ilkler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ilkler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Nisan 2010 Perşembe

günler...

geçiyor...
farketmeden haftalar bitiyor.
bu ara meşguliyetler fazla. haftaya 4 gece 5 gün yokum, İstanbulda fuarda, Arcadan ayrı. Bakalım bana mı zor gelecek ona mı. Öncekiler sorun olmamıştı, ama sanki daha bir anneye düştü bu aralar. İlker bile kara kara düşünür oldu, anneyi özlerse ne yaparım diyor. Arca ben gözden birkaç dakikalığına kaybolayım, "annih, annih" diye önce mutfakta, sonra koridorda arıyor, sonra yaygarayı basıyor. Bana da şimdiden afakanlar basıyor, bakalım nasıl atlatacağız.
Cüceyle oyunlar pek neşeli bu aralar. Baba salonda televizyona bakarken, Arca ve annih mutfakta bir çekmece belirliyorlar. Arca içinden 1 tane seçiyor, çay süzgeci, kaşık, kapak... eline alıyor. Diğer eliyle annihin elini tutuyor, pıtı pıtı babaya gidip ganimetimizi veriyoruz. Baba alıp özenle inceliyor, sonra diğer ganimetlerin arasına koyuyor. Arca heyecanla dönüyor, pıtı pıtı yine mutfağa gidiyoruz aynı şekilde bir akşamda belki 20 defa tekrarlıyoruz. Yüzündeki heyecan, mutluluk görülmeye değer.
Dün ilk defa yeşil erik yedi. Hem yüzünü buruşturup hem de daha var mı diye bakınıyor. Geçende doktor bakla ve patlıcan hariç herşeyi yiyebilir dediğinden beri daha rahatız. Doktor demişken.. güzel bir kontrol geçirdik, aşı oldu. Bu defa pek ağlamadı. Hatta hiç ağlamadı. Kilo 250 gr artmış, boy yarım cm. Standartların hafif üzerinde bir seyir var. Bu defa farklı sorularla karşılaştık. Mesela konuşmayla ilgili.. kaç kelime söylüyor? sonra bir alet yardımı ile işini halledebiliyor mu? komutları anlıyor mu? 3 adet nesneyi üst üste koyuyor mu, kule yapıyor mu? döke saça da olsa kaşıkla yemeğinin en azından yarısını yiyebiliyor mu? bunlardan geçtik de, "kendi kendine otururken ayağa kalkabiliyor mu"da kaldık:P
12 adet dişi var. 4 adet köpek 4 adet arka azılar kalmış. köpekler birkaç ay sonra, arka azılarsa 2 yaş gibi çıkar deyince, önümüzdeki birkaç ay için oh çektik.
Doktorun Arcadan 10 ay büyük kızı var, o da bu ara çocuk eğitimine takmış durumda. Kitap kemirip duruyor. O bana ben ona kitap önerip duruyoruz. Çocuk beden dilini karıştırıyordum bu aralar, o okumuş, "yazmış olmak için yazılmış" yorumu yaptı, belki doktor olduğu için farklı bir açıdan yaklaşmıştır, ben fotorafları beğendim:)
Haluk Yavuzeri ise çok akademik buluyor. Bence kitap okumayı pek sevmeyenlere göre, hap gibi... Harvey Karpın Mahallenin en mutlu yumurcağından epey konuştuk.
Bir de hazzın ertelenmesi konusuna dikkat çekti, bu eğitimin çocuklara mutlaka uygulanmasını tavsiye etti. İç disiplin geliştirmenin önemli yapıtaşlarından biriymiş.
Doktorun komik ama isabetli tespiti: soruları önceden soruyormuşuz. Yani konuya gelmeden biz önden dersimizi çalışıyormuşuz. Çok normal !! İlkerin tabiriyle "internet sosyali"yim ben. hiç tanışmadığım ama tanıdığım, hakkında bi dolu şey bildiğim hayatlar geliyor ekrana... ve aklıma bile gelmeyen şeyler öğreniyorum. yaşasın internet:) yaşasın nurturia:)
İş çok, yeliz kaçar!!

18 Nisan 2010 Pazar

Eğitim mevzuları

1 haftayı doldurdum hastayım ama artık bitsin diyorum, geçmiyor.
Arca da sümüklendiydi, hatta geceleri ara ara ateşelndi ama hepimizden önce atlatıyor. Dün annemin yaşgünüydü, yazlığa gidecektik, çimlere yayılacaktık, Arca doğayla yakınlaşacaktı, biz mangal keyfi yapacaktık, olmadı gidemedik. Halbuki 1 gece önce aradım, kesin geliyoruz dedim, sabah "gelemiyoruz". İlkerin ateşi çıktı, Arca ter attı, uyandı, gün de zehir olmasın diye gitmedik.
Haftasonu resmen Arcayla aşk tazeledik. Bizbize... başbaşa...
Akşam Arcanın banyosu ... İkimiz de kötüyüz ama onun banyo yapması lazım, ertelemedik, iyi ettik, su kuşu, üzerindekileri çıkarmaya tahammülü yok, atlıyor suya. İnşallah denizi de geçen yılki kadar sever. Şimdiden akşam masallarından biri "Arca kumsalda". Zaten özlemiş, mayo bezlerini çıkardı, dağıttı, yaramaz düdük.

Arcanın uyuduğu zamanlarda, Tracy'nin yeni kitabını okuyorum, epey ilerledim. Seviyorum ben bu kadını. Doğumdan hemen önce ilk kitabını almıştık, Toddler zamanı ikincisi çıktı şansımıza. Test var. Aslında ebeveynler ayrı ayrı yapıyor, İlker daha yapmadı, ama benim sonucuma göre Arca = Kitap bebek. Gerçekten öyle. Şimdiye kadar üzerinde denediğimiz pek çok şeye uyum gösterdi. Düzeni seviyor, keyif alıyor.
Tracy ablamı şimdilik bir kenara bırakıyorum, çünkü başka bir mevzu var.
Bu haftasonu ilk defa denediğim birşey var. Bilmiyorum ne kadar doğru?

Arcanın bazı dokunmaması gereken şeyler var evde. Ötesi hep rahat. Cep telefonları ve kumandaları eline geçirse bile bize veriyor, oynanmayacağını biliyor. Ama bazen sınırları ne kadar zorlarım hesabı yapıyor. Örneğin saksı çiçekleri. "Arca dokunmuyoruz çiçeklere" diyorum, elini dokunacakmış gibi birkaç kere yaklaştırıyor, gözler bende. Bende hiç taviz yok , gözünün içine bakıyorum, parmak sallıyorum. Bir daha deniyor. "Anne ne dedi Arca?" diyorum, parmak sallama taklidi yapıyor. Sonra vazgeçiyor ama arada tekrar deniyor. Elindeki oyuncağı taşa vuruyor, eminim komşu rahatsız oluyordur, "anecim lütfen yapma ses çıkıyor, halıya vur istiyorsan" diyorum, alıp halıya oturtuyorum, halıdaki ses tatmin etmiyor, bir daha vuruyor, kızgın bakışımla bakınca elindekini al deyip bana veriyor.
Son hadisemiz çöp kovası. Dokunmaması gerektiğini biliyor, gözümün içine baka baka dokundu, sonra bir daha, oturdum karşısına "Arca çöpe dokunmuyoruz, eğer yaparsan seninle ilgilenmem." dedim. 1-2-3 e kadar saydım, elini çekmişti, bir daha uzattı. Kucağıma aldım. Odasına gittik, kapıyı kapattım. Yerde oturdu, ben de kapının önünde. Ne yaptığını görüyorum ama kesinlikle bakmıyorum, ilgilenmiyorum. Bu arada saati tutuyorum. 1 dakikayı geçmeyecek. Önce ağlamaklı oldu, sonra gözlerimin içine bakmaya ve beni güldürmeye çalıştı, sonra 2 defa baba diye seslendi. Biraz ağladı, ağlaması bitince kucağıma aldım. Tekrar mutfağa gittik. Baktım çöp kovasına döndü kıçını kendi tenceresinde yemek yapmaya devam. Aradan 1 saat kadar geçti, tekrar beni denedi, yine üçe kadar saydım, ve yine odasına gittik, yine ilgimden mahrum kaldı. Sadece 1 dakika. Bu yöntem "MOLA". Mahallenin en mutlu yumurcağı kitabında okumuştum. "Hayır"dan anlamadığı bir konuda 3'e kadar sayıp, ona süre verip eğer hala devam ediyorsa alıp bir başka mekana götürmek ve yaşına göre (1 yaş için 1 2 yaş için 2 dakika...) süre tutup o süre boyunca onunla ilgilenmemek, ona olan ilgine mola vermek. Onlar için en değerli şey annenin ilgisi ve o ilgi çok kısa bir süre bile mahrum edilirse, yaptığının sonucu olduğunu anlar diyor. Ancak süreyi uzatırsan unutur da diyor. Çok az zaman geçince ve sakinleşince neden böyle yaptığınızı açıklayın diyor. Ayrıca 1 yaş itibari ile bu mola olayına başlarsanız, 2 yaş gibi hareketlerinin daha tehlikeli sonuçlar doğurabileceği (örneğin yolda yürürken elini bırakmak, yola atlamak gibi) durumlarda sadece gözünün içine mola öncelerinde baktığın gibi bakmakla halledebileceğini söylüyor. Belki her çocukta vardır bilmiyorum ama Arca ne kadar kitap bebek olsa da ne kadar uyumlu olsa da bazen adını koyamadığım bir türe dönüşüyor. Yaramaz, haylaz, hareketli, huysuz?? İnatçı?? bilmiyorum. Ama terrible 2 bana hiç iyi sinyaller vermiyor. Beni kızdırdığı şeylerin farkında ve gözümün içine baka baka yapması hem de daha şimdiden korkutucu. Ayrıca kesinlikle ceza bağırma, kızma olsun istemiyorum (hayal dünyasındayım, değil mi?)Peki yapmaya çalıştığım bu yöntem ne kadar doğru? Uygulayan fikri olan?
Araya küçük bir Arca ile kuşlar fotosu...

Şimdi biraz da bizden, haftasonundan...
Cuma tuba evleniyor, cumartesi cansunun yaşgünü, Nurturia izmir buluşması yattı, 9 ayın çarşambası bu haftaya toplandı. Neyse... bir dahakine...
Ben evde olduğum zaman Arcanın gözü hiçbir şey görmüyor. Ahh beni mahvediyor. Beraber çamaşırları makinaya atıyoruz, beraber asıyoruz. Beraber çekmece düzenliyoruz. Son oyunlarımızda biri tahta bloklar, Kuzunun annesi almıştı, pek oynamıyordu, şimdi sürekli elinin altında. Ses çıkaranları ve çıkarmayanları ayırıyoruz. Üst üste koymaktan ziyade yıkmayı seviyor. Sonra ayak savaşı, buna kuduruyor. Ben ayağımın ilk 2 parmağı arasında onun ayağını sıkıştırıyorum, yedim ayağını yapıyorum, çıldırıyor. Ce-e demiyor be-aaa diyor, perdeler haşat!! Balkon hastası, ablaları havhavları çağırıyor. Akşam yemek yapayım dedim, İlkerle yarım saat durmadı. "annih, annih" diye mutfağa geliyor. Sonra çıksın tencereler, saçılsın çekmeceler. Mutfaktan çıkmışım, gelmiş beni göremeyince oda oda aramaya başlamış. Artık süt içmeye başladı. Akşamüstü öğününde önündeki fincana bebe bisküvisini batırıp kendi yiyor. Ben sadece sohbet ediyorum. Cebren ve hile ile süt içiriyoruz:) Yemekleri de kendi kendine yiyor bazen. Kaşık zor ama çatal başarılı. Bu aralar pek bi relax durumlardayım, kirlenmiş batmış takmaz vaziyetteyim. Zaten ben yedirirken de batırıyorum üstünü başını, bi öğrenemedim temiz yedirmeyi, bari o keyif alsın.
Yazı bitti ama bu eğitim mevzusu hakkında bilen fikri olan beri gelsin bacılar, görüşlerinize, eleştirilerinize açığım...

12 Nisan 2010 Pazartesi

Haftasonu, ilk adımlar ve bezsiz bebek üzerine


Arcanın azılar fena. Cuma akşamı Zeyneplere gittik, sohbet sohbet, yanımda götürdüğüm romantik komedi dvdlerinin yüzüne bile bakmadık. Zeynep hamile ama hala acayip çok çalıştığı için hamileliğini bile yaşayamıyor, zor. Ben de hamileyken iş hayatımın en yoğun günlerini yaşamıştım. Eve gelirken Arca kucağımda sıcacık. Ateş çıkmış. 38. Dişe de yoramıyoruz çünkü Arca 11 diş çıkardı, hiç ateşi çıkmadı. Ömrü hayatında 2 defa ateşlendi, harbi mikrobik 3 hadiseydi. İbufen içirince ateş düştü. Ama gece zehir oldu tabii.
Cumartesi herşey güzel, sorun yok. Annemler yazlığa gitmeden önce uğradı. Bir neşe, bir keyif... kuduruk. Bizimkilerin hiç gidesi gelmedi. Sabah uykusundan kalkınca yürüyerek ablamlara gittik. Gerçekten bebekler yaş kaç olursa olsun çocuk olduğunu anlıyor ve farklı davranıyor. Durunun peşinden ayrılmadı. Saklambaç, kovalamaca. Hiç eve dönmek istemedi. Akşam için plan yapmıştık, haftalardır buluşamadığımız Cansularla rakı balık yapacaktık. Ama İlknurun crohn nöbeti olduğunu ablamlardayken öğrendim. Ateş çıkınca acile gitmişler, programı iptal ettik, biz de Arca ile bi parka uğrayıp eve kaçtık. Bu arada Arca tam park veledi olmuş, Tuna abisinin izinde. Ümit abla hergün çıkarıyor ve çevrede parklara götürüyor. Bir de yeni oyun arkadaşı var. Nilda.. Arcadan 1 hafta büyük, bakıcısı Ümit ablanın arkadaşı, bizim ön bloktan komşu ama aileyi tanımıyoruz. Sosyal velet Arca bu Nilda ile arayı yapmış. Hava soğuk oldu mu evde buluşuyorlar. Nildada oyuncak çok, ama oynamak yok, Arca o oyuncakların da hakkını veriyor. Bir de sarılıp öpüyormuş Arca kızı. Neyse eve gelince park yorgunu Arca sızdı, anne de hastaneden aç gelirler diye yemek yaptı. Geldiler, ilknur iyi ama hala ateş var, biraz sohbet ettik, evinde dinlenmek istedi, gittiler. Cansuları aradık, Foruma gitmişler, akşam gelin dediler. Arcaya pijamasını giydirdik, indik. Cansu Arcanın ilk arabam oyuncağını çok sevmişti, ondan hediye ettik. Arca Cansunun tüm oyuncaklarıyla oynamakla kalmadı, bir de arabasının test sürüşünü yaptı, Cansuya da sarılıp öpeyi ihmal etmedi. Eee apartmanda Nilda ile yaşadıkları duyulmuş, ilk göz ağrısını boşlamak istemedi tabii. Cansu yemeğe tepkili bir minik, 5 yetişkin 1 kase çorbayı zor içirdik, Nazlının işi ne kadar zor. Üstelik öğleden beri bişey yememişti. Cansunun oynamadığı bi oyuncağa kondu yine Arca. Zaten her gittiğimizde bi oyuncakla dönüyoruz, çok utanç verici, buna bir dur demek lazım, alışacak. Ya da değiş tokuş etmek lazım, daha önce kitapları bu şekilde paylaşmışlardı. Arca gece yine ateşlendi. Yine 38 in üzerine çıkmayınca bu defa azılara yorduk. Kaka da cıvık sürekli.
Gelelim haftasonunun sürprizlerine.
Önce özetler...
Arca birkaç defa oturağa kaka yapmıştı, ama İkeanın lazımlığı bizim asil dötlü cücenin nazik totosunu rahatsız mı etti nedir, oturmadı sonraları. Biz de yanlış bişey yapmayalım diye tırsıyoruz ya vazgeçtik. Bu arada ben okuyorum, araştırıyorum. Aslında benim Arca bezsiz bebek olsun düşüncem olmadı hiç. Arca daha yeni doğmuştu, bir gün Zeynep+gül+ben sohbet ediyoruz, Zeynepin 6 aylık yeğeninin kaka yapışını farkettirdiğinden bahsettik. Gül bizden 20 yaş kadar büyük olan ablasının iki çocuğuna da 6 aydan itibaren lazımlığı kullandırttığını söyledi. Hadi len dedik. Sonra bir gün Hülya ile konuşurken Tracynin kitabındaki son bölümden bahsetti. Ben de o bölüm tuvalet eğitimi ya, dersimi de zamanı gelince çalışıyorum ya, herhalde 2 yaş civarı okunması gerekiyordur demiştim. Kafamda birşeyler şekilleniyor ama oturmuyor, son birkaç aydır, sabahları ben giyinirken, İlker arcayı tuvalete ana kucağında götürüyor, bu arada bezine kaka yapıyordu. Hatta İlkerin annesi tuvalete tutun dedi, bi hadi len de ona... Son olarak yine Hülyalardayız bir gün, dedi ki Özgür post yazmış, Ela lazımlık kullanıyormuş. Aaa şaşırdım. İçimden dedim ki Özgür boş iş yapmaz, hatta kuzu Elanın da benzer tecrübesi olmuş, takip ettim. Bu arada Hülyalarınkinden bir ikea lazımlık aldım, tuvalette duruyor, biz tuvaletteyken Arca üzerine giyinik oturuyor arada o da ıkınıyor, böyle bir ay geçti. Arcayı bilmem ama ben kendimi hiç hazır hissetmedim. Bir gün ıkınırken oturdu ve yaptı, pek keyiflendik. Sonraki günler Ümit abla birkaç defa üst üste yaptığını söyledi. Aynı hafta içinde bir defa da birlikte sonra bezi açınca otumalar ve çiş yapmalar,... Böyle böyle yol aldık. Ama tuvalet iletişimi bile kurmuyoruz. Herşey spontane gelişiyor. Arcanın totosu Ikea lazımlığı reddeince Nurturia'daki tecrübeleri takip ettim, araştırdım, müzikli lazımlıkları içim almadı, sanki çocuğun dikkatini dağıtır gibi geldi, dön dolaş Miracık ın bloğunu keşfettim yeniden ve tavsiyesine buradan ulaştım. Ama PTT kargo ile göndermişler. Yolladık derler gelmez, PTT yi ararım, 2 günde Ankaraya vardığının haberini alırım, iyi de Sivas Ankaraya komşu değil mi? Demek İzmire gelişi 1 haftayı bulacak. Hay allahım!! Bi taraftan diyorum ki kızım deli misin sanki çocuk kokoş lazımlığı gelsin de sıçayım diye tutuyor, boşver, 1 hafta geç gelsin, sanki tuvalet eğitiminin dibine vuracağız. Yok koca olsun bu gece olsun. İnternet alışverişinin bi tek bu bekleme olayını sevmiyorum. Neyse böyle böyle ümidi kestiydim. Sabah zil çaldı, kargo. Yok dedim gelmez. Nitekim gelmedi:) D&R geldi. Eksik ama olsun. Özgürün tavsiye ettiği bezsiz bebek kitabını istemiştim, okuyacağım, öğreneceğim. Bu arada İlker bana kıl kitap olayının b.kunu çıkardım çünkü. Arcanın doktoru okuyabildiğiniz kadar kitap okuyun, farklı bakış açıları kazanın dedi ya, ben de bilen değil öğrenen bir karakterim ya ev çocuk eğitimi kütüphanesine döndü. Çocuğu olmayanlara bile kitaplarda okuduklarımı anlatıyorum. Eminim bana gıcık oluyorlardır. Ben olurdum:)) Kitabı okumaya başladım tabii hemen. Katıldıklarım var, mesafeli durduklarım, yok olmaz, yapamazdım dediklerim var, tırstıklarım var. Varoğlu var. Hemen hiçbir şeye fanatizmle yaklaşmadığım için bu da dibine kadar savunacağım bir fikir olmadı bende.
Katılıyorum, çünkü tuvalet de yemek içmek gibi bir ihtiyaç, ve bebek işaret verebilir. Hatırlıyorum daha yenidoğankenden Arcanın kaka yapacağını bilirdik, her emmeden sonra illa ki:) Ama henüz oturamayan bir bebeğe tuvalet yaptırmak, onu koşullamak, ne derece doğru? hala soru işaretlerimi giderebilmiş değilim. Ama oturabilen biraz daha farkında olan bir bebeğe daha fazla farkındalık kazandırmak makul geliyor. 27. aya kadar kesinlikle tuvalet eğitimi verilmez düşüncesine bir iletişim yöntemi ile alternatif getirmesi güzel... Bu kitabı daha önce okusaydım da sanırım Arca yenidoğanken bezsiz bebek uygulaması üzerinde durmazdım. Bu tabii benim görüşüm. Kitabı henüz bitiremedim ama kararımı verdim sanıyorum, ben "yarı zamanlı bir Tİ(tuvalet iletişimi) uygulayıcısı" olacağım. Yani... tuvalet ihtiyaçlarını yakalayabildikleri kadar uygularlar... Kakaya odaklanırlar ve çiş için bebeklerinin büyümesini beklerler... kitap böyle diyor. En azından bebeğe lazımlığa da kaka yapılabileceğini göstermek, çok fazla şartlandırmamak, bu olasılığı sağladıktan sonra belki 18. ay civarı çişe odaklanmak. Tuvalet iletişiminin en güzel tarafı, yarı zamanlı uygulayıcılıktan tam zamanlı uygulayıcılığa geçişin mümkün olması, sıkmaması, rahat bir süreç olması...
Neyse.. Akşam üzeri İlknurları bekliyorum, PTT kargo sürpriz yaptı:) Lazımlık geldi, uzay mekiği gibi birşey ama rahat beğendik, tabii önemli olan kullanılması , onu da zaman gösterecek.
Ortamı hazırladım, klozetin yanında Arcanın tuvaleti var. IKEA kataloğu, favorisi Pisi kedi kitabı, kendi tuvalet kağıdı ve havlusu. Bkz. alttaki foto (burda giyinik tabii, henüz yeni lazımlığa alışıyor)

Son bir not, gevezeliğim tuttu:) Ara ayakkabılığın rafına tutunmuş, oynuyor, İlker salonda TV izliyor, ben çöpü dışarı çıkarıyorum, arkamı bi döndüm, Arca 10 adım atmış, babasının şaşkın bakışları altında bana kadar gelmiş. Yürüyor yav!!

8 Nisan 2010 Perşembe

Flaş..flaş...flaş...şimdi haberler...

- arca cücesi birkaç adım atabiliyor. anne kişisi 4 ayak üstünde görmeye alışkın, uzaylı görmüşe dönüyor. Zaten cüce de hop airbag üzerine oturuveriyor. Birkaç denemeden sonra ammaaan deyip emeklemeye devam!!
- Bir haber de haftasonu magazinden. Mızmız anne yüzünden evden çıkmayan M. ailesi radyoyu açıp evde coşmaya karar verdi. Baba dans etmeye başladı, sonra bu zulme bir nokta koymak isteyen anne attı kendini sahneye. Arca da oturduğu yerden mahçup seyredaldı hadiseyi. Hadi dediler sen de gel, bi sevindi, davet bekliyormuş. Bi annenin kucağında bi babanın deliler gibi dans etti.
- Arca tam karıştırıcı oldu. boyu nerdeyse tezgaha yaklaştı.

- Bir haber de uyku cephesinden... Bu günlerde Arca kendi kendine uyuma olayını askıya aldı. En çok anne, baba ve Arcanın kumsal maceralarında uyuyor. Ama uykuya geçmeden hemen önce yatağa yattı mı, hop yatakta oynamaya başlıyor. Hadiii kucak, bu defa yatakta oynamak için illa yatağı işaret ediyor. Kısır döngü sürüp gidiyor. Anne bir yatak arkadaşı edindiremediğinden muzdarip , lakin cüce anneyi uyku arkadaşı yapmış, anne anlamamak için direniyor!!

- Müzik illa ki açık olacak. Hay o MP3 çaları ayarlayanı eşekler depsin!! Sabah gözünü ovuştururken parmak hoparlörleri gösteriyor. Mozartın türk marşından Beethoven in 9. senfonisinden gayrı klasik müzik kültürü olmayan bünyeye zarar. uzmanlar aileye yurdum ezgilerini yüklemesini öneriyor.
- Eşekli nevresimi gösterirken arkadaşım eşşek şarkısını da bi defa söyleme gafletinde bulunanı da eşşekler depsin - hatta uzun kulaklarını sallayan arkadaşım eşşek bizzat depsin !! Bi akşamda yirmi defa söyletilir mi ya!! hem de anneye. 3. hatta 2. şahısların bulunduğu ortamda şarkı söylemesi kesinlikle yakışık almayan bu cinsin sesinde Arca ne buluyor bilmiyoruz ama baba kişisi yakında kulak tıkcaı kullanmaya başlayacak.
- Acıktın mı diye sorunca açsa mutfağa gidiyor. Mam!!!
- Arca herşeyi anlıyor. Yanındayken banyo kelimesi geçtiği an banyonun kapısında bitiyor ve aile üzerinde acitasyon tekniği ile baskı oluşturuyor. Ailede şifreli konuşma dönemi başladı. Artık banyo telaffuz edilmiyor B-A-N-Y-O!!
- Arca resim sanatına merak saldı ve yapıtlarını sergilemeye başladı. İşte ilk örnek...

31 Mart 2010 Çarşamba

Mimozalar açtı

Tamamdır bahar geldi. Gerçekten geldi. Mimozalar açtı mı artık endişe yok!!
Dün en keyifli günlerimden biriydi.
Arcanın Milano seyahatine kurban giden 13. ay kontrolünü düne ertelemiştik.
Bir ilk yaşadık. Elimiz kolumuz boştu, soru yoktu. Biz de şaşırdık.
Boy-kilo herşey tamam. (400 gr almış, boy 78 cm olmuş) Arca pek sevimliydi, pıtı pıtı bütün muayenehaneyi gezdi. Ağzını açmak ve kilo kontrolünde yaygarayı bastı ama aşıda hiç gıkı çıkmadı. Garip oğlan!!
Süt??? içiremiyoruz dedik, yoğurt peynir yiyor mu, boşşşverrr!! dedi. Sabahları benim nesfitin dip sütünden kaşıkla içiyor da hadi süt içirelim dedik mi kapatıyor çeneyi açmıyor. Hakketten garip oğlan!!
Vücudunun üst kısmında kızarıklıklar vardı. Doktor hemen deterjan mı değiştirdiniz dedi. Ben bi gece önceki banyosundan sonra sürdüğümüz losyona bağladım. Ama sonra aklımıza geldi. bebek deterjanı bitmişti, normal deterjanla bir makina yıkamak zorunda kalmıştık.
Doktor 13 aylık bir oğlum olsa Arca gibi olmasını isterdim dedi. Daha ne desin, sevindirik olduk:)
Benden tecrübeli annelerin deneyimlerine önem veriyorum, çok sıkı takip ediyorum. Üstelik bazı yeni şeyler denemek için cesaretim oluyor. Mesela tuvalet olayı. Arca sabahları aynı saatte babası ile tuvalete girdiğinde anakucağında otururken elinde dergi kakasını yapıyordu. Sonra tuvalet konusunda biraz okudum, biraz da özgürün tecrübelerini takip ettim. Geçen ay Ikeadan lazımlık aldım ama oturtmuyordum. Tuvalete girdiğimde gözümün önünde olsun diye Arcayı giyinik ne zaman lazımlığa oturtsam ıkınmaya başlıyordu. Ayrıca kaka yaparken mimikleri ile belli ediyor, altını açtığımız anda ise çiş yapmaya başlamıştı. Acaba olur mu, bi cesaret derken pazar günü ıkındığı anda lazımlığa oturdu ve kaka yaptı, üstüne de çişini:) Sonra Ümit ablaya bahsettik, o da hep kaka yaptığı saatte oturtmuş, yapmış. Çişini yaparken de seyrediyormuş. Tabii eğitim söz konusu değil. Fiziksel anlamda hala tuvaletini söyler mi emin değilim. Önceden haber verir mi? bunlar hep soru işareti, belki daha çok okumak lazım, bilmiyorum, yolun başındayız. Ama doktorla paylaştık. hmmm oldu. Fiziksel anlamda tuvalet eğitimi alabilecek yaşta değil, bu yaşta zorla öğretilen tuvalet söyleme 4-5 yaşlarında tekrar tuvaletini tutamamaya gidebilir dedi. ama bizim anlattıklarımızın son derece doğru adımlar olduğunu, sosyal anlamda ileride olan bebeklerde, - fazla beklentimizin olmaması ve bunu kesinlikle bebeğe hissettirmemek koşulu ile - mümkün olduğunu anlattı. Bizim doktor da Tracy gibi: devam ettiremeyeceğiniz şeye başlamayıncılardan .... Bi kere bezi attıktan sonra tekrar dönüş yapmayın fikrinde. Ayrıca lazımlığı sadece tuvalette tutmamızı tavsiye etti, kesinlikle evin başka odalarına götürmeyin dedi. Bakalım şimdilik amacımız, Arcaya bez dışında lazımlığa da tuvaletin yapılabileceğini göstermek. En azından farkında olmasını sağlamak. Bakalım ne kadar başarılı olacağız.
Akşam hava o kadar güzeldi ki, dedim hadi gezelim. Zaten cıvcıv trafik vakti, eve gitmek 1 saat, hemen plan yaptık. Yürüyelim, yemek yiyelim, 9'a kadar gezelim yine, sonra Arcanın da uyku vakti gelmiş olur, hatta belki yolda uyur. Valla topuklu ayakkabılarıma rağmen saatlerce Alsancak sokaklarında yürüdük. Bahar değil sanki yaz akşamı. Lokantada İlker beyin çorbası söyledi, ben mercimek. Arca mercimeğin yüzüne bakmadı, beyin çorbasını götürdü. Babasının oğlu! Yemekten sonra yürümeye devam. Durunca Arca mızmızlanıyor! Planın geri kalanı tıkır tıkır işledi, Arca arabada uyudu, eve kucakta taşınıp yatağına yatırıldı. Yaz saati uygulamasına ayak uydurma çalışmaları tamamlanmış oldu.
Bahar bahar bahar!! çok özlemişim iyi ki geldi!!

28 Mart 2010 Pazar

gittim geldim

ama çok özledim bu defa... İtalyan çocukların başını okşar buldum kendimi.
İş anlamında bence başarısız bir seyahatti, ya da benim beklentilerim yüksekti, bilemiyorum. Keyif de almadım. Bir süre Domino's pizza yemeyeceğim sanırım:) Gezinin sürprizi bizim Arzu pideye denk gelmiş olmamızdı. Efendim bizim jenerasyon hatırlar, biz çocukken annemiz pide için iç hazırlardı. Gider fırında yaptırırdık. Usta sorardı, "yumurtalı mı sade mi" diye. Öyle kaşarlı, kuşbaşılı filan yoktu o zamanlar. Bizim semtin en iyisi Arzu pideydi, hala da aynı semtte oturduğumuzdan başımız sıkıştı mı Arzu pideden söyleriz. Hah işte, ilk gün Milanoda karnımızı doyuralım dedik, ama harcırah da az, ucuzundan pizza yiyelim dedik. Gez allah gez bulamadık. Bi lokantaya girdik, oturduk, meğer sadece İtalyan lokantasıymış, pizza yokmuş. Kalktık, kalkarken de sorduk, nerde yiyelim diye. Ahanda sokağın başındakine gidin dedi. Girmeye tereddüt ettik, ama daha dolanacak derman yok. Mısırlılar işletiyor, nargile var, firavun resimleri var. Tavanda bizim usül yılbaşı süsleri, kedi merdivenleri, haber kanalı açılmış 70 ekran televizyon tepeye asılmış. Tombul ama acayip tatlı bir garson kadın, bizden başka tek masada lokantanın sahibi ve birkaç kadın muhabbette arada bizim garson da katılıyor. Pizzaları yapan da yeni yetme bi velet. Fırın aynı bizim Arzu pide, hani salamını peynirini getir, pişirirler, öyle bi yer. Olmadı köşedeki Mc Donalds a gideriz dedik. Rakolı filan bi pizza geldi, yok böyle bi lezzet. Koca pizzayı yaladım yuttum. Sonraki gün Bounes Aires caddesindeki kokoş lokantadaki kapalı pideden bozma pizzadan bin kat nefisti. Bi daha gidersem sadece o Arzu pidenin Milano şubesinde yiyeceğim.
Seyahatin en verimli tarafı 2 kitap bitirmek oldu. Biri Leyla Navaronun "beni duyuyor musun" - bizim dooktorun tavsiyesi - ve diğeri "mahallenin en mutlu yumurcağı"... faydalı olup olmadığına içindeki yöntemleri deneyip sonuç aldıktan sonra karar vermek yerinde olur. Ama kitap bütünüyle 1-4 yaş arası çocukları hedef aldığı için bizlere daha uygun. Altını çizdiklerim var, daha uçaktan iner inmez İlkere anlattıklarım var.
Uçak deyince... hehehe yazmazsam olmaz. Uçak İstanbula 12:20 de inecek diye 15:00 uçağına aktarma yapmışlar. 14:00 diye bir uçak yok, 13:00 uçağına yetişmenin mümkünatı yok. Neyse tam indik, bi baktım kaptan gaza basmış saat 12:00. Dedim ki ben tabanları yağlarım arkadaş 13:00 uçağına yetişirim. Tabana kuvvet ilk pasaport kontrolünden geçtim. Bagajda takıldım. O arada annemin siparişleri, derken Cem benim pasaportla içki aldı (İstanbulda tek içki alınıyormuş) derken saat 12:35 oldu, daha bagajlar çıkmadı. Bu arada İlkerle konuşuyoruz, ya kasma boşver diyor. Ben de umursamadım artık. Ta ki ekranda 13:00 uçağı 10 dk rötarı görünceye kadar. Elim kolum dolu nasıl koşuyorum. Counterda erkek hostes (?) aradım buldum. Bunlara şirinlik yapmak daha kolay:)Bira ık mık biraz telefon ... Sonuç? 13:00 uçağına bindim. Bir rötara bu kadar mı sevinilir? Hop İzmirdeyim 2 saat öncesinden.
Eve girdim, cüce nerdeyse uyumak üzereymiş, sarıldı, sevindi, mutlu oldu. Sarmaş dolaş, kelimeler kifayetsiz, duygular tarifsiz kalır. Uyumak istemedi, yeni numaralarını gösterdi bana. Koltukların tepesine çıkabiliyor. Ayakta daha uzun süre desteksiz kalabiliyor. 2 günde büyünür mü ya? Kırmızı başlıklı kızla mutlu uyudu. Uyandıktan sonra da birbirimizden hiç ayrılmadık. Pocoyo'yu okuyalım mı deyince pıtı pıtı oyun odasına gidiyor. Panda, Penci, kaplan joe diziliyor ve okuyoruz. Bugün 3 kere okuttu bana. Ellynin hapşırıklarından kulenin yıkıldığ zaman var, Pato üzülüyor. "üzülme Pato" diye başını okşuyorum, gülüyor, hem de istisnasız her sefernde. bu kadar mı tatlı olunur ya... Akşam 1 çipurayı yedi, hem de havuç salatasıyla. Yüzü gözü heryeri balık oldu, napalım, o kadar olur. Yıkadık, geçti.
Yarın saatler ileri alınıyor, bakalım düzen nasıl oturacak. Geçen yıl aylar sürmüştü. Bakalım...

8 Mart 2010 Pazartesi

Arca dolu haftasonu

Arcayla dopdoluydu günler. Süt içiremiyoruz ya sütlü yumurta yapıyorum, hasta oluyor, daha var mı diye bakınıyor. Dün sabah uykusuna yatınca yeni düzenlemelere giriştim. Doğumgünü partisiyle birlikte Arcanın çok fazla oyuncağı oldu, Arcada da sanki bir ilgisizlik, daha doğrusu çabucak sıkılıverme. Oyuncakları ikiye ayırdım, bir kısmını özlenmek üzere arka odaya attım. Partiden kalma 15 tane balonu da salona koydum, zira hepsi oyun odasında olunca hiç ilgi göstermiyor, biz İlkerle oynuyoruz. Oh bi rahatladı. Sonracığıma Zuzu (zürafa), Penci (penguen) kendi odasındaki raflara, bızdık da uyku arkadaşı olmaya aday, yatağına, acayip bir ferahlık geldi odaya. Arcanın odasındaki MP3 çalar ve hoparlörleri kullanmıyoruz. Arca annesinin muhteşem (!) sesinden ninni dinlemeyi tercih ettiği için hamileyken göbüşüme kulaklık koymak zuretiyle dinlettiğim Baby einstein ninnilerine pek rağmet etmiyor. Ben de düzeneği aldım (hani düzenek de dandirik bir memory stick/MP3 çalarla dandirik hoparlör) Arcanın oyun odasına koydum. İçiçe geçen kaplar da mutfakta. Ayrıca bir torba arabada duracak oyuncak hazırladım. (direksiyon, marakas, telefon, ilk deniz kıyısı kitabı). Böylece Arca kendi odasında o koca masal kitabıyla savaşırken hayvan dostlarıyla, salona girmek isterse balonlarıyla, oyun odasındayken kitapları ve arabalarıyla, gezmeye giderken de ne zamandır görmemiş olacağı oyuncaklarıyla oynayabilecek.
Uyanıncaya kadar Mozart ve Vivaldi yükledim, uyandığında açtık müziği ve hemen oynamaya başladı. Annesinden aldığı tek huy bu işte, kapı gıcırtısına oynamak!! Müzik bütün gün açık kalınca pek bi entel dantel hissettim kendimi. Benim öyle klasik müzik kültürüm filan yoktur ama insan bebesi için neler dinliyor:)) Bütün gün ve ertesi gün müzik her sustuğunda "aç" yapmasından anladığım sevdi herhalde. Ama başka türler de ekleyeceğim, mesela özellikle Funda Arar ve Sıla hastası, sonra Gülşenin şaka şaklı parçasında el çırpıyor, bunları biliyoruz, belki türküleri, ya da blues tarzı müzikleri de sever. Müzik ruhu gıdası, beslenmeli.
Beslenmek deyince... Hülyanın 2 nolu kurabiyesini denedim ama malzemeler epey farklıydı. Karbonat yoktu, kabartma tozu da içime sinmedi, koymadım. Fındık fıstık yoktu, tarçın koydum. Pekmezi yanlışlıkla boca ettim. Ölçüleri düşürdüm. Derken Arca tok karnına yedi. Hala anne kontenjanından kullanıyorum, yoksa yencek gibi değildi. Zaten görüntü de fena, Arca paçamdayken pek kalıp uyduramadım.
Hava güzel gibiydi, Göztepeye indik, parkta kuşlara koştuk, kudurduk. Ağaca konan kuşlara "gel" yaptı:) Nazlının doğumgünüydü, hediye aldık, dönüş yolunda aldığı oksijene dayanamadı, sızdı.

Akşam Nazlılara gidip pasta kesicez diye uyutmadık, oraya gidince hemen uyur dedik, uyumak bilmedi ve ömrü hayatında ilk defa 11 çeyreği gördü. Biz Cansuya ev olan kitabı veriyoruz o da bize müzik aletlerinin olduğu kitabı verdi. Düğmeler var üzerinde basınca o aletin sesini çıkarıyor. Arca bayıldı tabii. Bir defa daha gördük ki Arca ile Cansu birbirine taban tabana zıt 2 karakter
Arca; erken yatar erken kalkar, gündüz toplam 2-2,5 saat uyur, Cansu uyumaz, gece 1den önce yatmaz, gündüz de pek uyumaz. (Allah Nazlıya sabır versin diyoruz, bi daha)
Arca yemeklerini yer, pütür mütür dinlemez. Cansu pütür geldi mi boğulma numarası yapar.
Arca oturur, çok nadir hareket eder. Cansu kurtludur, yerinde durmaz.
Arca suyla oynamaya bayılır, alt açıldığında pipiyi ellerse lavaboya gittiğimizi anladı, sürekli eller oldu. Cansu sadece ıslak mendille kendini temizletir.
Arca kitap sever, Cansu kitapları yer.

.... Bu liste uzar gider.

Her bebek farklı!!

Pazar günü kahvaltıya gidelim dedik, oteli aradık bruchın saatini sorduk, 12:30 da başlıyormuş. Tabii canım oldu, o saatte Arca nerdeyse 3. öğününü yemiş oluyor. İlknurlarla Güzelbahçeye gitmeye karar verdik. Arca cücesi yolda uyudu, uyanınca bal kaymaklı ekmekleri lüpletti, ilk defa şömine görmüştü, bir de o ayaklı sobalardan.. Yan masadaki kıza taktı kafayı, 5 yaşlarında filan. Olgun bayanlardan hoşlanıyor sanırım, Cansunun yüzüne bakmamıştı zira. Kahvaltıdan sonra bahçedeki horozlara dadandı. Bi horoz ötüyor, bi Arca "üüürü - üüü" diyor. Ayrılmak istemez ama hava soğuk, neyse güç bela arabaya bindi. Yolda açtım şom ağzımı, İlkere diyorum ki "aa bak Arca ne güzel koltuğunda oturuyor, kitabına filan bakıyor, etrafı izliyor, Nazlı için ne zor Cansu arabada zor duruyormuş" ve üzerinden 10 saniye geçmişti ki, Arca bastı yaygarayı. Arkaya yanına geçtim, yok durmuyor, kaka da değil!! Eve zor geldik. Ben ne zaman Arca için bişey desem bam! tam tersini yapıyor!! Şomum ben şom!
Neyse bize gelip kahve içtik, Arcanın doğumgünü ve doğduğu ilk günlerdeki kayıtlarını izledik. Arca 5 günlük filan, çöp bacaklı bir minik, annenin üzerinde 10 kilo kadar fazla var, şişmiş. İlker arkamdan neler demiş inanamadım: "Bak Arca cücesi bir gün olur da anneni üzersen beni karşında bulursun, seni fena yaparım ona göre!" İlker işte adamı böyle beklemediği bi anda tarumar eder.
Neyse... İlker deyince... Bu aralar İlkerin derdi büyük blog! Arca ile nefis bir ilişkileri vardı. Arca anne manyağı oldu ve ilişkileri bozuldu. Öyle ki odadan çıktığım an yaygarayı basıyor. Hani benimle oynadığı pek yok, kendi kendine takılıyor ama çıktığım an bi hareketlenme, bi peşimden gelmeler, paçama yapışmalar. İlknur meme olayı bittikten sonra daha düşkün olmuştur belki diyor, belki? Ama babaya bu tavır neden? İlkere çok koyuyor, çünkü ben uyutamam normalde ama ilker uyutur onu, benle oyun oynamaz İlkerin peşini bırakmaz(dı). Şimdi onunla aynı odada kalmaya tahammülü yok. Beni görünce direkt babayı satıyor. Bir taraftan yaşı gereği diyorum ama bir taraftan babayla gayet güzel bir ilişki nasıl bu hale geldi sorunsalı ile başbaşayım. İlker o kadar üzülüyor ki, bunlar geçici sorunlar tesellisi tatmin etmiyor artık. Acaba pedegogluk bir sorun mu var? Belki de 5 günlükken aldığı uyarıdan (!) tırsmıştır:)
İyi bir hafta olsun, Arca büyüsün, baba neşelensin, anne dinlensin...

Anne notu: bugün emekçi kadınlar günü.. her kadının emeğinin karşılığını alabildiği, hakettiği şekilde temsil edilebildiği yarınlar diliyorum.

24 Şubat 2010 Çarşamba

ARCA BUGÜN 1 YAŞINDA

Nasıl geçti anlamadım desem yalan olur, valla her saniyesini anladım:)
Arca cücesini şaşkın şebelek kucağımıza alışımızın 1. yılı bitiyor.
Kendisinin olaydan haberi yok, cumartesiye doğumgünü partisi planlıyoruz. Zaten bu Arca'nın 1. yaşı değil "İlker ve Yelizin ebeveynlik yıldönümleri", "bebeği başı gözü sağ 1 yaşına getirdik" kutlamaları, "şöyle bir silkinip insan haline dönüşmeleri"nin başlangıç noktası... Değil mi yaa, ancak insan 1 yılda kendine gelebiliyor, tecrübeli sınıfına sokabiliyor kendini. Ya da en azından şöyle bir kendine güveniyor.
1. yaşımızla birlikte cücemiz de yeni upgrade çalışmalarına devam ediyor.
- sıralıyorduk, daha bi hızlandık, 3 sn kadar desteksiz ayakta durabiliyoruz. Elinden tutunca pekala yürüyor. Eğlencelik yav:)
- emekleme çok hızlandı, özellikle "arca buraya gel" deyince tam ters istikamette depara kalkışı var sorma, ben koşarak yetişemiyorum. Naçizane yorumum, bu kadar ustaca ve keyifle emekleyen cüce daha bi süre sahalara veda etmeyecek ve yürümeyecek.
- ayağımızda terlik görmeyince pıtı pıtı gidip getiriyor, ayağımın üstüne koyuyor.
- Ayakkabı, pantalon, yelek, pijama... hepsini biliyor, kesinlikle konuşmuyor.
- geç konuşacak tezleri güçleniyor. Herşeye ıh mıh diyor ama ne olduklarını biliyor, neden konuşmuyor? Gıcık!!
- dün saçlarını kestirdik!!! Çok sıkılmıştım o saçlardan (bana ne oluyorsa). İlkerin çocukluktan beri gittiği çocukluk arkadaşı berber eve geldi ve hooop kesti. Baby TV sağolsun, kilitlendi ekrana, 10 dakikada bitti. Bu baby tv hakketten nasıl yakalıyor çocukları.
Buyrun yeni saç traşımız:)

- Babasıyla her akşam ben gelmeden önce arabalarıyla oynuyorlar, artık rutine bindirmiş, baba eve gelince hop arabaları alıyor, hadi oynayalım yapıyor.
- TV kapalı hatta fişi çekilmiş vaziyette, kumanda Arcanın elinde, TV ye yöneltip basıyor düğmelere, tabii çalışmıyor, gidiyor receiver'ın yanına kumandayı yaklaştırıp bir daha deniyor.
- Gece uyandığında komidinin üzerindeki suyunu alıp içiyor, alamazsa çağırıyor, gösteriyor bardağı, veriyoruz.
- Hav hav ve pisinin sesleri ile ördek tamam, diğerlerini pek beceremiyoruz.
- Elleri açıp da bi "bittti" yapışı var yiyesim geliyor. (buraya dikkat yapışı var diyoruz deyişi var diyemiyoruz, herşeyi yapıyor ama demiyor, inatçı keçi)
- Dün akşam berberi beklerken, eğildim kulağına seni çok seviyorum sarıl bi anneye dedim, önce 2 pati attı, sonra döndü sarıldı. yok böyle bir duygu, annelik işte bu!!!
iyi ki doğdun cüce, iyi ki anne yaptın beni:)

22 Ocak 2010 Cuma

Son günler - 12. ay kontrolü - Özgüre yorum

Çekik gözlüler İzmire gelmek istedi aslında, dedim yok, beni tek başıma yakalayamazsınız, merkez ofise geliyorum, genel müdür, satış ekibi, lojistik müdürü cümleten yiyeceğiz sizi. Çaresiz kabul ettiler. Ama pek öyle olmadı, bi ara kendimi fiyatlarla tek başıma pazarlık ederken buldum, hem de çingene pazarlığı!! Sabahtan karlı İstanbula inmiştim, manzara şahane, içim iyimserlikle dopdolu, akşam 8'de herşey bambaşka görünüyordu. Birlikte yemek yiyelim dedik, salaş bir Yeşilköy balıkçısına gittik, yeşil Efeleri fondip yaptılar, ne de olsa sojudan alışkınlar:) Günün gerginliğini attık derken gece 12 uçağı için havaalanına gittim ki rötar! 2:30 gibi evdeydim. Arca kokumu aldı galiba, baktım yatakta oturuyor. İyice kokumu alınca bırakmadı, defalarca uyandı, İlker tekrar uyutmak zorunda kaldı, bi de kandırıyor miniği "yok bebişim o annen değildi, rüya gördün, anne sabah gelicek" diye, yemedi tabii:)

Dün sabah işe geldim ki içim uyuyor, biraz işleri hallettim. Akşama Arcanın doktor kontrolü var. Niye gidiyoruz ki hala bilmiyorum, soracak bişey bile yok. Allah sordurmasın. Demir damlasına devam mı tamam mı için kan testi yapılacaktı. Yapıldı, kan bile verebilirmiş. Artık içmeyeceğiz. Herşey aynen devam. Boy uzamış bu ay: 76 cm. Kilo almamışız ki hiç mühüm değil zira obeziteye 300 gr kala durmak iyidir. Doktorcum sen şimdi kafaya takarsın kilo almamış diye dedi, yok dedim ne diyosun, boyu uzasın yeter:) Sıralamaya başlamış olması iyi... Genel durum yıldızlı pekiyi. 1 yaş aşısı için gideceğiz yine, sağlık ocağında bu aşının yapılmasını istemedi. Bir tüpten 20 bebek aşılanıyor, açılan aşıyı korumak için bir madde ekleniyor, domuz gribi aşısında da bulunduğu söylenen ve tartışılan madde (hiç sormayın teknik terim sıfır). Kendi yapacak aşıyı. Eve gelesiye kadar açlıktan uyuyamadı minişim, mam mam diye diye geldik, çorbanın üstüne lahana sarması yedi ilk defa, sevdi dememe gerek yok sanırım:) Arkadaşlar bize uğradı akşam, Gülle Aşk-ı Memnu'ya bakarken uyumuşum, onlar gitmiş, yatağa gitmişim, hiç haberim yok.
Araya kısa bi not!! Ümit abla yeni bir teşhis koydu bu sabah, Arca geç konuşacak!! Yapma yav dedim. Yok dedi öyle, bu kadar konuşuyoruz, hep birlikte bu kadar ilgi gösteriyoruz ama hala tam anlamıyla baba dede demiyor. Bi ara diyordu, yok demiyor. İlker de bu duruma acayip kıl. Nasıl bana baba demez diye kıvranıyor, ben diyorum takma bana da sadece mam diyor, canı isterse anne diyor. Bakalım bizim miniş geç mi konuşacak? Göreceğiz...

Nerde kalmştık? Özgürümün yazısına yorum yazıyordum, aa du bakiim ben bunu post yapıvereyim dedim, geldim. Zira bazen yazı konusu bulmakta zorlanıyorum hazır çenem düşmüşken...

Etkinlik mevzuu biraz beni de sıkmaya başladı. Yani nasıl anlatsam... Bebişe bişeyler katma güdüsü ile bi dolu kendimce etkinlik yapıyorum. Kendimce, çünkü henüz Arcaya uygulamadım, önce kendim çalışıyorum. (Ben biraz ineğimdir, hep iyi bir öğrenciydim:) çalışmadan yapamam)Bi defasında "sürpriz sepeti" uygulamıştık Arcayla, çok hoşuna gitti keretanın, o zamanlar daha yeni oturabilmeye başlıyordu. Sonra dedim ki ne güzel bişeyler öğretebiliyorsun, en iyisi ben çalışayım. Bi dolu kitap aldım. Okuyorum, kimisi daha çok 2 yaş üstüne uygun, kirazımın kitabı Arcaya daha yakın. Hemen hepsi Montessori felsefesinden yola çıkan kitaplar. Etkinlikleri okuyunca harfiyen uygulama düşüncesi beni geriyor. Hadi şimdi şunu yapalım, hooop materyaller hooop şunu öğreniyoruz vesaire... Bi de bende öğretme güdüsü becerisi yok sanırım. Ya da zorakilik mi geriyor bilmiyorum. Bizim Arcayla oyunlarımız daha bi salakça. Yok vallahi öyle. O kadar kitap oku, etkinlikleri öğrenmeye çalış, nasıl sunum yapıyorlar Montessori grubundaki mailleri incele, sonra gel biberondan su savaşı yap!! Vallahi yaptım, ne biçim anneyim ben? (O biçim!!) Baktım sular damlıyor biberonun ağzından, önce Arcanın yüzüne sıçrattım, Arcanın da hoşuna gitti bi güzel aldı bırakmadı elinden biberonu, üstü başı ıslanasıya tepiştik. Sonra ben böyle salaklıklar yapadurayım, bi taraftan da "bilge anne" olucam ya kitapları okuyup anlayıp inek Şaban misali deli gibi çalışadurayım, baktım İlkerden acayip güzel öğreniyor. Birlikte içiçe geçen kapları kule yapıyorlar, sonra onu yıkıyorlar, telefondan alo demeyi çalışıyorlar, yürüme antremanları yapıyorlar, kulak, ayak, bilimum organları göstermece, giysileri öğrenmece... Ay çok gıcık. Babayla harika öğreniyorlar, beni görünce mam!! Adama yemek çağrıştırıyorum, ayaklı mandra olursan olacağı bu! Yani blog dertliyim. Tamam hadi etkinlik yapalım olayı geriyor da neden İlker gibi herşey spontane olmuyor? İlker öğretmen çocuğu diye daha mı alışkın öğretmeye? Ben sadece mam ve su savaşı yapılacak kadın mıyım?? Boşuna mı o kadar kitap okuyorum? O kitapları okuduktan sonra öğrendiklerimi doğal olarak aktarabilecek miyim? Yoksa İlker öğretici baba, Yeliz laylaylom anne mi olacak? Hadi rolleri değişelim!!

17 Ocak 2010 Pazar

alem adamsın arca

ya bu aylar ne güzel ne neşeli zamanlarmış, yaşadıkça anlıyor insan, yaşadıkça unutmamak lazım, not almak lazım.

perşembe günü Ümit ablanın kızı tavuktan besin zehirlenmesi atlattı, babane arcaya bakmaya geldi. Akşam yemek hazırlıyoruz, üçümüz:) Salatanın havucu rendelenmiş, arca tadına baktı, hhmm güzelmiş. Yanında kerevizi pişmiş yemek için soğumayı bekliyor. Lavabonun kenarındaysa süzgeçte sosla evlenmeyi bekleyen makarnalar, bir tarafta da anne taze soğan ayıklamış doğruyor. Babane arcaya hangisini yemek istediğini soruyor. Parmak makarnayı işaret ediyor, lezzetin nerde olduğunu biliyor bücür. Anne soğanın yeşil kısmını uzatıyor Arcaya yesin diye, Arca hemen babanenin ağzına:) bir gece önceden ekşi kulakları babaneye yedirmişti ya yeşilleri onun yiyeceğini biliyor:)

Ucuzluktan seneye için kazak almıştım Arcaya, düğmeleri var, 3 tane... Arca öğrenmiş sayıyor: "bih"

Ana kucağını hala depoya kaldırmadık, bir nevi klozet Arca için. Her sabah emdikten sonra babayı uyandırıyoruz, sonra birlikte tuvalete gidip karşılıklı mıçıyorlar. Babane klozete tutun dedi, mümkün mü ki?

Sözcükler kitabında meyvaların fotografları var. Elmayı görünce ısırmaya çalışıyor.

Bul tak oyuncağı tabii ki şimdilik erken ama renklere şekilllere aşina olsun diye oynuyoruz.Uzun uğraşlardan sonra, eline alıp içeri atıyor, atarken illa ki "çirkin ol" suratı, hiç kaçmaz.

Mermer soğuk deyince halının dışına çıkmıyor, bekliyor, elini yere koyup uy yapıyor. Radyatör sıcak deyince dokunup elini çekiyor. Artık her lafı anlıyor.

Arca nerde deyince ıh diye ses çıkarıp elleriyle göğsüne vurup kendini gösteriyor.

yukarıdaki foto çerçevelenmiş halde odasında duruyor. Arca ne yapıyor deyince mama, ıııhhm diyor.

Ümit abla sabahları gelince anneyi satıp direkt onun kucağına atlıyor. Akşam Ümit abla kabanını giyerken el sallıyor, hadi git artık gibilerinden, bi de kapıyı kapatmaya çalışıyor. Döngüyü çözdü artık, kim gelince kim gidecek biliyor ve şikayeti yok şimdilik.

Prizlere yaklaştığında HAYIR biraz sert çıksın hemen dudak bükülüyor, yalancı bir ağlama suratı oluşuyor. Gücüne gidiyor meleğin.

Çaktırmadan saksıya yanaşmış, yapraktan bir parça koparmış. İlker hop napıyorsun sen diye kızınca yaprağı yerine yapıştırmaya çalışmış... komiksin ya!!

Benzer bir olay çorapla... çorabı hop çekip çıkarıyor, rahatlama kahkası atıyor, anne kızınca tekrar ayağına giymeye çalışıyor:)

Bir alkış da toka hadisesine.. yatakodasında komidinin altına eğildi, ooohh yaptı, belli bişey buldu. Küçük mandal tokam.. Kucağıma aldığımda saçıma takmaya çalışıyor sıpa:)

çok alem çok... herşeye tepkisinin olması ne keyif ne mutluluk...

13 Ocak 2010 Çarşamba

Arca ilk defa...

.... dün kendi kendine ayağa kalktı!!!
Akşam eve geldim, oyun alanında İlker uzanmış Arca oturuyor, (Arca çok hareketlenince İlker çareyi bedenini Arcanın önüne set çekmekte bulmuş)İlker dedi ki bak ayağa kalkıyor, hadi canım dedim. Ellerini İlkerin göbüşüne koyup hooop dik konuma geçiverdi!!! Çığlık kıyamet!! Hemen ortam hazırlandı, belki defalarca ayağa kaldırıldı, vallahi yapıyor. Bugünleri de mi görecektik? O kocam göbekle yıllarca uğraşsa kalkamaz diyorduk:)1-2 adım bile atıyor. nasıl büyüyorlar yaa, inanılmaz.
Bi de bi türlü çıkmak bilmeyen ve de cümlemizi geren 6. diş de beyazını gösterdi, o miniş rahatladı:)

4 Ocak 2010 Pazartesi

Ne haftaydı ama!! (yılbaşı, doktor kontrolü, annenin izinleri...)

Haftanın ilk günü çalıştım, salıdan itibaren izin yaptım. Artık uzzuun bi süre kaçamak yapamam.
Salı günü :
11. ay kontrolümüz vardı. Ümit abla ile birlikte gittik, herbişeyleri sordum, içimde kalmasın.
Y: Gece tahılını son birkaç gündür biberonla verdik, anne sütü artık yetmiyor?
Dr: yok kaşık mamasını kaşık maması olarak verin, yatmadan önce yiyip yatsın. Artık uykuda beslemeyin.

Y: Biberon bağımlılığı başlarmış, tamamen suluğa geçelim mi, hala biberondan su veriyoruz?
Dr: Gündüz biberondan su içmesi sorun değil ama gece biberonla beslenen bebeklerde bğımlılık olabilir daha kötüsü biberon çürükleri oluşabilir.

Y: Emzikten ayıralım mı? sadece uykudan önce emiyor.
Dr: Anne sütünden ayrılma aşamasındaki bebeği bir de emzikten ayırmayın, zaten gündüz emzik almıyor, işiniz daha zor, şimdilik uğraşmayın.

Y: Yemek düzeninde değişiklik yapalım mı?
Dr: 3 ara-3 ana öğnle devam edelim.

Y: Domuz gribi? aşısı?
Dr: Aşıya karşı değilim, sadece gerek olmadığını düşünüyorum, kendi bebeğime yaptırmıyorum. Sizler olmak isterseniz sakıncası yok ancak bebek için henüz kaç doz yapılması gerektiği bile kesinleşmemişken???

..................................................................

Hala 2 kilo fazlamız var ama boy standartları ancak yakalıyor: 73 cm. Güdük bir veledimiz olacağına kendimizi hazırlamalıyız:)
Ön dişler geliyor... GELSİN ARTIK!!!

..................................................................

Problem çözme, ince motor ?? gibi pek çok konuda tam not alırken kaba motor hareketleri dedikleri kısımda henüz koltuk kenarlarında sıralama yapmadığımız için notumuz kırıldı ama yine de geçtik. Arcanın göbeğini gören her doktor kanaat kullanır kanaatimce:)

Önümüzdeki ay demir değerlerine bakılacak, kabızlığa neden olan damlayı kesebiliriz umarım. Bazen ağlayarak kaka yapıyor, çok üzüyor, üzülüyor:(

Arca ve Ümit ablayı eve bırakıp pazara gittim, oh ne ciciler aldım... Zara babyci ve Nextçi amca ordaydı, hatta çakma la senzacı da ordaydı:) Sonra Ümit abla da pazara gitmek istedi, biz de zaten ablama gidecektik. Kitap kurdu Duruya koca bir set kitap hediye ettik, çıldırdı:) O da Arcaya yeniyıl kartı yazmış... Nasıl büyüyorlar ya, inanılmaz.

Çarşamba...
Kendime ayrılan gün.. Önce dipleri fena halde çıkmış röflelerin yapılması...
Sonra Arcanın fotolarından tabettirme... Sonra kargo gönderilerini ayarlama... Yılbaşını İzmir dışında geçirecek anneye ziyaret ve dedikoduların orta yerinde cilt bakım randevusu için vedalşama... Kendime yılbaşı hediyesi olarak cilt bakımı yaptırdım, masaj biyolojik saate kurban gitti. Ya böyle bahsedince çok mu kokoşluk oluyor? masaj bakım filan? mimik kırışıklıkları için ne önerir diye sorduğum bakım yapan abla direkt botox dedi. O-ha dedim, o kadar kötü mü görünüyorum, ben krem önerir sandıydım:) Kendi de 35 te başlamış. Evet hoş biri ama mimik yok biraz komik duruyor. Kendisini o kadar beğeniyordu ki, komiksin diyemedim, çok hoş deyip geçiştirdim. Ara ara başlamak lazımmış. Yapana bişey demem kendim için düşünmem. (şimdilik...) İlkerle kaçamak yapma planları trafiğe takıldı, eve döndük.

Perşembe...
İlkerle çerçeveciye gitmeye karar verdik. Basmanede ararken meğer Üçyola taşınmışmış, vakit kaybı. olsun halloldu. Sonra hazır Ümit abla evde diye, AVM ye kaçtık. Haftaiçi sakinliğinde hediyeleri hallettik, birlikte kahve içtik, uzun uzun sohbet ettik. Evde ilgi odağımız sohbet konularımız hep Arca olunca işten güçten, hayattan bahsedemez olmuşuz. Ara ara yokladığımız "İstanbuldan taşındık, iyi mi ettik?" konusu bile açıldı:) Sonuç: "iyi ettik!".
Yılbaşı için benden farklı bir fikir çıktı bu yıl: herkes çalıştığı için akşam yemeği genelde gitmediğimiz düzgün bir yerde yensin, sonra pijama partisini bizim evde yapalım, içelim, güzelleşelim, herkesi yatıracak yer var, ertesi gün birlikte kahvaltı yapalım. Buraya kadar herşey güzel de son birkaç saat öncesine kadar yemek yencek yer ayarlanmamıştı. İyi napalım evde pizza yeriz derken Köşebaşında karar kılındı. Arcayı güzel güzel giydirip evde yedirdik, oraya gidinceye kadar biraz huysuzlandı ama ortama girince yılbaşı bebeği oldu. Baharatsız olmak kaydıyla bütün etlerin tadına baktı, üstüne gece tahılını da yedi. Hiç sorun çıkarmadı, mama sandalyesine uslu uslu oturdu. Uykusu gelmek üzereyken kalktık. Arabada Arcaya pijamalarını giydirdim. Eve geldiğimizde uyumuştu. Sonradan İlknurlar da katıldı, 8 kişi olduk, gırgır şamata, genelde NTV açık kaldı, güzel bir program hazırlanmış. 3 gibi yattım, Arca cücesinin yılbaşı olayı olmadığından sabahın 6 sında kaldırdı beni.


Cuma... Nazlılar uğradı, nefis bir cheesecake getirmişler. Cansuyla Arca bol bol oynayıp birbirlerinin gözünü çıkardılar, tırmaladılar.


Cumartesi ... Arcayı İlkere satıp İlknurla Alsancaka indik, hava nefisti, keşke Arcayı da götürebilseydik... Arca her sabah emerdi, bu sabah emmedi. Allahım yoksa memeyi bırakıyor mu? Gece tahılından yemeyip benim de memelerim ağrıyınca uyku öğünü verelim dedim, emdi. Bıraktı mı acaba sorusu garipti. Yani günde 1 defa da olsa emsin istiyormuşum. Öyle çok rahatlamadım. Ama rasyonel tarafım ağır basıp kendimi telkin ettim, napalım 10 ay emdi, bu da yeter ,hem daha çok özgürlük... gibi bahanelerle kendimi rahatlatmaya çalıştığımı hatırlıyorum. Çok yara almamak adına hazırlıklı olmak lazım, her an bırakabilir.

Pazar ... Annemlere kahvaltıya gittik. Arcayla uyumuşuz.. Sonra Nazlıların cheesecake inden alalım, hem hava almış oluruz dedik. Ama yeri yanlış anlamışız, Alsancak İskele yerine limanın etrafını tavaf ettik:) Nazlılara da ulaşamadık, komikti. Sonra Nazlılar bize ulaştı da bulabildik. İlkerle ilk İstanbula gittiğimiz günlerde her cumartesi turistik gezi yapardık. Ben özellikle yurttaki büyüklerden nereye gidilir, ne yenir öğrenirdim. Yanlış öğrenmişim, Beyazıtta Cafe Net aradık saatlerce, hem de hepi topu elmalı turta için. Meğer Beyoğlundaymış. Anılar epey güldürdü bizi. Arca arkada uyurken ben İlkerle önde oturdum, ne büyük nimet. (Ana kucağı varken hep yanında oturuyordum)
2009 un son haftası yapmam gereken herşeyi bitirince ve dinlenince 2010 a rahatlamış başladım.

Bu arada Mothercare'de indirim başlamış. Öğle tatilinde gidip önümüzdeki kış için Arcaya birkaç parça aldım, şimdiden yatırım yapmak lazım yazık ki sezonda çok pahalı oluyor.

28 Aralık 2009 Pazartesi

Arca ilk defa...

.... dün lasonille tanıştı. Oturma odasındayız, yerde oturup oynayışını izliyorum, pıtı pıtı sehpanın yanındaki kamyonunu almaya gitti. Herşeyi de önüne vermek istemiyoru zaten tembel mizaçlı bir velet, kendi işini kendi yapsın!! ama oyuncağı alırken dizi kaydı başı sehpanın ayağına çarptı. Önce çok bişey yoktur, öper, su veririm oyalarım dedim ama yok ağlaması durmuyor. Buz da yok, dondurulmuş bezelye koydum kafasına daha fena. İlker - allahtan alttaki eczane nöbetçiydi - lasonil aldı. Sürdük. Biraz sakinleşti ama uyukluyor. Tamam dün ilk defa sadece öğlen uyudu ve uykusu gelmiş olabilir ama bi türlü uyandıramıyoruz. Aklıma geldi: Bebek düşerse uyutmamak lazım!! Sarsıntı mı geçirdi? İlkere sakın uyutma dedim, doktoru aradım. Yok sadece soğuk kompres uygulayın lasonil de sürmeyin dedi. Bişey olmazmış. (öfff ya çok evhamlıyım değil mi!!) Soğuğa kızıyor, basıyor yaygarayı. Hem uyku, hem açlık hem de acı perişan etti miniğimi. O arada babası yemeğini hazırladı, biz buzdolabı magneti şeklindeki puzzle larımızı oynarken, cici yapıyoruz ayağına dondurulmuş bişeyler koydum kafasına. Alnı şişti, kızardı, sanırım moraracak. Bu arada uyku da açıldı. Yemeğimizi yedik misler gibi, keyfimiz yerine geldi ama ben yorgunluktan sızdım. Yemeğini yedirirken ellerim titriyordu, insan fena oluyor. Tabii ki en kötüsü böyle olsun ama bu bile gerdi:(

Halbuki güzel bir haftasonuydu... Havanın ilerki günlerde kötü olacağını bildiğimizden cumartesi gezeli istedim. Hem Arcaya evde giysin diye yelek almamız lazımdı. Göztepe yürüdük, Arca parkta kuşlarla oynadı. Sahil sakindi, öğle yemeğini körfeze karşı yedi, akşamüstü çaya ananeler geldi. Akşam Güllere gittik. İlkerin tezine göre Arca kimin yatağında uyursa bebekleri oluyor. Zeynepler istemezken o kadar çok o yatakta uyuttuk ki garanti sonunda hamile:) Arcanın yeni görev alanı Güllerin yatak:) Bakalım başarıya ulaşacak mıyız:) Pazar PS oynamaya karar veren İlker ve arkadaşlarına Arcayı postladık ve 3 kız AVM ye gittik. Ne kalabalık öyle... Yılbaşı öncesi fena...
Bugün pazartesi ama mutlu olmak için sebep çok...
Yarından itibaren izinliyim:) yılın son iş günü:)
Sonra bu akşam Ezel var. Geçen hafta üzülmüştüm, AROG bile kesmemişti.
Sonra....
dışarıda resmen gök çatlıyor, yarılıyor ve inanılmaz yağıyor.
en son çocukluğumda böyle yağmurlar yağardı. Ama ne yağmak. Günlerce sürerdi.
Daha eskiler İzmirin 40 ikindilerini bilirler. Ağustos sonunda başlar, ikindi saatlerinde birkaç saat sağnak yağarmış ve 40 gün boyunca hergün aynı saatte başlarmış. Üzüm serme-toplama zamanlarında ki bu Ağustos sonu oluyor, Akhisarda da hemen hergün sabah karşı yağdığını hatırlarım, bağ damında çocukların başına bir büyük bırakılır, sergi yerlerinde üzümlerin üzeri örtülürdü. Yağmur yağmadığı sene dedemin sevincinden annemlere fazladan çeyiz yaptığını anlatırlar.
Yağmur güzel...
Tatil güzel....
Arca şiş kafalı!

25 Aralık 2009 Cuma

yeni bir ilk

Yer cücesinden ilk defa gece ayrı kaldım.
Öncesindeki gece ne fenaydı. Uyuyorum, uzaktan bir bebek sesi...
Telsiz kapanmış (nasıl bilmiyorum) Arca uyanmış, saat 3!!
İlkerle ikimiz daldık odasına. Arca yatakta oturmuş, ağlıyor. Kimbilir ne kadar zaman sesini duyuramadı bize, gözünde yaş vardı. 5 dakika sakinleşip 10 dakika kucağımda uyuttum, sonra sabaha kadar kalkmadı.
Çarşamba sabah emzirip çıktım, İstanbula...

Arca... yemeklerini yemiş, ananesine ev gezmesine gitmiş, çam ağacının etrafında fır dönmüş.
Akşam babasıyla kudurmuş, eğlenmiş, kısa süreli Nazlılara uğramış, çok kolay uyumuş, gece hiç uyanmamış (eşşeğin nazı bana geçiyor!!)

İlker... müthiş baba kıvamındaydı, gece annesini bile çağırmadı, iyi kotardı bence... Arca da ona yardımcı olmuş...

Anne... 2 toplantıya katıldı, Elvanın Ümraniyeden Mecidiyeköye servisle geldiği sürede Okmeydanından taksi ile gelebildi. İstanbul işte, omuz silkti. Ağırlıkları Elvanın evine bırakıp Kanyon yoluna düştüler. Ekibin geri kalanı onları bekliyordu. Yemek sohbet, yüksek sesli kahkahalar, fısır fısır dedikodular, Arcanın resimleri, Tubaların nişan resimlerine karıştı, Cenk arada uğradı, 5 kız parke numuneleri üzerine beyin fırtınasına girişti. Ordan kalkılıp kahve içmeye başka mekana konuşlanıldı. Kimse işinden memnun değil, en memnunumuzun ifadesi "işler rayına oturdu, gidiyor". Gülayşe yeni işler peşinde, Next olsa süppper olur:) Tuba evlenmeyi bekliyor, Elvan ciddi rejim girişimlerinde, herşey zayıflamaya odaklı:) Emele hadi kızım çocuk yap telkinleri:) Tubaların düğün İzmirde 23 Nisan... ne güzel olacak kimbilir. Şimdiden planlar yapıyoruz.
Kızlarla toplanmayı özlemiş anne... O gece anne değil de yelizdim sadece. Arca sohbetlerin başrolünde olsa da elim kolum boştu. Çok özledim ama İlkerle mutlu olduğunu bildiğim için mızırdanmadım. Hatta iyi taraflarını çıkarmaya çalıştım. Aylardır ilk defa deliksiz uyuyabilecektim. Uyuyabildim mi? HAYIR :) gece uyanmaları bende alışkanlık yapmış meğersem, bundan böyle tilki uykuları ...
Perşembe Anadolu yakasındaki bölge müdürleri toplantısına gittim, gerginlikler yaşandı, benim sunuşu araya alıp ortalığı yumuşatalım dediler... Konu dağıldı. Program çok sarktığı için erken ayrıldım, neyse ki 19:30 daki uçağı 18:10 a çekebildim de akşam yemeğine yetişebildim. Beni görünce yemeği filan unuttu. Çıldırdık, keyiflendik. Açlığı yorgunluğu unuttum. Banyo yaptık, şap şap şap!!! Temiz tulumlarımızı giydik, uyku tulumunu giyerken gözler kayar gibi oldu, nerdeyse uyuyakalacaktı, hemencecik uyudu. Sabah dayanamadım, 6 buçuktan 7 ye kadar koltukta kucağımda uyuttum, kokusunu çeke çeke...
Annelik fena, iç acıtıcı, onun kokusu dünyaya bedel ama annelik bünyeyi sarsan bişey!!

Ümit abla dedi ki ilk gün iyiydi de perşembe biraz durgunlaştı, seni özledi galiba...
Galiba...

Not: hain velet dün gece kalktı!! diyorum nazı bana!!!

21 Aralık 2009 Pazartesi

Resimlerle Arca ... bu aralar

Arca bu aralar, yeni lezzetler peşinde... Şimdiye kadar hiç makarna yedirmemiştik. Hani öncelik proteinde ya.. Geçenlerde bi akşam kıymalı makarna günü yapalım dedik, İlkerle. Haşladığımız yassı spagettiden bir kase de Arcaya ayırdık. Yer mi bilemediğimizden öncesinde çorbasını yedirmiştik. Sonra bizimle tekrar sofraya oturdu ve tabir-i caizse makarnayı götürdü. Lüpletti, eğlendi, tabii biz de...


Arca bu aralar oturma odasına kurduğumuz özgür oyun parkının tadını çıkarıyor. L koltuğun önü Arcanın alanı. Orada telefonuna cevap veriyor... (evde telefon çaldığında elindeki oyuncak ne olursa olsun kulağına götürüp alo ya benzer bir ses çıkarıyor)

direksiyonuyla oynuyor...

Şarkı söylüyor...

arada oyuncakları koltuğun altına düşerse ciddi çabalarla almaya çalışıyor..


Arca bi de bu aralar...
"Al" "ver" ve "at" "tut" komutlarını anlıyor.
Evin ışıklarını açıp kapatıyor.
Altını açınca pipisini elliyor - erkek işte nolcak!!!
mama sandalyesinden caddeyi seyretmeye bayılıyor.
"gel" deyince emekleyerek peşimden geliyor, küçük kuçu kuçum benim:)
parkelerde kaymayı, perdelerle oynamayı çok seviyor.


bize en güzel zamanları yaşatıyor...

8 Aralık 2009 Salı

Uyku günlüğü - 4 ("yatır kaldır"da 6. gece) - yatır kaldır olmadı kaldır at!!!

Uzatmayacağım, Arca 6. gece itibari ile ilk uykusuna güzel güzel daldı. 12:15 ten itibaren - abartmıyorum - yarım saatte bir uyandı. Hadiii buyrun burdan yakın!!

Saat 4'e kadar her uyandığında sadece elimi karnına koydum, (hani Tracy Y/K yapmadan önce karnına koyun ağlamaya devam ediyorsa Y/K yapın diyor ya) uyudu, en fazla 1 defa Y/K yapmışımdır. (Arada diş jeli sürdüm, su verdim - hani ihtiyacı vardır diye...) Ama ben yat kalktan yorulunca İlkerden yardım istedim. 5'ten 6 buçuğa kadar uğraştı, Y/K Y/K Y/K belki 100 defa yapmıştır. Arada kapının kenarında durdum, lazım olurum diye, yok iyi kıvırdı ama Arca uyumadı. Tam daldı ezan!! Sağolsun bizim hoca uzun hava okuyor sanki, bitmek bilmedi (tövbe tövbe)

Bu gecenin sebebi neydi? En korktuğum: bizim Y/K oldu PROP:) Artık gülüyorum valla yapacak birşey yok.

6. geceyi de tamamladık, hala bir gecemiz de deliksiz uyku ile geçmedi. Daha önümde birkaç gün var, pes etmeyeceğim, ne demişler ? azimle .... betonu deler:)

Ya bu Y/K muhabbeti sıktı, biraz da başka şeylerden konuşalım.
Asmalı konaktan sonra ilk defa bir dizi takip ediyorum (avrupa yakasını saymıyorum) EZEL... Çok iyi yav!!! Ben Cansu Dereyi pek sevmem, hatta Nazlılar Cansu adını koymak istediklerinde ay o soğuk kadının ismini koymayın demiştim:) Aslında düzgün bir insan, iyi de rol yapıyor gördüğüm kadarıyla, neden ki ? Elektürüğümüz tutmadı herhal :) Neyse Cansu yüzünden önce diziye pek ısınamamıştım ama şimdi hastasıyım. Ve mutluyum, yıllardır ortamlarda dizi muhabbeti yapılır ben bön bön bakarım. İlkere her yıl dizi edinelim der dururum. Uğraştık da, ama olmadı. Meğer Ezel'i bekliyormuşuz ezelden beri. O dayının derin düşünce olayına hastayım ya... "sadakatle başlayan ihanetle biter!"

Arcanın mama sandalyesini masaya taşıdık. Eskiden mutfakta kenarda duruyordu. Yemeği önce ona yedirdiğimizde çok yemiyor sanki ama kendi yemeği bitsin, biz yemeğe başlayalım, karnı tok olsa bile ona da birkaç lokma verelim yediklerimizden, bayılıyor. Dedim herhalde bizimle yemek istiyor. Masanın en güzel yerine çektik sandalyesini, pencereden dışarısını da seyrediyor. Biz yerken ona da yediriyoruz, acayip keyifli, umarım böyle gider. Sanırım o da kendini bizden biri olarak birey olarak görmek istiyor, böyle mutlu oluyor.

Kulak, burun öğrendi sanki. Burnunu göster deyince gösteriyor, kulağını tutuyor. Ama havasında olacak, başka şeye yoğunlaşmamış olacak. Yani tüm şartlar olgunlaşmış olacak.

Bugün Y/K de 7. günümüz... hadi bakalım... mucize beklemiyorum...
Not: Yorumlarıyla destek olan herkese teşekkürler, bakalım başarabilecek miyiz? en azından denedim, gerçekten denedim diyebileceğim.

Konu ile ilgili serinin tamamı :
Uyku günlüğü - 1
Uyku günlüğü - 2
Uyku günlüğü - 3
Uyku günlüğü - 4
Uyku günlüğü - 5
Uyku günlüğü - 6
Uyku günlüğü - SON

7 Aralık 2009 Pazartesi

Arca bugün ilk defa...

el salladı. Ben kapıda hazırlanırken o İlkerin kucağındayken, belki 100. defadır "anne gidiyor, hadi el salla, Arca" lafına ilk defa el sallayarak cevap verdi!!

29 Kasım 2009 Pazar

Bayram ve ilkler


Oldum olası kurban bayramlarını sevmem, hayvan hakları koruyucusu ya da vejeteryan olduğumdan filan değil, bana aynı anda bu kadar hayvanın telef edilmesi mantıksız geliyor. İnsanlar bu kadar kan akıtacağına (tabii etrafında ete ihtiyacı olanlar varsa bunları ayrı tutuyorum) ne bileyim bir yetimhanenin, yada bir ailenin yıllık et masrafını üstlenseler olmaz mı? bayram süresince ve sonrasında bıkana kadar et yemek, yedirmek ne derece mantıklı? Neyse... Bayram benim için sevdiklerinle bir araya gelmenin bahanesi, ama...
Bu bayrama grip damgasını vurdu. Sadece anane babane ve benim ananem ziyaret edilebildi. Teyzem hastaydı, İlkerin teyzelerine de grip korkusundan gidemedik. Elvan bayram öncesi anneleriyle teyzesine geçmişti, onlar da aile boyu grip olunca Arcayı götüremedik. Ablam da grip, anneme gidişimizi bile farklı zamanlara denk getirmeye çalıştık.
Böylece bizim için bayram ziyaretleri ilk günle sınırlı kaldı. Dün tüm günü evde geçirdik. İlker playstation oynadı, tam mesai yaptı, ben ütü yaptım hatta Arca uyurken DVD bile izleyebildim. Çocukluk aşkım bir müzikal: Yedi kardeşe yedi gelin. Annemle yaşıt bir yapıt, çok çok keyif verici... Bugün mutlaka dışarı çıkmak istedim, içim sıkıldı galiba. Tufanla Zeynep geldi, erkekleri evde bırakıp biz sahilde yürüyüşe çıktık, Arca pusette uyurken sohbet dedikodu, iyi geldi valla. Ama Arcayı üşütmüşüm galiba akşam burnu akıyordu, hadi bakalım inşallah kötülemez.
Arca iştahlıdır, yani 6 öğünün tamamını silip süpürür, hele kahvaltıya bayılır(dı). Son 4-5 gündür iştahsızlık tavan yaptı. Ağzını kapattı mı açtırmak mümkün değil. İlk zamanlar İlker yedirebiliyordu, artık o da sökmüyor. Ancak çok acıkacak, o zaman yiyor. Kısacası 1 hafta öncesine kadar yedikleri üçte birine düştü. Emiyor bak haksızlık etmemek lazım hem de iliklerime kadar ama ben sadece 3 öğün emziriyorum. Düzeni tatilde de bozmadım, hem katı gıdaları tüketmesi lazım, süt bir yere kadar... Demir eksikliği çıkmıştı, damla kullanmaya başladık. İlk günler kaşıkla içiremeyince 10 damlayı yemeğine kattık ama zaten iştah yok, damlasını hiç alamamış oldu. Sonra kaşığa birkaç damla damlatıp yemeğin arasında vermeye çalıştık, bu defa tadını beğenmediği için yemeğe de ağzını açmaz oldu. Halbuki ben tadına baktım, karamel gibi, kötü değil. Vitaminini seviyor, vitaminin damlalığı ile verince ağzını açıyor ama beğenmediği için püskürtüyor. Dertliyiz kısacası... Sahi biz bu demir damlasını nasıl vereceğiz bu velete??
Arca bu aralar çok ilginçleşmeye başladı. Aylar önce "ah bi laftan anlasa, ah bi boğuşacak oynayacak yaşa gelse" gibi cümleler kurardık, işte bugün o gün:)
- "babanın göbüşü aç!" dediğimizde İlkerin T-shirt ünü sıyırıp göbüşe pat pat yapıyor.
- "Zuzuyu göster, panda nerde?" deyince oyuncaklarına bakarak yerlerini gösteriyor.
- Kitabında kırmızı balık var, süngerin arkasında saklı, kırmızı balığı göster deyince süngeri çekip gösteriyor.
- İşaret parmağını da kullanmaya başladı, mama sandalyesinin masasına yemek dökünce parmağıyla işaret ediyor.
- Çorap düşmanıyız zaten, ayağında tutmuyor.
- Öpüyor, ay buna bayılıyorum:)
- Ayı gücü var, yatağındayken boynuma sarılıp resmen kendine çekiyor.
- Bir ara banyoda ayakta dikiliyor ve bir türlü oturmuyordu, ürkmüş gibi bir hali vardı, oturtsak da iki eliyle süngere yapışıyordu. Koltuk altlarını temizleyemiyorduk. Son günler bir gevşeme geldi üzerine, tekrar şap şaplara, oyunlara başladı, mutluyuz.
- Oyuncak arabasıyla oynamaya başladı, gerçi genelde deviriyor ama sürmeye çalışıyor.

İştahsızlık haricinde keyifliyiz...
Yemeyen bebek zormuş, çok zor. Özellikle benim gibi yemek yedirmekten haz alan bir insana göre değil. Her kötü hadisenin sorumlusu kabul ettiğimiz -diş-tendir diyor, geçici bir dönem olmasına dua ediyoruz.

26 Kasım 2009 Perşembe

uzun bir post olacak - 9. ay kontrolü & tatil

Tatil güzel şey...

Havalar güzel olunca bol bol gezdik. Elvanla sahil yürüyüşleri, Alsancak turları, Forum gezmeleri yaptık. Sohbetlerimiz sık sık işten aramalarla kesilse de eski günleri yadetmek iyi geldi.

Arca ile 24 saat ayrılmamak harika.
Ama yazık ki bu günler zor. Huysuzluk, uykusuzluk tavan yapmış durumda.

9. ayımız bitti, 10. ayımıza girerken;
- Birçok ilklerimiz var... karşılıklı top oynuyoruz, atıp tutmaca. yeni oyuncaklara mutlu tepkiler veriyoruz.
- komik bir emekleme stilimiz var. Daha doğrusu götümüzün üzerinde lokasyon değişikliği, sonra parke üzerinde yüzüstü geri geri sürünmece, yerleri temizlemece... Önce bir ayağını altına alıyor ama bir türlü poziyon tutturamıyor pat göbüşün üstüne:)

- Bütün dişetlerimiz şiş ama ilk 4'ten sonra henüz görüntü yok
- Yabancılıyoruz... Elvana ağladı, sonra kanka oldular ama ilk yarım gün ancak alıştılar.
- Hem kucak istiyor üzerime tırmanıyor hem de kendini biyerlere atıyor.
- Herşeyi keşfetme merakı başladı. Halının üzerine koydun mu bi şekilde yolunu bulup patates soğan sepetlerine saldırıyor.
- Sehpa ve koltuk kenarlarına yatak korkuluklarına tırmanıyor. Yürücek mi ne ?? diyorum İlkere, yok dötünü kaldıramaz diyor:)
- Bi ara süper iştahlıydı, num num sesleri çıkararak yiyordu, son birkaç gündür nerdeyse hiç yemiyor sadece emiyor.

Arca cücesini dün doktora götürdük, aslında randevumuz salı 18:30 du ama grip korkusundan ilk randevuyu almayı istedik. Çarşambaya ertelemek zorunda kaldık.
Bir gece önce kaç defa uyandığımı unutmuş halde doktora : "biz bugün buraya uykusuzluk sorununu çözmeye geldik, çözmeden gitmeyeceğiz!" dedim. "hhmmm" "bu olayın anne özlemiye alakası yok, t-shirtlerimi yanına verdim, kesmedi, 5 gündür 24 saat birlikteyiz, duygusal bir tarafı kalmadı bu işin, bu başka birşey. Açlık desen, kesinlikle değil adam benden çok yiyor (o güne kadar süper bir iştah vardı). Gündüz uykularını 3 ten 2 ye düşürdük. yani bu başka bişey, bunu şimdi çözmeliyiz!!" Ben böyle çemkirince doktor bıçak kemiğe dayandı sandı, bazı ilaçlardan bahsetmeye başladı, 9 ay civarı uykusuzluğun sıkça görüldüğünü, gece uykularının azalmasının gündüz huysuzluk, düzensilik ve iştahsızlığa yol açabileceğini, birkaç gün ilaç kullanırsak düzene girebileceğinden bahsetti. Uyku çaylarına bile şiddetle karşı çıkan ben, hemen yelkenleri suya indirdim. Yok yani gündüz ddüzenimiz iyi ,iştah var, sadece gece çok sık uyanıyor filan deyince doktor da diş olabilir muayenede anlarız dedi. Nitekim hepsi kabarmış ama patlayan yok. Dedim ki geçen ay da aynı şeylerden bahsediyorduk, niye hala çıkmadı bu dişler?? 4 ay bile sürebilir, sabırlı olmak lazım dedi. Yani hala en güçlü olasılık bu. Dedim ki dişler tamamlanınca hangi mazereti bulacağız? Diş bizi 7 ay idare eder, sonra da başka mazeretler buluruz dedi:) Arcayısolgun buldu, kan testi yaptırdık, kansızlık çıktı, şimdiye kadar demir takviyesi yapmamıştık, başladık. Herşeyi yiyebiliyoruz, 1 yaşına kadar yasaklar : yumurta beyazı, bal, inek sütü. Yemek düzenimiz aynen devam. Kilo almışız (300 gr kadar) boy yarım santim uzamış, hala standartların biraz üzerindeyiz.

Böyle böyle böyle büyüyoruz.
Yarın bayram, ziyaretler, el öpmeler... mutlu bayramlar...
Artık yatayım, Arca daha şimdiden 3 defa uyandı, bu gece yine uzun olacak!!

30 Ekim 2009 Cuma

Arcada son gelişmeler...

- Ablam Arcanın elinde iltihap farketti. Tecrübeli anne başka oluyor tabii. Bizim yer cücesinin tırnaklarını ben kesiyorum, emerken... Ama artık emerken bile hareketli olduğu için galiba bi tanesi biraz kökünden gitmiş ve kızarmış. Ne yapsak bilemedik. Doktoru aradım. Açık bırakın, bepanthen plus sürün, patlatmayın, kendisi geçer dedi. Acayip üzüldüm ama:( Minicik parmağını iltihap kaptırdım diye içim yandı. Bu sabah artık iyice şişmiş ve iltihaplanmıştı. Umarım çabucak geçer.
- Yatar pozisyondayken ellerimizi uzattığımızda önce oturmuyor, direkt ayağa kalkıyor.
- İlk defa koltuk köşesinde oturttuğumuzda acayip mutlu olmuştu. Kahkahalar atmıştı. Şimdi koltuk kenarında - tabii ki bizim desteğimizle - ayakta dururken aynı tepkileri veriyor, galiba "başardım!!" sevinci:)
- Tavuklu kereviz yedi. İlker babalık testi yaptıracak!! Şimdilik sebzelere pek hayır demiyoruz. Bugün karnıbahar günü. Bakalım kıymalı karnıbaharla aramız nasıl olacak? Hergün yeni bir tat...
- Mevsim itibari ile kayası yiyememişti, hafiften kabız da olunca Hipp'in kayısı püresini denedik, sevdi, yarım kavanoz götürdü. Ertesi gün istemedi. Ben de ara öğününde Etinin bebek ekmeğinin üzerine labne peynir sürdüm şerit şerit bölüp masasına koydum. Kendi kendine yedi. Tabii üst baş, mama sandalyesi berbat durumda ama olsun, kendi kendine yemeğe alışsın. Elle yiyor da hala kaşık konusunda beceriksiziz.
- Emeklemek hala gündemimizde değil ama götün götün gidiyor. Oturduğu yerden yarım metre ötesinde yine oturur pozisyonda buluyoruz kendisini, küçük oturan boğa!! Arkadaş emekleyerek yerlerde sürünmüyor, pek asaletli düdük:)
- Oyun halısında bırakınca oyuncakları ile kendi kendine yarım saatten fazla oyalanabiliyor.
- Anneci olduk galiba. Babasıyla olan mükemmel ilişkisi bozuldu sanki. İlkerin kucağına gidince mızıklıyor, gözü hep bende, görüş alanı içinde değilsem yaygarayı basabiliyor. Ben seslenince başka türlü bakıyor. İlker bütün gün aralarını düzeltmeye çalıştı. Sanki babaya posta koyar bir hali var, İlker konuşunca "bi sus" der gibi sesler çıkarıyor, susturuyor. Okuduğum kadarıyla bu aylarda anneye bu bağlılık normal, İlkere anlatmaya çalışıyorum ama bir yandan da hak veriyorum, zor. Bakalım geçecek bugünler.
- Gece uykularımız hala beter. Bir "geçecek inşallah" vakası da bu! Gece tahılı ile ilgili Kirazımın önerisinden sonra aldım, denedim ama çok yemedi, hatta kiraza mail attım, danıştım. Diğer akıl hocası Özgürüm, Elanın uykuları nasıl, meraktayım, çözüm var mı?? bu ara hep bilgisayar başındayım, araştırmadayım. İlla ki geçecek ama zor zamanlar...
şimdilik gelişmeler böyle...