Geçtiğimiz aylarda Arca’nın okulundan bir arkadaşının doğum
günü partisindeydik. Pek concon bir partiydi, parti evindeydi, çocuklar
içerinde çılgınlar gibi eğlenirken, anneler (ve bir tane de baba vardı) başka
bir salonda izzeti ikram ağırlanıyorlardı. Mahalle kreşinden ağzımız yanınca
daha kurumsal bir okula verdik ya cüceyi, verdiğimiz şube tam da sosyetenin
çocuklarının gittiği şube. İlker her gün Arca’yı almaya gidiyor da oradan
biliyor, arabalar son modelmiş, yok efendim şoförler alıyormuş çocukları vs… Ben
meseleye o partide aydım. Farklı bir gezegenden geliyordu anneler. Bana uzak
bir gezegenden. Neyse konumuz o değil, konumuz başka.
Çok tatlı bir anne vardı. Epey sohbet ettik. Düşün yani benden bile gevezeydi. Kayınpederi İzmir’in sayılı avukatlarından, kocası, kocasının kardeşi ve kendisi… hepsi avukat. Hatta bizim jenerasyonun meslek seçiminde ne kadar yanlış yaptığından bahsettik. O da bizim zamanımızın her notları iyi öğrencisi gibi fen-matematik dalında okurken abisi “bak kızım sen konuşkan, sosyal, dışadönük bir insansın, doktor mu olacaksın, mühendis mi? Mutlu olamazsın” demiş sosyal bölüme yönlendirmiş. Seni bilmem ama benim çevremde böyle bir hareket devrim niteliği taşır, abiye helal olsun. Gerçi bana biri aynı şeyi söylese etkilenir miydim bilmiyorum, zira ben bizzat kendim de sosyal bölümde okumanın çok basit mücadelesiz bir seçim olduğunu düşünüyordum. Bana göre hali hazırda iyi olduğun bir alanda ilerlemenin bir ehemmiyeti yoktu, sıkıysa beceremediğin bir alanda iyi notlar al da görelim diyordum içimden. Madalya takacaklardı değil mi:)
Neyse konumuz o değil… Bu bahsettiğim anne de avukat
olmuş. Yaptığı seçimden, abisinin onu yönlendirmesinden son derece hoşnut… Onun
adına sevinmiştim.
Sohbetin ilerleyen dakikalarında konu kendi çocuklarımızın
eğitimine, geleceğine geldi.
Aramızda mühendis anne baba vardı ve çocuklarının da mühendis olmasını istiyorlardı, hatta - bizim okulun devamı TAKEV’dir – Almanca eğitim veren okula devam ettireceklerdi. Mühendislikte Almanca şarttı…. Çocuk beş yaşında, hatırlatayım…
Başka biri çok umursamıyordu, doktordu, ne oldu yani doktor
olduk kuş kondurmuyoruz, ne olursa olsun ama akademik yönü kuvvetli bir okula
gitsin de üniversite sınavlarında çok başarılı olsun diyordu, tek amacı buydu.
Eh arkasında bırakacağı bir fabrikası olmadığına göre, çocuk kendisi yapacaktı,
ne yapacaksa…
Dedim ya ekip sosyete, haliyle konuşulan okullar da İzmir’in
en pahalı okulları. Şimdi isim vermeyeyim ama bizim zamanımızdan beridir
akademik sonuçlara çok önem vermeyen bir okul vardır, mühim olan özgüvendir, genelde
zenginlerin çocukları gider (açıkçası ben de çok zengin olsam o okula verirdim
Arca’yı, tam ona göre), amaçları zaten Amerika’da üniversiteyi
okumaktır, o okul bir tür zümre kaynaşma yeridir, çocuklar zaten babalarının
işlerini devam ettireceklerdir… falan filan…
Baktım avukat bu okuldan bahsediyor, kulak kabarttım.
Sanıyorum ki oğlan için akademik başarının peşinde değil, sanıyorum ki kalbine
göre meziyetlerine göre bir iş alanı seçmesine önayak olacak bir zamanlar
abisinin ona yaptığı gibi… Ne dedi biliyor musun “zaten avukat olacak, orası
ona uygun, çevre edinir şimdiden”
Kal-dım. Nasıl ya? Umarım çocuğun dayısı olaya el atar!
Arca ile ilgili hayal kurmaya imtina ediyorum. İnsanlık hali
ona çaktırmasan da hayalindeki birey olması yolunda adımlar atabilir, beynine
daha şimdiden senin seçimlerinin tohumlarını atabilirsin. Dahası o da seni çok
sevdiği için, örnek aldığı için senin attığın tohumların filizlenmesini
isteyebilir. Zira Arca her ne kadar dikbaşlı gibi görünse de çok kolay şekil
alabilecek bir çocuk. Yani abartmayayım ama eğer onun bir doktor olmasını
istiyorsan mesela çok kolaylıkla onun da bunu istemesini sağlayabilirsin. Etki
altında kolay kaldığı ya da kolay kandırılabilir olduğu için değil, bazı
noktalarını bilmen yeter. Ve ben bu noktaları biliyorum, bildiğim için de
kendimden korkuyorum. Yanlış anlama, bu bana özel değil, her anne baba aynı
silahlara sahip. Kullanmayı beceremezsen geri tepebilir, doğru kullanırsan
istediğin sonuçları elde edebilirsin, tabii bu sonuçlardan çocuğun hoşnut
olacak mı, zaman gösterecek. Çocuklarımız hakkındaki hayallerimiz ve onları
yönlendirebilme gücümüz kimyasal bir silahtan farksız bence.
Diğer taraftan çok nötr kalmak da zarar verir mi? Hep derim
allahım şu çocuğun ilgi alanlarını, yönelimlerini doğru anlamama yardım et ki
yönlendirmem gerekirse doğru yapayım, içine sıçmayayım çocuğun hayatının! Amin!
Bunu nasıl anlarım bilmiyorum. Hani bazı şanslı insanlar
vardır, daha küçük yaşlarda müziğe, resme yeteneği olduğunu keşfedersin ve işin
kolaydır. Çocuğun da zevk aldığı için bu yönde beslersin. Mesela benim kitap
kulübünden arkadaşım Filiz’in kızı müziğe çok yetenekli ve muhtemelen çok iyi
bir konservatuarda devam edecek üniversitede. Ama Arca’nın böyle bariz bir
yeteneği yok. Demek ki yapmaktan en mutlu olduğu şeylerin ortaya çıkmasını
bekleyeceğiz.
Beklerken boş oturmak bana göre değil! Tabii ki bu yaşta o kurs senin bu kurs benim diye dolaştıracak değiliz! Hatta tam tersi, serbest alanlar, özgür zamanlar bırakmak lazım.
Sonuçta zaten bebekliğinden beri yapmakta olduğum şeye devam etmeye karar verdim.
KİTAP! Okumaya ve iyi bir okuyucu olmaya teşvik. Hem de hayatının her döneminde!
Kitaplar okuyucusunun, hayal gücünü geliştirmeyi geçtim,
farklı bakış açılarıyla donatır zihnini ve okuyucusuna ilham verir.
Anlayacak olsa sanırım ona şöyle derdim:
“Bak evladım seni özel okula gönderemeyebilirim ya da o kurs
bu kurs gezdirmeyebilirim. Senin beynini mıncıklayacak kadar çok bilgiyle
donatmayabilirim ve hatta sana kendi ellerimle bir yol çizmeyebilirim (ki bu en
kolayı olurdu) ama sana kitaplar verebilirim, sana dünyayı verebilirim… Ve sen
seçimlerini yapar, yolunu çizersin. Çizdiğin yolunda, ben sadece senin arkanda olacağım,
bundan emin olabilirsin.”
7 yorum:
Bu güzel yazının üstüne ne denir? Harikasın.
Benim büyük oğlum arca ile aynı yaşta ve arca'nın okulunun hemen dibindeki (sanırım ikisininde 2 şer şubesi var) okula gidiyor. Velilerin bir kısmı şaka gibi gerçekten
Ben biraz biraz spordu, resimdi, satrançtı kurslara götürsem mi diyorum. denesin severse devam etmek isterse eder belki diye. Bakalım zaman neler gösterecek.
Mutlu olsun huzurlu olsun bütün kuzular....
Ben sana bunu zaten yıllar önce yazmıştım da bir kez daha yazayım. Ben Nazlı'ya işte şöyle yaparsın, böyle yaparsın diye anlatıyorum,Nazlı bana döndü dedi ki; -Anne benim yerime hayaller kurma, ben çok normal bir hayatım olsun istiyorum... Çocuk o yaşta anlamış da en mutlu hayatın normal olmak olduğunu kaz kafa ben anlamamışım :)
Benim kızlar doğduğunda bunlara ''Hayatım ve Şecerem'' diye bişi aldık, çcuk belli bir yaşla gelene kadar sen dolduruyorsun,sonra ona teslim ediyorsun. Yıllar sonra bir baktım ki,ikisi de öğretmen olmayı istediklerini ve öğretmen olunca ne yapacaklarını yazmışlar... Ve nasıl severek yapıyorlar mesleklerini, sürekli kendilerini geliştirmek için eğitim programlarına katılıyorlar. Bu eğitim yılında üç ayrı üniversite de Boğaziçi, Koç ve İstanbul Üniv de sunum yapacaklar. Bunları işte benim çocuklarım şöyle de böyle de diye yazmadım eğer okuyan olursa çocuklarının yakasından düşsünler benim gibi kimsenin yerine hayal kurmasınlar diye yazdım :)
Inşallah basarabiliriz. Hislerime tercüman olmuşsun yine.
Ne güzel sölemiş ve yazmışsın Yeliz.Benim de tek isteğim mutlu olabileceği işi yapsın Adile
Bu yazıyı baştan sona ''proje çocuk'' kavramını aklımdan geçirerek okudum; gerek doğum günü partisindeki avukat hanımın anlatıklarını okurken, gerek senin düşüncelerini okurken...Sonra yorumlara geldim Lale Hanım'ın yorumunu okudum ve 'hayat; biz planlar yaparken, birilerinin yerine hayaller kurarken, bizim haberimiz olmadan kendi senaryosunu yazan ve bize rollerimizi dağıtan bir filmdir'
dedim... Pelin / İzmir
Çok güzel.
Cok guzel ifade etmissin, eline saglik. Beyhan.
Yorum Gönder