Var hem de feci bir organik bağ
var. Hem de ta bir beden olunan, gebelik denen o en mutlu aylardan itibaren
göbek bağı ile kuruluyor bu bağ.
En “saldım çayıra mevlam kayıra”cı ana profili bile en
azından bir muz ile çocuğunun açlığını dindirmekle kalmaz, “evladımı doyurdum”
psikolojisiyle serotonin hormonu salgılar.
Bir de şu ecnebi analar gibi “yersen yersin yemezsen
odana” ekolünden gelenlerin yavrusu bir yemek seçmeye görsün, bir faydalı
gıdalara burun kıvırmaya görsün, o ekol yerle yeksan olur. Hayır, ekolün bayrak
sallayanlarından olarak başıma geldi, oradan biliyorum. Ahkam kesiyorsam laf
değil yani.
Evet bacım, ben ki hala bu yaşımda “ye evladım zayıf
düştün” diyen anama, Arca için “boşver anne ya yemezse yemesin” diyen ben, ben
ki ana yemekleri yemiyor diye makarnayı kısa bir süreliğine mutfağa sokmayan
ben… gün geldi Arca cücesi balık, kereviz gibi evvelden sevdiklerine burun
kıvırdı, dirsek çevirdi diye karalar bağladım. Tehditten duygu sömürüsüne bir
dizi geleneksel anne yöntemine başvurdum. Yok kar etmedi. Depresyona girdiğimi
ve sofraları bir cehennem ön gösterimine çevirdiğimi inkar etmeyeceğim. Allahın
bildiğini kuldan saklamanın alemi yok!
Hayır bacım bu gıda işi sakat iş. Analıkla yemeyen çocuk
bir arada patlamaya hazır bomba gibi. Hatalar yaptım. Bir enginar kalbi için
çıkarıp kalbimi vermeye hazırdım. Vaatler işe yaramadığında zorla yedirmeye
çalıştığım da oldu. Karaciğere faydalı enginarı bebem nasıl yemezdi? Yemedi ve
ben neyse ki işin bokunu çıkarmadan silkindim kendime geldim. Elimdekilerle
yetindim. Mutluluk elindekilerle yetinme sanatı değil de nedir, sorarım?
Enginarın kalbini yüreğime taş niyetine bastım ve
ıspanakla, bamyayla, balığa yapılan U dönüşüyle teselli buldum. Buldum da gün
gelecek evladın taze fasulyesi bitince senin tabağını yiyecek, o da bitince aç
kaldım ben diye dudak sarkıtacak deselerdi, hadi canım sen de derdim. Başıma
geldiğinde bu kadar üzüleceğimi, günlerce dert edineceğimi, “evladımı aç
bıraktım” psikolojisiyle başa çıkamayıp terapi niyetiyle sağa sola anlatacağımı
bilseydim, o taze fasulyeyi yarım kilo alır mıydım? Adama makarna teklif ettim,
katiyen istemedi, taze fasulyenin yerini tutar mıymış?
Ah ahhhh
Neyse ki akabinde bizzat evladım ve evladımın kankaları
Poyraz ve Mert Kaan yaptığım köfteleri silip süpürdüler de yaşama sevincim
tekrar vuku buldu. Hiç gülme bacım! Benim yaptığım köfteleri normalde ben bile
yemiyorum, muhterem kocam - hiç lafını sakınmaz - geçtiğimiz yıllarda bana
köfte yapmayı yasakladı. İkimizin analarınınkilerin yanında benim köfteler pek
lezzet fukarası kalıyormuş. Arkadaş çalıştım didindim, sordum, yaparlarken
omuzlarının üzerinden her aşamasını seyrettim, ama benim köftelerim hiçbir
zaman onlarınki gibi olmadı. Olmuyor yani n'apalım demeye başlamıştım.
Ta ki bu hafta sonuna kadar… Poyraz ve Mert Kaan ile
ebeveynleri bize gelecekti, akşam maçı izleyecek, pide pizza tıkınacak, gönlümüzü
eyleyecektik. Çocuklara pizza yedirmeyi içim almadı, köfte yapayım
deyivermişim. Vallahi şuursuz bir andı, fazla üzerinde düşünmeden alınmış bir
karardı. Ama yediler, hem de sevdiler. Artık ölsem de gam yemem! 2 – 4 - 5 yaşlarındaki
üç çocuğu doyuran köftelerin temsil ettiği şey bir gıdadan çok daha fazlasıdır!
O köfteler çocukları doyurmuş bir ananın gurur madalyalarıdır.
Muhterem de eşek
değil ya, köfte yasağını kaldırır herhalde!
3 yorum:
Bu kadar süper anlatılabilirdi :)
:)
Katılıyorum sana her zaman ki gibi. Ayrıca ben o köftelerin güzel olduklarına emindim zaten.
Ayrıca benim cücede taze fasülyeye, yumurtalı kabak yemeğine, ıspanak yemeğine bayılır.
Mutluyum.
Gururluyum..
Yorum Gönder