1 Ağustos 2013 Perşembe

Arkası yarın - bölüm 1

Televizyonda "asfalta yumurta kırdık, pişti" haberinin çıkacağına emin olduğum günlerden biri, yerin sıcağı terliklerimin tabanından bütün ayağıma yayılıyor. Arca da kesin yazlıkta zira kampüsün duvar kenarı boyunca yürürken hiç acelem yok. Bu telaşsızlığı özlemişim, ancak bu ara sadece Arca 80 km kadar uzak olduğunda yaşayabiliyorum. Evde beni heyecanla beklemiyor bile olsa, evdeyse benim ayaklarım kıçıma değiyor mesai bitimi.

Keten elbisemin altına o parmak arası terlikler ve sırtımda spor çanta ile biri "altı şişhane üstü memişhane ne demektir" diye sorsa, tereddütsüz eşkalimi verebileceğin bir kreasyon içindeyim. ve allah seni inandırsın, sallamıyorum! Buradan pazara gideceğim, neyime el çantası, neyime topuklu ayakkabı? Üzerimdekileri çok net hatırlıyorum zira bunları düşünürken otobüs duraklarının bulunduğu meydandaki bütün dükkanlarn vitrinlerinden yansımamı seyretmekteyim. Vitrinlerin birinde bir yazı gördüm ve hop iki adım geri attım : "PVC kaplanır, fotokopi çekilir" 

31 Temmuz 2013 Çarşamba

Entari

Kim söylemişti, hatırlamıyorum. Bir arkadaşımın annesi olabilir. Kadının gençliğinin ‘60’larda ya da ‘70’lerde geçtiğine eminim. Zira şöyle demişti; “ya şimdi ne çok kafa yoruyoruz ne giyeceğimize. Altına neyi giyelim de üstüne ne uyduralım, düşünüp duruyoruz. Bizim gençliğimizde ne güzel entarilerimiz vardı, geçirdin mi sırtına, oh tamam!”
Budur abicim! Sırtına geçirivereceğin tek parça entarilerin olacak. Dünyanın en pratik kombinlemesi, budur! yani kombinlememek : )

Bugün ne giyecem! ("Bugün ne giydim"ci özentisi)

“Of ya bunun üstüne giyecek hiçbir şeyim yok!”
"Ay giyecek hiçbir şeyim kalmadı!”
“yüz ellinci beyaz gömleğe şiddetle ihtiyacım var!”
“ay hep beyaz gömlek hep mavi gömlek! hiç şöyle değişik bir şeylerim yok!”
….
Şeklinde sızlanıp gardırobun önünde her sabah dakikalar harcamayan tek kadın var mı bu dünyada?

30 Temmuz 2013 Salı

Blog anketi – cevaplamayanı yakarım!

Siz benim burada bacım, ablacım muhabbetleri yaptığıma bakmayın, yazdıklarımı okuyan kocamdan başka bir erkek var. Yani en azından benim bildiğim kadarıyla bir adet: ) Hayır takipçi cinsiyetlerini araştırmışlığım yok, söz konusu şahıs ara sıra yorum yazar, oradan bilirim.

Erkeklerin açık sözlülüğünü çok seviyorum.

Fakültedeki sınıfımda tek kız bendim. Bu tekillik, sahte yoklama imzası attırdığımda başıma çok dert açmıştı, zira zekasını asla küçümsemediğim bir hocam, “hep bir yeliz imzası var yoklamalarda ama ben sınıfta hiç kız görmüyorum” diyerek beni devamsızlıktan bırakmıştı. “SENİN GÖZÜN SINIFTA KIZ MI ARIYOR TERBİYESİZ!!” diye üste çıkma zırvalıklarım nafile bir çabadan öteye geçmemiş, kös kös yaz okuluna gitmiştim.

Allahım çok konuşuyorum, bir sus diyenim yok!

Pes! Vallahi pes!

Geçen yaz her hafta sonu bir çuval oyuncağı evden yazlığa, yazlıktan eve taşımaktan bıkan muhterem kocam çareyi Arca’yı oyuncak tanzimi konusunda ikna etmekte bulmuştu.
Oyuncaklar üçe ayrılacaktı. Anneannenin yazlığına gidecekler, babaannenin yazlığına gidecekler ve evde kalacaklar. Bunun yanı sıra Arca’ya 4 arabalık serbestlik sağlandı. Arca bunları belirleyecek ve her hafta sonu sadece bu oyuncak arabalar bizimle seyahat edecekti, tanzim edilmiş olanlar katiyen yer değiştirmeyecekti. Hepimiz bu anlaşmayı makul bulduk ve bir süre devam ettirdik.

29 Temmuz 2013 Pazartesi

Izgara mantar tarifi

Ev işi = gönül işi
Gönülden yapılmadı mı belli ediyor zaten kendini.
Kiminin evi bal dök yala, kimi ölmeyecek kadar hijyen sağlayabilirse ne ala!

27 Temmuz 2013 Cumartesi

3.KÖPRÜYE NEDEN KARŞIYIM? / #KöprüdegilTopluTasima

Toplu Taşıma medeniyettir.

Arabasız kalacağım için söylüyorsam şerefsizim! Çok samimiyim!

Ki henüz arabasız kalmadım, yani İlker kendi arabasını satmadı, buna rağmen mecbur kalmadıkça arabayı almıyorum. Şimdiye kadar aklın nerdeydi dersen, şöyle anlatayım, metro durağı yürüme mesafesinde değildi, metroya kadar kötü bir İnönü caddesi trafiğine girerek ve üç araç değiştirerek ofise varmam gerekiyordu, üstelik yaktığım mazottan daha fazlasını harcıyordum. Artık on dakika yürüyüp metroya biniyorum. Oradan da bir otobüsle ofise varıyorum ve aktarma olduğu için tek bilet parası ödemiş oluyorum, yani maddi olarak da daha karlı. Evet belki evden yarım saat erken çıkmam gerekiyor ama umurumda değil. Zira çok yakında dibimdeki durak açılacak ve ben çok daha kısa sürede varacağım.

Bunları niye anlatıyorum biliyor musun? Çünkü toplu taşıma medeniyettir. Ama insana yakışan bir toplu taşıma. Seni trafiğe sokmadan, dolayısıyla trafiği de senin yüzünden arttırmayan toplu taşıma. Trafiğe fazladan ve gereksiz yere çıkan her araç çevreyi kirletir, gereksiz yere yakıt tükettirir.

Dün Elif’in birçok blog yazarı ile birlikte yayınladığı ortak yazısında olayı anlamamış ve 3. köprüyü bir hizmet olarak gören okuyucusuna da bunu anlatmaya çalıştım. Köprüden geçen araç sayısındaki artışın insan sayısındaki artışa göre daha fazla olması “hizmet” anlamına gelmez. Satın alırken de deposunu doldururken de servet harcadığımız özel araçlar için köprü yapmak yerine medeni toplu taşıma projeleri “hizmet” anlamına gelir. (Bak medeni deyip duruyorum, konserve kutusu metrobüslerden bahsetmiyorum, metrodan bahsediyorum, deniz yolundan bahsediyorum)

“Sen İzmirlerden ahkam kesme bakiim” diye aklından geçirenin gözünden anlarım, “her ay İstanbul’a yaptığım iş seyahatlerini geçtim, bu ülke hepimizin, doğa katliamı, çevre kirliliği hepimizin mücadelesi olmalıdır” der, ağzının payını veririm!

İrem afşin ve Banu Conkere aşağıdaki yazı için teşekkürler.

------------

Ben bir anneyim/babayım. Anne olmak sadece doğurmak değildir./ Baba olmak sadece çocuğu için para kazanmak değildir. Anne/ Baba olmak geleceği yetiştirmektir. Bir çocuk gelecek için yatırımdır. Çocuklarımızın sağlıklı olması en büyük servetimizdir. Bunun için de sağlıklı yiyecekler, kirlenmemiş, yok edilmemiş bir doğaya ve temiz suya ihtiyacımız var.

Ben İstanbul’da yaşayan bir anneyim/ babayım. Kış geldiğinde şehrin üstüne inen kirli hava pusunun altında nefes almaya çalışıyoruz. Ben çocuğumun temiz havayı içine çekmesini, toprağın kokusunu duymasını istiyorum, çünkü bunu ona borçluyum. Kızılderililerinin dediğine inanıyorum, “biz dünyayı çocuklarımızdan ödünç aldık”. Dünyayı daha iyi bir şekilde onlara geri vermeliyiz.

Yaşadığımız şehirde doğa rant hırsı ile uzun yıllardır fazlasıyla tahrip edildi. Şimdi bir de yıllardır konuşulan 3. Köprü’nün yapımına başlandı.
• Eğer 3. Köprü yapılırsa; trafik için çözüm olmayacak, ancak çevreyollarının kenarları yeni sitelerle doldurulacak.
• Eğer 3.köprü yapılırsa, zamanla ormanların içindeki su havzaları ortadan kalkacak ve susuzluk sorunu ile yüzleşmek zorunda kalacağız.
• Eğer 3. Köprü yapılırsa, suların kirlenmesi çevrenin daha da sağlıksız olmasına neden olacak.
• Eğer 3. Köprü yapılırsa, sadece İstanbul değil, Kocaeli ve Çatalca yörelerindeki verimli topraklar da beton yığınlarıyla kaplanacak.
• Eğer 3. Köprü yapılırsa, İstanbul’un giderek azalan yeşil alanları hızla iyice küçülecek, sıcaklık dayanılır olmaktan çıkacak.

Böyle bir şehirde nasıl yaşayacağız? Çocuklarımızı büyütmek istediğimiz şehir bu olabilir mi?

İstanbul’un ilk Boğaz Köprüsü 1973’te, ikincisi 1988’de açıldı. O zaman gösterilen gerekçeler, iki kıta arasındaki ulaşımı kolaylaştırmak ve trafik sorununu çözmekti. Ama sorun, yıllar geçtikçe daha da içinden çıkılmaz hale geldi.
Çünkü köprüler trafiği azaltmıyor, aksine kendi trafiklerini yaratıyor.
Çünkü köprülerin taşıdıkları yolcu değil araç!

Birinci köprü açıldıktan bir yıl sonra:
Boğazı geçen insan sayısı yüzde 4 artarken
Boğazı geçen araç sayısı yüzde 200 arttı!


İkinci köprü açıldıktan sonra bugüne kadar:
Boğazdan geçen insan sayısı yüzde 170 artarken
Boğazdan geçen araç sayısı yüzde 1180 arttı!

Yolcuların yüzde 63’ünü taşıyan toplu taşım araçlarının köprü trafiğindeki payı yüzde 10
Yolcuların yüzde 37’sini taşıyan özel araçların köprü trafiğindeki payı yüzde 90

Özel araçların yarattığı trafik sıkışıklığını karşılamak için İstanbul Boğazı’na 2020 yılında 7 köprü, 2040 yılında 70 köprü yapılması gerek! Köprülerle örtülmüş bir boğaz hayal edebilir misiniz?

Ben bir anneyim/ babayım, çocuğum için 3. Köprü’nün yapılmasına karşıyım.
Trafiği çözmek istiyorsanız toplu ulaşımı arttırmanızı istiyorum. Trafiği çözmek istiyorsanız, bilinçli araç kullanımının yaygınlaştırılmasını istiyorum.
Köprü değil, sağlıklı yaşam ve çevre için bilinçli toplum ve toplu taşıma istiyorum!

Sizleri 3. köprüyü engellemek ve daha iyi bir geleceğe sahip çıkmak için sosyal medya üzerinden yetkililere baskı yapmaya çağırıyorum.

Daha ayrıntılı bilgi için: http://www.spoist.org/dokuman/Raporlarimiz/spoist_3.koprurapor.pdf

25 Temmuz 2013 Perşembe

DIY'ın dibi: "Handmade bookmarks" diğer bir deyişle "Allahım sana geliyorum!"

Üzerinize afiyet bir yaratıcılık peyda oldu bünyeye, bir şeyler yapmadan duramıyorum, allah seni inandırsın gözüm evin çerinde çöpünde!

Bazı kadınlar vardır, (belki erkekler de vardır da ben rastlamadım) dokundukları yeri güzelleştirirler. Benim Tea&Pot’çu eltiler böyle mesela. Sen IKEA’da üç tur atarsın, bunlar birkaç çerçeveden seyredilesi objeler yaratırlar. Ulen ben de baktım aynı çerçeveye nasıl görmedim dersin. Bizim Gamze mesela, itinalıdır, zevklidir. Bir şey yapar ama titizlikle yapar, öyle bakar kalırsın.

24 Temmuz 2013 Çarşamba

Kulüpte kitap mı tartışıyoruz sanıyorsun? - Önceki yazının perde arkası

"Sen sadece “birinin karısı ve bir diğerinin annesi” olmakla mı yetineceksin yoksa “birinin karısı, birinin annesi ve sen” mi olacaksın? " dedim ve dün akşamki kitap kulübü toplantısından sonra fark ettim ki ben seçimimi çoktan yapmışım.
Abicim sen bizi kulüpte kitap mı tartışıyoruz sanıyorsun? 5-10 kadın toplanıp terapi yapıyoruz birbirimize.
Dün akşamki toplantının kitabı “Varoluş Yok oluş” idi. Kitabın içinden çekip çıkardığımız bir cümlenin üzerinde dakikalarca tartıştık.

“hayatım şöyle olacak” dediğin yaşlardan “böyle bir hayatım var”dediğin yaşlara...

Apartman girişindeki boy aynasından kendine yeni elbisenle manken pozu çakarken kapıcıya yakalanmaktan daha kötü bir şey varsa, o da iş çıkışı otobanda kazaya denk gelmektir, hatta daha kötüsü o günün “eve kadar tutarım” diyerek işemeden ofisten çıktığın gün olmasıdır.

“En kötüsü de ne biliyor musun?” listesine zirveden giriş yapmak istiyorsan, trafikte sana kaza yaptırmaya çalışan hanzoya yüksek desibelden küfret! Ama dikkat et cam açık olsun.

Sonra o listeyi al, kıvır kıvır münasip bir … çöp kovasına isabet ettir.

Çünkü o b.ktan muhabbetin tamamı hikaye.

23 Temmuz 2013 Salı

Kuzgun

Bizim yer cücesi bence dünyanın en muhteşem çocuğu değil. En akıllısı, en güzeli, en tatlısı … en en en …. bir şeysi değil. Olmasın da zaten. Ama benim çocuğum ve onu en bi çok sevmem için sebebe ihtiyacım yok. Diğer taraftan herkeslerin onu sevmesi, takdir etmesi gerektiğini de düşünmüyorum, daha doğrusu düşünmediğimi sanıyordum. Öyle değilmiş.
Geçenlerde markete girdik. Yazlığa giderken deniz terliğini unutmuşuz, marketten alacağız. Arca’nın ayak numarasında bir terlik seçtim ama en az üç numara daha küçük, katiyen girmiyor. “aa buna yanlışlıkla 27 yazmışlar” dedim.

Alaçatı Kuytu

Mekanist’in yemek davetini duyan İlker fena halde kıskandı beni. Konu yemek içmek oldu mu karım demez kıskanır, kendisi de güzel yerlerde yesin içsin ister. Sosyal medya ile yegane bağı benim twitter hesabım olunca, sen de üye ol, sen de gezgin ol, seni de davet etsinler yavrum dedim ama nafile. Adam bırak yorum yazmayı, bana sms bile yazmaz.

22 Temmuz 2013 Pazartesi

Mekanist : Yeni hastalığım

Nihan beni Mekanist'in davetinden haberdar ettiğinde, "hmm dur bi bakayım" dedim. Zira benim gezme tozma işleri, bu yer cücesi aramıza katıldı beridir rafa kalkmıştı. Hatta hiç unutmuyorum Tuba ile yemekteyiz bir akşam, bunun telefonu bildirimden yıkılıyor, "aaa bu ne be?" dedim anlattı, böyle gittiğin yerlerden check in yapıyormuşsun. "Benim profil çok sıkıcı olur be, ev iş ev iş puhahah" demiş sallamamıştım, foursquare mi ne işte, oydu Tubanın kullandığı.

Bu ise Mekanist. Çok daha işlevsel bir şey. Sadece kim nereye girmiş çıkmış değil, "gittiği mekan hakkında ne düşünüyor?" "Nesi iyidir?" "Servisi? Fiyatı nasıldır?" gibi sorulara da cevap bulabiliyorsunuz. Hatta üye olduğunuz ve mekan ekleyip belli bir puana ulaştığınızda "gezgin" ve "guru" olabiliyor, etkinliklere davet edilebiliyorsunuz.

Cimri kadının alışveriş rehberi

İndirim dönemi haricinde elini cüzdanına atanı harcarım, bozuk para gibi harcarım.

Çok ihtiyacın varsa - ki hadi dürüst olalım, hiçbir kadının “gerçekten” hiçbir şeye çok ihtiyacı olmaz – o sitelerden alışveriş yapabilirsin. Ama o fotoğraflardaki çıtı pıtı hatunların üzerinde durduğu gibi duracağını sanıp da sepetini doldurma bacım. Zira senin gibiler sayesinde tekstil markaları on senelik outlet mallarını bir senede tüketmişler. Yapacağın şey basit, mağazalara sık sık uğrayıp deneyeceksin. Hem indirim öncesi tenha olur. Denediğin ürün bir şekilde o sitelere düşecek, düştü mü de havada kapabilirsin. Böyle bir Mudo elbisem var, allah seni inandırsın, indirimi beklesem bedenimde bulamayacaktım. Sezonda yarı fiyatına aldım.

İndirim döneminde bile sırf yeni üyesine 20 TL’lik ilk sipariş indirimi yapıyor diye, siparişimi ikiye bölüp İlker’i de üye yapıp, indirimin üzerine 40 TL’lik indirim almış utanmaz bir tüketiciyim. Üzerime deneyip hemen oracıkta telefondan sepete eklediğim ürünler var kaçmasın diye. Hayır mağaza ismi vermeyeceğim, sonra foyam ortaya çıkar, kapısından sokmazlar beni.

19 Temmuz 2013 Cuma

Anne ve Babalar için Okuma Önerileri

Geçenlerde bloga bırakılan yorumlardan biri "okuma alışkanlığı edindirme" üzerineydi.
Tesadüf bu ya, bugün mail grubunda bir arkadaşım aşağıdaki yazıyı paylaştı.
Kaynağına ulaşamadım tam olarak ama herhangi bir cümlesini gugıllayınca yazının önceden defalarca paylaşıldığını görüyorsunuz, oldukça eski bir yazıymış.
Kim hazırladıysa, eline sağlık, bütün düşündüklerimi yazıya dökmüş:)
Bana da paylaşmaktan başka bir iş kalmıyor:)

18 Temmuz 2013 Perşembe

Oğlan çocuklarının dünyası

Çeşme’de malum Allahın denizine kumuna para alıyorlar. Tatildeyken bir günümüzü şu “beach”lerden birinde geçirelim dedik. Lisedeyken toplanıp gittiğimiz Ayayorgi’nin salaş mekanları şimdi acayip isimli yerler olmuş, 70 TL’den kapı açıyor, bir de bilmem ne kadar da içeride harcayacaksın diyor. “Bağzı” sosyeteler gibi lahmacun+suşi menüsüne zaten asgari ücretlinin maaşını ödeyeceğin için harcama alt limitini haydi haydi aşarsın, endişelenmeye hiç gerek yok.
Bütçenin miktarını görünce hop direksiyonu daha makul beach’lerden birine kırdık. Denizi güzel, kumu güzel, güzel de içeriye girerken verdiğin para yetmiyormuş gibi bir de başında dikiliyorlar, belli aralıklarla ne isteriz diye soruyorlar. Arca’ya bir torba kiraz yıkayıp getirmiştim, utandım çıkaramadım.
Neyse… karar verdik sosyeteye karışacağız, o gün öyle…

Dumur Diyalog #101


Yaz ekranlarının fukaralığı, en çok boş vakitlerini televizyon karşısında geçiren muhterem kocamı etkiledi. Geçen baktım, televizyondan radyo açmama bile laf etmedi, uzanmış blogu okuyor, gözlerime inanamadım.
Hemen eleştirilerini sundu: “uzun zamandır dumur diyalog yazmamışsın” dedi. Doğru, en son mayısmış yazdığımda. (Bu arada kendisi de mayıstan beri bloga bakmamış, pis:P)
Onu bırak Arca’dan bahsetmiyorum bile, Gülçin dürtünce  fark ettim.
En iyisi yepyeni bir "dumur diyalog" ile Arca'dan haberlerin ısınma turlarına başlayalım.

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Halka indim

Flaş ! Flaş!
“Yılların otoban gülü”, “orta şeridin şoför Nebahat’i”, “azami hız = 100 km” Yeliz, yani bendeniz, toplu taşımaya geri döndüm! Halka indim yav!
Bunun benzine gelen son zam ile benzin fiyatının 5 TL’ye çıkması, dolayısı ile en yakın takipçimize açık ara fark atarak dünyanın en pahalı benzinini satan ülke sıralamasındaki birinciliğimizi sağlamlaştırmamızla bir ilgisi yok. 

16 Temmuz 2013 Salı

Bir çocuk kitabı ne gibi özelliklere sahip olmalı?

--- Haftalık çocuk kitapları yazıları artık sadece blogda:) kahrolsun bağzı satılmış medya :P ---

Önce çocuğumuzun yaşına uygun olmalı. Üç yaşındaki kızınıza “Bir genç kızın gizli defteri”ni okuyamayız. Sonra illüstrasyonları ilgi çekici olmalı. Çocuk deyip geçme, son derece seçiciler ve iyiden güzelden anlıyorlar. Eh bilinçli ana babalar olarak hikayenin de eğlendirirken (yani sıkmadan) eğitmesini isteriz değil mi? İsteriz isteriz!

15 Temmuz 2013 Pazartesi

Genel istek üzerine… Mantarlı karides güveç tarifi

Genel istek derken Emine Beder, Devletşah kardeş, Portakal ağacı filan gibi aşçılardan bahsetmiyorum. Onlar kadar muhteşem yemek yapan annemi ve İlker’in annesini kastediyorum.

Evet ikisi de nefis yemek yapar. Ama balık sofrası kurulacaksa karides güveci ben yaparım! Söylemesi ayıp havamdan geçilmez. Bu ikisinin bilmediği tek tarifim var, bu da bana bir ömür yeter kanımca.

Küçük şeyler

Arca ile hastanede kaldığımız yaklaşık bir ay aslında korkunçtu. Bir tedavi vardı ama tam teşhis yoktu, her kafadan bir ses çıkıyordu, doğuştan mıydı, sonradan mıydı, neydi, nasıldı…

Hastaneden çıktıktan sonra bir gün, Kordon’da Ege’nin annesi Elif ile yürüyorduk, tedavi sürecinde bloga yazdıklarımı okumuştu ve nasıl böyle esprili bir dille anlatabildiğimi sormuştu. Elif elini üzerimden çekmeyen arkadaşlarımdandı o haftalarda, en az benim kadar biliyordu her şeyi ve gülebilmemize şaşırıyordu haklı olarak. “Her şey kötüydü ve gülmekten başka yapacak bir şey yoktu” gibi bir şeyler dediğimi hatırlıyorum. İki sene sonra Ege de hastanedeyken telefonda karşılıklı gülerken de hatırladık. Bazen gülmekten başka bir şey gelmiyor elinden ve ufak tefek mutluluklar için eşeleniyor insan.

12 Temmuz 2013 Cuma

Hiç aklımda yokken

Dediğim gibi "Bab-ı esrar" yol arkadaşım oldu o gün ama gözüm tabii yine diğer yolcuların kitaplarındaydı.

Uçağı beklerken kitap okuyan bir kadının yanına oturdum. İçimde ne okuduğunu göreceğime dair bir umut yeşerdiğini inkar edecek değilim, hepimiz beni tanıyoruz. Gel gör ki lanet kadın kitabın kapağını şöyle bir oynatmıyor ki göresin.

11 Temmuz 2013 Perşembe

Dünya ahiret kardeşim olsun ben bu Murphy denen herife çok gıcığımarkadaş!

En gıcık olduğum muhabbeti ben yapmayacağım, hayır "hep koşturmaca hep koşturmaca" yakınmaları ile başlayan "dünyayı kurtarıyorum" havalarıyla devam eden söylemlere girmeyeceğim. Hadi kabul edelim hiçbirimiz bir bok yapmıyoruz aslında. Küçük burjuvalar olarak küçük burjuva ihtiyaçlarımıza kıtı kıtına yetecek kadar para kazanmak için çalışıyoruz, hepsi bu!

Ben üç beş klima pazarlamanın peşindeyim, sen ona buna kredi satmaya çalışıyorsun belki, beriki inanmadığı bir sistemin içindeki çarklardan sadece biri... Ve böyle tüketiyoruz yaşamı. Birileri daha can veriyor, gencecik biri daha hayata veda ediyor ve biz böyle tüketiyoruz yaşamı! Hepsi bu!

5 Temmuz 2013 Cuma

Ahmet Ümit iyiymiş yav:)

Hiç okumamıştım Ahmet Ümit garip ama gerçek. Ki ben severim polisiye romanları. Demek ki rast gelmedi. Geçenlerde İstanbul'da Elvanla kitaplardan bahsederken "al" dedi "al benimkinden başla seversin" hehe biri bana kitap verecek ben de hayır diyeceğim mümkün değil! Bir de 500 sayfalık ateş tuğlası gibi kitabı ta oralardan taşıdım deli miyim neyim:)

4 Temmuz 2013 Perşembe

Bugünlerde...

Sesim çıkmıyorsa tamamen tatil rehavetinden:) Arca ile başbaşa tatil yapıyoruz ve ilginçtir henüz birbirimizi gırtlaklamadık:))) yok be şaka yapıyorum acayip eğleniyoruz. Bir şey yaptığımız da yok sabahın köründe uyan kahvaltı deniz yemek uyku... Adamım ipad oynarken anası kitap okuyor işte öyle sakin ...

28 Haziran 2013 Cuma

Öz

Yaz aylarında tatilini Türkiye'de geçiren ve her sene ayrı bir sebzenin mucizesinden bahseden Dr. Öz değil. Kitabın adı bu.

Hani "olmaz olmaz bizim ülkemizde olmaz öyle işler!" diye kestirip atan yol arkadaşım vardı ya, işte bu kitaptan bahsediyordu. Bu laftan sonra konuyu uzatmaya niyetim yoktu ama kitabı biliyor olması bile ilginçti, dayanamadım, sordum:

26 Haziran 2013 Çarşamba

"nedir o okuduğunuz?"

Niyetim hem gösterip hem de kitabın adını telaffuz etmekti, iki harfli kelimeyi söyletmedi bile bana. Yüzünü ekşiterek "ha yok biliyorum, olmaz o bizim ülkemizde olmaz o işler" dedi, döndü yüzünü cama. Mal gibi kaldım. Ona uzun uzun anlatacağımdan mı korktu ne?

Ben sevmem ki seyahatte sosyalleşmeyi, yüzlerce yolcunun arasında tek başımaymışım gibi seyahat ederim. Kimselere bulaşmam. Tamam kim ne okuyor diye bakacağım derken sekiz olmuşluğum var, halinden tavrından hayat hikayesini yazdığım tipler de var ama o kadar. Sohbet etmem, seyahat kafamı boşaltmam için fırsattır, ha doldurmak mı istiyorum, okurum. Hepsi bu! Kimse de bana bulaşsın istemem!

24 Haziran 2013 Pazartesi

Küfretmekte haklı mıyım? Haklıyım!

Kıçı acımayan hiç kimse ama hiç kimse karşıma geçip bana haksızsın diyemez! Altı gündür süren ateşimin, işe yaramayan antibiyotiğin ve bitmek bilmeyen boğaz ağrısının sırrı çözüldü: anjin!
Çözümü : beş gün iğne! Ve evet doğru tahmin iğne olurken kendini kasarsan sabah olduğun iğne akşamın bu saatinde hala acı acı anımsanır. Geçmez!

21 Haziran 2013 Cuma

"Bunlar" adlı terörist grup

Eşşek kadar kadınım yeminle annemi özledim! Hatta ablam gün içinde arayıp "geleyim size bakayım ablacım" dediğinde böğüre böğüre ağlayacaktım.
Çünkü hastayım. Reva mı lan bu bana! Bu havada?

O pis velet mikroplarını bana nakledip babaannesiyle yazlığın tadını çıkarmaya gitti. Pislik! Son üç gündür o yer cücesine ettiğim küfürlere bugüne kadar hiçbir insan evladı maruz kalmamıştır.

18 Haziran 2013 Salı

Hayal gücünün sınırlarına ulaşan oldu mu?

Arca hasta. Kanındaki enfeksiyon değerinin stabilitesinin yanında #duranadam çeker gider. (“durmak yok yola devam” ile henüz bir yere varamayanlara bizim oğlanın enfeksiyonunu seve seve göndeririz)

İlginçtir, yer cücesi bu hastalığa rağmen ne yaptı ne etti dün akşam yılsonu gösterisine iştirak etti. Arca’nın direnişine onun iyiliği için bile olsa dayanamadık, hak verdik. Diktatör değiliz ki isteklerine kulak tıkayalım. Hakkıydı, direndi, kazandı. Şimdi hastalığa direnme zamanı, #direnarca arkandayız annem!

Geçen İlker’le konuşuyoruz, Arca sürekli lafımızı kesiyor, bir iki … uyarıyoruz, aaa tepemiz attı, kızdık, sesler yükseldi. Zaten gerginiz her daim.

Neyse girdim mutfağa, bulaşıkları filan topluyorum. Pıtı pıtı ayak sesleri.

13 Haziran 2013 Perşembe

Sen konuştuysan ben susmam!

İki haftadır sosyal medyadan, RS FM’den, Halk TV’den, bizzat orada bulunan arkadaşlarımdan an be an takip etmeme rağmen meydanlara çıkamadığım için ağlayıp, Gezi’nin biber gazlı havasını soluyamadığım için kendimi hep eksikli hisseden ben, “ne haddime” deyip az konuşuyorum (yazıyorum) ama sen Necati Şaşmış mı Şaşmaz mı ne, utanmadan kameraların karşısına çıkıp Türkçeyi ve beyinlerimizi katlediyorsun. 
Bizim oğlan hasta yine, uykusu açılmış gece tekrar uyutayım diye yatağına uzandım. Geç olmuş ben de onunla uyurum diye geçiyor içimden.  Ne mümkün? İçeriden televizyonun sesi geliyor. Allahım bitmiyor katiyen bitmiyor ve ne dediği de anlaşılmıyor.  Allah seni inandırsın, “kim lan bu?” diyerek hışımla çıktım yataktan. (Malum sesten çıkaramıyoruz)

7 Haziran 2013 Cuma

Ne değişti?

Gezi parkı eylemleriyle başlayan direniş sürecinde çok şey değişti çok! En azından bizim evde : )

Bir kere sosyal medyaya (“baş belası” olduğunu düşünmese de) mesafeli duran muhterem kocam tüm engelleri kaldırdı, kullanımını kısa sürede öğrendi ve sonuç olarak twitter hesabımı ele geçirdi. Akşam saatlerinde benim profilimden atılan terbiyesiz tweet’lerden katiyen mesul değilim. Ben gündüz, o akşam ha boyna favoriliyoruz faydalı olanları. Organize bir iş mi çeviriyoruz lan yoksa? Tövbe!

6 Haziran 2013 Perşembe

Yanılmışım

Lİnkedin diye bir sosyal paylaşım sitesi var. Facebook’un iş yaşamı versiyonu diyebiliriz kısaca. Oradaki kontak listem epey renkli bir mozaik, her yaştan her meslekten insan var.

Geçenlerde birisi ile yazışıyoruz. Üniversiteden mezun olalı on sene bile olmamış ama beş altı iş değişikliği yapmış. Hem de İzmir’de. İzmir’de adam akıllı şirket sayısı onu geçmez, demek emekliliğe kadar çoktan bitirecek İzmir piyasasını.

Arkadaşlara anlatıyorum “yeni nesil doyumsuz abicim, bunlar bir işte bile sebat etmesini bilmiyorlar. Maymun iştahlılar…” Tam bir kocakarı üslubundayım.

Y kuşağı bunlar Y!

4 Haziran 2013 Salı

1 Haziran 2013 Cumartesi

Sen git ben evde kalırım

Arca ile başbaşa evde kalıp ağlamaya başlayınca öyle dedi bana; "sen git ben evde kalırım".

öğlen Nokta'daki eyleme katıldığımızda ve nedenini sorduğunda anlatmıştım çünkü. Ağaçları söküyorlar demiştim. "Ağaçları kesenlere mi kızıyor polis?" dedi. "yok" dedim, "ağaçları koruyanlara kızıyor" NASIL YANİİİİ? Öyle işte...

Bütün arkadaşlarım Gündoğduda Alsancakta şu an, bana ta alt caddeden korna sesleri geliyor.

Arcaya şu an inanılmaz kızgınım! Ben twitterla meşgulken koltuğu boyadığı için! Ama tabii aslında gidemediğim için kılım bunu hepimiz biliyoruz. Kös kös odasına gönderdim, gözüme gözükmesin şu an kimse.

Bitirirken, bendeki birkaç fotoğrafı paylaşayım bir , Gündoğdu an itibariyle yıkılıyormuş!






30 Mayıs 2013 Perşembe

#avmleriboykotediyoruz

İstanbul’a ikinci gidişimin sebebi üniversiteye kaydımı yaptırmaktı. İlkini bizimkilerin “çocuklar gezsin öğrensin” projesi kapsamında yapmıştık, bütün sarayları, müzeleri gezdirmişlerdi bize, çocukluğumun ne keyifli anılarından biridir. Arabada yolculuk ederken arka koltuğun tam ortasında, bacaklarımı iki ön koltuğun arasına sıkıştırıp kucağıma açtığım deftere gezi notlarımı yazdığımı hatırlıyorum. (Evet, o zamanlar da otu boku yazmak gibi bir manyaklığım vardı ve evet, o zamanlar arka koltukta emniyet kemeri yoktu ve evet, ben son derece “tehlikeli” bir biçimde yolculuk ederdim ve evet, o zamanlar bu kadar maganda da yoktu)

28 Mayıs 2013 Salı

Dumur Diyalog #100 : Özel sayı - oku oku bitmez:)

---- Yok yok sezon finali, büyük final filan değil. Sadece #100 özel olsun diye uzattım. Arca'da bu çene anasında bu azim oldukça #1000 görür bu "dumur diyalog" serisi:) -----

A: Her sabah peynir yumurta mı yicem ben!
Y: Sen bilirsin annecim peynir yumurta kemikleri güçlendirir, yemezsen arkadaşlarınla koşmaca oynarken onlara yetişemezsin, hep arkada kalır, üzülürsün.
A: Bir şey olmaz. Dairede koşarsan en arkada koşan hep birinci olur.
………………..

24 Mayıs 2013 Cuma

Nerden aklına geldi dersen... Hiç öyle işte...

Hıdrellez geçeli çok oldu gerçi, Arca'nın yine hasta olduğu günlerdi dünyamızı şaşırdığımız günler. Nitekim dileklerimizi yazıp da denize atamadım:( neyse Hıdrellez deyince aklıma Arca'nın yaşında olduğum o yıl geliyor. Ya da daha büyüktüm bilmiyorum. Göztepe sahilinde ateşler yakılmış herkesler üstünden atlıyor. Nasıl istiyorum atlamayı ama mümkün değil tabii. Götü başı yakarsın.

23 Mayıs 2013 Perşembe

Büyüyecek diye ödüm patlıyor!

Geçen akşam eve girdiğimde İlker’le Arca çoktan gelmişlerdi. Hepimiz yorgunuz, açız. Havadaki elektrik küçük bir kasabasının şebekesine yetecek boyutta. İnce bir çizgi üzerinde cambazlık yapıyoruz, ilk kim patlayacak, birbirimizi süzüyoruz inceden.

“Yemekte ne var?” sorusu yer cücesinin ağlamasını tetiklemeye yetti. Sabah NA ile birlikte karar verdikleri yaz ıspanağı vardı (semizotu) bir de hafta sonu yaptığım bezelye.

Önce dudak büküldü, semizotu yemek istemezmiş, şansını denedi. “iyi de çocuğum NA ile karar verdiniz, senin istediğin yapıldı ya…” dememize kalmadan sel suyu gibi aktı gözyaşları.

Ben bazen Arca’nın ağlamasına çok gülüyorum. Ayıp aslında, sen ağlarken biri sana gülse iyi mi olur ama tutamıyorum kendimi. Öyle çocukça, öyle safça ağlıyor ki sebebini umursamıyorum bile. Eskiden gıcık olurdum, ağlamasını durdurmak isterdim, İlker mesela, hala gıcık oluyor. Her istediğini ağlayarak istemesinden nefret ediyor. O açıdan bakınca haklı ama belli işte bu saatte karnı aç, yorgun, şarj olması lazım. Eh bir şeyler de istediği gibi gitmeyince ağlayarak deşarj olması lazım.

22 Mayıs 2013 Çarşamba

Çocuklar tekrarları severler : “Süper Kurti”

Arca ilk defa bir kitabı üst üste yedi kez okuttuğunda, “bu ne be!” demiş, sonradan bu küçük insanlar hakkındaki gerçeği öğrenince fazla ses etmemiştim.

Tekrar, küçük çocukların öğrenme biçimdir.

İyi tarafından bakalım, bir süre sonra biz de kitapları ezberliyor ve metinden kafamızı kaldırıp nefis çizimlerin tadını çıkarabiliyoruz. (züğürt tesellisi:P)

Merak eden çocuk... BÜMED

Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği tarafından kurulan BÜMED Merak Eden Çocuk Anaokulu ve İlkokulu, Arnavutköy'den sonra şimdi de Çekmeköy'de ikinci şubesini açıyor. Eğitim dünyasına farklı bir bakış açısı getirmek üzere yola çıkan Merak Eden Çocuk Okulu, 150 yıllık geçmişi olan Boğaziçi Üniversitesi'nden aldığı kültürel ve bilimsel mirası, uzman eğitimcilerinin dinamizmiyle birleştiriyor. Okul merak eden, hayata olumlu bakan, öğrenme sürecinden keyif alan, kendine güvenen, mutlu bireyler yetiştirmeyi hedefliyor. Çekmeköy'deki ilkokulun anasınıfları ve 1. sınıfları için kayıtlar halen devam ediyor.
http://www.merakedencocuk.com/index.html

Okul seçiminin daha da önem kazandığı şu günlerde sizlerle paylaşmak istedim. Hepinize iyi şanslar ve çocuklarımıza da zihin açıklığı diliyorum!

21 Mayıs 2013 Salı

Arkadaş edinme sanatı, yazan: Arca

Arca küçükken parkla ilgili iki hayalim vardı, biri arkadaş edinsin mal mal bakınmasın etrafa, anasına yapışmasın. İkincisi büyüsün de o kendi başına oynarken ben de rahat rahat kitabımı okuyabileyim.

Büyüdü. Arkadaş edinmeye de başladı, hatta bu cumartesi “çok az arkadaşım var, yeni arkadaş edinmek istiyorum” dedi. Allahtan başka bir şey isteseymişim: )

İkinci dileğim hiç gerçekleşmeyecek kanımca. Her parka gidişimizde elime alıyorum kitabı, iki sayfa okumadan geri getiriyorum. Zira Arca’nın park halleri kadar ilgi çekici bir kitapla tanışmadım henüz.

20 Mayıs 2013 Pazartesi

John Fante, Toza Sor

Garip ama gerçek! Bir gün facebook’ta birinin durum güncellemesinde kitaptan bir alıntı okudum, vuruldum. Neden kimse bana daha önce John Fante’den bahsetmemişti?

Kinci değilim. Bu yamuğu hemen unuttum ve gugılladım, “John Fante, Toza Sor”. Patır kütür çıktı bilgiler… Bukowski’nin taptığı adam! Bukowski’nin yere göğe sığdıramadığı ilham kaynağı yazar! Ve Bukowski’nin önsözünü yazdığı kitap!

Kefir nasıl yapılır? Kefir mayası nereden bulunur?

Ben bile yapabildiğime göre çok kolay yapılır!
Allah seni inandırsın, kaçtır yapıyorum, mis gibi.
Kefiri ve yapımını ben keşfetmedim tabii ki binlerce yıldır yapılan içilen çok faydalı bir içecek kendisi. Dilim döndüğünce söyleyeyim, bağışıklık sistemini güçlendiriyor, bağırsak florasına iyi gelen bakteriler içeriyor, sindirim sistemi için de son derece yararlı. Sonra süt içemeyen insanlar vardır, misal ben! Hem sevmem hem de Nesfitin içine azıcık koyduğum light süt bile rahatsız eder beni. İşte benim gibi mıymıntılar için nefis bir alternatif. Aslında süte alternatifim yoğurttu benim, bir kilo yoğurdu bir oturuşta bitirecek potansiyelim var. Gel gör ki son zamanlarda yoğurt da karnımı şişirmeye başladı (dikkat bira şişirmiyor katiyen, terbiyesiz yoğurt şişiriyor), hatta inek sütüne ve süt ürünlerine bir alerjim mi var diye düşünmeye başladım.

16 Mayıs 2013 Perşembe

Blogcu Anne dizi oyuncusu mu oluyor? "Kıvanç Tatlıtuğ'la bir projeyi düşünebilirim!"

Blogcu Anne Elif Doğan şaşırtıcı açıklamalar yaptı.
Dizi oyunculuğuna göz kırpan güzel annenin hiç bilmediğiniz yönleri bu söyleşide.

Dün akşam, “Kuzey”den esen fırtınadan sonra, bu söyleşi böyle bir manşeti hak etti kanımca. Hani o manşete aldanıp okuduğumuz haberler var ya, onları yazanlar kesin çok eğleniyorlar. İçlerinden yaramaz bir ses “var ya şimdi nasıl merak edecekler, okumak isteyecekler, nihohohoa” demiyorsa, şerefsizim!

Her şey
Blogcu Anne’nin kitabının ofise gelmesiyle başladı. Yok, yok aylar önce Blogcu Anne söyleşilerinden birine "Yav Elif ben de seninle bir söyleşi yapsam, pek geyik olur ama ..." gibi bir yorum bırakmamla başladı. Elif, tabii ki tüm mütevazılığı ile “VARIM” demişti. 

15 Mayıs 2013 Çarşamba

Sen beni işten atamazsın, ben istifa ediyorum!

Bitmek bilmeyen ateş ve kulak ağrısına son çözüm antibiyotik iğnesiydi.
Hastaneye gitmeden önce sadistçe “sen hasta olmak için elinden geleni yapıyorsun, hasta olurum evde kalırım, içtiğim bir şurup olsun, diyorsun ama o iş öyle kolay değil! Bak iyileşemedin, doktor iğne verdi, şimdi hastaneye gidip iğne yaptıracağız sana” dedim. Bizde yalan yok abicim, kelimesi kelimesine böyle söyledim. Bilsin başına gelecekleri, ağlayacaksa ağlasın, hiç koymaz bana.

14 Mayıs 2013 Salı

Fransız mıyım neyim?

Bir “Fransız” modasıdır gidiyor. Çok net hatırlıyorum, yıllar önce çok satanlar listesinde bir kitap vardı. Fransız kadınlarının formlarını nasıl koruduklarını anlatıyordu. Hayır, özel bir şey yapmıyorlardı. Yemeklerini keyifle yiyorlardı, sadece porsiyonlarına özen gösteriyorlar, şaraplarını tatlılarını sofralarından eksik etmiyorlardı. Kesinlikle her yere yürüyerek gidiyorlardı.
Tamam demiştim, ben kesin Fransız’ım. Sosyal aktivite olarak aklına ilk gelen şey “dışarıda yemek” veya "yemekli misafir" ise, üstelik 50 kilodan bir gram fazla almıyorsan ne düşünürsün? O yıllar gençtim ve dötümle yemeye başlamamıştım. Üstelik arabam yoktu. Taksim-Bebek arasını vasıtasız sadece tabanvay tamamlayan kaç manyak tanıyorsun, sorarım! Bir Fransızlar bir ben, üçüncüsü yok.
O kitap çok tutmuş olacak, o gün bugündür Fransız aşağı Fransız yukarı.

13 Mayıs 2013 Pazartesi

Bu ülkeyi terk etmek için 10. sebep: 35 ACR 11' in temsil ettikleri

Sadece bu hafta sonunu yaşamış olmak bile en az dokuz sebebi saydırıyor:

1. Hatay’daki saldırı
2. Daha fenası buna gösterilen tepkisizlik
3. Yas ilan edilmemesi
4. Medyanın duyarsızlığı
5. Maçlarda toplanan kalabalığın Hatay’daki saldırı için tek yürek olamamış olması
6. Bir taraftarın bıçaklanması

daha sayayım mı?

7. Reyhanlı’da ölenlerin sayısını duyuran gazetecinin tutuklanması
8. Haber yasağı getirilmesi
9. tüm bunlara rağmen hükümetin hala istifa etmemesi (gerçi umudum yoktu da gelişmiş ülkelerde böyle yapıyorlar ya hani belki bir ihtimal dediydim)

Bunlar benim takip edebildiklerim sadece.

Gelelim 10. sebebe.

“Cimbom’a koyduk eğleniyoruz”

Bunu facebook’unda paylaşan “arkadaşım”a, “iki göbecik de Reyhanlı’da ölenlerimiz için atın da tam olsun” diye yorum yazacaktım ki durdum. Yoo, Galatasaraylı olduğum için değil, bunu Galatasaraylı bir öküz de yazsaydı ona da aynı hisleri beslerdim.

Dün gece küme düştüğü için pek “incinip” İzmir’i savaş alanına çeviren Göztepeliler çok mu farklı?