biz gelelim günlüğümüze...
8 Aralık salı
Akşam İlknurlar bizdeydi, Arca halayla koptu çıldırdı, oyun manyağı oldu. Önce pek yüz vermemiş afacan sonra acayip seviştiler:)
Bu arada kendileri ciddi ciddi emekliyor, ama canı isterse:)
akşam yatırmak çok zor olmadı ama tam uyudu derken çığlıklar içinde uyandı, zor sakinleşti ama yine kendi kendine uyudu.

Ben yatıncaya kadar 1-2 defa uyandı, kendi daldı, yanına bile gitmedik. Ama yine 12 gibi uyandı. Y/K, emzik ve uyudu.
2 de kalktığımı hatırlıyorum, kansız bir uykuya geri dönüş...
sonra bir de 6 da kalktım, bu zor oldu. Odada yere çömelmiş, dalmasını bekliyorum, uyku sesleri çıkarıyor, tam odama gidiyorum, ağlıyor, görmüyor ki beni, komanda sürünüşü ile odama gidiyorum ama kokumu alıyor herhalde. Bu 3-4 defa tekrarlandı, sonra 7 de uyandık.
Tam kendi kendime iyi bir gece geçirdiğimi söylüyordum ki İlker de gece 1 ve 5 nöbetlerine kalkmış. Yani bizim Arca yine 4 uyanma ritüelini bozmamış, sadece anne baba nöbet değişimi yapmak suretiyle biraz uyuyabilmişler.

9 aralık çarşamba
Artık üzerime bir rahatlık bir adamsendecilik geldi. Arca'yı gece boyu uyutmanın son çaresi olarak gördüğüm Y/K işe yaramazsa kaderime razı olacağım halleri.
20:00 banyo yaptık - banyolar keyif keşke hergün yapabilsek ama havalar soğuk diye cesaret edemiyoruz.
20:45 uykuya geçiş - çok zor olmadı, ama yine de kendi kendine uykuya geçmesi en az 15 dakikamızı alıyor.
22:00 son öğünümüz - emdik
04:30 - evet yanlış yazmadım - yazı ile dört buçuk - uyandı. Sadece 1 Y/T ve uyudu.
05:30 boşuna heves etmişim bu işi kıvırdık diye, cin şeklinde uyandı. Uyutmak yarım saat sürdü. Çok fazla Y/K yapmadım çünkü Arca ağlamıyor. Yattığı yerde elleri ile oynayarak mıkırdıyor. Bu da beni yanıltıyor. Daldı sanıyorum, çıkıyorum, tam yatağa giriyorum, ağlıyor. Odada olduğumu-çıktığımı nasıl anlıyor bilmiyorum zira asla başında durmuyorum, göremeyeceği şekilde çömeliyorum ya da koltukta oturuyorum.
06:00 sonunda daldı.
07:10 uyandı.

Sabah ilkere kalkıp kalkmadığını sordum. Hayııır deliksiz uyumuş. Demek ki dün gecenin bilançosu nispeten daha başarılı.

Desteklere sonsuz teşekkür...
Eylemlerimiz sürecek...

Konu ile ilgili serinin tamamı :
Uyku günlüğü - 1
Uyku günlüğü - 2
Uyku günlüğü - 3
Uyku günlüğü - 4
Uyku günlüğü - 5
Uyku günlüğü - 6
Uyku günlüğü - SON

8 Aralık 2009 Salı

Uyku günlüğü - 4 ("yatır kaldır"da 6. gece) - yatır kaldır olmadı kaldır at!!!

Uzatmayacağım, Arca 6. gece itibari ile ilk uykusuna güzel güzel daldı. 12:15 ten itibaren - abartmıyorum - yarım saatte bir uyandı. Hadiii buyrun burdan yakın!!

Saat 4'e kadar her uyandığında sadece elimi karnına koydum, (hani Tracy Y/K yapmadan önce karnına koyun ağlamaya devam ediyorsa Y/K yapın diyor ya) uyudu, en fazla 1 defa Y/K yapmışımdır. (Arada diş jeli sürdüm, su verdim - hani ihtiyacı vardır diye...) Ama ben yat kalktan yorulunca İlkerden yardım istedim. 5'ten 6 buçuğa kadar uğraştı, Y/K Y/K Y/K belki 100 defa yapmıştır. Arada kapının kenarında durdum, lazım olurum diye, yok iyi kıvırdı ama Arca uyumadı. Tam daldı ezan!! Sağolsun bizim hoca uzun hava okuyor sanki, bitmek bilmedi (tövbe tövbe)

Bu gecenin sebebi neydi? En korktuğum: bizim Y/K oldu PROP:) Artık gülüyorum valla yapacak birşey yok.

6. geceyi de tamamladık, hala bir gecemiz de deliksiz uyku ile geçmedi. Daha önümde birkaç gün var, pes etmeyeceğim, ne demişler ? azimle .... betonu deler:)

Ya bu Y/K muhabbeti sıktı, biraz da başka şeylerden konuşalım.
Asmalı konaktan sonra ilk defa bir dizi takip ediyorum (avrupa yakasını saymıyorum) EZEL... Çok iyi yav!!! Ben Cansu Dereyi pek sevmem, hatta Nazlılar Cansu adını koymak istediklerinde ay o soğuk kadının ismini koymayın demiştim:) Aslında düzgün bir insan, iyi de rol yapıyor gördüğüm kadarıyla, neden ki ? Elektürüğümüz tutmadı herhal :) Neyse Cansu yüzünden önce diziye pek ısınamamıştım ama şimdi hastasıyım. Ve mutluyum, yıllardır ortamlarda dizi muhabbeti yapılır ben bön bön bakarım. İlkere her yıl dizi edinelim der dururum. Uğraştık da, ama olmadı. Meğer Ezel'i bekliyormuşuz ezelden beri. O dayının derin düşünce olayına hastayım ya... "sadakatle başlayan ihanetle biter!"

Arcanın mama sandalyesini masaya taşıdık. Eskiden mutfakta kenarda duruyordu. Yemeği önce ona yedirdiğimizde çok yemiyor sanki ama kendi yemeği bitsin, biz yemeğe başlayalım, karnı tok olsa bile ona da birkaç lokma verelim yediklerimizden, bayılıyor. Dedim herhalde bizimle yemek istiyor. Masanın en güzel yerine çektik sandalyesini, pencereden dışarısını da seyrediyor. Biz yerken ona da yediriyoruz, acayip keyifli, umarım böyle gider. Sanırım o da kendini bizden biri olarak birey olarak görmek istiyor, böyle mutlu oluyor.

Kulak, burun öğrendi sanki. Burnunu göster deyince gösteriyor, kulağını tutuyor. Ama havasında olacak, başka şeye yoğunlaşmamış olacak. Yani tüm şartlar olgunlaşmış olacak.

Bugün Y/K de 7. günümüz... hadi bakalım... mucize beklemiyorum...
Not: Yorumlarıyla destek olan herkese teşekkürler, bakalım başarabilecek miyiz? en azından denedim, gerçekten denedim diyebileceğim.

Konu ile ilgili serinin tamamı :
Uyku günlüğü - 1
Uyku günlüğü - 2
Uyku günlüğü - 3
Uyku günlüğü - 4
Uyku günlüğü - 5
Uyku günlüğü - 6
Uyku günlüğü - SON

7 Aralık 2009 Pazartesi

Uyku günlüğü - 3 ("yatır kaldır"da 5. gece) - sabırlar tükeniyor mu?

Feci hasta olmama rağmen uyku programından fedakarlık etmemeye kararlıyım.
Pazar kendi kendine sabah uykusuna daldı... 1 defa uyandığını duydum, dönüp tekrar uyudu. Ben de kahvaltı edip kestirdim. Güzel güzel yemeklerini yedi, oynadı. Öğleden sonra uykusuna yine kendi kendine daldı. Ama 45 dakika sonra ağlayarak uyandı, ama uykusu olduğu belli, emzik verip 1 defa Y/K yaptım, uyudu. Gün içinde 2 defa ve toplam 3 saatlik güzel uykular uyumuş oldu. Buraya kadar herşey güzel...
Akşama doğru ben 1-2 ev işi yaptığımdan (çamaşır toplamak, yemek... duyan da halı sildim sanacak!) acayip yorulmuşum, uzandım. İlkerse öbür odada uyuyakalmış. Arca aktivasyonunun zirvesinde saat 18:30. İlkere dedim kalk Arca ile ilgilen, yemeğini hazırlayayım, bi yarım saat dinleneyim.
19:00 yemek saati
Arca çığlık çığlığa, en sevdiklerinden mercimek çorbasına yokum diyor! Gece tahılı!! Mama sandalyesinde tutamıyorsun, ağlıyor. Kucağıma aldım. Bir elimle yedirmeye çalışıyorum. Hani yemese dicem ki tamam doydu, bırakayım. Ama hayır, hem yiyor hem ağlıyor, nasıl da ağır. ilker geldi, aldı kucağına, veriyorum yiyor, yarım kase bitti. Sanki deli uykusu var. Temizlendik, giyindik. Burnumuzu da temizledik, yaygarayla. Erken ama olsun demek ki uykusu geldi, uyusun dedim. Odamıza çekildik. Koltukta biraz sohbet, sonra yatak... Tam uyur gibi oldu, birden ayıldı. Yatakta oynamaya başladı, demek ki sinyalleri iyi alamamışım, acemi anne:)Aldım yataktan ışık loşken koltukta yan yana oturduk, kitap okuduk, masal anlattım, kitaptaki hışır hışır yapan kediyi aldı eline, bırakmıyor. Çıktık odadan babayla maç izlediler. Sonra uykusu geldi galiba dedik, bu defa yatakta küçük peluş yastığını yanına koymuştum, aldı, ce-e yapmaya başladı. Allahım güler misin ağlar mısın... 3. denememiz sonuç verdi, 5 dakika içinde yatakta kendi kendine uyudu. Şu kendi kendine uyuma meselesini ağlatmadan başarabildik galiba da...
gece uyanmaları devam...
01:30 1 defa Y/K ve uyudu
05:00 2 defa Y/K ve uyudu
Sonra bi daha kalktı, uykumun en tatlı yeri, Y/K yapıyorum, tamamen bilinçsizce ve otomatikman. Arcaya işlemiyor!!! Bir ara "uyuyacaksın Arca!!" diyen sert sesimi duydum. NAPIYORUM BEN? Tekrar kucağıma aldım, sakince konuştum, yatağın diğer tarafına yatırdım, 1-2 dakika sonra uyumuştu. Saate baktım meğer 6 olmuş, ben daha 5 buçuk filan sanmıştım. Belki de uyanacağı saatti, çocuğu boşuna hırpaladım diye vicdan azabı çektim. Bu arada İlkere de hırladım galiba, bana kırgın gibi, bilmiyorum.

Annelik = kronik vicdan muhasebesi

06:40 uyandı, yeleğimizi giydik. Koltukta birbirimize ilan-ı aşk ettik. Şarkı söyledik, emdik, babayı uyandırdık, ben hazırlandım ve Arca bana el salladı:)

Konu ile ilgili serinin tamamı :
Uyku günlüğü - 1
Uyku günlüğü - 2
Uyku günlüğü - 3
Uyku günlüğü - 4
Uyku günlüğü - 5
Uyku günlüğü - 6
Uyku günlüğü - SON

Arca bugün ilk defa...

el salladı. Ben kapıda hazırlanırken o İlkerin kucağındayken, belki 100. defadır "anne gidiyor, hadi el salla, Arca" lafına ilk defa el sallayarak cevap verdi!!