27 Şubat 2012 Pazartesi

Ballı lokma tatlısı

Zaman : cumartesi öğleye doğru Yer: Göztepe, bir vitrinin önü
Ana fikir: Mis gibi yeni dökülmüş lokmaya kıçını dönmüş cüce



Hava pek güzelken yürüyüş yapalım dedik. Peynirciye giderken kaldırımda lokma tezgahı hazırlanıyordu. Tamam dedim, dönüşte mutlaka alalım. Arca geleneksel lezzetlerimizle tanışsın.

Gelmiş geçmiş en sevilen meraklı minik

Şu gıcık Cars var ya... evet o Cars dergilerinden her ay giriyor bizim eve.
Gıcık oluyorum çünkü benim için okuması ne kadar sıkıcıysa, Arca için okutması o kadar eğlenceli. Cılkı çıkıyor, dergilerin kopan sayfları defalarca elden geçiyor ve Arca katiyen onlardan vazgeçmiyor.

25 Şubat 2012 Cumartesi

Bir iyi haber daha...


Hemen hemen bütün arkadaşları bu ay doğduğundan doğum günü partilerine yeni katılmıştı, kendi pastasını kesecekti. Haftaya artık ne yapalım:)

24 Şubat 2012 Cuma

3

Önce kötü haber(ler)i vereyim (hastalık detaylarından içi bayılan okumasın)

Ateş dün gece de yüksekti, sabah doktora gittik.
Sol kulakta da enfeksiyon var.
Tedavi hafta sonu devam edecek, cevap vermezse pazartesi başka bir antibiyotik.
(bu demek oluyor ki, İlker'in de umumiyetle evde olmayacağı hafta sonu yine uykusuz, yine diken üstünde, yine berbat geçecek)

23 Şubat 2012 Perşembe

Bir başka ZAZ vakası : Can Bonomo

Kafa binbeşyüz tabii, dün geceki televizyon aktivitemizden bahsederken (bu arada TV ve aktivite pek çelişki oldu aynı cümlede) Eurovision şarkı yarışmasında Türkiye'yi temsil edecek şarkıyı da dinlediğimizi söylemeyi unutmuşum.

Kim bu çocuk filan derken yeni bir ZAZ vakası ile karşı karşıya olduğumuzu anladık! Hani bir heyecanla yeni(!) keşfimi anlatmıştım, sonra Emre bir güzel dalgasını geçmişti, kısaca "ah anam sizden geçmiş" demişti....

Cinayet!

Dün akşam öküzün trene baktığı gibi baktım televizyona. Sahi insan ne kadar güzel vakit öldürüyor şu meretin karşısında? Ciddi anlamda bir cinayetten bahsediyorum. Vakitsizlikten yakınan insanların (mesela ben) alenen vaktini katletmesi bu oluyormuş, test ettim onayladım. Gerçi pek çoğuna göre günün yorgunluğunu atmanın bir yolu ama benim için ateş nöbetinde uyanık kalma amaçlı kullanıldığından öyle bir gevşeme rahatlama, günün sorunlarından uzaklaşma gibi görevleri yoktu. Zaten koltuğa bile oturmadım, yemek masasının kenarına iliştim, sandalyenin tepesinden inmedim, zira tekli koltukta bile sızma potansiyelim vardı.

22 Şubat 2012 Çarşamba

Çocuklarımızın özgüvensiz olabilme ihtimalini sevmiyoruz

Yeni dönem anaları mı denir bize internet anaları mı, çok okuyan çok bilen mi denir ne denir bilmiyorum.

Belki de X-Y ortaya karışık nesil mensupları…

Bildiğim tek şey “özgüven” anahtar kelimesine olan takıntımız.

Boş boş bakıyorum ekrana...

Boş boş bakıyorum ekrana...
Boş boş Fenerbahçeliler'in tepkisine bakıyorum. Ağlayışına, başkanları için örgütlenmelerine, boş boş....
Şikeyi sorgulamıyorum, detayları zaten bilmiyorum, hani benim takımımın başkanı böyle bir şeye karışmış olsa takımımı bu duruma sokmuş olsa, kanımca tam tersi davranırdım. Ama benim empati kuramamamın sebebi bu değil, zira ben Aziz Yıldırım'ın tutuklanmasına da karşıyım, çok önceden şaka yollu yazmıştım.

Boş boş bakmamın sebebi, bu milletin gençliğini ben tepkisiz sanıyordum, değilmiş yav!
Ben yanılmışım, utandım!

21 Şubat 2012 Salı

Uykusuzluk, paçozluk, hastalık, video, vesaire..

Allahtan ofisin ücra bir odasında bir başıma çalışıyorum. Zira insan içine çıkacak halde değilim. Bir satış ofisinin giriş katına katiyen yakışmayan bir kombinim var bugün.

20 Şubat 2012 Pazartesi

Bu dünyada herkes tek konuda eşit!

Geçtiğimiz aylarda zaman yönetimi ile ilgili bir eğitime katılmıştım.


Eğitmen pek beylik bir laf etmişti; “bu dünyada herkes ama herkes tek konuda eşittir: ZAMAN! Çünkü istisnasız herkesin günde 24 saati var. Kimsenin 1 dakika fazlası yok!” Lafı duyduğumda vayy demiştim, mantıklı, verilen mesaj “önemli olan onu nasıl planladığınızdır” falan filan…

Diyorum ya, o zaman pek hoşuma gitmişti, bu günlerde ağız dolusu bir “HADİ LEN!” diyorum. Üzerine yapabileceğinden daha fazla iş yükü olduğunda bu tez çürük elma kokuyor! Kimse bana ahkam kesmesin!

17 Şubat 2012 Cuma

Dumur diyalog #43

Portakal suyu hazırlarken...

A: Annem onun içine ilaç karıştırma!
Y: Karıştırmıyorum Arca, senin kafan çok çalışıyor, gıcık!
A: Saksı o ! kafa değil

Yoğun istek üzerine....


Jennifer'ı sevdiğimi söylemiş miydim? Evet kendisini acayip sevimli bulurum.
Herkesler saç modelimi merak edince, Antalya'da olduğumdan dolayı fotoğraf filan da çekme imkanım olmadığı için (telefondan kendimi çektim, bir tarafıma benzedi, kocaman bir burnum korkunç bir profilim var - dolayısı ile göz zevkimizi bozmanın alemi yok!) Pinterest'ten hair cut diye taratınca Jennifer'ı yakaladım.

Model işte aynen böyle... Aslında daha kısa olmalı ama yemedi ilk seferden o kadar kırpılmayı, kanımca Jennifer da kıyamamış güzel saçlarına.

16 Şubat 2012 Perşembe

Ben kalender meşrebim....

Saçlarımı kestirdim demiştim. Evet! Benim gibi bir kıvırcık olan Aslı’nın gazına geldim. Ama hemen değil. Bir ay kadar önce saçlarına bayıldım komşumun, hemen bir ara gaz aldım. İlker rengini değiştirmediğim sürece boyuna fazla muhalefet etmez (yazık ki sarışın seven bir kocam var:( ) dolayısı ile önümde ikna etmem gereken sadece kendim varım! Üç ay önce dellenip küt kestirmiştim. Ama nasıl kişiliksiz bir saç anlatamam! Ne föne geliyor ne kıvırcığa, öyle saçma sapan bir model. Hatta model filan değil, öyle işte aynı boya getirilmiş bir saç.

15 Şubat 2012 Çarşamba

Bebek turplar

Sabah ofise İlker götürdü, yolda radyo dinliyoruz, lastik reklamı “bir lastik alana 3 aylık yol yardımı bedava” diyor, hemen atladım tabii, “bundan al, yol yardımı veriyorlarmış!”. Sahi sazan mıyım neyim? Bana bir nikah karşılığında ömür boyu sınırsız yol yardımı hediye ettiler! Hey yavrum hey! (İlker’in bu satırları okuması ihtimali göz önünde bulundurularak yalakalık yapılmıştır)

Aylardır uğramamıştı bizim ofise, görenlerin gözleri yerinden fırladı. Dile kolay tam on beş kilo verdi. Hep anlatıyorum ofiste diyet yapıyor diye ama inanmak ve şok olmak için görmeleri gerekiyormuş. Kendisinden bir Arca kadar eksildi.

Evet fit hatta slim fit bir kocam var!

Yağmur yağıyordu... 5-10 dakika erken çıktım...

İçimden oh erkenden eve varırım, hatta bir markete uğrarım, Arca'yı uyuttuktan sonra sıcacık bir banyo yaparım, bütün günün yorgunluğu akar gider üzerimden diye düşünüyordum. Hatta İlker'i aradım, erken çıktım diye... Hatta yağmur öyle güzel yağıyordu ki, yemekten sonra başbaşa bir kahve içmeye çıkalım, yürüyüş yaparız bile dedim. Tabii babaanne yakınlarda ise...

Bakarız, dedi İlker, kapattık telefonu ... Gün içinde sevgililer günü kutlayalım demiş (evet böyle bir kocam var, iğrenç sevgililer gününü bile kutlayabilir) bense hiç çekemem çok yorgunum boşver, ne günüymüş diye adamın hevesini kursağında bırakmıştım, bir kahveyle gönlünü alacaktım aklım sıra....

Derken BAM!!!!

14 Şubat 2012 Salı

And the winner is...

Harika yorumlar geldi : ) sevdim ben bu işi...

Yoğunluktan explorer'ın e'sini görmedim şerefsizim! Akşamı etmişim.
"Köpek gibi" çalışıyorum dediydim ya yok "öküz gibi" olarak değiştiriyorum.

Herkesi tek tek öpüjem, tahminler çoğunlukla doğru!
(Bu arada Arca'ya talepler gelmiş ama bizim oğlan bu aralar pek uyuz, kimselere öptürmüyor, onun adına söz veremeyeceğim...)

13 Şubat 2012 Pazartesi

Ödül kazanmak ister misiniz?

Bilmecemizi bilene büyük ödül var!

Yarışmaya katılmak çok kolay!

Önce bu blogu izlemeye alıyorsunuz. (bak bunu anlamadım, izlemeden bu yazıyı nasıl okuyacaksın?)

Sonra yapmanız gereken tek şey, bu manyak Arca cücesinin elinde ne tuttuğunu dair tahmininizi yorum olarak bırakmak.

Doğru cevabı bilenler arasında yapılacak çekilişte kazananı...

İşte böyle tokat gibi iner yüzüne!

Gamze anne ve başlatılan kampanya ne kadar önemli bir konuda ne kadar eksik olduğumuzu gösterdi bize. İlik bankası, kök hücre bankası… Büyük resme bakınca ülkemizin bunlara ne kadar ihtiyacı var aslında, görmüş olduk. Umarım çabalar boşa gitmeyecek ve Gamze kardeşimiz de, onun gibi niceleri de kurtulacak.

Çalışmalara bizzat dahil olamadım ama kıyısından köşesinden yakalamaya çalıştım. Nasıl gönüllü çalışan arkadaşlarım var, o kadar mutluyum ki… O kadar umutluyum ki… İzmirli anneler mail grubu üyeleri gruplar halinde gittiler, detayları öğreniyorum. Dün akşam Nazlı aradı, Gamze ile ilgili en sağlıklı nereden bilgi alabileceklerini öğrendi, çalışanlarıyla birlikte gidecekler. Anneleri kanser atlattı, en iyi onlar biliyor ne kadar zor bir süreç olduğunu…

Ağladım, içim çıktı, kayıtsız kalmak imkansız, duygusuz olmak imkansız. Bütün hafta sonu Arca’ya her bakışımda için Atakan diye sızladı. Bir silkinip sakin kafayla düşününce o kadar çok kızdım ki kendime. Bu yaşıma kadar hiç kan vermemiş olduğumu fark ettim. Üstelik sezeryandan başka öyle aman aman bir operasyon geçirmişliğim, hastalık vs… hiç yok (çok şükür!)

Evlenmeden önce büyük bir fabrikada çalışıyordum, ayın belli dönemleri gruplar halinde kan vermeye giderdi ağabeylerimiz, ben hiç gidemedim. Zira o yıllar 45 kiloydum, annem kan verecek olsam bacaklarımı kırardı garanti. Şimdi besiliyim, doğurdum, bir güzel yenilendim, eh emzirme filan da yok. Ne halt etmeye hiç kan vermedim? Hadi kan grubum Gamze’ye uymuyor, ama elbet birilerine uyar, uyacak!

Uyacak biliyorum. Bu sebepten antibiyotiğimin bitmesini müteakip Ege Üniversitesindeyim. Burnumun dibi 5 dakikalık iş...

İnanıyorum Gamze Atakan'ın büyüdüğünü görecek ve daha niceleri...

İnanılmaz bir organizasyon örneği gösteren Nurturia canlarına, toplanıp gruplar halinde kan vermeye giden İzmirli anneler mail grubu üyelerine... anlatacak kelime bulamıyorum...

Detaylar ve daha fazla bilgi için lütfen bir TIK...

12 Şubat 2012 Pazar

Son üç haftadır, her hafta sonu öncesi, bir ateşlenme... "Antibiyotiksiz atlattık şükü yarabbim" şeklinde başlayıp Meksika dalgası ile sona eren bir sevindiriklik hali. Lakin bu sevinç uzun sürmüyor ve birkaç gün içinde tekrar aynı döngünün içinde bir cüce! 

Çay bu kapağın altında!


Son zamanlarda teapot'a gittiğimde mutlaka içtiğim özel karışım bir çay var. Christmas tea diyorlar, Zeynep'in icadı nefis bir karışım. Eve almak istiyorum, bir türlü denk gelmiyordu. Geçen İlker uğradığında, ayrı ayrı poşetlerde hazırlayıp vermişler. Bizim dolabı bırak mutfak bile nefis koktu.

Büyü iksiri tarifi gibi, biraz tarçın çubuğu biraz zencefil, portakal ve daha neler... Geçen akşam boğazım ağrıyordu, çok iyi geldi. Bu akşam bol bol hazırladım. Ama ılık ılık içmek lazım. Teapot'ta tea lightlı çaydanlıklar var, bugün kısa bir süreliğine gitmişken oradan almadığımza pişman oldum. Benim bu emektar Kore seyahatinden hatıra, zira yeşil çay için, tealight'lık filan değil. Yeşil çayı fazla demlenmeden içmek lazım. (ulen yarım saat dükkanda takıldım, çay uzmanı oldum şerefsizim:P)