O an orada bulunmak istemediğiniz bir yerde bulunduğunuz
oldu mu hiç? Benim çok oldu. Ofiste sıkıcı bir işi yapmakta iken aslında evde
çay içip kitap okumak istediğim çok oldu. Ya da… sohbetinden hoşlanmadığım biri
ile konuşurken kendimi bahçe sularken hayal ettiğim anların sayısı
azımsanmayacak kadar çok… “Ben burada ne yapıyorum, ben aslında…” şeklinde çok
cümlem var benim. Ama o gün o an olmak istediğim başka bir yer yoktu, olamazdı.
Belediyenin toplu taşıma işkencesi okulların açılmasıyla
birlikte toplu mezarlara dönen otobüslerle zirve yaptı. Benim güzergahım için
bu haftalık bir şey olduğunu sanmıyorum, zira bu öğrenciler hep lise, hiç öyle
haftaya servise başlayıncaya kadar otobüsle idare eden tiplere benzemiyorlar.
Nihayetinde otobüsün on beş dakikada bir kalkıyorsa, özgür değilsin,
bekleyeceksin ve belki de ayakta gideceksin. Bu işkenceyi hareket fırsatına
dönüştürmek üzere edindiğim bisikletimi bir süre ara verdikten sonra dün tekrar
bağrıma bastım. Taşıma çantam bu kadar dandik olmayaydı iyiydi. Dandik derken
piyasa imalatı, kullanımı pratik değil. Hani metro yetkilileri de bisiklete
katlanmış haldeyken laf etmeseler, çanta içinde olduğu gibi yük muamelesi
yapsalar ne iyi olur.
Dün sabah metro istasyonunun tam önünde bisikleti katlayıp,
çantanın içine koymaya çabalarken bir bunu düşünüyordum bir de “ulen şimdi
buradan tanıdık biri geçse, halime ne güler, 15 saniyede katlanan bisikleti 15
dakika oldu hala çantaya tıkamadık diye söylenip dururken biri korna çaldı,
bana seslendi, oo yoo! Neyse ki ablamın kocasıymış, heyecan yok! El salladım,
topladım bisikleti doğru metroya. Tıkış tepişliğini anlatarak değerli vaktimi
boşa harcamayacağım. İğrençti işte! Ama bir konserve kutusundan çıkıp diğerine
girmeyeceğini bilmek iyi geldi, ses etmedim. Allahtan bisikleti yola hazır hale
getirmek, katladığım kadar uzun sürmedi ve sadece birkaç dakika içinde
yoldaydım. Yeayyy…
Toplu taşımayı kolaylaştırmak derken en kısa mesafede üç
aktarma öngören bir belediye, elbette ki bisiklet yolunu da sahille
sınırlayacaktı, ya ne olacaktı? Bak yavrucuğum bak belediyeciğim… Bisiklet
turistik bir eğlence değildir. Medeni memleketlerde insanlar bisikleti ulaşım
aracı olarak kullanırlar, hobi olarak değil, doğrusu da budur. Demek ki ne
yapacakmışsın? Yolların olduğu her yere bisiklet yolu da ilave edecekmişsin.
Bak gör o zaman toplu taşıma dediğin düğüm nasıl da çözülüyor. Allah seni
inandırsın otobanın köprüsünün tam tepesinde bir sıkışmışım, aha dedim tamam
kaldık burada. Sonra? Sonrası malum, yola çıktım ama tırıs tırıs elimde
bisikletle yürüyorum kenardan. Ay hiç gocunmam vallaha canımı sokakta bulmadım.
Gerekirse 100 m mesafeyi elimde bisikletle gidebilirim, pullarım dökülmez.
Derken ofise vardım bile! Terden leş gibi olmuş t-shirt ile
atleti değiştirirken tuvaletteki aynada yüzüme baktım, al al olmuş yanaklarıma,
parlayan gözlerime. Tüm maceralara ve olumsuzluklara rağmen bisiklet bana iyi
geliyor!
Dönüş daha da iyiydi. Bu defa köprüye hiç kasmadım, direkt
yolda yürüdüm geçtim. Sonrası zaten hep kaldırım ve en sevdiğim kısım okulları
geçtikten sonraki ağaçlı yol. Yüzüne çarpan rüzgarı da anlatacaktım ama onu
sahil yolculuğuna bırakayım dedim zira kordonda denizden esen rüzgar iyotuyla
bir sarhoş ediyor ki sorma… Konaktan bir kaptırmışım kendimi buluşma yerini
kaçırıvermişim farkında değilim!
Evvelden anlatmışımdır, kitap kulübünde her ay bir kitap
okuyoruz ama bir kitap var ki onu aralarda masal masal okuyoruz. Kurtlarla
koşan kadınlar. Tiyatro sanatçısı var aramızda, Sıla Akdeniz. İsmini yazayım da
meşhur olduğunda bize masal anlatırdı diye havamı atarım puhahaha… Sıla bize
masalı anlatıyor, sonra o masal ve peşi sıra yapılmış yorumlardan
çıkarımlarımızı paylaşıyoruz. Bu vesile ile iki kitap arası özlemimizi de
gidermiş oluyoruz. Az sayıda olunca Tea&Pot, sayı artınca Maya Cafe ve
kışın da Ora Lahmacun’dayız genelde. Bazen sohbet, Kordon’da bira içmeye
uzuyor. Geçen toplantının sonu da Kordon’da bitti. Sirena’da. Çimlere bakıp son
yaz toplantısını Kordon’da piknik olarak yapalım dedik. Bence nefis bir yaza
veda kutlaması oldu. Bazılarının çocukları da geldi, tam eğlence…
Tam orada Funda’nın bizim için hazırladığı nefis sandviçleri tıkınır, çayımı yudumlarken arkamı döndüm ve o manzarayı gördüm.
Kulağımda
çocuk cıvıltıları ve arkadaşlarımın “çirkin ördek yavrusu” masalı hakkındaki ilginç
tespitleri vardı, o an orada bulunmanın eşsiz mutluluğu ile gülümsediğimi fark
ettim.
Şükür…
3 yorum:
Bisiklet seven bunu uygulayabilenlere bayılıyorum tebrikler
Ben de aynı duyguları hissediyorum, olmak istediğim yerde olmak istediğim kişilerleyim. Sürümü buldum galiba:))
ayyyyy ben de sunset barı sefiyom. istanbulda pazartesi sabahu metro ücretsizdi yaa :)
Yorum Gönder