20 Şubat 2012 Pazartesi

Bu dünyada herkes tek konuda eşit!

Geçtiğimiz aylarda zaman yönetimi ile ilgili bir eğitime katılmıştım.


Eğitmen pek beylik bir laf etmişti; “bu dünyada herkes ama herkes tek konuda eşittir: ZAMAN! Çünkü istisnasız herkesin günde 24 saati var. Kimsenin 1 dakika fazlası yok!” Lafı duyduğumda vayy demiştim, mantıklı, verilen mesaj “önemli olan onu nasıl planladığınızdır” falan filan…

Diyorum ya, o zaman pek hoşuma gitmişti, bu günlerde ağız dolusu bir “HADİ LEN!” diyorum. Üzerine yapabileceğinden daha fazla iş yükü olduğunda bu tez çürük elma kokuyor! Kimse bana ahkam kesmesin!

Çağımızın vebası bu zamansızlık… Pek çok şey ile aynı anda ilgilenme ancak hiçbiri ile tam olarak istediğin gibi ilgilenememe hali…

Geçen bir arkadaşım aradı, o gün birkaç defa görüşmüştük. Artık telefona nasıl cevap veriyorsam dayanamadı sordu: “neyin var? Çok kötü geliyor sesin bu aralar?” Aslında bir şey olduğu yok! Olan şu; zamansızlık…. Ve kafa sürekli binbeşyüz.

Bu saate kadar ne yaptığımı düşündüm.

Aslında hemen her gün yaptıklarımdan bir farkı yok.

Mesleki detaylara girmeyeceğim ancak cumartesi sabah bayi toplantısından döndükten sonra bütün hafta sonu çalıştığımı saymıyorum, bu sabah uzak doğu ile zaman farkı dezavantajını fırsata çevirmek adına evden çıkmadan önce üç maile cevap vermekle güne başladığımı belirtmemde bir sakınca yok.

Günlük gazete kurcalama şansı olmadığına göre dünyadan bihaber olmamak adına, gelirken radyoda haber kanalı açık. Bilgisayar açılırken nemlendirici sürülüyor. Mailler açılırken günlük yapılacak işler listesi hazırlanıyor. Ben uyurken çalışan uzak doğu insanına ufaktan küfrederek mailler taranıyor. Bu arada kahvaltı geliyor. Maillere cevap yazarken kahvaltı mideye… Birkaç telefon konuşması, rutin işlere geçiş.

Öğle yemeğini müteakip 15 dakikalık dinlenme, kişisel mail kontrol.

Uzmanlar dinlenme süresini masa başında bilgisayar karşısında geçirmeyi önermiyorlar, yürüyün, temiz hava alın diyorlar ama ben sorumluluk sahibi ciddi bir blogger’ım. Blogumda üç gün önceki postun durması beni geriyor, acilen yeni bir şeyler yazmalıyım.

Günün bundan sonrasının nasıl geçeceğini biliyorum. Çekik gözlülerin mesai saati bitimine kadar mail telefon trafiği hızla devam edecek. Sonra bu hafta bitirmem gereken teknik dokümanların hazırlanmasına devam edilecek. Akşama kadar telefonlarla işim kesilecek, ben önümdekine konsantre olamadığım için son beş haftadır olduğu gibi yine tamamlayamayacağım. Çünkü herkesin işi acil, herkesin işi önemli!

Bir bakacağım saat altı olmuş, eskisi gibi gece dokuzlara kadar mesai yapmak mümkün değil. Arca ile yemek yemeli, vakit geçirmeli. Şart mı? Kimine göre olmayabilir ama benim için öyle… Arca ile uyumaya giderken saat kuracağım, zira uyuyakalacağım garanti. İlker’i mutlaka organize edeceğim, “uyumama izin verme!” Sonra yine dükkanı açacağım ve İlker spor tartışmalarını izlerken ben çalışacağım, arada futbol hakkında atıp tutacağım, İlker de kafama yastık atacak. Yine gecenin bir vakti yatağa gideceğim, yine sadece iş ve ev başka hayatım yok diye sızlanacağım, yine yine yine…

Ve şimdi 15 dakika doldu, kahvem bitti, ben kaçar, benim için üzülmek serbest! Bana eşek demek serbest, semer vurmak serbest…

5 yorum:

Adsız dedi ki...

yazdıklarını okuduğumda üzüldüm ama itiraf edeyim sadece sana değil, kendime de.. gün 24 saat olabilir ama bazı insanların vakti bol anacım, günde 2 saat spor sonrası 1 saat masaj sonrasında bilumum spa hizmeti vb, arkadaş organizasyonları sonra mutlu mesut, püri pak kadın ve sinirleri alınmış anlayışlı anne olma zamanı..

yeliz dedi ki...

kesinlikle! bence de ... herkesin zamanı eşit olabilir ama herkesin boş zamanı eşit değil maalesef. Mesela bizim gibilerin boş zamanı 0 ise, bazılarının günde 8 saatlik boş zamanları var:(

Canan dedi ki...

Ofis dışında rengarenk bir hayat akıp geçerken ve çalışma şartlarınızdan şikayetleriniz bu kadar çok ve açıkken... Belki de başka alternatifler düşünmenin zamanı gelmiştir sevgili günün çorbası :) Yeni bir iş, yepyeni bir "boş zaman" tarifi çok şey değiştirebilir hayatta. Bir deneyin, en azından düşünün derim naçizane :)

yeliz dedi ki...

çok düşünüyorum, sevgili canan. hatta bir dönem kafayı yiyecek kadar çok düşündüm. şimdilik düşünme aşamasındayım:) ama sanırım çok uzun sürmeyecek, 1-1,5 yıl kadar daha belki.. sonra mecburen bir "B" planı tasarlayacağım. Var mı ilginç öneriler:)

laleninbahcesi dedi ki...

Yeliz , bir keresinde üç gün kızları görememiştim. Onlar uyurken eve gelip uyurken evden çıkmıştım. Sonra hadi leyn dedim... Ve asıl hikaye başladı.

Ama sen bana kanma ben bunu yaptığımda Gamse Üniversite'ye hazırlanıyordu:)) Biraz fazla mı? düşünmüşüm ne:))

Ne diyeyim eline koluna beynine kuvvet....

Hepinize sevgiler