4 Mayıs 2016 Çarşamba

Cesur Yanınızı Kucaklayın, Brene Brown

İncinebilirlik.

Hayatımda duyduğum en insani kelimelerden biri.

Yaralar alacağını bilmene rağmen kendini ortaya koyarak, duygusal risk alma cesaretini gösterebilmek.


Brene Brown kitabında araştırmalarından derlediği notlarını paylaşıyor. İnsanlara en incinebilir oldukları zamanları sormuş mesela, gelen cevaplar çok çarpıcı:
Başarılı hissettiğinde, çocuklarını uyurken izlerken, en aşık olduğunu düşündüğünde, terfi aldığında, hastalığının iyileşmeye başladığını öğrendiğinde...

Hep en mutlu, en neşeli zamanlarında insanlar kendilerini duygusal anlamda savunmasız, yaralanmaya açık hissediyormuş. Bizim kültürümüzdeki "Allah bugünümüzü aratmasın" gibi. Çocukken bu lafı duyduğumda "aa ama ne güzel bir gün aratsın işte, hep böyle günlerimiz olsun" dediğimi hatırlıyorum, aratmanın ne demek olduğunu bilmiyormuşum demek. Ama sanırım bu duanın şükretmekten çok bir tür gardını almak gibi algılamıştım. 

"Çok güldük ağlayacağız" ya da "aman herkese anlatma, neşeni içinde sakla, nazar değmesin", hatta "fazla sevinme tez üzülürsün" gibi batıllar da kültürümüzün bir parçası.

Halbuki neşeyi, coşkuyu ve dolayısıyla incinebilirliği en çok sıradan anlarda deneyimleriz. Çocuğumuzun kahkahasında, sevdiğimizin sarılmasında, anne babamızla sohbetlerimizin rutininde... En insani yanlarımız en sıradan anlarda ortaya çıkıverir ve biz sıra dışılığın peşinden sürüklenirken bu sıradan fakat neşe dolu anları kaçırırız.

Hatta kimi insanlar vardır, en kötüsünü düşünür. En kötüsünü düşünmek ve buna göre planlar yapmak seni trajediye hazırlamaz ki, en fenasından kötümser yapar. Ve kitaptaki yaşanmışlıklara bakacak olursan, trajediye hazırlanmak imkansızdır o halde imkanın varken neşenin, keyfin, sevdiklerinin tadını çıkarmanın nesi yanlış?

Peki hayal kurmanın? Gerçekleşmeyeceği ihtimaline açık olamazsan, hayal kurmanın ne anlamı var ki? Hem zaten gerçekleşmeyecek korkusuyla hayallerinden vazgeçmez mi insan? Belki de en büyük duygusal risk bu, gerçekleşmeyeceğini düşündüğün hayalleri kurma cüretini gösterebilmek.

Cesur yanımız bu bizim, incinebilirliğimiz, buna rağmen duygusal olarak risk almak, buna rağmen kendimizi hayallerimizi, isteklerimizi ortaya koymak...

Ama yazık ki trajedi provalarımızla, utanç duyacağımız korkusuyla ve mükemmeliyetçiliğimizle cesur yanımızı kucaklayamıyoruz. Evet mükemmeliyetçilik en büyük savunma mekanizmalarından biri. Her şeyi mükemmel yaparsak, yargılanmayacağımıza, utanç duymayacağımıza inanıyoruz. Bu her şeyi mükemmel yapmaktan ziyade onaylanma kaygısı aslında, "nasıl gelişebilirim" değil "başkaları ne düşünür" sorgusudur. 

Mükemmeliyetçiliği gördüğünüz yerde öldürünüz:)

Aslında her şeyin başı kendini sevmekten geçiyor.  
En son ne zaman kendini sevdin?
Ben eskiden yani çocukken kollarımı öperek kendimi severdim, sapıkça biliyorum ama öyle... Yani kendimi sevdiğimi göstermenin bir ifadesiydi. 

Bir süredir kendimi fazla sevmediğimi düşünüyorum. Daha doğrusu mesela muhterem ile yer cücesini kendimden daha fazla seviyorum, daha fazla önemsiyorum. Onlara göre yaşamımı ayarlıyorum. Halbuki insan önce kendini sevmeli. Kollarından öperek olmasa da, bir şekilde kendiyle bir muhabbeti olmalı kişinin.

Sanırım bunun üzerinde çalışmam gerek. Cesur yanımızı ortaya çıkarmanın en birincil şartı bu olmalı. Kendini sev, kendine değer ver, cesaretine saygı duy. 

Bana Brene Brown'ı ve Cesur Yanınızı Kucaklayın kitabını tavsiye eden sevgili Burcu'ya teşekkürler. Bazen çok uzak bir yerlerde sizinle aynı içsel yolculukları paylaşan birini buluyorsunuz, şanslıysanız. Ve belki de mesafenin uzaklığı, içsel yolculuğunuzu bu kadar yaklaştırıyor.

Not: O kadar yoğun ve katmanlı bir kitap ki, iki haftadır bende bıraktıklarını toparlayıp yazmakta zorlanıyorum. Hatta yazdıktan sonra dönüp okuduğumda açıkçası, pek çok yerde tekrarlar fark ettim ama mükemmel olması gerekmiyor, (kahrolsun mükemmeliyetçilik:P) yeterli ise, tamamdır. Kitaptan bir alıntı; Mükemmeliyetçilik bitmiş işin katilidir:) 
Dönüp dönüp tekrar okunası, baş ucuna koyulası bir kitap. Kitapçınızdan ısrarla isteyebilirsiniz:) 


1 yorum:

Adsız dedi ki...

kolunu öpen bir ben varım sanırdım:) yazdıklarınızı okumayı seviyorum, kendimi de sevmeyi unutmayayım bundan böyle;)