22 Ekim 2013 Salı

Yazmak istemiyom! Küstüm oynamıyom!


Bak başlıkta bile “yorum” yerine “yom” ile bitirmemden anlaşılmış olmalı ki harbiden “istemiyorum” yazasım bile yok.
Sen bilmezsin ben İstanbul Türkçesiyle filan konuşmam. Geliyom- gidiyom- yapıyom- yapcam- gelcem der kısadan giderim.
Yeni şarkılardaki o kafiye tutturma modasıyla da ilgisi yok, doğuştan yani, sonradan olma değil. Bunu fark etmem için taşradan ayrılıp okumak için İstanbul’a gitmem gerekmiş, İstanbullu bir arkadaşım benim kestirmeden Türkçemle dalga geçtiğinde noluyoz :P  demiştim. Bakma şimdi hanım hanım konuşmaya kasıyorum, uzun kelimelerle anlatıyorum meramımı ama içimdeki taşralı hala yerinde sayıyor.

21 Ekim 2013 Pazartesi

Gıcık yazı :S

Tatil bitti, yeayyyy çocukları okula kocayı işe postaladım diyenler, beni teselli edecek güç sizin damarlarınızdaki asil kanda mevcut değil. Hatta hiç kimsede mevcut değil, o He-Man veledi gelsin güç bende filan desin mesela, yürü git derim.

12 Ekim 2013 Cumartesi

Dumur diyalog #109

Y: eve gidince kekle keyif yapalım çay mı süt mü mandalina suyu mu?
A: mandalina suyunu tercih ederim
.....
Annesinin ayakları için; "ay senin pis kokulu ayaklarını seveyim"
......

10 Ekim 2013 Perşembe

Faşo Ağa

Andımız yasaklandı. Ben Serkan’ı düşündüm. İlkokul arkadaşım Serkan geldi aklıma.

9 Ekim 2013 Çarşamba

İlk yemeğim: Patates kömürü

'90'ların başı, ortaokul yılları. Okulun açılmasına pek az bir zaman var. Ya anneannem ya da dedem hastaneye yatırılmış, annem ve teyzem refakatçi, eve gelemiyorlar. Kızları bir evde toplamışlar, birbirimize göz kulak oluyoruz, ablam, ben ve teyzemin kızı.
Ablam kıyamam o yıl üniversite sınavına girecek, dershaneye gidiyor, boyuna ders filan çalışıyor, bize katiyen takılamıyor. Biz Zühre ablamla Perşembe pazarına gidiyoruz, markete gidiyoruz, evin işini gücünü yemeğini yapacağız, özgüven zirve! Kıvıramadık mı pazardaki teyzelere soruyoruz, “fasulyeyi nereden alalım?” , “hangi tezgahın domatesi güzel?”

Anne olunca öğrendim

Anne olunca anlar mısın anlamaz mısın bilemem ama eşek gibi öğreniyorsun bazı şeyleri.
Mesela “seni hiç sevmiyorum!”lar zamanla acıların çocuğu tonundan “sen beni hiç sevmiyorsun”lara dönüşüyor.
El kadar velet dersin, allah seni inandırsın seçim zamanı ekranda ağlayan politikacıların duygu sömürüsü bizimkinin yanında devede kulak! Anne olunca sesini yükseltmemen gerektiğini öğreniyorsun. Yiyorsa yükselt, “sen beni hiç sevmiyorsun”la başlayan cümlelerin iç acıtıcılığıyla bak bakalım baş edebiliyor musun?

8 Ekim 2013 Salı

“Bir çocuğa nasıl davranman gerektiğini bilmiyorsun!”

Hani öyle kalırsın, hani ne diyeceğini bilemezsin, bakarsın oğlanın suratına. “Etraftan ne derler?” diye çekinmekten çoktan vazgeçmişsindir de böyle bir tepki eşekten düşmüşe döndürür adamı. Bunu hak edecek bir halt ettiğin de yoktur ha!

Dürümünü tam istediği gibi yaptırtmana rağmen masadaki turşu ve elindeki ayran daha cazip gelmektedir cüceye. Bir söylersin, iki söylersin, ı-ıh yok oralı olmaz. Dahası gözünün içine baka baka hüpletir ayranı. Sonunda sabrın taşmıştır. Önünden turşuyu elinden ayranı alır, masanın öte yanına koyarsın ve “yemeğini ye!” dersin.

4 Ekim 2013 Cuma

O zaman Carpe Diem bebeyim!

Kitap kulübü toplantısı…
Leyla Erbil’den Tuhaf Bir Kadın… Mekan ORA LAHMACUN
(Güleni tepelerim! Hayır, biz böyle kitap kulübü edebiyat tartışması, Tea&Pot’ta bitki çayı demlenmeleri filan… entel mi görünüyoruz oradan? Hayır, bacım seni temin ederim ki değiliz, katiyen değiliz! İşten çıkmış karnı aç bir avuç kadınız.)

3 Ekim 2013 Perşembe

Dağınık darmadağınık

Kredi kartı ekstrem gelmiş. ŞOK!
Bir yanlışlık var dedim, İlker of boşver dedi. Tek tek her kalem harcamayı didikledim. Arca’nın ayakkabıları, benim fahiş fiyatlı çantamın bile taksiti var. Hemen hiçbir kampanya fırsatını kaçırmadığımdan tutarın üçte biri kitap. Bu ay vicdan yapmışım Arca’ya da üç tane kitap almışım Allah için.

2 Ekim 2013 Çarşamba

Türkiye'yi izlediniz.

Arca babasının göğsü ile göbeği arasına yatmaya bayılır. Ölmek üzereyken tam da oraya yatmaya alışmış oğlanın babasının tabutuna yine öyle kafasını koyması... Çok hazırlıksız yakalandığım bir sahneydi. Yerin altında ilerlerken metronun diğer yolcuları gözyaşlarımı görmesin diye güneş gözlüklerimi taktım. Çenemden süzüldü, gören oldu mu bilmem. 

1 Ekim 2013 Salı

İçimde bir sıkıntı? ne diyelim, hayırlara vesile

Üzerimizde kolsuz bluzlar altımızda etek, yazdan kalma bir hava, sohbet ediyoruz havadan sudan, yok özellikle havadan. Tamam sıcak, tamam güneşli falan ama bir baskınlık vardı havada. Yağsa rahatlayacak mı?
Bende de aynı havalar bu aralar.

Büyüyünce böyle bir anne olmak istiyorum

Ekrana baktım baktım ve gayri ihtiyari "büyüyünce böyle bir anne olmak istiyorum" dedim. Öylesine çıkıverdi ağzımdan hiç düşünmeden. Gerçi düşünmüşüm demek ki, demek ki bilinç altımda bir yerlerde Arca bir yetişkin olduğunda nasıl bir anne olmak istediğime dair ipuçları biriktirmişim ve yirmibeş sene sonraki Yeliz ve Arca ikilisini karşımda sohbet ederken bulduğumda dökülüvermişim.

30 Eylül 2013 Pazartesi

Güzel Harabeler

Bazen bedel ödemek gerekir. O kitabı bitirmek istiyordum ve öz evladımın nöronlarından birkaç yüz tanesinin ruhuna elfatiha okumakta tereddüt etmedim. Elindeki ipad ile aşk yaşayan Arca "annecim sen biraz daha oynar mısın ben bunu bitirmek istiyorum da" dediğimde gözlerini gözlerime dikti, bakışlarında "dalga mı geçiyon be anne" sorgulayışı vardı ama toparlanması uzun sürmedi. "A e ım benim de şu çiftlik oyununa bakmam lazım" diyerek vicdanımı rahatlatıp nadiren eline geçirdiği fırsatın tadını çıkarmak üzere koltuğa daha da gömüldü.

Bir cumartesi öğle öncesi bizim evin halleri:)

Gudubet misin arkadaş!

Boğaz ağrısı şikayeti ile uyandığımda saatler 04:45’i göstermekteydi. Her parça iş için bir zaman dilimi belirlerim ben. Bir birim genelde 5 dakikaya denk düşer. Tuvalet vs işleri iki birim, giyinmek bir birim, eşyaları son kontrol bir birim ve beş birime dönüşmemesi için Arca’nın gıdısından öpücük yerine koklama işlemi bir birim.
Ve taksi gelir.

27 Eylül 2013 Cuma

4,5 yaş anasının anatomisi & babasının babatomisi

4 yaş anatomisinin üzerinden bir ilkbahar bir de yaz geçmiştir. Gel gör ki 4,5 yaş anatomisinin üzerinden koca bir silindir geçmiş gibidir. Yaz aylarından kalma salmışlık bir türlü toparlanamamakta, anatomi kendini tabiri caizse bok gibi hissetmektedir.

25 Eylül 2013 Çarşamba

4,5 yaş Arcatomisi

Koca bir yaz boyunca hiç hastalanmayan Arcatomik yapı ile ilgili iki soru akla gelmektedir. Bir, “biz bu çocuğa bakmayı bilmiyor muyuz ve anneanne-babaanne bakımı daha mı iyi?” İki “okul mu çocuğu hasta ediyor?” Gönül, okulun üzerine atmak ister suçu, zira önceki yaz okula gitmiştir ve amipli dizanteriden el ayak ağız hastalığına kadar nerede akla gelmeyecek virüs, parazit var, alıp getirmişti bu çocuk. Evet evet kesin okulun suçu:P

24 Eylül 2013 Salı

Çocuk kitapları : Arca'nın kitaplığı +3 yaş vol.1


3 yaş kitapları ile devam etmeden önce küçük bir not...

Bazen sıkıldığını sanıyorsun, o bir dönem öle bayıla okuttuğu kitapları okutmaz artık sanıyorsun ama öyle olmuyor. Kenara ayırıp aylar sonra tekrar çıkardığında aynı heyecanı yakalıyorlar. Oyuncaklarda uyguladığım oryantasyonun kitaplarda da aynı coşkuyu yaratmasına çok sevinmiştim. Evvelce yapmış olduğum kitap yatırımları sebebi ile son zamanlarda Arca’ya hemen hiç kitap almama gerek kalmadığını fark ettim.

23 Eylül 2013 Pazartesi

Bir yerlerde birileri ölüyor şu an

İlk duraktan bindiğim metroda ayakta kaldım. Enteresan!
Dedim ki “trafik çıldırmış olmalı”. Okuyamayınca kafanda bir şeyler yazmaya başlıyorsun otomatikman. Yani ben öyle yapıyorum en azından. Hatta yazının başlığı bu olabilir; “trafik çıldırmış olmalı”. Sonra baktılar ki yeni sırt çantamı yere koymayıp ayaktayken iki kişilik yer kaplamakta ısrarcıyım, yer verdiler,oturdum, sayemde metroya bir vücut daha sığıştı.

20 Eylül 2013 Cuma

Çocuk kitapları : Arca'nın kitaplığı +2 yaş vol.1

Günün çorbası hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak bugüne kadar sır gibi saklanan Arca'nın kitaplığını siz sevgili okuyucularının hizmetine sunuyor!! Sağ olun var olun!

Allah biliyor ya öyle sır filan yok yav, anası kendi okuduklarını sayıp dökmekten bebesinin kitaplığından bahsetmez olmuş. Bunu fark edenler de uyarmış, bir tavsiye et bir liste ver demişler. Olay kısaca bundan ibaret bacım. Yoksa dükkan senin. 

Ya ben bir de boyuna çuvallıyorum ya bu analık işinde, becerebildiğim bir kitap seçme işi var onu da böyle hava atar gibi yazmak kanıma dokunuyor. Ama yok hizmet hizmettir, bu kitap işi tavsiyeyle oluyor kendimden biliyorum. Anası bu yer cücesine neler okuyor merak eden buyursun, merak etmeyenin canı sağ olsun. Öyle liste verip geçmeyeceğim ha, birkaç kelam edeceğim sonra ay tüh okuyaydım der üzülürsün benden söylemesi.

Okumaya nasıl vakit ayırıyorsun?

Sabahları metro durağında beklerken ayakta birkaç dakika, metroda en az yirmi dakika, sonra aktarma otobüsünü beklerken durakta 5-10 dakika, otobüste oturabilirsem bir on dakika da otobüste. Ayakta okumayı da denedim ama belediyenin otobüslerini şoförler değil ralliciler kullanıyor kanımca, vallahi kolum çıkıyordu. Ayaktaysam yeltenmiyorum artık: )