Arca : "of kurabiyeleri de koyduk fırına, bekle şimdi işin yoksa! Ege'nin annesi Elif teyzeyi yakaladığm yerde öpmeli, süper yapboz yav!" |
26 Aralık 2011 Pazartesi
Hafta sonu Vol.1 : Chocolate chip cookies activity
“haydi oylar Yeliz’e, Yeliz gelsin meclise”!!
Yaşım 33.
25 sene bu şekilde çalışırsam emekli olacağımı düşünüyorum.
Allahın biçtiği ömür bilinmez lakin bu hayat şartlarında 25 sene yaşayabileceğimi sanmıyorum. Dolayısı ile emekli maaşımı muhtemelen hiç göremeyeceğim.
Eğer milletvekili olursam;
25 sene bu şekilde çalışırsam emekli olacağımı düşünüyorum.
Allahın biçtiği ömür bilinmez lakin bu hayat şartlarında 25 sene yaşayabileceğimi sanmıyorum. Dolayısı ile emekli maaşımı muhtemelen hiç göremeyeceğim.
Eğer milletvekili olursam;
25 Aralık 2011 Pazar
Evde bir çocuğun olması demek…
Evin mütemadiyen savaş alanı olması demek.
Buzdolabında bolca süt, meyve, yoğurt demek, sağlıklı beslenmek demek
24 Aralık 2011 Cumartesi
Kaz ayaklarımın müsebbibi bulundu
Hayır pek çok
sırıtmak değil sadece. Tamam o da var. Tamam cidden sürekli sırıtan bir
suratım! Lakin sadece o değil. Asıl sebep lensler! Daha doğrusu kuruyan
lensler!
23 Aralık 2011 Cuma
HAYIR, yalnız değilim! : Bu bir TO DO LIST postudur!
Geçenlerde Gamze ile yazışırken ikimizin de sadece kendimizde var olduğuna inandığımız, bir
benzerimizi bulduğumuz için ölümüne sevindiğimiz bir yönümüzü keşfettik.
LİSTELER!
Hiç bu kadar
mutlu olduğumu hatırlamıyorum, benden bir tane daha var, üstelik neslimin
tükendiğini sanıyordum. Evet biz Gamze ile “to do list”lerin bile listesini
tutan kadınlarız. Hayata ne gibi bir katkımız var bilmem ama biz böyleyiz, bizi
seven böyle sevsin!
Yeni yıl
yaklaşırken fark ettim ki ben – tatil günümde yapılacaklardan, menüye kadar,
market alışverişinden, yılbaşı hediyelerine ve hatta “okunacak” “alınacak”
“daha sonra alınacak”, “alınsa da olur alınmasa da olur” kategorisindeki
kitaplara kadar liste hazırlayan – ben, hayatımda hiç yeni yıl listesi
hazırlamamışım.
Hay bin kunduz!
Dün saat dedim
çıkarmıyorum dedim ya, hay eşek arıları sokasıca dilim! Akşama doğru klik diye
bir ses, saati elimize aldık. Var bir gudubetlik hadi hayırlısı : )
Hafta sonu
dötümüz donacakmış. Ayaz olacakmış. Ayaz bir hava koşulu değildir, hiç haz etmem
kendisinden! Ilık olsun yağmur olsun. Ha illa ki soğuk yapacaksa kar yağsın,
bir anlamı olsun.
Uzun lafın kısası
umumiyetle evde ikamet edeceğiz cüceyle.
22 Aralık 2011 Perşembe
“Bebekten sonra hayatınızda ne değişti?”
Hani klasik anket soruları vardır, “bebekten sonra hayatınızda ne değişti?”
Ulan hayatım değişti dalga mı geçiyorsun!
Dün şu ZAZ ileilgili yazıyı okuyan Emre, kahkahalarla beni aradı. Evet “okuyucularımdan beğeni telefonları alıyorum” alt metnini işte tam bu noktada yazıya enjekte ediyorum! Çiçek göndermek isteyen olursa adresimi verebilirim:P
Emre kim diye merak edenler yazının sonundaki dip notu okusunlar. Burada bana uzun uzun şahıs tasviri yaptırmasınlar.
Neyse biz telefon sohbetine dönelim.
Taktik taktuk tiktak tiktak
Dün akşam
annemlere gittik, balık alkol. Maçın bitimine doğru benim gözler kaymaya
başladı. Arca bir cin. Ufak tefek uykusuzluk arızalarını müteakip uyudu eve
gelince… Ben de o miskinliğin üzerine dört gündür kıyamadığım fönlü kafamı
yıkadım, biraz miskinlik daha…
Dumur diyalog #34
Hazzın ertelenmesi ile ilgili olan oyunu yeniden oynamak konusunda konuşurken...
---------------------------------------------------------------------
A: Noel Baba’ya
kızıyorum.
İ: Neden babacım?
A: Hep kitap
getiriyor, hep kitap getiriyor, hiç oyuncak getirmiyor.
---------------------------------------------------------------------
A: Annem seni
seviyom.
Y: Neden beni
seviyorsun?
A: Anne olduğun
için seviyom.
21 Aralık 2011 Çarşamba
Magandalık sana mı kaldı kadın!
Yağmurun şehri esir aldığı o gün, sabahın beşinde İstanbul’a
gitmek için yola çıktım. Bu aralar taksi kullanmıyorum, otoparka bırakmak daha
ucuza mal oluyor.
Neyse… Gece gök yere inmiş, sokaklar Venedik’ten hallice…
Arka sokaklardan kestirmeden gidiyorum. Zira velet sabahın köründe naz yapmaya
karar vermişti. Önümde tıngır mıngır bir beyaz Şahin. Ne sinyali belli olur, ne
freni. Sollayayım şunu dedim. Hiç huyum değildir, tin tin takılırım önümdekine,
şeytan dürttü kanımca. Magandalık şeytanı. Gaza bastım, tam yanından geçerken bir su birikintisine –
su birikintisi pek mütevazi bir tanım oldu, Tahtalı barajından hallice demeli –
girdim, bütün su beyaz Şahin’in üzerine…
Karışık kaset
Yağmurun İzmir’le
işi bitmiş, bulutlarını da alıp gitmiş bu sabah. Geriye yıkanmış, temizlenmiş
bir şehir kalmış. Öpesim geldi, hani çocuklar banyodan sonra mutlaka öpülür ya …
Bizim
gençliğimizde (hey allam yaşlanıyoruz) “karışık kaset” diye bir kavram vardı.
Hatta bunun için dükkanlar vardı, resmen sektördü yav! Misal Göztepe’de bir
Murat vardı, karışık kaset hazırlardı. Yasemin Hediyelik eşya dükkanının
yanında. Birkaç basamak ile inersin, her yağmurda su basar. Listeler vardı,
seçerdin. Sevgililer birbirlerine mesaj kaygılı karışık kasetler hazırlardı.
Hah işte muhterem kocam dün gecesini buna ayırdı. Tabii devir değişti, şimdi
karışık MP3 CD’si hazırlanıyor.
20 Aralık 2011 Salı
"Bebenizle vedalaşıp öyle evden ayrılın" diyor...
ben
değil uzmanlar... işe giderken çocuğunuzla vedalaşarak evden ayrılın, böylece
gittiğinizi bilsin. En doğrusu buymuş. Biz de uzmanların pek değerli görüşlerine
riayet ettik ve bu yaşına kadar hiç uyurken bırakmadık Arca’yı. Çok bilirim sabah sekizde melek gibi uyurken dürtüp, "kalk len anan gidiyor, öpüş koklaş sonra arıza yapma" dediğimi.
Yalnız küçük
küçücük bir detayı atlamış uzmanlar…
Salyangoz ailesinin pazar gezmeleri
Yağmur yağdı mı duramıyorum evde, salyangoz muyum neyim:)
Yürüyüşe çıkamıyorsam, balkona çıkarım mutlaka o yağmur kokusunu duymam lazım. Misal dün akşam korkunç geçen İstanbul seyahatinden ve Arca’yı uyuttuktan sonra montları giyip balkona çıktık İlker’le. Yıllar sonra ilk defa iki fırt sigarasından çektim, içime çekmeden ama : )
Hey gidi eski dost hey gidi ezeli düşman!
Neyse yağmur en güzelinden Pazar günü yağmıştı. İlla ki dışarı çıkalım diye tutturdum İlker’e. Güzelbahçe mi Alsancak mı derken Alsancak ağır bastı. Üç yedek kıyafet ve hatta içlik tayt Arca’nın nazik totosu üşümesin diye.
Kıbrıs Şehitleri, Kordon…
19 Aralık 2011 Pazartesi
İlker'e diyet bozduran kurabiyeler
Son bir taneyi, yalvar yakar kaçırdım İlker'den. Bayıldı!!
Tarçınlı, zencefilli, ağızda dağılan kıvamda... Yani tam kıvamında...
Tarif veriyorum.
Tarçınlı, zencefilli, ağızda dağılan kıvamda... Yani tam kıvamında...
Tarif veriyorum.
18 Aralık 2011 Pazar
Arca bu aralar...
Çorabını
çıkardıktan sonra ayak parmaklarının aralarındaki pislikleri temizliyor. İnce
motor gelişimi açısından olumlu buluyoruz.
Hala ana
babasının aksine tavuklu kereviz ve kıymalı kabak yemeklerine bayılıyor.
Arca’nın gastronomisi ile ilgili yorum yapmaktan çekiniyoruz.
16 Aralık 2011 Cuma
Günün çorbası : Köfteli çorba
Bloğun isminden
kaynaklı bir çorba tarifi beklentisi her daim vardı, biliyorum. Özellikle katı
gıdaya geçildiği dönemde takipçiler, Arca’nın sebzeli çorba tariflerini buradan
yayınlayacağımı sandı, avucunu yaladı.
İki sebebi var;
Dumur diyalog #33
Uyku monologları:
Umidim gelsin! Umidim gelsin! (Çok özlüyor garibim)
Sarp benim makarnamı yemesin! Yemesin! Yemesin! (Sarp tombul ve çok tatlı bir çocuk, belli bizimkinin de yemeğine sulanıyor)
Bal yiycem bal yiycem (getiriyorum gecenin bir vakti yemiyor eşek herif:P)
15 Aralık 2011 Perşembe
"Yeliz, yeni yıl akşamı cezbedici ol."
Puhahahahah
Bugün mailimin
gelen kutusuna teşrif eden postalardan birinin “konu” kısmındaki emir cümlesi
bu idi.
“Yeliz, yeni yıl
akşamı cezbedici ol.”
PEKİ!
Günün çorbası production gururla sunar: Yazdı, yönetti, oynadı... Arca'nın tek kişilik gösterisi
Arca günlerdir babasını birlikte uyuma vaadiyle kandırmakta, her seferinde son anda çark etmektedir.
Evvelden birlikte uyuyacakları tarihi "ayın on beşi" olarak belirlemişti, bugün ayın on beşi diyerek ona laf bırakmadığımız için yeni taktikler geliştirdi.
Evvelden birlikte uyuyacakları tarihi "ayın on beşi" olarak belirlemişti, bugün ayın on beşi diyerek ona laf bırakmadığımız için yeni taktikler geliştirdi.
14 Aralık 2011 Çarşamba
Havadan sudan çoğunlukla kitaptan
Dün fark ettim ki inanılmaz umursamaz bir insan olmuşum. Uçakta nemlendiricimi sürdüm, makyajımı yaptım. Etraftan gelen garip bakışları sallanmadım. Böyle bir rahatlık, bir sallamazlık. Sonra aramızdaki boş koltuğun yanında oturan kadının hangi kitabı okuduğunu anlayamadım – böyle bir manyağım ben, ne okuyor millet illa ki göreceğim, sonra bu tanımadığım insanların hakkında okudukları kitapla ilgili yorumlar yaparım – dayanamadım, o kitabı açık kucağına bırakmış halde uyurken ben kemerimi çözdüm, kitabı hafifçe kaldırıp kapağına baktım, derken küçük bir hava boşluğu bir sarsıntı, kadınla göz göze geldik. Kanımca benim sapık olduğumu düşündü. Bense onun henüz evlenmemiş, iş güç sahibi, kuvvetle muhtemel ailesi ile yaşayan ve birer birer evlenen arkadaşlarının ardından kendisi de geç kalıyorum korkusu ile ilk aklına yatanla nikah masasına oturacak, 30 yaş üstü bir kadın olduğunu düşündüm.
Evet, kitabın ne olduğunu anlayabildiğim için bu kadar fikir yürütebiliyorum.
Evet, kitabın ne olduğunu anlayabildiğim için bu kadar fikir yürütebiliyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)