Soğuk hiç bize göre değil, anladım. Yani İzmirlilere göre
değil. Başka memleketlere gittiğinde bir şekilde uyum sağlamaya çalışıyorsun
ama alışkın olduğun ortamda o soğuk insanı tarumar ediyor. Kaldırımdaki su
birikintisinin donmuş halini durup inceleyen, çocuğuna bir sirk gösterisi gibi
seyrettiren insanlar gördüm. Belediye otobüs şoförleri bile durak haricinde
durup yolcu aldılar. Bir doğal afet sonrası nasıl yurttaşlar birbirine
kenetlenirse, biz İzmirliler de öyle kenetlendik birbirimize. Sofrada “ben hiç
İzmir’de böyle soğuk görmedim” dediğimde, babam haberlerde dinlemiş, son elli
bir yılın en soğuk İzmiriymiş, dedi. Eh o zaman görmemiş olmam normal.
Cuma akşamı metro hatları bile enerji kesintisine uğradı.
Artık tüm haftanın yorgunluğunun ve üşümesinin üzerine bir de metro istifi
sabrımın sınırlarını zorladı. “ay toplu taşıma ne iyi, kitap filan okuyorum,
boşver arabayı” güzellemeleri yerini küfre bıraktığında bir an gözlerim doldu.
Bu ne ya diye isyan edecektim ki, Milanoyu hatırladım. Grev zamanı metronun son
seferinde üst üste seyahat ettiğimiz o günü. “Medeni şehir, zenginlerinin de
toplu taşıma kullandığı şehirlerdir”, lafı aklıma geldi. Sahi Avrupa’da
metrolarda ne çok takım elbiseli insan görürsün… Türkiye’de ise metroya binmeyi
eziklik sayarlar. Hiç binmemiş olmayı ise marifet… Eziklik derken fiziksel
ezikliği de sayabiliriz, zira bunları düşünürken genç bir arkadaşın nefesi
(arkadaş epey uzunmuş) tepemdeki saçları teğet geçiyor, yanımdaki teyzeyle kol kola
girmiş, korku dolu gözlerle yeni durakta kaç kişi binecek diye tahminde
bulunmaya çalışıyorduk. Derken bir grup genç daha katıldı aramıza. Nefes almak
ne mümkün. Tam yaygarayı basacaktım ki beni bir gülme tuttu. Son parti istifler
selfie çektiler iyi mi? Bana da abla gülümse, görünüyorsun demezler mi? Te
allahım! Bende sinir minir kalmadı.
Anneme vardığımda baştan aşağı soyundum, hiç bu kadar halka
karıştığım bir gün hatırlamıyorum.
Akşamına sıcak su torbaları ve çay ile kendime gelmeye
çalıştım. Kolay olmadı. Aynı yorgunluk cumartesi de devam etti. Bu fiziksel
değil yavrum tamamen soğuğun getirdiği bir kendini bilmezlik. Arca ile öğlen
bir uyumuşuz, of ki ne of!
Tam artık dinlendim, cumartesi iyi geldi derken Pazar beni
bitirdi. Evet hava yumuşamış, güneş çıkmıştı ama işim çoktu. Pazara bir servet
bırakarak markete geçtim, oradan da eve. Sebzeleri yerleştir, yeşillikleri yıka
kurut, bir tencere yemek ile otların haşlaması işini hallet derken daha
oturmadan güneş inmeye başladı. Üstelik çalışmam lazım. Kahvemi bile çalışırken
içtim. Bu arada çamaşırlar yıkanıyor, yemek pişiyor, Arca arada sırada yanıma
geliyor, kah öpücük alıyor, kah meyve…
Akşam yemek yerken, Arca mızırdandı, ben yedirecekmişim, çok
halsizmiş. İşte o zaman, “bak evladım tüm gün oturmadım, oturduğum tek zamanda
da çalıştım, o kadar yorgunum ki yorgunluktan ağlayacağım” cümlesini kurduğum
zaman gerçekten ne kadar yorgun olduğumu fark ettim. Hatta sofradan kalktım,
gittim sabah içinden çıktığımız haliyle duran yatağa girip yattım. İlker
sofrayı toplamış, Arca yemeğini bitirmiş, ilişmemişler bana. Kalkıp tekrar işin
başına oturdum. Bu arada Arca gerçekten halsizmiş, ben mutfakta çalışırken
salonda uyuyakalmış. İşim bitip de Arca’ya banyo yaptırayım diye salona
gittiğimde fark ettim. Sevinmedim değil:)
Gerçi ne oldu? Küçük beyin banyosu pazartesiye kaldı.
Pazartesi çok mu farklı? Asla! Yemek, sohbet, tepişme, banyo, kitap, uyku sonra?
Biz İlker’le salon masasını ofis yaptık, müziği de açtık, karşılıklı çalıştık.
Kısacası yorgunum dostlarım yorgunum yorgun.
Kendime bazı challenge nesneleri planlamıştım, bu gidişle
tek challenge, blog yazabilmek olacak…
3 yorum:
Soğuğa karşı aynı direncsizlik Antalya'da ve ailecek bizde de mevcut. Kocam bile benden çok üşüyor, şaştım da kaldım :) Tek avantajımız emekli olmak...
Adana'da biz de soğukta şaşırıyoruz.Ben Adana'nın deli soğuğunda Ankaradaydım.Adanaya şükrettim.Duru hep üstünü açarak uyur Ankara'da yorganı kafası içeride kalacak şekilde çekti.Ben açtım o geri çekti filan:)
Kar da romantik falan ama korkunç bir şey.Çok şükür kar mar yağmıyor buralarda.
Sevgiler.
Antalya da ben bu sene üşümekten yoruldum.Gözünü sevdiğimin canım odun sobaları.burda elektrik telleri ıslanınca bide elektrikler kesiliyor üşümenin dibine vuruyoruz :)
Adile
Yorum Gönder