Ben böyle kokuyorduysam allah beni napsın. Gerçi ablam der, senin odana giremezdik kokudan ama ben kokunun bir hafta çıkarmadığım çoraplarımdan geldiğine neredeyse eminim. Ve bu ayak kokusunun ergenlikle bir ilgisi yok, kendimden biliyorum.
Ben böyle kokuyorduysam allah beni napsın. Gerçi ablam der, senin odana giremezdik kokudan ama ben kokunun bir hafta çıkarmadığım çoraplarımdan geldiğine neredeyse eminim. Ve bu ayak kokusunun ergenlikle bir ilgisi yok, kendimden biliyorum.
Ortaokul-lise eğitimi Belçika’da çok önemli. En iyi eğitimi almalı ki, hayata hazırlansın. Neden? Çünkü üniversite sınavı filan yok. Yok. (Sadece tıp eğitimi alacaksan özel bir sınav var)
Eğitim içerikleri ilk iki sınıftan sonra ayrılıyor, genel (bizim zamanımızın anadolu liseleri gibi), teknik(meslek okulları gibi), ve zanaat (bizde karşılığı nasıl tam bilmiyorum ama kuaför, fırıncı ustası, aşçı oluyorsun mesela, bir zanaat öğreniyorsun). Sadece genel eğitimden mezun olabilenler üniversite okuyabiliyor, teknik mezunlar kolej gibi üç yıllık bir yüksek öğrenim alma şansı var diğer grup lise eğitimi sonrası hayata atılmaya, mesleğini icra etmeye hazır.
Bizim oğlanın ne teknik ne zanaat... elinden iş geleceğine pek inanmıyoruz, bir de işte kodlarımıza nüfuz etmiş üniversite okusun istiyoruz, genel eğitim alacak. En azından genel eğitimden başlayacak bakalım altı senesi nereye evrilecek bilmiyoruz.
Benimki dün itibariyle 43 rakamını gösteriyor.
Yani yeni yaşımın ilk gününden sesleniyorum. Sesim geliyor mu?
Bilgece bir şeyler söylemeyi isterdim, ne de olsa okuduğumu-izlediğimi-gezdiğimi-yediğimi-gençliği-gebeliğimi-anneliğimi-ergenimi kısacası hayat hikayemi hiç kesintisiz paylaştığım bu blogda on üç sene evvel otuzuma girdim, otuzlarımı devirdim, kırkıma girdim ve şimdi kırklarımın tadını çıkarıyorum.
...
Tüm gün kaçırdığım 300 küsür whatsapp mesajımı okuyorum, gruplarda sohbetler dönmüş, ben telefonuma bile bakamamışım. Neden?
Yıllık performans değerlendirme toplantısında geçtiğimiz yılın üzerinden de geçtik, ufaktan nostalji.
An itibariyle papatya çayı içiyor, yatağımda sakinleşmeye çalışıyorum. Halbuki bir saat önce sürünerek yatağa gelmiş, uyuyacakken muhterem ile ergenin ergentalks’una maruz kaldım. Konu playstation olunca aohbetin dışına itiliyorum. Peki tamam da gidin başka yerde tartışın ! Yok uykumun en ballı yerine vurulan darbe bir yana bir de “odana git de biraz düşün sakinleş” dedim diye bir de azar yedim.
Elim ayağım titredi. Ulen zaten regl öncesi gerginlik başıma vurmuş, çokomelden metabolizmam balçığa dönmüş, bir de ergen azarı yedim ya!
Mart ayının büyük kısmını geçirdiğim, Mayıs sonuna kadar da yeni eleman eğitimi bahanesiyle haftada iki gün gitmeyi planladığım ofis günlerim tepeden bir -rica- ile kısıtlandı. Çünkü denetmenler gelip kafa sayıyorlarmış, ofis mevcudiyeti belli bir oranın üzerine çıkmamalıymış, Japonya'ya verilecek önemli bir rapor için Japon arkadaşların ofiste bulunması istenmiş, biz acaba ofis mevcudiyetlerimizi gözden geçirebilir miymişiz? Bu Japonlar öyle de kibar insanlar ki, efendiliklerine hayır demek imkansız, hayhay dedik biz de ve ofise bir süreliğine ara verdik.
Evdeyiz.
İlgisizlikten iyice dağılmış, kimsenin girmemesinden epeyce tozlanmış ev ofisimi bir güzel temiz pak yaptım. Haftalar önce döktüğüm çay, ekranın altında küf tutmuş neredeyse, cifledim, köşek bucak tozunu aldım odanın, aman bir ferahladım. Bana böyle ara sıra bir kadınlık bir temizlik gelir, geldi mi de orasıydı, burasıydı derken bir bakmışsın dip köşe temizlemişim.
Ne yani şimdi aylarca makarna yiyemeyeceğizdir bir spagetti bolonez ile veda etmeyelim midir? Ya da kuru fasulyenin yanına bir pilav katmayalım mıdır? Evde yemek yapmak istememişizdir, bir pizza patlatıvermeyelim midir? Nedir ?
Benim ablamla aramda 3.5 yaş var. Bugün bizim mükemmel ilişkimize bakan biri muhteşem paylaşımlı bir çocukluk geçirdiğimizi sanabilir. Ama doğru değil. Ablamla ben taban tabana zıt iki çocuktuk ve ben üniversiteye gelinceye kadar yaklaşık 18-19 sene boyunca hiç yakın bir ilişkimiz olmadı.
Ben it gibi sokakta oynayan, kendi arkadaş çevresi (çetesi) olan bir velettim, ablam evden dışarı çıkmayan bir prenses. O kadar ki 12 yaş civarındaydım, sokakta oynuyorum, bir gün ablam eve çağırmaya geldiydi de, arkadaşlarım bir ablam olduğundan haberdar oldu.
Ablam lise çağlarındayken biraz daha açıldı, arkadaş çevresi genişledi. Ben 13-14 yaşlarındayım... Biraz erkenden serpilip, biraz da çokbilmişin önde gideni olduğumdan, bana biçilen yaş 16-17... Bundan sebep, ablamın yeni arkadaş çevresine musallat olmakta beis görmedim. Benimle sohbet eden arkadaşları, onlardan 4-5 yaş küçük olduğuma inanamıyorlardı, zira yaşımdan büyük laflar etmekte üstüme yoktur. Ablamın sıklıkla bana "git kendi yaşıtlarınla oyna, bizimle takılma" dediğini hatırlıyorum, dinliyor muydum? Asla! Dedim ya o zaman da dötün önde gideniydim. Ablam için ne kadar uyuz bir durum olmalı, şimdi farkına varıyorum.
Okuduğunuz tüm kitapları kıvırıp...
Çöpe atın.
Temiz bir defter alın.
Başlığı atın: ergen kılavuzu: .... (buraya çocuğunuzun adı gelecek)
Bizimkini yazmaya başladık.
Ergen kılavuzu: Arca
Son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim, iyi gitmiyor. Bacak kıllarının çıkması, bıyıklarının bitmesi ve o sıkılası sivilceler, evin cücesinin büyüdüğü anlamına gelmiyor. Tam tersi! Beyni küçüldü sanki!
Sabırla, defalarca, nedenleriyle sonuçlarıyla anlattığımız her şeyi inadına yapar gibi deneyimlemesi = senin lafın benim dötüme
Bizim evin normali bu artık.
Bahar geldi, erguvanlar, kiraz ağaçları çiçeklendi, diyemeden Nisanla birlikte kar yağışıyla şaşkına döndük.
Nasıl bir nisansın ki, üç gün üst üste kar yağdı? Birkaç günlük yağmur arasından sonra yine kar bekleniyor, allah nasıl biliyorsa öyle yapsın.
Ne yapıyorum?
Pilates topumun üzerinden bildiriyorum.
Yanlış olmasın, pilates yaptığım yok, bilgisayarımın başındayım, biramı yudumlarken blog yazıyorum. İkinci biramı müteakip solumdaki Ulu Koltuk Nazmiyeye kıvrılabilirim, söz vermiyorum.
Pilates hiç yapmadım, önerileriniz olursa (video / kurs vs...) lütfen paylaşın, denemek isterim. Galiba bizim jenerasyonun bir Ebru Şallı = Pilates önyargısı iliklerine işlemiş, yanaşamıyoruz, ama Ebru da biz de büyüdük, artık bakış açımızı değiştirebiliriz kanımca.
Pandemide bir yılı devirdik. Bir yıldır hiçbir şey değişmemiş gibi geliyor ama aslında pek çok şey aynı değil. Her şeyden önce bu virüs hakkında geçen yıla göre çok şey biliyoruz ve fakat aslında yeni varyasyonlarına dair hemen hiçbir şey...
Geçen yıl bu zamanlar ile şimdinin önlemleri arasında dağlar kadar fark var.
Ne gibi mi? En azından Belçika için söyleyebilirim...
Mesela tam bir yıl önce kimse sokağa çıkmıyordu. Maske kıtlığı vardı. Şimdi bar, lokanta, son sıkılaştırılmış önlemlerle kuaför ve giyim mağazaları hariç her yer açık.
Doğru soruları sormayı biliyor muyuz? Kendimizle ilgili, hayatımızla ilgili?
Doğru soruların doğru seçimlere, akıllıca seçimlere götürdüğünü fark ettiğimden beri sormaya çalışıyorum...
Nasıl daha iyi hissedebilirim? Bana ne iyi gelir? Nasıl daha yaratıcı, daha motive, daha verimli olabilirim? Nasıl yardım edebilirim? Nasıl daha olumlu bakabilirim? Nasıl ...
Klasik bir pazar akşamı. Televizyonda derbi maç izleyen çoğunluğu bırakıp yuvama, “ulu koltuk nazmiye”ye gömülmüşüm.
3,5 ay sonra bira açmışım, keyfim yerinde olmalı değil mi? Değil...
Tarihe geçsin.
20 Mart 2021
Gece 02:00
Faşizmin grisi yoktur.
“Aslında hiçbir şey yasadışı değildi, çünkü artık yasa diye bir şey yoktu." (George Orwell)
Tarihe geçebilir miyim?
Tarihe Leslie ile walk at home egzersizi sırasında bileği eline almış insan olarak geçebilir miyim?
Evet.
Ne yapıyorum?
Pazar akşamı 18:52 itibariyle 2,5 saatlik fazla mesaimi bitirdim, kendime fıstık ve cin greyfurt hazırladım, keyfediyorum. Kendimle baş başa kalmanın tadını çıkarıyorum.
Penceremden kavak ağaçlarının ve ne ara bittiklerini anlamadığım minik tomurcuklarının çok tatlı olduğunu düşünüyorum. Tomurcuklarını bu saatte görebildiğime göre, günlerin iyice uzadığını fark etmem keyfime keyif katıyor. Hava sıcaklığı hissettirmese de - sahi bu coğrafyaya cemreler be zaman düşüyor- baharın geldiğini müjdeleyen her şeye şükrediyorum.
Bizim departmanda yeni işe başlayan Marco memleketinde ailesini, kız arkadaşını bırakıp buralara gelmiş, bir başına sıkılmasın, ofistekilerle kaynaşsın istiyorum. bir başına çalışmaya geldiğin kimseyi tanımadığın şehirde arkadaş edineceksin ama dil kursları online, barlar kapalı, facebook gruplarından insanlar buluşamıyor... ne fena.
İki haftadır her gün ofise gidiyorum. İşte tam da bu yüzden. Çünkü bir ortamda yeni olmak şimdi diğer her zamandan daha zor.
Hemen bir anda bırakamadım. Yavaş yavaş, azalta azalta... insanın sevdiği bir şeyden kopması kolay değil, kafada bitirmesi, içine sinmesi gerekiyor. Birlikte yaşadıklarının da belli bir takım alışkanları bıraktığını görmek motivasyonu artırıyor elbet ama asıl bunu senin kademe kademe, sindire sindire bitirebilmen mesele... bıraktığında kendine bunun ne kadar faydası olduğunu görmen de çok iyi geliyor, bırakma kararı aldığın güne de, bırakabildiğine de şükrediyorsun.