20 Mayıs 2015 Çarşamba

Ödev

Anneler ikiye ayrılır:

1. Eli faaliyete yatkın olanlar

2. Olmayanlar

Olmayanlar da ikiye ayrılır:

1. Beceremediğini kabul edip yaptıracak birini tahsis edebilenler

2. Beceremediğini kabul etmeyip, kendi becerisinin çok üzerinde bir şeyler yapmaya kasan, yapmaya kasarken küfreden, çocuğa ve kendine günü zehir eden, hem çocuk katkı yapsın diye uğraşan hem de beceremedikçe stres olan….

Ben ikinci türdenim.

Okul ödevi: Astronot veya uzay gemisi yapmak. Çocuk yapacak sen yardım edeceksin.

Her şey güzel başladı. Planladığım gibi… Önceden çalışmıştım. Arca işin yüzde seksenini yapacak, ben sadece fikir sorarsa dahil olacaktım. Zaten ödevin amacı da bu değil mi?

Elbette bu plan, benim pinterestten bulduğum birkaç "do it yourself" uzay gemisi için oldukça uygulanabilirdi. Tuvalet kağıdı rulosunu alüminyum folyo ile kapla bir koni yap tepesine, tamam.

 

Bir şeyi hesaba katmamıştım. Bizim cüceyi.

Ön çalışmamı beğenmedi. Meraklı Minik dergilerinin eski sayılarını yığdı önüne. Uzay mekiği dediğinin kocaman yakıt tankı olurmuş, yanlarında da roketleri. Uzay mekiği uzaya çıkınca akıt tankı ve roketler mekikten ayrılırmış. Bir ruloyu folyoya sarmakla olmazmış. "Lanet olsun senin detaycılığına!" demedim tabii, en son birlikte yaptığımız bir timsah maketinin ön sıralarda yer bulmuş ve beğenilmiş olmasından cesaretle bir an gaflete düştüm ve "TAMAM" dedim.

Neyine lan senin uzay mekiği bilmemnesi!

Saatler sürdü. Salon yirmi kişilik bir anaokulu sınıfının el işi dersinden çıkmış haline döndü. Arca iki defa odasına gönderildi. Bir defa kendisinin işlere dahil edilmediği şikayetini aldım, tam da folyoyu keserken söylediği için lafı ağzına tıktım. Üç kere kağıt kesmenin ne kadar zor olduğunu dinledim. En az birkaç kere sesler yükseldi. Bir de "gelmişine geçmişine s…." Şeklindeki küfürlü cümlelerim yan odada sandığım cüce tarafından işitilerek ayıplandım. Birbirine tutturamadığım roketler yamuk oldu. Ay yeminle içim şişti. Gerim gerim gerildim. Tam bitti, sabaha kadar ellenmeyecek diye talimat verdim, dakikasına Arca içindeki uzay mekiği uçurma dürtüsüne engel olamadı, ipler iyice koptu.

Şimdi bu ödevler çocuklara anneler yardım etsin diyeydi, değil mi? Bu ödevler anne-çocuk birlikte vakit geçirsinler diyeydi, değil mi? İyi. Ama öyle olmadı. En azından bizim evde olmadı. Evet ben durumu iyi yönetememiş olabilirim, yeteneğimden fazla bir hevesle olmayacak işlere girişmiş olabilirim. Ama sonuçta günüm rezil oldu mu, oldu. Bu kadar, dağılabiliriz.

Ha dağılmadan… Öğleden sonra da depremin artçıları devam etti. Birlikte bakkala gittik geldik. O top oynayacak, ben yemek yapacağım. Yemek yapmak kadar iyi bir terapi bilmiyorum ben.

Arca top oynarken koridordaki koca nazar boncuğunu kırdı. Hadiii, yemeğin altını söndürdüm, cam kırıklarını temizledim. Kızmaca yok, kazadır olur.

Aradan zaman geçti. Ben yemek yapmaya devam ediyorum, baktım Arca cam masanın üzerinde koca cam kavanozları üst üste koymak suretiyle bir kule yapmakta. Elimdeki bıçakla bir üzerine yürümüş bir hönkürmüşüm ki sorma. Derhal balkona kaçtım, derin nefes bir kiii…

Kimse bana bu çocuk akıllı filan demesin. Cam kavanozlardan kule yapılmayacağını, yapılırsa düşüp kırılacağını, kırılınca yine anasının temizleyeceğini yedi yaşının arifesindeki bir çocuğun bilmesi gerekmez mi? Gerekir. Peki anasının gözü dönmüş katil gibi çocuğun üzerine yürümesinin adet öncesi sendromundan başka bir açıklaması olabilir mi? Olabilir: sürekli didişerek geçirilen bir sabah mesela!

 

 

7 yorum:

Adsız dedi ki...

Ulen basindan gelen herseyi mi komik komik anlatabilir insan canini yedigim Yeliz! :) Bu hikayenin seni gercekten gerdigine inanmak cok zor. Boyle mi terapi oluyon sen basimizda? Sirrin buysa acik acik itiraf et, yeminne ben de acacagim bir blog, allah ne verdiyse komediye vurup yazacagim!

Hüma Kuşu dedi ki...

geçmiş olsun bazen öyle günler olur :S

Hatice ST dedi ki...

Kızınca daha guzel yazıyorsun �� bir çırpıda yazmışsın bir çırpıda okudum �� neyse ki gun bitmiş geçmiş olsun ikinize de...

Çiğdem dedi ki...

14' üne gelince de durum değişmiyor. Nedense ödev çıtaları hep yüksek ve becerebileceklerinden daha ötelerde gözleri. Okulda en çok aferini bu tip ödevler alıyor ondan mı acaba? Koca hafta sonunu atomu oluşturarak geçirdik. Sen telleri bncuklardan geçirip halka yapma ve birleşim yerini boncuğun altına saklama pratikleri yapmaya başla istersen. Ha bir de o halkaların birbirine misinayla tutturulup japonla yapıştırılma aşaması var.

Gokyuzu99 dedi ki...

Aynen içim çıkmıştı o performans ödevlerinden... Allah'tan okulda performans ödevi kaldırıldı da yırttık... Yapsan bir dert, yapmasan bir dert... Bir de ertesi gün "Anne, Nil'e sinir oluyorum. Hep özel malzemelerle çok güzel yapıyor ödevleri" diye yakınmalar... Geçmiş olsun, Yeliz'ciğim...

ZEYNEP dedi ki...

Her hafta odev beyimize degil bize hitaben yazilmis eve yollaniyor!! Kendi yapabilecegi birseyse asla ellemiyorum, tabii ki yaptigi digerlerinin anasinin yaptigi kadar guzel olmuyor ama allahtan umrunda degil ve her firsatta ogretmene bu onun sorumlulugu demekten icim cikti. Hos elin british hocasi beni ne kadar takiyor bilmem, onu da sene sonu raporunda gorecegiz 😀😀 Ha oldu da kendi yapamayacagi ve hepimize sinir harbi yaratacak birsey cikarsa bahtimiza , oturup bir guzel yapiyorum, o yokken!! Ona da ufak tefek rotuslari birakiyorum. Ben akil sagligimi aaanca boyle koruyorum 😀😀

Leylak Dalı dedi ki...

Yaş-maş yok bu ödev işinde. Ben fakültedeki oğlumun mimari proje ödevlerine az dahil olmadım ve yaparken az saç baş yolmadım :) Hele ayaz mı ayaz bir Ankara gecesinde bir şişe dolusu tineri halının üstüne boca edip sabaha kadar soğuktan titremekle tiner koklamak arasında ikilem yaşağımızı hiç unutamam. Tembih et Arca kuşuna mimari dallara pek yüz vermesin, yoksa çilen aynen devam :)