Arca cücesinin babaannesi sağlıklı beslenme gurusu gibi bi' şeydir.
Envai çeşit ot yer, o otlardan acayip yemekler kavurmalar filan yapar.
Tek düsturu vardır, sağlıklı olacak!
Mutfakta sağlıkla ilgili okur, uygular, aktarır. Hatta İlker'e sorsan sağlık uğruna lezzetten ödün bile verir.
Ama biz bu hafta, ailecek korkunç sağlıksız bir kurabiye ile onu yoldan çıkardık.
Buna kısaca "babaanneyi yoldan çıkaran kurabiye" diyebiliriz, pek kısa olmadı ama doğru!
Şöyle anlatayım, üç tepsinin bir tepsisini yazlığa götürdük, yemediklerimizi eve geri götürecektik, akşam çayının yanına ister mi diye sordum, "sizin evde daha varsa, sen onların hepsini koy bana, kırıntılarını bile koyabilirsin, yerim" dedi.
Lezzet anlamında daha da söyleyecek laf kalmamıştır.
3 Haziran 2014 Salı
2 Haziran 2014 Pazartesi
of çok pis yamuldum
zaten nane mollaydım, günlerdir burnum akıyordu, sinüzite çevirmesin diye dua ediyordum.
Derken cuma akşamı sünnet düğünü. Bostanlıda 19:30'da. Arkadaş kim evine cuma akşamı 19:30'da varabiliyor ki düğüne yetişecek?
Gerçi bana dert değil.
Derken cuma akşamı sünnet düğünü. Bostanlıda 19:30'da. Arkadaş kim evine cuma akşamı 19:30'da varabiliyor ki düğüne yetişecek?
Gerçi bana dert değil.
30 Mayıs 2014 Cuma
Pırlatanlar değil ama kurallar bir annenin en iyi arkadaşlarıdır
Arca ile alışverişte bir gün…
“Dükkanda beğendiği ayakkabıyı almayacağımızı söyledim;
A: lütfen dışarı çıkabilir miyiz? Dışarıda konuşmak istiyorum burada insanların duymasını istemiyorum!
Çıktık.
Y: evet dinliyorum
A: o ayakkabıyı almayacağız demekle beni ne kadar üzdüğünün farkında değil misin?!”
Bu diyalogu blogda paylaştığımda Ceren, alışverişte bir şeyi alamayacağımızı nasıl açıkladığımızı sormuştu.
"Ben genelde kısaca “almayacağım” diyorum:) Ve Arca da “tamam” diyor" sanıyorsanız, hayır yanılmıyorsunuz. Gerçekten çoğu zaman “tamam” diyor. Bu tabii ki hep böyle değildi. Ağlamalar, sızlamalar, tutturmalar oldu zaman zaman… Ama aşıldı.
Hep derim…
28 Mayıs 2014 Çarşamba
Benim için #gezi
Devrim bir "an"dır
O "an" bence bu fotoğraftır.
#gezi be deseler çok konuşmaya gerek yok koy bunu önüne yeter.
Direnişin yaşgünü kutlu olsun!
Hatırla!
27 Mayıs 2014 Salı
Bisikletle ulaşım tatbikatı hem de şehirde!
Dünkü yazı öyle “azzz sonnnnraaa” yazısı değildi tabii. Sadece oku
oku baymasın diye yarısı ertelendi.
“porsiyonları azalt hareketi artır” düsturuyla birlikte
algılarım “nasıl spor yaparım”a açıldı. Türlü beyin fırtınaları kopardım
zihnimde. Boşa koydum olmadı doluya koydum almadı.
Yine en başa gittim, ta çocukluğuma. Çocukken de pire
gibiydim. Peki en çok ne oynamayı seviyordum? BİSİKLET! Tabii ya! İlk
bisikletim dört tekerlekliydi, kırmızıydı. Arca kadarken alıştırma tekerleklerini
çıkarmıştık. Çıkarış o çıkarış… Yayından fırlamış ok gibi çıkmış, bir daha eve
girmemiştim. Bisiklet çetemiz vardı, her sokak komşu siteler keşfedilirdi. 4-5
çocuk bütün yaz bisikletin tepesinden inmezdik. Burnumun üzerindeki çiller o
günlerin güneş yanıklarından kalma.
Sonra kırmızı bir Pinokyom oldu. (üç kuruş fazla olsun
kırmızı olsun:P) Zaten o yıllar ya BMX ya Pinokyo. Pinokyo daha bir evladiyelik
görünmüştü gözümüze. Nitekim öyle de oldu, benden sonra kuzenlerim, babamın
ustalarının çocukları bindi, belki sonra onların da kuzenleri binmiştir. Aynı
gün ablama alınan Bisan’a ise Pinokyodan sonra el koydum, hala da onu
kullanıyorum yazlıkta. Arca ile yarış yapıyoruz. Neredeyse 30 senelik… hey gidi…
26 Mayıs 2014 Pazartesi
Porsiyonları azalt, hareketi artır
Yıllık “bikini mevsimi başlıyor, götüm göbeem büyüdü, tüh Allah kahretsin” yazısı yazmak isterdim ancak yüzüm yok. Instagramda midye dolmaları, Cunda mezelerini, rakıyı, birayı, çerezi, kumruyu, makarnaları ve deli soslarını paylaş sonra da ay diyet yapmam lazım de! Yuh yani, adama yuh derler.
O yüzden hiç o “şöyle yapacağım, şu kadar spor yapacağım, sağlıklı yiyeceğim, hayvanlaşmayacağım” tantanalarına girmeyeceğim. Ben kendimi biliyorum. Diğer taraftan "sağlık beslenme ve spor" benim fıtratımda yokmuş, n’apalım da demek istemiyorum. Arkadaş yaş kemale eriyor, otuz beşin bitişi itibariyle "kırkına merdiven dayadı" tabiri rahatlıkla kullanılabilir şahsım için.
Geçenlerde çok yesem de kilo almasam yok mu bunun bir oluru demiş, aldığım bir cevapla "evet ya işte bu" narasını patlatıvermiştim.
O yüzden hiç o “şöyle yapacağım, şu kadar spor yapacağım, sağlıklı yiyeceğim, hayvanlaşmayacağım” tantanalarına girmeyeceğim. Ben kendimi biliyorum. Diğer taraftan "sağlık beslenme ve spor" benim fıtratımda yokmuş, n’apalım da demek istemiyorum. Arkadaş yaş kemale eriyor, otuz beşin bitişi itibariyle "kırkına merdiven dayadı" tabiri rahatlıkla kullanılabilir şahsım için.
Geçenlerde çok yesem de kilo almasam yok mu bunun bir oluru demiş, aldığım bir cevapla "evet ya işte bu" narasını patlatıvermiştim.
23 Mayıs 2014 Cuma
Dumur diyalog #122
Yine bir insanın öldürüldüğü bir güne uyandık.
Uyuyor uyanıyoruz ve bitmiyor, bir yas bitmeden diğeri başlıyor.
Normal hayatımızı yaşamak için insan üstü bir çaba göstermek zorundayız ne acı...
Biraz gündemden kopmak için, biraz gülümsemek için, dumur diyalog yayında.
Uyuyor uyanıyoruz ve bitmiyor, bir yas bitmeden diğeri başlıyor.
Normal hayatımızı yaşamak için insan üstü bir çaba göstermek zorundayız ne acı...
Biraz gündemden kopmak için, biraz gülümsemek için, dumur diyalog yayında.
21 Mayıs 2014 Çarşamba
“Tebessümü yakalayacak farkındalıkların çok olsun”*
Kabuğuna çekilmiş öfkelenirken bir şeylere, ağlarken için
için ve küfrederken alayına, bir de bakmışsın ikilemde kalmışsın. Bir tarafın “unutursan
yüreğin kurusun” diyor, bir tarafın “ulan şerefsizler Soma’nın konuşulacağı gün
meclise gelmemiş” , “bağışlar devletin ödemesi zorunlu meblağdan düşülecekmiş,
rezilliğe bak, hem öldür vatandaşını hem diğerlerine ödet!” diye isyanın dibine
vurup "yeter ulen hayat devam ediyor" demek istiyor.
Seni bilmem ama bana artık cidden bu ülkenin yükü ağır geliyor bacım, benim zaten iş, ev, hayat mücadelesinden çökmüş omuzlarım bir de bu üzüntülerle
yerle yeksan oluyor. Yaşamdan soğutuyor. Halbuki yaşamak her canlının içgüdüsüdür.
Arca, mikropların neden bizi hasta etmek istediğini
anlamıyor. Her canlıya duyduğu o saf şefkatten mikroplar da nasibini alıyor ve
onları neden öldürmemiz gerektiğini ya da onların bize neden zarar vermek
isteyebileceğine bir türlü aklı ermiyor.
20 Mayıs 2014 Salı
Benim artık yapabileceğim bir şey yoktur.
Başta maden ocaklarının denetimini elinde tutan (eh artık onun kim olduğunu biliyoruz) olmak üzere devletin alayı yüzlerce vatandaşımızın ölümünden sorumludur. Bir kişi karşıma çıkıp da aksini anlatmaya çalışırsa çok ağır karşılık görür, haberi ola! Nasıl biat edenleri ikna edemiyoruz abicim bu adamların katil, hırsız olduğuna; kimse de beni bundan gayrı olmadıklarına ikna edemez.
Soma'da insanların her türlü yardıma ihtiyacı var, aklına ne gelirse. Üstelik bir defalık vicdan tatminine değil, sürekliliğe...
Ama asıl...
Soma'da insanların her türlü yardıma ihtiyacı var, aklına ne gelirse. Üstelik bir defalık vicdan tatminine değil, sürekliliğe...
Ama asıl...
16 Mayıs 2014 Cuma
Biz bunu hak edecek ne yaptık?
Yapmamıştır dedi, İlker, o kadarını yapamaz, olur mu canım?
Açtı videoyu kendi gözleriyle gördü, ben de gözlerindeki
dehşeti gördüm.
12 Mayıs 2014 Pazartesi
Tezer Özlü
Kitap kulübünde Türk yazarlara öncelik vermek istediğimiz
bir dönem geçiriyoruz. Leyla Erbil’den sonra bir süre ara verip Ayfer Tunç ile
kaldığımız yerden devam etmiştik. Mayıs ayı Tezer Özlü buluşmasıydı.
Bildiğimizden değil, hiçbirimizin evvelden okumadığı ilk kitaptı sanırım.
YKY’den çıkan kitapları arasında ikilemde kaldık, ilk romanı “Çocukluğun soğuk geceleri” mi olsun, ödüllü “Yaşamın
ucuna yolculuk” mu olsun derken bir de baktık, ikisini de (hatta “kalanlar”la
birlikte üçünü de) okumaya karar vermişiz. Daha doğrusu bizim derdimiz bir
kitabını okumaktan çok Tezer Özlü’nin kendisini, kişiliğini okumaya çalışmaktı.
Hangisini okursak okuyalım, tartışacağımız kitabın kendisinden ziyade Tezer
Özlü’yü tartışmak olacaktı. Bunun için seçtiklerimizden başka kitaplar da,
özellikle Leyla Erbil’e mektuplarını, Ferit Edgü ile mektuplarını da okumamız
gerektiğini ancak toplantıdan sonra fark ettik.
Kaçamak mı yapacaksınız? Cunda’ya kaçın!
Ömrünün yarısını birisiyle geçirince doğum günü hediyesi bulmak zorlaşıyor. İlker hediye almasını hiç bilmez. Bilir de daha çok organizasyonların adamıdır, hediye paketlerinin değil! Masaj hediye eder mesela ya da bir üyelik filan. Haklı ama bir saati on küsur sene kullanan, mücevher filan takmayan bir insanım. Bu sene kaçamak hediye etti: ) Cunda’ya kaçtık.
9 Mayıs 2014 Cuma
“Annelik” elbisesi
Evvelden demiştim, “süper anne? Yok be gülüm hikaye”… öyle
ama hatta devir süper olmamanın devri biliyor musun? Hatta şimdi trend anti mükemmeliyetçilik! Hmm bak onu da demiştim.
Var ya, yakında konuşmayacağım, sorulan soruları blogdan link vermek suretiyle
yanıtlayacağım, o denli gevezelik etmişim vaktiyle…
Ama elimden geleni yapıyorum. Bak bir tane daha.
Hhahah vurun lan beni! Süper düper hüper bir anne olmadığımı daha nasıl haykırayım allahsızlar!
Süper olmadığımda hemfikirsek devam edelim.
Hhahah vurun lan beni! Süper düper hüper bir anne olmadığımı daha nasıl haykırayım allahsızlar!
Süper olmadığımda hemfikirsek devam edelim.
8 Mayıs 2014 Perşembe
5 yaş çocuğu için evde oyun önerileri
Arca’nın uyuyakalma halleri instagram hesabımda hashtag
oldu. Niye? Çünkü çok var.
Öyle zamanlar yaşıyoruz ki uyku ritüellerimizi özlüyorum. Kitap
okuyalım, bir günün sohbetini yapıp öpüş kokuş uyuyalım istiyorum gel gör ki bazı
günler bırak dişini fırçalamayı, kefiri içemeden uyumuş oluyor. Bir futbol maçı, bir ayak masajı kafi.
6 Mayıs 2014 Salı
Sakın kımıldama
Bazı kitaplarla hemen samimi olamazsın. Hayır bu sadece kendinle özdeşleştirmekle ilgili bir durum değil. Bazı tuğlalar eksik kalır. Ama bazı kitaplar senden ne kadar uzak görünseler de içine işler.
"Sakın kımıldama"nın kitaplıktaki ikamet süresi yıllarla ifade edilir. Yazarın okuduğum ilk ve bir okur olarak ağzımı burnumu dağıtan kitabı "Sen dünyaya gelmeden önce" öyle sarsmıştı ki, derhal diğer kitapları da alınmalıydı. Alındı ama uzun süre diğer kitapların arkasına atıldı.
Beyin travması geçiren on beş yaşındaki kızı, çalıştığı hastaneye getirilmiş bir doktorun anlatacaklarını dinlemek için kendimi bir türlü hazır hissedememiştim. Sonra bir gün bir aşk hikayesi okumak istedim ve çok düşünmeden "Sakın kımıldama"ya başladım. Ve bitirdim. İçime işledi. Ağlattı.
"Sakın kımıldama"nın kitaplıktaki ikamet süresi yıllarla ifade edilir. Yazarın okuduğum ilk ve bir okur olarak ağzımı burnumu dağıtan kitabı "Sen dünyaya gelmeden önce" öyle sarsmıştı ki, derhal diğer kitapları da alınmalıydı. Alındı ama uzun süre diğer kitapların arkasına atıldı.
Beyin travması geçiren on beş yaşındaki kızı, çalıştığı hastaneye getirilmiş bir doktorun anlatacaklarını dinlemek için kendimi bir türlü hazır hissedememiştim. Sonra bir gün bir aşk hikayesi okumak istedim ve çok düşünmeden "Sakın kımıldama"ya başladım. Ve bitirdim. İçime işledi. Ağlattı.
5 Mayıs 2014 Pazartesi
MOMO'nun duman adamları
Mutfaktan salona geçtim. Kanepeye uzanmış muhterem kocamla göz göze geldik. Gülümsedim. Hani o yapmacık kibar gülümsemem değil, gözlerimin içiyle birlikte gülümsediğim gülümsemem.... Herkes bilmez nadiren gözlerimin içi güler. Eskiden çok eskiden heyecanlı bir filmi anlatırken hatta sınavda çıkacak sorulardan arkadaşlarıma bahsederken bile gözlerimin içi gülerdi şimdi dediğim gibi nadide bir parça.
"Nutella yemişsin!" dedi. Hasssss yemiştim. Ne yediğini gözünden anlayan bir kocanın olması sakat bir durum ama bir taraftan da seni senden iyi tanıyan biri... Hmmm yine sakat abicim.
bu kadar yazdığım bu kadar....
Ne yazacaktım? Hatırlamıyorum! Bunları yazdıktan sonra yan koltukta uzanan İlker bir şey söyledi. Sonra benim gözlerim hafiften kapandı ve kaydedip çıktım blogger uygulamasından. Ve bu iki paragraf taslak olarak kaldı. Hatta "senin hakkında bir şeyler yazıyordum ama uykum geldi" diye itiraf bile ettim. Öküz müyüm neyim?
bu kadar yazdığım bu kadar....
Ne yazacaktım? Hatırlamıyorum! Bunları yazdıktan sonra yan koltukta uzanan İlker bir şey söyledi. Sonra benim gözlerim hafiften kapandı ve kaydedip çıktım blogger uygulamasından. Ve bu iki paragraf taslak olarak kaldı. Hatta "senin hakkında bir şeyler yazıyordum ama uykum geldi" diye itiraf bile ettim. Öküz müyüm neyim?
29 Nisan 2014 Salı
Dumur diyalog #121
Y: -ilkerle konuşuyoruz- üf ya silmekten burnum tahriş oldu
A: annem al kolonya sür burnuna
Y: acır annem yakar burnumu
28 Nisan 2014 Pazartesi
Kılıçla oynayan çocuklar saldırganlaşır mı?
Mert Kaan’ın doğum günüydü ve Poyraz’a da küçük bir hediye
almaya karar vermiştik. Arca’nın dudak "hani bana" diyerek büküldü. Evet doğru
ona da alınacaktı bir oyuncak. Bir cumartesi akşamüzeri saatleri Göztepe’ye
indik, yürüyüş yapıp oyuncakçıya girdik. 2-4-5 yaşları için oyuncak. Hiç kolay
değil. Arca’ya bütçeyi aşmayacak bir oyuncak seçmesi tembihlendi bu çerçevede
oldukça pahalı ilk birkaç oyuncak reddedilince istediği oyuncağın fiyatını
direkt satış görevlisine sormaya başladı zaten.
Bence çok ama çok uzun bir zaman sonra iki çocuğa hediyeler
belirlenmişti. Bir tek Arca kalmıştı geriye. Fiyatı bütçeye uygun oyuncakları
gösterdi, kılıç, korsan kostümü baltalı bıçaklı, oyuncak tabanca…vs…
Bundan birkaç sene evvel olsaydı, bu talepler karşısında
dehşete düşerdim. Gel gör ki aştım artık bu işleri. Daha doğrusu çocuğa silah
ya da kılıç almakla kendisini bir katile dönüştürmeyeceğimi biliyorum en
azından. Zaten sen o oyuncağı alsan da almasan da o bir şekilde eline geçirdiği
her şeyi silaha, kılıca çeviriyor zaten. Bakınız iki sene önce yaşananlar…
Kaldı ki dozu saçma bir boyuta varmadığı sürece çocukların yaratıcılığının gelişmesi bakımından faydalı olduğu bile söylenebilir.
Kaldı ki dozu saçma bir boyuta varmadığı sürece çocukların yaratıcılığının gelişmesi bakımından faydalı olduğu bile söylenebilir.
25 Nisan 2014 Cuma
Selfie’sinin iyi çıkıp çıkmayacağına endişe eden genç kızın tedirginliğinden ver cümlemize yarabbim!
Cep telefonunun görgüsüzlük olduğunu düşünüp yemek yediği lokantada
masa üzerine koymaya imtina eden, her zil sesinde benimki mi lan diye çantasını kulağına yapıştıran bir kuşaktan geldiğime göre her mekanda selfie
çekmeye çalışan gençleri garipsemem kadar doğal bir şey olamaz herhalde.
Halbuki hayat zor bacım, senin saçını bir o yana bir bu yana
savuruvererek çekmeye çalıştığın belki sekizinci pozundan daha zor. Üstelik hayatta
filtre uygulaması da yok maalesef. Neysen o!
Her şey bulaşık makinemizin üretim tarihinin, üretim hatası ihtimali
olan ürünlerin üretim tarihine denk düşmesiyle başladı.
Anlamadıysan iki kere
oku, cümlede hata yok abicim!
24 Nisan 2014 Perşembe
Kitap nereden alınır?
Aslında tabii ki kitapçıdan alınır.
Hayalkurdum Çocuk kitapçısı henüz mevcudiyetini
sürdürüyorken Arca’ya kitapları oradan alıyorduk. Bir yerde kitabın kargocu
tarafından satıldığını düşünmesini istemeyiz değil mi? Kitapları incelesin,
koklasın, kitapçıda vakit geçirmenin tadını alsın…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)