Annemle babam Ekim ayının ve bayram sonrasının sakinliğinde küçük bir tatil
yapmak istediler. Bayramda bir aradayken de otel araştıralım dediler. Tam
onların isteyeceği gibi bir otel bulduk, odayı satın aldık, rezervasyon
bilgilerini de benim e-mail adresine gönderttik.
Buraya kadar her şey güzel…
Aradan birkaç gün geçti. Sabah 06:20’ye kurulu saatimi, tabii ki iki defa
daha erteleyerek – bahanem de hazır zaten son on dakikalık keyif yapmak için
erkene kuruyorum saati:P tabii tabii ben de yedim! - 06:40’ta kalktım.
Yumurtayı ocağa koydum. Yüzümü yıkadım, cücesinin terli ensesinden kokladım.
Eskiden, işe arabayla gittiğim zamanlarda uyandırırdım onu, vedalaşmamız önemliydi.
Ama toplu taşıma kabusuna uyandığımdan beri, evden çıkış saatimi, her geçen gün
biraz daha biraz daha erkene alıyorum. Daha güneş doğmadan bir çocuk
uyandırılmaz, kusura bakmayın pedagog kardeşler! Sizin o dediğiniz ev iş arası
yakın olan medeni memleketlerde filan oluyor. Tüm aile sabah kahvaltısında
buluşuyor ve sonra işe okula mutlu öpücüklerle yollanıyorlar. Başka bir gün
İzmir’de toplu taşıma rezaletini anlatırım ama şimdi konumuza dönelim.
Bir buçuk saat süren çilemin sonunda ofise vardım. Haşlanmış yumurtamı
etraf fazla kokmasın diye yumurta yeme rekorunu kırarcasına tıkınırken iş
maillerime baktım, malum biz uyurken Çin çalışıyor. Günlük iş planımı yaptım.
Sırtımı dayadım sandalyeme ve sabah çayımı yudumlarken yoğun tempoya mola
verdiğimiz bayram tatilini düşündüm. Bu defa Çin’in geleneksel bilmemne tatili
ile çakıştığı için maillerden mesajlardan uzak birkaç gün geçirmiştim, iyiydi. Hatta
ajandamı açtım ve bir sonraki resmi tatil ne zamanmış, hafta sonuyla birleşiyor
muymuş diye baktım. Acı bir gülümseme yayıldı yüzüme. Şu halimize bak tatilden
yeni çıkmışız ve bir sonrakini düşlüyoruz, peh! İşe güce gömülmeden şahsi
maillerime de bir göz atayım dedim, ve bam! Posta kutusundaki mailin konu
başlığı: HEPİMİZ TATİL İÇİN ÇALIŞIYORUZ!
Oo, yooo…
Annemlerin tatil satın aldığı şirketin sloganı.
Dalga mı geçiyon lan! Diyemiyorsun tabii, hoş desen de duyan yok. O
şirkette çalışanlar tabii ki tatil için çalışıyorlardı, sana bana tatil satmak
için, işin o tarafından bakarsak itiraz edecek bir yan yok. Ama hadi itiraf
edelim biz de tatil için çalışmıyor muyuz? Tatil bir ödül, çalışıp kazanmalısın
onu. Ödül ceza sisteminin yetiştirdiği bir nesil olarak bunda garipseyecek bir
şey olmaması lazım. Ama ben garipsiyorum. Arkadaş bu hayatta insandan başka
hangi canlı tatil yapıyor?
Biz bu dünyada yaşayan en garip yaratıklarız. Her gün çalışıyoruz, yılda
bir hafta ultra her şey dahil bir otelde ya da son yıllarda trend olduğu üzere
Yunan adalarında geçirebilmek için. Daha doğrusu geçen yaz yapmış olduğumuz
tatilin parasını ödeyebilmek için. Sonra ne oluyor? Hop yine tatil zamanı
geliyor… Döngü devam ediyor. Ta ki emekliliğe kadar diyeceğim, ama yok
demeyeceğim. Emekliliğin de insanoğluna ait bir icat olduğunu da söylemeyeceğim.
Bunu zaten hepimiz biliyoruz! Öte yandan emeklilik artık ulaşılabilir olmaktan
çok uzak. Bizden önceki nesil gibi 42 yaşımızda emekli olacağız desek,
diyemiyoruz. Mezarda emeklilik bizimkisi.
Bayram tatilinde hava müsaitti, tekneyi depodan alalım da Çeşmeye götürelim
dedik. Depo Güzelbahçe’nin iç kesiminde Palamutluk denen bir mevkide. Hani o
asırlık palamut ağaçlarının olduğu yer… Güzelbahçe’yi - çocukluğumun Kilizman’ını
- çok severim. Bana hep kendin pişir kendi ye lokantalarına gittiğimiz, piknik yaptığımız
mutlu eski günleri anımsatır. İlker’le sohbet ederken, home Office filan
çalışsam burada yaşamak isterdim dedim. Düşünsene yavaş sakin, üstelik şehirden
de öyle aman aman uzak değil. Bak emeklilik demiyorum, dikkat edersen diye
ekledim. Çünkü emekli olduğumu görebileceğimi sanmıyorum.
Tatil ya da emeklilik çalışana bir ödül olmamalı. Daha doğrusu klasik
anlamda tatil ya da emeklilik olmamalı. Hepten hayatımızda çıkmalı onlar!
Cümleten koyun sürüsü gibi çalışıp cümleten çıktığımız, tatilde açık büfe
sırasında birbirimizin tabağına göz diktiğimiz tatiller, samimiyetle
soruyorum, dinlendiriyor mu bizi, mutlu ediyor mu? Resetleyebiliyor muyuz
zihnimizi? Yoksa aklımız işimizde mi oluyor hep ve hep dönüşümüz buruk mu
oluyor? Öyle oluyor, neden biliyor musun? Çünkü biz yaptığımız işle sadece para
kazanıyoruz, başarının para demek olmadığını, başarının ne kadar kazanırsak
kazanalım, kendimizi tatmin edebildiğimiz sürece gerçek anlamda başarı olduğunu
hissettiğimizde, tatile de emekliliğe de ihtiyacımız olmadığını anlayacağız.
Sürüden ayrılalım, aman para kazanmayalım, falanca köye yerleşelim ve
domates yetiştirelim demek istemiyorum. Senin “happy place”in odur, berikinin
yarattığı projeyle tatmin olmasıdır, ötekinin “daha iyisini yapabilirim”
diyerek sürekli kendini aşma güdüsüdür. Bunun bir şablonu yok…
Bugün doksan yaşına gelmesine rağmen hala elini eteğini hayattan çekmeyen
onlarca isim sayabiliriz, onlar emekli olmazlar çünkü yaptıkları işle var
olmaya devam ederler. Çünkü yaptıkları işle hayata anlam katarlar, hayata
kattıkları anlamla beslenirler.
Uzun lafın kısası, “kalk bu blogun başından ve istifa dilekçeni yaz, beyaz
yakalı kardeşim”, diyecek değilim, "önce sen" derler adama : ) Ama şunu
yapabilirsin, hayatına anlam katacak, insanların hayatlarına dokunacak, belki de onların da hayatına anlam katacağın, kendini
ifade edebileceğin bir şeye tutunabilirsin. Ne olursa…
Bir nokta yap ve bak bakalım seni nereye götürecek?*
*: Arca’nın "NOKTA" isimli kitabına gönderme… Ama onu başka bir posta bırakıyorum, bu
çok uzun oldu. Ben bile sıkıldım ayol o kadar yazılır mı! Yalnız fark ettiysen bu postu yazarken tam üç yeni post taslağı çıktı bile! Biri beni durdursun:)
17 yorum:
Ahh İzmir, Ah Güzelyalı, ah gençliğim :)
Bu yıl şekerli bayramı uzak bir memlekette, kanlı bayramı evde geçirdim. İkisi de yorucuydu.
Benim isyanım da, günde 8 saat çalışmak!
İşim hayatıma anlam katmıyor. Ben de nokta koyamıyorum, keşke sırtımı dayayabileceğim zengin bir babalığım olsaydı.
Virgül koyuyorum ama. Beni tatmin etsin, bittiğini ve sonucunu görebileyim diye el işlerine verdim kendimi.
Bişiler dikip, işliyorum. Çocukken topuklarımı popoma vurarak kaçtığım şeyler bunlar.
SGK sitesine girip, ne zaman emekli olacağımı hesapladım. Ekran görüntüsü aldım. Dosya adını "emeklilik hayalleri" diye kaydedip, masa üstüne attım. Yer altında çalışırsam emekli olurum da, yasalar da ben de istemiyoruz.
Bir de şu var;
"baban zengin değilse bu senin suçun değil, ama kocan zengin değilse bu senin suçun" ehehe
"Hayatına anlam katacak, insanların hayatlarına dokunacak, belki de onların da hayatına anlam katacağın, kendini ifade edebileceğin bir şeye tutunabilirsin. Ne olursa… " kısmına takıldım.
Düşünmeye gidiyorum..
MEZARDA EMEKLİLİĞE HAYIR ! ! !
Emekliliğime 22 yıl var da.. :((
emeklilik hayal, kazandığımın yarısından fazlası bakıcıyla temizlikçiye gidiyor, işimi sevmiyorum, kredi kartımı kocam ödüyor. ee ben niye çalışıyorum ki o zaman. ssk için mi? peeeh
Salağım ondan.
Yapmış olduğumuz işi sevseydik, tatile ihtiyacımız olmazdı, yorulmak nedir bilmezdik... Bir kaç post öncesi yazdığın gibi bizim neslin ortak kadeti bu :(
Bilmem takip edebildin mi bir süredir hollandada yaşıyoruz. Ben tr d çalışıyordum ama şimdi çalışmıyorum bir süre sonra belki ama emeklilik hayal bana da. Eşimden itibaren iş hayatını anlatayım biraz. Öncelikle işe 15 dkda gittiği için evden 8.45 de çıkması yetiyor ancak 7 de uyandırıldığımız için (kızım tarafımdan) ailecek kahvaltı ve sabah bir çok oyun faslını yaşıyoruz. İş yerinde ise proje bazlı çalışıyorlar, aylık hedefleri tutturması bekleniyor, tutarsa takdir ediliyor. Her yıl gösterdiği performansa göre 1 yada iki seviye terfi alınıyor. Bazen 2 seviye aldığı da oluyor. Hafta sonları ve resmi tatillerde izinli, eğer resmi tatillerde çalışmayı tercih ederse, mesai ücreti artı bir gün ekstra izin kazanıyor. Yıllık 5 hafta izni var, her yıl tatile gitmesi için bir maaş ikramiye tatil parası veriliyor. Yıl sonunda şirket kazancı bonus olarak dağıtılıyor. İşi müsait olduğu için bazı zamanlarda evden çalışabiliyor. Kişisel gelişim performans arttırıcı kurs gibi şeylere maddi destek veriyor. Eşim işi rutine döndüğü için biraz sıkılmaya başlamıştı, onun daha keyif alacağı bir departmana geçmesi için talepte bulundu ve ona da sıcak bakılıyor. Yani burada çalışırken tatmin olmak gibi mevzulara dikkat ediliyır dolayısıyla iş stresi de pek fazla yaşamıyorlar
Hahaha son cümleye koptum:) ama o zaman da evde mutsuz
Olabilirdik ya:(
Benim de 22 yıl var. Ölmez sağ kalırsak birlikte ıslatırız emekliliği:) ahretlik oluruz artık o vakte:))
Güvence için işte ... Tek tesellim sskda biriktirdiklerim vallaha yoksa yok yani
Evet haticecim biz kayıp bir nesiliz bence. Şimdikler öyle değil aidiyet yok kafası attı mı basıp gidiypr çok mu kendilerine güveniyorşar nedir anlamadım ama bizim mesil daha sağlamcı sanırım ya da sebaatkar.
Şu anda inanılmaz kıskandım:/ brrrr kapitalist mapitalist adamlar en azından çalışanına değer veriyor yav.
Bizde nerdeee
bas git..sat anasini..uc gunluk dunya senden kiymetli mi...sofraya koncak bi somun ekmek azck zeytinyagi bulunur...gonlunu ferah tut....siz bizim annelik icin rol modelimizsiniz..hadi gorelim bi aksiyon:)
:) şimdilik mevcut koşullarda mücadeleme devam ediyorum, şimdilik :)
En son okuduğum "Tembellik Hakkı" kitabından sonra bu post çok şahane oldu valla :)
Zaten işinde mutlu olmayan bir insan olarak istifaya çok yakın bir NOKTAdayım şu an :)
Ama yemez tabi..
Ayrıca postu okurken hiç sıkılmadım, gayet keyifliydi :)
Gülbahçe'den selam ve sevgiler :)
Güzelbahçe benim de İzmir'de yaşasam burada yaşarım dediğim ve aynen senin hislerini paylaştığım yerdir, çok severim o tarafları. Hayali bile güzel, oralarda bahçeli tek katlı bir evde home office çalışmak.. Ben kendim için çok zor diyorum ama senden çok umutluyum Yeliz, bir gün o istifayı verip bu hayali gerçekleştireceksin diye inanıyorum.
hmm tembellik hakkı mı bakayım o kitaba, tşkler.
hahah inşallah, hayalimiz aynı inşallah:)
Tam da iş hayatına dönme hazırlığında iken bu yazı... Kafam pek karışık zaten.
Yorum Gönder