Bir ara doktor olmak istiyordum, kan tutan, küçük bir kesikte bayılan biri için
ilginç bir seçim. Ama sanırım bizim yazlığın yakınındaki üniversite yaz kampına
gelenlere duyduğum derin hayranlıktı buna sebep. Annem boğulma tehlikesi
atlattığında tıp öğrencileri yardım etmişti. Allahım ne kadar önemliydiler
gözümde. Bir de sanırım ablamın arkadaşlarından tıp okuyanları gözüme
kestirmiştim. Hiç bilmiyorum. Tıp fakültesine girmek için fen lisesi okuyayım
bari dedim. Allahtan o dönem doktorluğun bana uzak olduğunu fark ettim.
Mimarlık olabilirdi, baba mesleği mühendislik, evet. Kendimi ne yaparken hayal ediyordum? Hiç hatırlamıyorum. Tek bildiğim bir şekilde meslek seçmem gerektiğiydi. Çok da sorgulamadım, seçtim. Daha doğrusu sistem girdiğim sınavın sonucuna göre seçimlerimden birine yerleştirdi beni. Peşi sıra bir üniversite hayatı, fakülteyi zamanında bitirme telaşı, bir iş bulup yerleşiverme ve hayata derhal atılma paniği. Hadi ben bir an evvel İlker’le evlenmek (bak bu konuda gerçekten ne istediğimi biliyormuşum!) ve bir an evvel bir aile kurma telaşıyla hızlı adımlar attım, peki ya geri kalanımız?
Mimarlık olabilirdi, baba mesleği mühendislik, evet. Kendimi ne yaparken hayal ediyordum? Hiç hatırlamıyorum. Tek bildiğim bir şekilde meslek seçmem gerektiğiydi. Çok da sorgulamadım, seçtim. Daha doğrusu sistem girdiğim sınavın sonucuna göre seçimlerimden birine yerleştirdi beni. Peşi sıra bir üniversite hayatı, fakülteyi zamanında bitirme telaşı, bir iş bulup yerleşiverme ve hayata derhal atılma paniği. Hadi ben bir an evvel İlker’le evlenmek (bak bu konuda gerçekten ne istediğimi biliyormuşum!) ve bir an evvel bir aile kurma telaşıyla hızlı adımlar attım, peki ya geri kalanımız?
TEOG sınavının açıklandığı ve öğrencilerin seçim yapmak zorunda olduğu bu
günlerde yeğenime soruyorum; ne yapmak istiyorsun? Aslında ne yapmak istediğini
hem bilebilecek kadar olgun bir kız, hem de bilemeyecek kadar küçük. Hepimiz
öyleydik.
Bence meslek seçimi on sekiz yaşında değil, yirmi beş değil otuz yaşında
falan yapılmalı. Saçmalıyor olabilirim ama ne istediğinden emin olan şanslı
azınlık dışında sadece bir baltaya sap olma hedefiyle okuyan çok ciddi bir kalabalığız.
Yolumuzu hiç kaybetmeden derhal sistemin içine dahil oluyoruz.
Ve bundan sebep bir kırılma anında başlıyoruz hayatımızı sorgulamaya. Kimi
için yıkıcı oluyor, kimi aydınlanıyor, kimi direniyor.
Halbuki, bir ara kaybolmalı insan. Kaybolmalı ki yolunu bulabilsin.
Mesela seçtiği fakültenin ona uygun olduğunu düşünse bile bir süre başka
şeyler denemeli. Bir sırt çantasıyla Avrupa’yı gezme klişesi olabilir, bir süre
başka bir ülkede yaşama, kırsalda bir süre yaşam savaşı verme, hiç alakasız iş
dallarında şansını deneme, garsonluk, kütüphanecilik mesela… Kişiye göre
değişir. Orta yaş krizinde değil, yirmili yaşlarda yapmalı bunu. O zaman
hayatındaki tüm sorgulamaları evvelden yapıp rafa kaldırmış olursun.
Tabii ben şimdi bu yaşımda, tüm bunları on dört yaşındaki yeğenime söylesem
(aslında söylüyorum), ona bir şey ifade etmeyebilir. Zira ben de o yaşlarımı hedeflerime
odaklanarak geçirmiştim. Sanırım tüm o sistemi ve sistemin kurallarını
içselleştirmiştim ve sorgulayan biri değildim o vakitler, bilemiyorum…
Belki de, yirmi iki yaşında hayata atılmaya zorlayan mahalle baskısı ortadan
kaldırılmalı ve her gence bir süreliğine yolunu kaybetme ve kendini bulma şansı
tanınmalı. Şirketler otuz yaşında iş tecrübesi olmayan fakat hayat tecrübesi
olanları istihdam etmeli.
Çok ciddiyim, bugün milyon dolarlık iş anlaşmaları yapan fakat kıçındaki
pantolonun düğmesini dikmekten aciz insanlarız. Sistem kişileri kendine yeterli
yetiştirmiyor, sadece bir konuda uzman olabiliyorsunuz. O bilgisayarın başından
kalktığımızda bizden geriye ne kalıyor?
Tek tipleştiren eğitim sisteminin öğrencilerin eline diploma vermekten
başka bir getirisi yok. Eğitim sistemi kendine yeten, değerinin farkında, ne
istediğini bilen bireyler yetiştirmiyor. Düzene taze kan pompalıyor sadece.
Birey yetiştirecek olan bizleriz, anne babalar… Ama çocuğumuza alternatifler
sunarız, ama farklı kültürlerle tanıştırırız, ama bir yere çırak verir, el
becerilerini geliştirmelerini sağlarız, artık orasını bilemem… aileye kişiye
göre değişir. Bildiğim tek şey her anlamda hayatta kalmayı başarabilmenin tek
yolu diploma sahibi olmak değil.
5 yorum:
Bizim nesil sadece mezun olup para kazanmanın derdindeydi. Eskiden aileler çocuklarının aşçı olmasını ister miydi? Ama şimdi en revaç mesleklerden biri. Dün yanımda beklemek zorunda kalan şantiye şefi, kızı için en uygun mesleğin tıp olduğunu söylüyordu. Bırakın kendi seçsin, mutlu olduğu bir işe sahip olsun dedim. Adam mutsuz olur kızım kendi istediği mesleği seçerse dedi. Ben şimdi doktor olsaydım kim beni burada bekletebilirdi ki dedi!!!
Kendilerine güvenen bireyler yetiştirmeli. Ne istediğini bilen.
Duygularima tercuman olmussunuz. Illa ki muhendis olma baskisiyla (abisi 3yil oncesinde muhendislik okumaya baslamis biri olarak) kismen bu alana itilmis biri olarak, son 4-5 yildir ben gercekten ne yapmak istiyorumun cevabini ariyorum. lead muhendisim ama bana sorsan alakam yok muhendislikle falan. Ne aci boyle cok da ilgimizin olmadigi alanlarda hayatimizi harcamamiz. Evet calisiyorum ve basariyorum belki ama istedigim bu mu, yada daha kac yil gercekten bu isi yapabilirim diye sorunca kendime tikanip kaliyorum.
Bence bu anlattiklarinzdan sonra cikardigim sonucla,yurt disinda mesleki egitimler cok daha güzel.Binlerce meslek yapabiliyorsunuz,istediginiz yasta!ben Türkiye yi cok takip edemedim ama 14 yasinda üniversiteyemi adim atiliyor yoksa liseye mi?Sistemin bozuldugunu duymustum ,cok yazik,ne istedigini bilsede cocuk,daha sonra fikir degistirebiliyor,o yüzden yarida kesip yinede istedigini yapmali.Hayati ögrenmek adina da serbestte birakilmali.Sevgiler size...
Ağzına eline sağlık. Ben aynı baskılarla Tıp Fakültesine girdim, ilk 3 yıl kendimi hiç bir yere ait hissetmedim. Artık 4. Yılda işkenceden çok mecburiyetti öğrenciliğim. Bıraksam kaç yaş küçüklerle Nasıl? Hem Nasıl finanse ederdim ki. Ailem eminim böyle bir kararı desteklemeyecekti. Kız kardeşim benim arkamdan gitmeye kalktıysa da ben fikrini değiştirdim baskı yapmadan. İyi de oldu şimdi keyfi yerinde. Ben mi? Her gün bir tanecik içten gülümseme ve "Allah razı olsun" sözüyle Mutlu olan, tepemizdekilerşn halkımıza bizi bedel olarak göstermelerinden yorgun düşmüş olan hala idealizm köşeleri törpülenmemiş şaşkın bir balığım. En sevdiğim şey elime doğmuş bir bebeğin ay ay Nasıl geliştiğini değiştiğini hayretle seyretmek. 33 yaşındayım bu mesleği sonradan benimsesem de bu ülkede bu işi yapmayı malesef tüketici buluyorum. İkinci bir şans ancak sayısaldan parayı bulursam veya başka bir ülkede doktor olursam olur sanırım.
Bir dokundun bin ah işittin benden. İmza 6 sene acilde,4 sene birinci basamak sağlık hizmetlerinde toplumdan ümidini kesip çocuğu için yanıldığını uman doktor Didem ☺️
"Düzene taze kan pompalıyor sadece." çok doğru.
Ben işte orta yaş krizi de denebilecek bir dönemde, 17 yıllık uzmanlığımı bırakıp bambaşka bir lana yöneldim. Uzmanlığım benimle baki tabi, ondan para da kazanıyorum ama bunu yirmili yaşlarımda yapabilmeyi çok isterdim...
Fakat hiç bir şey için geç değil, bunu unutmamalıyız. Bizim topraklarda mahalle baskısı ve her şeyin sırayla yapılma telaşı vizyonumuzu çok daraltıyor.
Güzel tespitler.
Yorum Gönder