Efendim gelelim son günlerdeki sosyal medya camiasından hallere haberlere...
Bilmeyen de beni sosyal medya gurusu sanacak:)
Aklımdakileri paylaşayım, bilmeyen de bilsin öğrensin, yegane amacım topluma faydalı bir birey olmak...
Başlıyorum 1:
17 Eylül 2014 Çarşamba
16 Eylül 2014 Salı
Dumur diyalog #130
Dumur diyalog serisine "Anne, baba, Arca" sayfasından veya buradan ulaşabilirsiniz:)
Y: Arca öğretmenin değişmiş değil mi?
Y: Arca öğretmenin değişmiş değil mi?
A: Ya evet gelmedi bugün, niye gelmedi ki?
Y: Bebeği olacakmış, ayrılmış. Yeni öğretmen nasıldı?
A: Ya işte adı özge mi özgü mü ne? Öyle bir şey… A özgü diye isim olur mu?
Y: Olur ikisi de olur, sen yarın tam öğrenirsin tamam mı? Nasıl biriydi yeni öğretmen?
A: Güzeldi hihihi
......................................
A: Bak annem?
– parmağına bant yapıştırmış, tam bir maymun dötünü görmüş yara sanmış hadisesi –
Y: Geçmiş olsun, yaralanmışsın, nasıl oldu?
15 Eylül 2014 Pazartesi
Gelmiş geçmiş en iyi 10 uyku öncesi kitabı
Çocukların uyku saatinin bir rutini olması gerekir. Bu rutine alışkın olan çocuklar için uykuya geçiş daha rahat olur çünkü aslında çocuklar rutinleri, bir sonraki adımın ne olacağını bilmeyi çok severler, böylece kendilerini güvende hissederler. Ben demiyorum, uzmanlar diyor.
Uyku öncesi rutini, aileden aileye değişebilir. Bizim mahalde 20:30-21:00 arası uyku saatinin yaklaşmakta olduğu yer cücesine bildiriliyor. Sonrasında; diş fırçalama, çiş, yazın odasındaki klimayı çalıştırma, kışın pijamaları giyme, Papyonu arayıp bulma, okunacak kitapları seçme… şeklinde devam ediyor. Kitap mühim, diş fırçalamayı unutabiliriz, kitabı asla!
Yatakta yan yana uzanınca Arca’ya “rahat mısın, başlayalım mı” diye soruyorum, yani dikkatini iyice veriyor mu diye kontrol etmeden okumaya başlamadığımı fark ettim. Ben de kendime rutin yapmışım. Kitap adedi konusunda ön anlaşma yapıyoruz. Çok yorgunsam bir kitapla bile geceyi bitirdiğimiz oluyor.
Kaç kitap okursak okuyalım, son kitap mutlaka ama mutlaka bir uyku öncesi kitabı oluyor.
13 Eylül 2014 Cumartesi
Bu yaz hangi kitapları okudum?
Özlem tatilde okuduğu kitapları yazmış, vayyy süper dedim
ama sonra düşündüm, ben de tatil kitabı olarak belirlediğim hemen tüm kitapları
ve hatta biraz fazlasını okudum bile.
“Kahperengi” ile başladı yaz.
Sonra Tezer Özlü’nün iki kitabı, ikisi de dostlarıyla
mektuplaşmaları. Öyle iyi geldi ki o mektuplar bana. Mektuplaşmanın çok kişisel
olduğunu düşünürdüm, iki kişi arasındaki mektuplaşmayı niye merak edeyim
derdim, değilmiş.
10 Eylül 2014 Çarşamba
Instagram'da takipçi kaçıran hareketler, aman diyim:P
Şimdi en yeni en sevilen en bir kolay sosyal mecra instagram.
Aslına bakarsan hiyeroglife geri döndük. Artık kelime oyunlarına, edebiyat patlatmalarına, tasvirlere filan hiç gerek yok. Ne uğraşacaksın, çek halini, koy instagrama. Hem bir de filtre filan, sanırsın herkesler fotoğraf sanatçısı. Ama nerden baksan bunun da boku çıkıyor. Yok o "sayfama beklerim" "takipleşelim" leri filan demiyorum, onların iyice suyu çıktı, benim dediğim o fotoğraflarına altına yazdıklarımız ve tekrarlanan klişelerle "ay içim şişti, bırakacağım takibi" diye canhıraş kaçırdıklarımız. "mız" diyorum zira bende o klişelerden ne çok varmış tahmin bile edemezsin.
Buyur yavrum, üstüne alınmıyorsan tadını çıkar, alınıyorsan aman diyeyim, dikkat et :)
Aslına bakarsan hiyeroglife geri döndük. Artık kelime oyunlarına, edebiyat patlatmalarına, tasvirlere filan hiç gerek yok. Ne uğraşacaksın, çek halini, koy instagrama. Hem bir de filtre filan, sanırsın herkesler fotoğraf sanatçısı. Ama nerden baksan bunun da boku çıkıyor. Yok o "sayfama beklerim" "takipleşelim" leri filan demiyorum, onların iyice suyu çıktı, benim dediğim o fotoğraflarına altına yazdıklarımız ve tekrarlanan klişelerle "ay içim şişti, bırakacağım takibi" diye canhıraş kaçırdıklarımız. "mız" diyorum zira bende o klişelerden ne çok varmış tahmin bile edemezsin.
Buyur yavrum, üstüne alınmıyorsan tadını çıkar, alınıyorsan aman diyeyim, dikkat et :)
9 Eylül 2014 Salı
Çocukla en ideal tatil
Uzatmayacağım ve sadede geleceğim; yazlık.
Eskiden olsa ay hiç uğraşamam, otele gidiverelim zaten bir hafta tatilim var derdim.
Evet maalesef biz kapitalist kölelerin sadece bir hafta tatili var ve o bir hafta tatiline de bilgisayarınla akıllı telefonunla gitmen lazım. Mütemadiyen online olmadın mı, aman işler sensiz halloluveremez filan, dünyayı kurtaramadığınla kalırsın. Sanki o mesele o gün hallolmazsa tüm kurumsal hayat duracaktır... Kapitalizmin çarklarına çomak sokulmasın aman diyeyim...
Bu sene bir haftalık tatil yerine her cumayı tatil yapmayı denedim. En geç çarşambadan gidecekti Arca, ya anneannesiyle Özdereye ya babaannesiyle Çeşmeye. Ben de Perşembe akşamından arazi olacak, hem çocuğumla dolu dolu üç gün geçirecektim, hem işlerden tam anlamıyla kopacaktım (ben daha bir haftalığına tatil çıkıp da tatilde çalışmadığım gün bilmiyorum, en azından derler ki yeliz pazartesi gelecek ilişmeyiverelim…) hem de o hafta sonu göçebeliğini zaten yapıyordum bari üç günlüğüne yapacaktım, değecekti. Oldu da, yaptım da… Sadece annemin ayağı kırılıp ameliyat olunca işin Özdere ayağı salıdan çarşambadan değil Perşembe akşamından başlamış oldu. Olsun...
Yazlıkçılık iyidir, keşke tüm yazını yazlıkta geçirebilme imkanı olsa... Öğretmenliğe hiç bu kadar özenmemiştim :)
Haftaya başlarken…
Tamam ben de dün başladım haftaya ama nasıl başladım
hatırlamıyorum. Sabah altı buçukta kalkıp kahvaltı hazırladım ve çıktım. Sonra tüm
gün boyunca Cuma günü izin kullanmış olmanın bedellerini ödedim. Arada küçük
bir mola verip ilkokula dün başlayan yavruları ve analarını aradım. Biz geçen
hafta o dilekçeyi vermemiş olsaydık, Arca da başlayacaktı dün, aynı heyecanlar…
4 Eylül 2014 Perşembe
Erteler misin? Savsaklar mısın? Gel yamacıma :)
Haziran ayıydı sanırım, evet haziran olmalı. Twitter’a
bakarken bir link dikkatimi çekti, algıda seçicilik, klimalarla ilgili bir
yazı. Teknolojikanneler.com’da yayınlanmış. Yazı gayet güzel ama ufak tefek
eleştirilerim oldu, teknolojik annelerden Derya ile yazıştık, derken Derya sen
de bir yazı yazsana dedi. A neden olmasın? Yazarım tabii… Allah seni inandırsın
üç ay sonra yazıyı gönderdim. Ertele babam ertele… Ama sanma ki tamamen
aklımdan uçup gitti, bu süreçte konu ile ilgili yeni yönetmelikleri anlatan bir
makale bile yazdım, sayısız kaynak okudum, araştırma ve derleme yaptım.. Bu
arada birçok blog yazısını ve diğer tüm işlerimi hiç anlatmıyorum bile. Sezon
bitti, kimsenin klima filan alacağı kalmadı, ben o makaleyi sadeleştirerek
Derya’ya gönderdim. Bravo bana!
Evet ben Yeliz, ben bir sistematik erteleyiciyim…
3 Eylül 2014 Çarşamba
Okul yazısı
Aman eksik kalmayayım...
Arca şu anda 67 aylık. Yani aslında ilkokula başlama
yaşında. Arkadaşları arasında başlayan var, başlamayan da var.
Sonbahar sizin olsun.
Akşam rüzgarlarının serinliği geçicidir dedim ama yok
geçmiyor, Eylül 1 dedik bizim pencereler birer birer kapanmaya başladı.
Sonbahara direniyorum. Bu yaz çabuk mu
geçti ne? Üstelik öyle iyi filan da geçmedi. Biz kendimize şükür nefesleri
bahşettik, o da hepi topu birkaç güzel an… Gerçi mutluluk dediğin an değil de
nedir?
31 Ağustos 2014 Pazar
ALS
ALS from günün çorbası on Vimeo.
Geçtiğimiz günlerde Blogcu anne Elif, ALS hastalığı hakkında farkındalığı artırmak için bir adım attı. Bizlere de katkıda bulunmamız için çağrıda bulundu.
Açık konuşayım, günlerdir hem sesimin düzelmesini bekledim hem de aklıma yaratıcı bir fikir gelmesini... Hiçbiri olmadı. Ben de kendim olmaya karar verdim.
Kendi videomu çekerken baktım Arca musallat oluyor, aldım karşıma konuştum. Neden video çekiyorum, ALS hastalığı nedir, nasıl destek oluruz... Bir bir anlattım. Yo hayır, bir travma geçirmesinden çekinmiyorum, zira iki yaşının ilk bir ayını hastanede geçirmiş bir çocuk olarak travmanın babasını yaşayalı yıllar oluyor. Çocuklar bir yerlerde birilerinin acı çekmekte olduğunu bilmeli bence, hayat tozpembe değil. Ve insanların acılarına ortak olmak, onlara destek verebilmek en büyük erdemdir.
Arca, videonun sonunda mücadeleye davet etmek istediğim isimleri telaffuz ediyor; bir de buradan alt yazı geçeyim:
Instagramda yaratıcı kitap temalı paylaşımları ile takip etmekten keyif aldığım : http://instagram.com/fuufu_
Blog yazılarını ve sosyal medyadaki paylaşımlarını sevdiğim Özge : durumbildirimi.com
Ve ana girişimci (anagirisimci.com) : Hülya
Bu yazıyı yazmadan önce, hem biraz daha bilgi edinmek, hem de öğrendiklerimi sizlerle paylaşmak için biraz araştırma yaptım. Zira ALS'yi bir kova buzu kafasından aşağı boca eden insanlarla tanımıştık ama hangimiz ne kadarını biliyorduk?
Açık konuşayım, günlerdir hem sesimin düzelmesini bekledim hem de aklıma yaratıcı bir fikir gelmesini... Hiçbiri olmadı. Ben de kendim olmaya karar verdim.
Kendi videomu çekerken baktım Arca musallat oluyor, aldım karşıma konuştum. Neden video çekiyorum, ALS hastalığı nedir, nasıl destek oluruz... Bir bir anlattım. Yo hayır, bir travma geçirmesinden çekinmiyorum, zira iki yaşının ilk bir ayını hastanede geçirmiş bir çocuk olarak travmanın babasını yaşayalı yıllar oluyor. Çocuklar bir yerlerde birilerinin acı çekmekte olduğunu bilmeli bence, hayat tozpembe değil. Ve insanların acılarına ortak olmak, onlara destek verebilmek en büyük erdemdir.
Arca, videonun sonunda mücadeleye davet etmek istediğim isimleri telaffuz ediyor; bir de buradan alt yazı geçeyim:
Instagramda yaratıcı kitap temalı paylaşımları ile takip etmekten keyif aldığım : http://instagram.com/fuufu_
Blog yazılarını ve sosyal medyadaki paylaşımlarını sevdiğim Özge : durumbildirimi.com
Ve ana girişimci (anagirisimci.com) : Hülya
Bu yazıyı yazmadan önce, hem biraz daha bilgi edinmek, hem de öğrendiklerimi sizlerle paylaşmak için biraz araştırma yaptım. Zira ALS'yi bir kova buzu kafasından aşağı boca eden insanlarla tanımıştık ama hangimiz ne kadarını biliyorduk?
Aşağıdaki önemli bilgileri Aslı Şahin isimli doktora öğrencisinin yazısından birebir kopyaladım. Öyle güzel öyle açıklayıcı yazmış ki... Beni en çok etkileyen kısım, hastanın tüm yaşadıkları sırasında bilincinin hep açık olması... Ben bunu hayal edemiyorum, çok uğraştım ama kendimi o hastanın yerine koyamadım bir türlü... Allah hem hastalara hem yakınlarına sabır versin...
Daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki linke tıklayabilir, ALS derneğine dolayısıyla bu hastalıkla mücadele eden hasta ve yakınlarına katkıda bulunabilmek için bağış yapabilirsiniz:
"ALS (Amiyotrofik lateral skleroz), motor sinir hucrelerinin dejenerasyonu ile tanimlanan olumcul bir hastaliktir. Hastalik taa 1869 yilinda Jean-Martin Charcot tarafindan isimlendirilmistir. Jean-Martin Charkot, hastalarinda otopsi sirasinda, omuriligin yan kisimlarinda gordugu sertlesmeler sonucu bu ismi vermistir.
......
ALS hastaligi kendini, hastanin tek tarafli olarak kolunu ya da bacagini haraket ettirmede sorun yasamasiyla belli eder. Sebep bu sorunlu bolgelerdeki motor sinir hucrelerinin, yani kaslarimizi oynatmaktan sorumlu sinir hucrelerinin, dejenerasyona ugramaya baslamasidir. Dejenerasyona ugrayan motor sinir hucresi, kastan baslayarak, beyne ya da omurilige dogru geri cekilmeye ve ölmeye baslar. Hastalik ilerledikce motor sinir hucresi kaybi tum vucuda yayilir. Ornegin diyafram da bir kastir, nefes alis-verisimizi saglar. Hasta bu bolgedeki motor sinir hucrelerini kaybettiginde nefes alamaz ve solunum cihazina baglanmak zorunda kalir. Iste buz kovasi mucadelesini baslatan ALSA veTurk ALS Dernegi (Tam ismi ALS-MNH Dernegi) gibi organizasyonlar, bu hastalarin ihtiyaclarini karsilamak icin yardim eder, onlara solunum cihazi gibi aletler verir. Hayatlarini birazcik da olsa kolaylastirmaya calisirlar. Maalesef, bu hastalik genelde cok hizli ilerler. Teshis konulan bir hastanin omru ortalama 3-5 sene kadardir. (Istisnalar, hastaligin yavas ilerleme durumlari, mevcuttur. Ornegin unlu fizikci Steven Hawking bu hastalik ile 25 seneden fazladir yasamaktadir.) Bence bu hastaligi, diger butun sinir hastaliklarindan ayiran ve kotu yapan en onemli nokta bu hastalik sirasinda bilincinizin yerinde olmasidir."
29 Ağustos 2014 Cuma
söyleyeceklerim bu kadar!
Enkaz gibiyim! Ay yeminle sürünüyorum! Yaz gribi diye bir şey çıkarmışlar bak çok ciddi söylüyorum: biyolojik silah! Benim gibi müthiş bir değeri yeryüzünden silme girişimleri var ama yıkılmayacağım!
Dün biraz kuyruğu doğrultur gibi oldum bam! uçak rötarı, İstanbulun sidikli iğrenç havası... Var ya sırf şu havası bile İstanbul'u terk etmek için yeterli sebep. Arkadaş o ne yav! Leş gibi nem, pis bir rüzgar, sidikli bir gökyüzü. Ellerini açıp da "yağ allahın cezası yağ da güneşin gül cemalini bir görelim" diye haykırası geliyor insanın. İzmir'de yaz kış güneş gözlüğü takan ben, İstanbul seyahatinde direkt numaralı gözlük hiç uğraşmıyorum lensle filan!
Bizim şirkette aynı dönem işe başladığım arkadaşlarım bir bir ayrılıyor, ne şimdi bu? Sinyal mi? ay o sinyal bana verileli neredeyse üç sene oluyor, yerimden kıpırdayamıyorum, kahrolsun İzmir'in kısır iş imkanları.. Miyopum ya ne sinyalleri görebiliyorum, ne iş fırsatlarını... Havaalanından alan arkadaşa "n'oluyoooor bize n'oluyooor?" diye ağlayacaktım neredeyse. Sahi n'oluyor lan? Nereye gidiyorsunuz beni bırakıp? Ay aman neyse...
Dün biraz kuyruğu doğrultur gibi oldum bam! uçak rötarı, İstanbulun sidikli iğrenç havası... Var ya sırf şu havası bile İstanbul'u terk etmek için yeterli sebep. Arkadaş o ne yav! Leş gibi nem, pis bir rüzgar, sidikli bir gökyüzü. Ellerini açıp da "yağ allahın cezası yağ da güneşin gül cemalini bir görelim" diye haykırası geliyor insanın. İzmir'de yaz kış güneş gözlüğü takan ben, İstanbul seyahatinde direkt numaralı gözlük hiç uğraşmıyorum lensle filan!
Bizim şirkette aynı dönem işe başladığım arkadaşlarım bir bir ayrılıyor, ne şimdi bu? Sinyal mi? ay o sinyal bana verileli neredeyse üç sene oluyor, yerimden kıpırdayamıyorum, kahrolsun İzmir'in kısır iş imkanları.. Miyopum ya ne sinyalleri görebiliyorum, ne iş fırsatlarını... Havaalanından alan arkadaşa "n'oluyoooor bize n'oluyooor?" diye ağlayacaktım neredeyse. Sahi n'oluyor lan? Nereye gidiyorsunuz beni bırakıp? Ay aman neyse...
27 Ağustos 2014 Çarşamba
Hay çölde kutup ayıları şeyedesice!
Arca bu yaz TRT çocuk kanalı ile tanıştı. Annemin ameliyat
olduğu haftaydı, yazlıktayız. Ben yemek yapıyorum yardımcı olmak için. Arca,
ayağa kalkamayan anneanneye teslim. Fazla hareket kabiliyetleri yok, televizyon
seyrediyorlar. Pek alışkın olmadığı bu muamele karşısında Arca sevinçli bir
şaşkınlık içinde. Ama öyle başıboş bırakmak yok. Yani koy çocuğu televizyon
karşısına, bak işine şeklinde değil, annem de Arca ile birlikte izliyor, hatta
istişarelerde bulunuyorlar. En çok ama en çok “Canım Kardeşim” adındaki çizgi
filmi seviyorlar. Favorileri Mıncır denen kedi ile evin babası çocuk ruhlu
Galip. Çizgi film bitiyor, bunlar hala Galip’ten bahsedip gülüyorlar. Arca feci
sardı. Saatini biliyoruz, bitince kapatıyoruz, kurallar, kurallar…
26 Ağustos 2014 Salı
OG-JEF-TİK!
Arca yılsonu gösterisinin bir bölümünde fotoğrafçı olmuştu. Okuldan da gösteri için bir fotoğraf makinesi göndermemizi istediler. Gerçi kullanmadı, kartondan daha sevimli bir makine yapmışlar ama o olay Arca’nın fotoğraf makinesi ile tanışmasına vesile oldu.
25 Ağustos 2014 Pazartesi
Dumur diyalog #129
Bu yazı umumiyetle İzmir'de geçiren Arca karşı komşunun oğluyla samimiyeti ilerletir. Ne var ki Tuna arca'ya göre çok televizyon izlemektedir. Bir gün Arca dayanamaz ve arkadaşını uyarır.
"Bak tuna sana söylemem lazım: çok televizyon izliyorsun beyin hücrelerin ölecek!"
-----------
21 Ağustos 2014 Perşembe
Nerede kalmıştık?
Yazdım kaçtım, sordum kaçtım gibi oldu değil mi? Değil!
İki gündür bilmiyorsunuz ne haldeyim:P Öncelikle NA
hastaneye kaldırıldı, iki gün yoktu. Sonra İlkerin annesi dün ameliyat oldu. Bu
arada Arca’nın okulunun tadilat olası gelmiş, yok İlker idare etti, yok
annemler ilgilendi (onun da ayak hala tam iyileşmedi bu arada), yok ben izin
aldım filan derken… Günler geçti.
Üstüne benim hatamın da bulunduğu korkunç bir sorun yaşadık
işte. Hala da çözemedik. E rakiplerin bir departman ayırdığı görevi sen evde
boş zamanlarında hobi niyetine yaparsan, hata yaparsın! Diyerek işverenime
yükleyebilirim suçu ama hayır yapmayacağım, baştan sona bütün arşivi didik
didik düzeltme projesi türettim kendime, cümlemize hayırlı olsun. Sabahtan beri
pert olmuşum, zaten bu ağustos sıcağında boğazım da ağrıyor, ıhlamurumu
içerken, şahsi maillerime bakayım dedim, abovvv…. Blog beni çağırıyor.
19 Ağustos 2014 Salı
Dikkat! Dikkat! Blog listesine hangi blogları ekleyeyim?
Uzun yıllardır içerik üretmeyen blogları görüp listeyi tümden kaldırmıştım.
Hemen fark edilmiş, şiddetle de listenin konması talep edilmişti.
Siz istersiniz de ben koymaz mıyım bacılarım kardeşlerim?
Biraz kırparak da olsa koydum listeyi. Yine fazla kırpmadım, en son bir yıl önce yazdıysa bıraktım:)
Ben çoğunlukla Bloglovinden okuyorum aslında ve oradan takibe aldığım bloglar çok ama uğraştım yine de oradaki listeyi burayla birleştiremedim. Neyse ya sorun değil manuel olarak da girebiliyorsun sonuçta.
Liste şu anda sağda bir yerlerde mevcut.
Fark ettiysen aynı benim blog gibi her şeyden her kategoriden blog var.
Masa başı çalışanlar için egzersizler
Baktım pabuç pahalı, internetten araştırmalara başladım. Biliyorum, hastalığı internetten araştırmak sakıncalı, biliyorum bilgi kirliliği… Ama cidden doktora gidemem. Kötü şeyler söyleyecek biliyorum. Önce ben elimden geleni yapayım sonra gideyim tamam mı? Anlaştık mı?
Bir kere duruşum tamamen yanlış!
Bak nasıl da evrimleşmiş insanoğlu...
Kaynak belirtemedim üzgünüm, instagramdan araklamıştım:)
Ben işte o en bir evrim geçirmiş son halkasıyım insanlığın.
Yani nasıl durulmaması gerekiyorsa, benim fotoğrafımı çek, fizik tedavi uzmanlarının ders kitabına koy!
Bir kere duruşum tamamen yanlış!
Bak nasıl da evrimleşmiş insanoğlu...
Kaynak belirtemedim üzgünüm, instagramdan araklamıştım:)
Ben işte o en bir evrim geçirmiş son halkasıyım insanlığın.
Yani nasıl durulmaması gerekiyorsa, benim fotoğrafımı çek, fizik tedavi uzmanlarının ders kitabına koy!
18 Ağustos 2014 Pazartesi
Her şeyin başı sonu önü arkası berisi gerisi sağlık!
On iki yıl önce şekeri bıraktım, hala çikolatayı bırakamadığım için kendime kızarım. Bağımlılık n’aparsın… Krizim tuttu mu yemem lazım.
On yıl önce sigarayı bıraktım.
Bir yıl önce kolayı ve gazlı içecekleri.
Siyah çayı azaltıp yerine yeşil, beyaz çay koymaya çalışıyorum.
Kahvenin yerine koyabileceğim bir şey henüz icat edilmedi. Reflümü tetiklemesi pahasına hala günde bir bilemedin iki tane içiyorum. Laf edene çok pis çemkiririm, “kahveme karışmayın allahsızlar!” notasından arabesk girerim, şaşar kalırsın!
On yıl önce sigarayı bıraktım.
Bir yıl önce kolayı ve gazlı içecekleri.
Siyah çayı azaltıp yerine yeşil, beyaz çay koymaya çalışıyorum.
Kahvenin yerine koyabileceğim bir şey henüz icat edilmedi. Reflümü tetiklemesi pahasına hala günde bir bilemedin iki tane içiyorum. Laf edene çok pis çemkiririm, “kahveme karışmayın allahsızlar!” notasından arabesk girerim, şaşar kalırsın!
13 Ağustos 2014 Çarşamba
"Senin hayatına bir yol çizmeyeceğim ama sana dünyaları vereceğim, söz!"
Geçtiğimiz aylarda Arca’nın okulundan bir arkadaşının doğum
günü partisindeydik. Pek concon bir partiydi, parti evindeydi, çocuklar
içerinde çılgınlar gibi eğlenirken, anneler (ve bir tane de baba vardı) başka
bir salonda izzeti ikram ağırlanıyorlardı. Mahalle kreşinden ağzımız yanınca
daha kurumsal bir okula verdik ya cüceyi, verdiğimiz şube tam da sosyetenin
çocuklarının gittiği şube. İlker her gün Arca’yı almaya gidiyor da oradan
biliyor, arabalar son modelmiş, yok efendim şoförler alıyormuş çocukları vs… Ben
meseleye o partide aydım. Farklı bir gezegenden geliyordu anneler. Bana uzak
bir gezegenden. Neyse konumuz o değil, konumuz başka.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)