24 Kasım 2012 Cumartesi

Süper anne? YOK BE GÜLÜM HİKAYE - devam

Ne demiştik? Evet, öyle aman aman iyi idare etmekle filan bir ilgisi yok bu kadının diyordum.
Bu kadın = Ben :)

Gittiğim yolda doğru yaptığım bir şeyler var mı, diye düşündüm, Defne’nin yorumunu okuyunca. Yardım, öneri istemişti. Yapabileceğim bir şey var mıydı?

“Hayır öyle değil işin aslı böyle yalnız değilsin bacım, hepimiz Defne’yiz, hiç birimiz süper değiliz.”

İşin özü cidden bu ama birkaç küçük dokunuşla bir şeyler daha kolaylaşabilir. Sadece bunu anlatmaya nasıl başlamalı? Ahkam kesmeden, bilmişlik yapmadan…
Derken bir şey okudum. Kitabını okumamama rağmen paylaşılan bu linkten hakkında birkaç şey öğrendiğim Timothy Ferriss, “Haftada 4 saat çalışmak yeter!” diyordu.

Bu arkadaş sadece istediklerini yapıyor, haftada 4 saat çalışıyor, kendini geliştirmeye ve hobilerine zaman ayırıyor. Üstelik dünya kadar para kazanıyor.

Haftada 4 saat yeter mi bilmem ama çok doğru tespitler var özette.

Elindeki işin %50’sini eleyerek işe başlamış!

Başarısındaki sihir, “aynı işi 5 dolara yapmaya hazır milyonlarca kişi varken ben niye yapayım” prensibiymiş. Kendi işlerini başka kişi ve firmalara yaptırarak (outsourcing) büyük ölçüde bir verim artışı ve serbest zaman kazanmış. Bugünlerde bu prensip, kapitalizmin devrimi olarak nitelendiriliyormuş.

“Şerefsizim benim kocam bunu daha önce düşünmüştü!” cümlesi dökülüverdi ağzımdan.

Evde muhterem kocamın hayatımıza soktuğu kavram bu. Ümit abla torununa bakmak için işten ayrılacağı zaman, Arca’nın da okula başlayacağı dönemdi. Dedim ki İlker’e gel boş ver, okula tam gün gitsin, ben ütüyü akşamları TV karşısında yaparım, pazar günü de üç-dört kap yemek atarım buzdolabına… Yok dedi, öğleye kadar hem Arca’ya bakacak hem de yemeğimizi, ütümüzü yapacak biri olsun evde. Böylece Ümit ablanın arkadaşı Nadire ablayla tanıştık. Yok anam dedim bize fazla, şöyle söyleyeyim Nadire abla = too good to be true :P , hatta olumsuz yanıt verecekken İlker aradı Nadire ablayı ve işe başladı. N’aptın ne ettin demiştim. Yaklaşık bir yıl geçti, en son geçen bayramda o mutfaktan çıkamadığım, ütüsüz pantolon giydiğimiz (ki bak evdeyim bütün hafta) o hafta İlker’e teşekkür ettim. (içimden ettim, dur lan yüzüne de teşekkür edeyim) Bizim evin Timothy’si İlker özetle.

Ev işlerinden soyutladı beni hem de çok sevdiğimiz bir Nadire ablamız oldu. Tabiri caizse dötümüzü topluyor. “O olmasaydı ne olurduk”u daha yeni tecrübe ettiğimizden biliyorum. Ha yemek yapamıyor muyum? Alasını yaparım! Ütü desen hızlıyımdır, pek çoğunun aksine severim. Temizlik sevmem onu da evvel ezel İlker yapar zaten. Geçen akşam İlknur bizim elektrik süpürgesinin performansını sordu, kem küm… İlker’e soralım dedim : ) O kadar yani!

Her şeyin altından kalkamayız. Sorumluluklarımızı paylaşırsak, kendimize vakit kalır.

Bir de tü kaka dediğimiz teknolojiyi lehimize kullanabiliriz. Şimdi insanlar dünyanın öbür ucundan iş yönetiyor. Benim çalışma koşullarım böyle aslında. Normalde İstanbulda çalışıyor olmam lazım, ama işlerimi dünyanın herhangi bir yerinden de pekala götürebilirim. Ofiste mesai yapacağıma, akşam saatlerimi cüceyle geçirip gece uzak doğuyla yazıştığım çok oldu. Zaten saat farkı var, ha akşam yedide mail atmışım ha sabaha karşı birde. Merkezde çalışmıyor olmam kariyerimi negatif yönde etkiledi, biliyorum (dolayısıyla her şey tam olmuyor işte:P) ama İzmir’de yaşam koşullarımın avantajını olası bir kariyerle değiştirebilir miydim, daha fazla para kazanmak uğruna? uzaktan daha az sorumlulukla, daha az maaşla, aileyle sevdiklerinle daha fazla vakitle daha mı iyi oldu? Bilmiyorum, o hesaba girersek, çıkamayabiliriz. Ama gün gelecek mekanların önemi kalmayacak, globalleşeceğiz ve teknolojinin bize sağladığı olanaklar sayesinde İstanbul gibi büyük kentlerin ağır yükünü taşımaktan kurtulacağız kanımca.

Ara sıra durup düşünmeli, "cebimiz mi zenginleşsin, hayatımız mı?"

Biraz rahat mı olmak lazım ne?

Çevreyi bırak, bizim biraz hayattan, kendimizden , anneliğimizden beklentilerimizi düşürmemiz lazım belki de. Törpülenmek, sadeleşmek, yalın olmak…

Hem bütün gün çalışıp hem de ekmeği kendimiz yapmayıverelim ya… Ekmeği de fırından alalım, hem cüceyle oksijen de almış oluruz : )

5 yorum:

Adsız dedi ki...

çok güzel bir yazıydı Yeliz. Doğru yalınlaşmak hayatı en çok kolaylaştıran şey. Hatta şuanda yüksek teknoloji ile çalışan fabrikalar bile yalın mühendislik diye bir alana yöneldiler sen makinecisin daha iyi bilirsin. En çok biraz zenginleşince villa satın alan yada 10 odalı evlere falan taşına insanları anlamam, gerçekten zengin olduğumda deniz kenarında ama kesinlikle iyi manzaralı ama tek kat bahçeli mini bir eve taşınmak hayalim. mercan

Rüzgar Kumsal Anne dedi ki...

Konu disi olacak ama, unnadoda gordum seni bugun. Cok fotojenik cikmissin, sac modelin de bir harika. Bebekler de pek yakismis hani:) Cuce gormesin kiskanabilir valla:)

Cebimdeki renkler dedi ki...

Çok çok çok iyi geldi...

mut dedi ki...

Büyüksün yeliz:)

elcince dedi ki...

gerçekten çok rahatlatıcı bir yazı yüreğine sağlık yeliz:))