5 Şubat 2016 Cuma

Kendini değerli hissetmek

Çocuklarımıza vereceğimiz en önemli şey nedir?
Koşulsuz ve sınırsız sevgi?
Sıcak huzurlu bir yuva?

Tabii ki hepsi ama hepsinden değerlisi “değer”. Evet, değer vermeliyiz. Kendisinin değerli olduğunu hissettirmeliyiz ki kendisini sevsin. Yetişkinliğinde de kendisini seven bir birey olsun. İnsan kendisini severse, kendi kaderini eline alacak cesareti bulur. Cesaret ise, körü körüne korkusuzluk değildir. Cahiller ve ahmaklar korkusuz olur, cesur insanlar ise korkularına rağmen eyleme geçerler. Cesaret, korkulara rağmen eyleme geçebilmektir.

Bu aralar çok fazla kişisel gelişim kitabı okuduğum belli oluyor mu? İhtiyacım varsa demek…

29 Ocak 2016 Cuma

ondan bundan şundan

Değişik bir şey oldu. Masalı paylaşmam onu herkese armağan etmem beni müthiş hafifletti. Okuyanlar beğendiklerini söylediler ve ne güzel temennilerde bulundular. Ve hatta çocuklarına okuduklarını ve çocukların da sevdiklerini söylediler:) Çok teşekkürler:) Sanırım bundan daha büyük bir mutluluk olamazdı.

Sevgili Secce, bir kız bir oğlan blogundan tanıyorsunuz onu, yayınevlerini tekrar denemem gerektiğini söyledi mesela, hiç de itiraz etmedim, tekrar gönderdim. Sonra fikrine güvendiğim arkadaşlarıma gönderdim. Masal Arca için yazılmıştı, burayı okuyanların ve beğenenlerin çocuklarına armağan edilmişti, bir yayınevi de getir resimleyelim ve yayınlayalım derse, o zaman daha fazla çocuğa resimlerle ulaşmış olur. O kadar…

Arca çok hasta. Pazar akşamından beri ateş düşmedi. Sadece ilaçlarla biraz düşüyor o kadar. Burun akıntısı, öksürük… Artık en son İlker dün aldı doktora götürdü. Grip testi negatif çıktı. Boğaz kültürü sonucuna göre antibiyotiğe başlayabilir. Yarın İstanbul’a gidiyor olmasaydık, bu kadar gerilmezdik ya, neyse…

27 Ocak 2016 Çarşamba

Dört yıl önceki şahsıma sevgiyle... Artık özgürsün.

Bir süredir yazıştığım bir arkadaşım var. Hayır, birbirimizi hiç görmedik, hiç tanışmadık. Bloga “adsız” yorum bırakan B. , bir gün bana bir e-mail yazdı. Zamanlama o kadar müthişti ve o kadar ihtiyaç duyduğum şeydi ki, resmen sarıldım. Her canlıya “bütün sevgimi sana vericem” diyerek cıcığını çıkarırcasına sarılan Elmayra adında bir çizgi film karakteri vardır ya işte onu gözünüzde canlandırın. Elmayra benim!

26 Ocak 2016 Salı

Kitap yorumu: Büyük Sihir // bölüm 2

Elizabeth Gilbert’in TED Talks’taki konuşmasından bahsetmiştim. 

O konuşma beni Büyük Sihir isimli kitabıyla buluşturdu. Ne tesadüf ki, kitap Türkiye’de daha yeni yayınlanmış. 
--- LAN yoksa bir pazarlama stratejisinin kurbanı mı oldum lan! --- 

Kitap yorumu: Büyük Sihir // bölüm 1

Kaptan Düşükdon'un maceralarında maceranın kendisine gelesiye kadar birkaç "önce şu" öyküyü okursunuz. Tamam, anlatacaktır ama "önce şu" öyküyü anlatmalıdır. 

Bir Kaptan Düşükdon macerası vaat etmiyorsam da benim de ilgi çekici bir maceram var, o yüzden az önce bitirdiğim Büyük Sihir isimli kitabı anlatmadan "önce şu" olayı okuyun, diyeceğim, sonra “sadede gel kadın, ne çok konuştun” demeyesiniz.

22 Ocak 2016 Cuma

Kariyerinizi nasıl alırsınız? Makro, mikro, multiple?

Her yıl iki defa uğradığım göz doktorum, şahsına münhasır birisi. Özgeçmişinin sonunda “evliyim, bir çocuk babasıyım ve kelim” yazarak günümü müthiş şenlendirmişti. Göz sağlığıma önem verdiğimden ya da doktorumun eğlenceli mizacından dolayı yılda iki defa gitmiyorum kontrole. Sağlık sigortasına kaktırdığım lenslerim altı ayda bir bitiyor da o yüzden gidiyorum. Muayene gerçekte en fazla yedi dakika sürüyor ama sohbet uzuyor.

Geçen yine sohbet sırasında nerede çalıştığımı, kaç senedir çalıştığımı filan sordu. Genelde on iki sene deyince insanlar şaşırıyor.

Genç gösterdiğim için değil, biliyorum. Şimdiki trendin aksine aynı yerde kök saldığım düşünüldüğü için. Şimdi trend “mikro kariyer”, üç sene bir yerde iki sene bir yerde çalışmak… Dikey bir kariyer planı değil, nerede para nerede daha iyi imkanlar oraya geçiş üzerine kurulu bir kariyer yapısı var artık. Belki jenerasyonun yapısı ile ilgili, hiçbir şeyden tam tatmin olmayan bir nesil geldi bizden sonra. Bir taraftan şirketler de böyle bir kariyer yolu benimseyenleri tercih ediyor, sonuçta maliyetler herkesin malumu.

Ama benim anlatacağım kariyer tipi mikro kariyer değil, bu trend bile geçmek üzere. Biz fosil olduk:)

21 Ocak 2016 Perşembe

M Treni Patti Smith

"Lütfen sonsuza dek kalın. Gitmeyin. Büyümeyin”

Arca'nın bu ara iyice büyüyen ve koca bir adamınki gibi kokan ayaklarından nefret ediyorum. Bebekken yaptığımız gibi burnuma sokuyor ve kıkır kıkır gülmemizi bekliyor. Ama ben sinir oluyorum. Halbuki onlar benim çocuğumun en sevdiğim yeriydi.Lanet olsun büyüyor.

20 Ocak 2016 Çarşamba

Kadın Girişimciler: Elit Meze

Çalışan kadınların halini yine en iyi kadınlar anlar.
O hiç görülmeyen fark edilmeyen ev işlerinin nasıl kotarıldığını, çalışsın çalışmasın en iyi kadınlar bilir.
Özellikle de yemek. “Ne pişirsem?”
“Misafir gelecek ne ikram etsem?”

Bizim evde ne pişireceğimize de misafir geldiğinde ne ikram edeceğimize de – pişirmek de dahil – gönüllü dahil olan bir muhterem var ama peki her evde muhterem var mı? Yok.

19 Ocak 2016 Salı

Kitap yorumu: Anne, Baba ve Çocuk Arasında

Paylaşmak iyidir. Birilerine bir faydam olur mu, düşüncesi ile yaptığım paylaşımların çok büyük kısmından ben bir şeyler öğrenerek çıktım. Örneğin "ebeveyn kitapları gerekli mi" ve "ebeveyn kitaplarıgerekli" derken onlarca kitapla tanışma fırsatı bulacağımı hiç bilmiyordum. Ama buldum. Mesela "koşulsuz ebeveynlik"... Mesela "Anne, baba ve çocuk arasında"...

Fikirlerine çok güvendiğim birkaç arkadaşım tarafından önerilince, derhal edindim "Anne, baba ve çocuk arasında" kitabını ve sanırım bu kitabı okumak yaptığım en iyi şeylerden biriydi. Şimdiye kadar okuduğum pek çok kitabın bu kitaptan esinlenmiş olduğunu fark ettim. Eleştirel bakış açısı ile öne çıkan "koşulsuz ebeveynlik" ise, Haim G. Ginott ve kitabını çok olumlu anlatıyordu.

Okurken onlarca sayfa işaretlemişim. Bugün, okumamın üzerinden haftalar geçmişken, kitap hakkında birkaç kelam edeyim istedim ve işaretlediğim sayfalar arasında hangisini alıntılasam bilemedim.

18 Ocak 2016 Pazartesi

Çocuklarda müzik eğitimi

Çocuğunuz müzik eğitimi alıyor mu? Bir müzik aleti çalmak için ders alıyor mu? Neden? Neden çocuğunuza müzik aleti çalmak üzere ders aldırıyorsunuz? Neden hem çocuğunuzun hem de kendinizin değerli vaktinin bir kısmını bu işe ayırıyorsunuz?

Yeteneği olsun olmasın, çocukların bir müzik aleti çalması çok önemlidir. Her çocuk müzik yeteneği ile doğmayabilir, her altı yaşında piyano dersi almaya başlayan çocuk Fazıl Say olacak diye bir kaide de yoktur. O halde amaç ne? Açıkçası ben Arca'nın müzisyen halasının yönlendirmesine ayak uydurdum, onun bu konudaki tecrübelerine güvendim, ellerine teslim ettim. Ancak olayın sadece çocuğumun piyano çalmasından başka bir boyutta olduğunu fark ettiğimden beri farklı düşünüyorum.

17 Ocak 2016 Pazar

kısa #13 : Sınır

Arca uyudu. Muhterem kocam yeni oyuncağı Apple TV ile ilgileniyor bana bizim kuşağın çok iyi hatırlayacağı "karışık kaset"imsi müthiş bir şarkı arşivi hazırlıyor. Nefis şarkılar, hemen hepsi üniversite yıllarımızda dinlediklerimizden ve sanırım o yıllardan beridir benim müzikle hiçbir ilgim olmamış. Son on senedir ne dinliyorsun desen, bakar kalırım. Tamam var birkaç sanatçı ama anılarıma katkıları olmadığından olsa gerek, gönül bağım yok. Bak şimdi U2'dan One çalıyor hey yavrum hey. Laf aramızda muhteremle ikimizin şarkısı olur. Neden? Bilmiyorum, bu olsun bari dediydik galiba.

Benim halimse işte tam da bu!

13 Ocak 2016 Çarşamba

Neyi dilediğine dikkat etmek lazım

Metro ile EVKA-3 istikametine gelirken sağda, istikametten dönerken solda, Sanayi ile Bölge durakları arasında, bir zeytinlik çıkıverir karşına. Uçsuz bucaksız. Bana bizimkilerin memleketini, Akhisar’ı hatırlatır. Zeytincilik Araştırma Enstitüsü orası. Ben her gün önünden geçerken – hava da güzelse – ah şu yoldan bir yürüyecek vaktim olsa, ne keyifli yol derdim.

Al işte! Geçen cuma yürüdüm. Hem de yetinmedim, Bölge’den de Bornova’ya kadar yürüdüm. Hay ben o yürüyeyim diyen dillerimi!

#damladakiokyanus : bir iyilik hareketi

Geçen yıl, yılın bitmesine seksen gün kala yılın son gününe kadar her güne bir şükür vesilesi bulacağıma dair kendi kendime bir hedef koymuştum. Kimi gün bulamadım, kimi gün ikişer üçer buldum. Aramaktan, etrafıma bu arayışla bakmaktan vazgeçmedim. Bulduklarımı paylaşmaktan da… Bu, pollyannacılık değildi, “a dilenci gördüm, çok şükür dilenmiyorum” değildi, anlamsız, eğreti olumlama refleksi de değildi. İyilikti. Aslında içimde olanı dışıma vurmaktı. Kendine küçük şükürlerden ördüğün kozanın içinde iyi hissetmekti. İyi olursan, iyi hissedersen, başkalarına da faydan olur…

Tam da ihtiyacım olan zamanda tam da ihtiyacım olan şeyi bulmuştum, iyi gelmişti. O zamandan beri daha fazla şükreden bir insan olduğumu fark ediyorum.

Deli Anne Mümine, “damladaki okyanus olalım” düşüncesi ile kadınları çağırınca, iyilik yapalım, iyilik kartopu gibi çoğalsın çığ olsun deyince işte o günlerin bana verdiği huzuru düşündüm. Hemen mailine cevap yazdım, içinde olmak istedim. Küçüktü büyüktü, fark etmez, önemliydi. Kimseye hiçbir şeye dahil değil ve her şeyin içinde çünkü insan için.

Hep derim bu dünyayı kadınlar kurtaracak, çünkü kadın yapıcıdır, üreticidir, iyileştiricidir.

Kadınlardan çıkan iyileştirici #damladakiokyanus hareketi tüm insanlığın hayrına olsun.

Deli Anne’nin yazısı için, buraya bir tık:)



9 Ocak 2016 Cumartesi

Dumur diyalog #154

Y: piyano çalışmadın arca neden? Gerçekten neden?
A: cubuş bak, şöyle: ben piyano çalmayı çok seviyorum ama piyano çalışmayı hiç sevmiyorum!

--------

İ: arca traş olman lazım yarın murat abine gidelim. 
A: tamam ama modelli olsun şöyle yandan bir şimşek bir çizik yapsın.
(Yaptırmadık tabii ne modeli lan okul zamanı! Ama model dediği şu aşağıdaki görsel)

---------
Arca İlker ve ben basketbol oynuyoruz. 
Arca kulağıma fısıldadı: "cubuş bence sen babişten daha iyi basketbol oynuyorsun."
(Bunun neresi dumur deme! Harbi dumur çünkü ben spor yapmayı beceremediğimden beden derslerinden tam notu garantilemek için sene sonu dans gösterisi hazırlardım ve İlker de okul basketbol takım kaptanıydı, dumur net!)

8 Ocak 2016 Cuma

Blogger'lık, Instablogger'lık, Blog yazarlığı, başka?

Geçenlerde Betül Mardin’in bir anısına denk geldim. Tam hatırlamıyorum, aklımda kalanları yazacağım. Betül Mardin’in babası ile kızı İngiltere’ye gidiyorlar. Mütevazı bir otele yerleşiyorlar. Akşam yemeğini yine İngiltere’ye gelmiş olan dostlarıyla yedikten sonra o kişilerin kaldığı otele gidiyorlar. Otel çok lüks, odaları şahane, imkanları felaket. Kızı mahzunlaşıyor ve soruyor: “neden biz de böyle bir otelde kalmıyoruz?” Dedesi de diyor ki:

UNUTMAYIN, BAŞKA BİR OKUL MÜMKÜN :) BBOM İZMİR tanıtım toplantısı

Merhabalar:)

Benim kurulduğundan beri hevesle takip ettiğim, toplantılarından bir kısmına katıldığım BBOM oluşumu yazık ki bizim cücenin eğitim hayatına yetişemedi İzmir'de. Ama ben hala hevesle ve heyecanla takip etmeye devam ediyorum.

Duyurusunu ilk yaptığımda yıl 2012, "keşke İzmir'de de olsa" diye iç geçirmişim:)
Hatta heyecanla katıldığım ilk toplantının ardından da BBOM'u anlatmıştım. 

Bize yetişemedi ama İzmir'de devam ediyor her şey, Renkli Orman Erken Çocukluk Merkezi'nin tanıtım toplantısının duyurusunu yapıyor olmak beni müthiş mutlu ediyor. 

Altta ilanı görebilir, daha da altta BBOM derneği ve İzmir Kooperatifi hakkında bilgi edinebilirsiniz.
UNUTMAYIN, BAŞKA BİR OKUL MÜMKÜN :)


BAŞKA BİR OKUL MÜMKÜN DERNEĞİ VE İZMİR KOOPERATİFİ
               
Başka Bir Okul Mümkün (BBOM) Derneği, 2010 yılında mevcut eğitim sisteminden derdi olan aileler, eğitimciler ve gönüllülerin bir araya gelmesiyle kurulmuştur. Amacımız; eğitimi yaşamdan ve çocuğun bireysel özelliklerinden soyutlamayan, katılımcı demokrasiyle yönetilen, ekolojik dengeye saygılı ve ticari kar amacı gütmeyen okullar kurmak.

BBOM modelinin temellerini 4 eksen oluşturmaktadır. Bu dört eksenin de uygulamaları dünyada bulunuyor, fakat bunların hepsini bir arada uygulayan bir model olmaması BBOM’u yenilikçi ve farklı kılıyor. Bu eksenleri birer cümle ile açıklamak gerekirse:

1- Demokratik Yönetim: Okulla ilgili kararlar, okulun tüm bileşenlerinin karar sürecine katıldığı okul meclislerinde alınıyor. Okullarda, doğrudan katılımı ve sorumluluğu esas alan bir yönetim şekli var.

2- Alternatif Eğitim: Her çocuğun biricikliğinden yola çıkan BBOM okulları sadece akademik başarıya odaklanmaz. Okul yaşamında bireyselleştirilmiş eğitimin uygulandığı, alternatif ölçme-değerlendirme yöntemlerinin kullanıldığı, konuların multi-disipliner bir program ve karma yaş gruplarıyla işlendiği bir eğitim anlayışı öngörülür.

3- Ekolojik Duruş: Ekolojik değerlerin mimari, beslenme, eğitim, atölye çalışmaları, okul-dışı aktiviteler ve programda merkeze konulduğu bir eğitim anlayışı bulunur.

4- Özgün Finansman: Aile ve gönüllü inisiyatifinin işleteceği, ticari amaç gütmeyen ve bursluluk oranını maksimumda tutmayı hedefleyen, kendi kendine yeterliliği esas alan finansman modeli bulunuyor.

İlk okulumuz, 2013 Eylül ayında Bodrum'da çocuklara kapılarını açtıktan sonra Ankara ve İzmir’de de “başka bir okul mümkün” diyen aileler bir araya gelmeye başladılar ve 2015 yılında çocukların verdiği isimlerle Ankara Meraklı Kedi İlkokulunu ve İzmir Renkli Orman Erken Çocukluk Merkezini (Anaokulunu) hayata geçirdiler. Antalya, Kaş, Bursa, Eskişehir ve Çanakkale'de veliler okul açma çalışmalarına başlamış durumdalar. 

Geçen zaman zarfında Sabancı Vakfı’nın “Fark Yaratanlar” ödülü ve Ashoka Vakfı’nın “Change Maker Schools” networküne dahil olmamız bizi daha da motive eden unsurlar oldu.

Renkli Orman Nasıl Bir Okul?

Renkli Orman Erken Çocukluk Merkezi, İzmir Başka Bir Okul Mümkün (BBOM) Eğitim Kooperatifi’nin bir okuludur. Bornova Yakaköy’de Kooperatif üyeleri tarafından 2015 yılında kurulan Renkli Orman EÇM, Başka Bir Okul Mümkün Derneği’nin çocuk haklarını hayata geçiren, çocukların kendilerini gerçekleştirmelerini sağlayan, katılımcı demokrasiyle yönetilen, ekolojik dengeye saygılı ve ticari kar amacı gütmeyen okullar kurmak ve yaygınlaştırmak hedefleriyle uyumludur. 
Renkli Orman Erken Çocukluk Merkezi; yaratıcılığı, çocukların özgürlüğünü, doğayla bağ kurmalarını öne çıkaran, çocuk merkezli, çocukların ilgi ve merakları ile belirlenen esnek ve kendiliğindenliğe çokça yer veren programa sahip bir okuldur. Biz, eğitimi kapalı, izole mekanlara sıkıştırmak yerine açık havada, hayatın içinde yaşayarak öğrenmenin çocuklarımıza hayat boyu eşlik edecek eşsiz bir öğrenme deneyimi vereceğine inanıyoruz.
Çocukların oyunla öğrendiklerini biliyoruz. Oyun, keşif ve kendi kendilerine giriştikleri araştırmalar... Böyle bir öğrenmede doğa, çocuklarımız için mükemmel bir öğrenme alanıdır.
Renkli Orman, bir öğrenme topluluğu olmayı hedefler: Ebeveynlerinin okul ekibiyle birlikte çalışabildiği, ebeveyn, eğitimci ve çocukların okulu sahiplendiği dayanışmacı bir topluluk...

Saygılarımla,
Yasin SANCAK
İzmir BBOM Eğitim Kooperatifi
YK Başkanı

Aşağıdaki videolar BBOM çalışmaları hakkında bilgi verecektir:

Renkli Orman Çocuklarının Orman Gezisi: https://www.youtube.com/watch?v=QRPzqgms02g
Demokratik okullarla ilgili bir belgeselin fragmanı: http://www.youtube.com/watch?v=nerF8O2D2AU
Sabancı Vakfı Fark Yaratanlar Programı kaydı: https://www.youtube.com/watch?v=nosDMX-F1_Q
Bodrum okulundan bir video: http://vimeo.com/93745750


7 Ocak 2016 Perşembe

Kara kitap

Kara kitap hakkında bir şey yazmak haddime değil. Büyük insanlar tezler yazmış, hatta kitaplar yazmış, incelemeler yazmış üzerine, ben mi tüy dikeceğim? Mümkün değil.

Geçen yıl bu zamanlar Tufan kitabı ödünç verdiğinde, "çok acayip bir kurgu, çok zekice yazılmış" demişti.

Geçen kitap kulübünün son Nobel edebiyat ödül konuşması üzerine yaptığımız atölye toplantısında Selda, Orhan Pamuk için genel bir tanımlama yapmıştı: “Medeniyet kuramcısı” ooooo…

Aynı akşam bir tabir de Pınar’dan geldi, “kurgulayıcı / kurcalayıcı,” hmmmm…
Kadınlara bakar mısın, düşünmüş, irdelemişler Orhan Pamuk’u, helal olsun.

O an masada oturanlardan bir kısmımız gözlerini kısıp, bu yaratıcı tabirlere vay be derken Sıla; “eh biz de bu durumda avcı toplayıcı oluyoruz” lafını patlatınca kahkaha koptu.

5 Ocak 2016 Salı

Girdik

Hayırlısıyla 2016'ya girdik. Sizi bilmem ama biz Balıkesir'de bir otelin bahçesinde kartopu oynayarak girdik. O otele sığınmayaydık, 2016 daha ilk dakikalarında bize girecekti. Zira yolda kaldık. Güzide memleketimin en gelişmiş batı bölgesinde en önemli güzergahlardan biri İzmir İstanbul yolu kapanmıştı. Niye? Kar yağmış, kazalar olmuş, peki.

31 Aralık 2015 Perşembe

Seneye görüşürüz (ıyyyy kendimden tiksindim:)))

Yılın son günü. Çalışıyorum. Tabii şu anda değil. Şu anda öğle molası verdim, ofisin penceresine vuran güneşin ışığında oynaşan kar tanelerini seyrediyorum. Evet İzmir'de kar yağıyor ve evet, bu cümle bu yaşıma kadar en fazla on beş kere telaffuz edilmiştir.

Sabah on beş dakika otobüs durağında beklerken arkadaşım Nazlı ve ablamın ayrı zamanlarda ve birbirlerinden habersiz gönderdikleri aşağıdaki pasajı düşünüyordum.

30 Aralık 2015 Çarşamba

Dare to disappoint

Geçtiğimiz haftalarda bir gün Ankara'ya gittim. Soğuğu değişik bir memleket orası. Havaalanı dolaylarında kar bile vardı. Bir de her yerde havuz var. İmelih kanımca deniz getirememenin ezikliğini üzerinden atmaya çalışmış, havaalanının içinde bile havuz var. Ben sürekli deniz gören bir memlekette yaşamanın verdiği kibirle havuza burun kıvırırım, ne yüzmeyi severim ne de süs havuzlarını... Manasız gelir bana. Ama işte Ankara'da belki seviliyordur, belki insan denen canlı bir su sesi duymak istiyordur, "fışkiye"den bile gelse...

Tek başıma değildim, dernekten firma temsilcisi arkadaşlar da vardı. Bizi toplantının yapılacağı mekana götürecek aracı beklerken aklıma geçen sene dernekten pilot olmak üzere ayrılan üye geldi, arkadaşına sordum, "şimdi ne yapıyor?" Gerçekten de ABD'ye gidip eğitim almış, şimdi ikinci pilot olarak çalışıyormuş. Yanımdaki hanım meslektaşım "ay ne güzel, insanın hayalini gerçekleştirmesi ne güzel, bir gün inşallah ben de sevdiğim işi yapacağım!"dedi. Merak etmeme rağmen hayalini soracak kadar samimi olmadığım için sadece bizim jenerasyonun böyle bir derdi olduğundan dem vurarak sohbete devam ettim. Heyecanla evet dedi, evet çalışıyoruz, başarılı oluyoruz ama hangimiz seviyoruz? Evet, bizim zamanımızda dersleri iyi olan hemen her genç gibi mühendislik seçtik, layıkıyla mühendislik de yapmıyoruz, ya ne yapıyoruz?