5 Mart 2015 Perşembe

Gamze

Gamze. yıllarca direndi. Ama olmadı.
Akşamdan beri salya sümük ağlıyorum.
Halbuki ilik bulunmuştu ve ben hiç hazırlıklı değilmişim.
Söyleyecek bir şey yok. yok.

Sadece onun üç yıl önce yazdığı mektubu var. Benim okuyacak halim yok ama burada bir defa daha dursun.

"Bu yazıyı yazarken sabredeceğim ağlamamak için.
Aynı başlıkta yazdığım gibi hissediyorum kendimi, ama belliki benim seyahatim bayaca uzun sürecek. İster bir annenin vasiyeti diyin bu yazılanlara, ister gözü arkada kalmasın diye aklından geçenleri sıralıyor diyin.

İyiydim gerçekten 2 hafta önceki düşüşü laboratuar değerleri yanlıştır umudunu yaşıyordum, Dr’umda öyle inandırmıştı. Ama değilmiş, artık mikroskop altında da değerlerim hızla düşüyor. Malesef kağıt üstündeki gerçekler doğru… Diş etlerim çekilmeye başlıyor diyince zaten Salı günü kemik iliğine bakalım dedi. Nefesi kesildi adamın ama, sen çok ağladın karşımda benimde ona moralim bozuldu dedi. Nasıl ağlamam öyle bir derdim varki içinden çıkamadığım nasıl ağlamam. Evladım ne olacak Dr’um dedim. Sıkıntılı günlerin gelmesine ağlamıyorum, benim derdim evladım dedim.

Evet evladım tek derdim…

Herkesin Atakan’a çok iyi davrandığı kesin hatta davranacağıda. Annem, babam, kardeşim en başta hatta Emrah kendini toplayana kadar Atakan ilk dönemlerde kiminle kalır. Sevdiği alıştığı insanları yanında göremeyince ya da gördüklerinde ağlayan gözlerle gördüklerinde napar yavrum. İş seyahatine giden bir anne defalarca kafasından geçenleri söyler yavrusunun bir şeyi eksik kalmasın diye…

Eskişehire gödeririler belki biii süreliğine orasıda çok soğuk, keşke annem göndermese,

Kalbi kırılırsa anlarlarmı,

Dudakları beyazlamış biraz, benzi sarı gibi gözüküyor deyip hemen kan testi yaptırmaya götürürler mi,

Anneyi sorduğunda ne cevap verirler,

Meyveler, sebzeler defalarca sirkeli suyla yıkanır mı,

Marketten alınanların özellikle Atakan’nın yiyeceklerinin son kullanma tarihlerine her defasında unutmadan kim bakar,

Her akşam ılık sütünün içilmesi, Dişlerinin fırçalanması atlanılmaz mı,

Günlük taze meyve suyu sıkılırmı mevsim meyvelerinden,

Terleyince üşenmeden anında atlet değişir mi,

Nelerden mutlu olur diye düşünülür mü,

Değişik kitapları kim araştırır,kim alır peki,

Bıkmadan sıkılmadan kim oyun oynar onunla,

Bıkmadan sıkılmadan saçlara cici yapmasına kim izin verir,

Gideceği okuldaki eksiklikleri kim farkeder,

Öğretmeniyle sürekli yakın diyaloğa kim girer, o özel biii öğrenci iyi bir gözleme ihtiyacı var annesini kan kanserinden kaybettik der,

Evde televizyon seyretmeyip kim aktivete yapar el becerisi gelişsin diye hem de hergün,

Kendi çocuğuna ya da çocuklarına sabır gösteremeyen insanlar Atakan’ıma nasıl sabır gösterir,

Bir varmış, bir yokmuş… Ömür bu iki kelime arasında geçen zaman… Zamansa bazen dost insana, bazen düşman bize düşman oldu.

Emrahım canım sevdiğim çok üzdüm seni en fazla kötü günlere, seninle göğüs gerdik. Hakkını helal et. Bundan sonra işin daha da zor olacak. Ama sana güvenim tam. Bir kaç gün önce demiştinya bana, parkta oynarken bizi birisi seyretse deli bu adam der ama ben oğlumla çocukluğumu tekrar yaşıyorum diye. Hep öyle deli baba ol olur mu o zaman Atakan yokluğumu daha az hisseder belki…

Evde demiştim ya ben, sana sevdiğim,

Atakan seninle gerçekten iyi vakit geçiriyor hep gülüyor. Sen iyi bir babasın diye… Ben hep bişeyler öğretme çabasındaydım, sense eğlence, öyle olduğu için o kadar mutluyum ki hep mutlu ve onu güldüren babasıyla birlikte yaşayacak diye… Öğretmenler zaten öğretir öğrenmesi gerekenleri. Gülmek daha iyi bir ilaç. Onuda sen hep verdin ve vericeksin canım sevgilim.

Canım annem, canım babam, canım kardeşim hakkınızı ödeyemem şimdiye kadar çok emek verdiniz bize. Asıl şimdiden sonra sizlere daha çok iş düşüyor dimdik durup Emrah’a destek verme zamanı. Atakan başta ALLAH’a sonra Emrah’a sonra annem, babam, kardeşim size emanet…

Keşke herşey farklı olsaydı. Yaşam mutlu dolu günlerle dolsaydı…

Annem hediye kaban almak istedi. İstemedim çünkü seneye kışa çıkmam heralde.

Sabahleyin aradın annem.

Ne olur güçlü ol diye. Lütfen gel alalım dedin. İstemem annem dedim.
Ateşim var öksürüyorum dışarı çıkmıcam dediğimde Atakan’ım koşarak geldi ne dedi biliyomusun…

”’ Ateşin olmasın, ne olur öksürme canım annem dayanamam sana ”’ dedi.
Telefonu kapadım çöktüm oğlumun yanına ben sana dayanamam merak etme geçer dedim, geçsin annecim dedin.
Dayancan annem diye haykırdım içimden…
şuan ezan okunuyor. Yalvarırım rabbime evladım için bana yaşama şansı ver. Salı günü gireceğim operasyon sancısız geçsin, en önemlisi sonucu güzel gelsin. Çok bişi istemem sadece sağlık. Ama artık o kadar yıkıldım, o kadar güçsüz kaldım ki. Savaşacak gücümü yitirdim. Emrahımın, annemin, babamın, kardeşimin gözünü yaşlı görmeye gücüm kalmadı.
Arayan eş, dost, akraba açamadım telefonları açamayacağımda, biliyorum dualarınız benimle ama gücüm yok konuşmaya birde tabiii Atakan’ım anlamasın durumu diye.
Salı gününün güzel geçmesini bu kadar umutsuzluğun içinde yinede umut ediyorum…"


Yazan : Gamze anne
Bense sadece gözyaşlarımla imza atabilirim!




3 Mart 2015 Salı

Körpe ıspanakla salata: "Lorlu cevizli ıspanak salatası" & "portakallı ıspanak salatası"

Ispanağın tohumdan yetişip mideme girmesinden daha uzun bir süreci okuyarak geçirdiğiniz "körpe ıspanak meselesi" girizgahından sonra eşek değilim ya tarifleri vereceğim.
Efendim ilk deneyim tercihimizi lorlu cevizli körpe ıspanaktan yana kullandık.

2 Mart 2015 Pazartesi

Körpe ıspanak meselesi

Geçen hafta Agora isimli İzmir’in en kalabalık AVM’sine gitme kararı almıştık, bu kararımızda Arca’nın ne hikmetse özellikle Pazar sabahları 06:00 civarı uyanmasının etkisi büyüktü. Zira Agora’ya açılış saatinde gitmek, dükkanlar ve koridorlar bomboşken alışverişi tamamlamak ve 12:00 olmadan AVM’yi terk etmek üzerine aile içi bir anlaşmamız var. 09:30 olmuş ve evden henüz çıkamamışsak, Agora planı ertelenir. Neden diye sorma, bana uzun uzun anlattırma, oraya hafta sonu 12:00 sonrası bir gitmeyi dene, yeter…

27 Şubat 2015 Cuma

#2015te15yenikeşif : OT Café

#2015te15challenge devam ediyor, bilmem farkında mısınız?

Ben aklıma geldikçe teker teker notlarımı giriyorum.
Bazı “challenge” bölümleri epey yol aldı, bazıları beklemede.
Bu mücadele işlerinin beni epey motive ettiğini fark ettim. Sadece iş istemekte…

Bak mesela spor yapmak istemiyorum, hareket bereket hikaye benim için, hala o bölümde startım yok. Kitap dersen orası epey hızlı gidiyor, film ise sıfır çekiyor. Dur bakalım…

Ha bir de yaptıklarım ama yazmadıklarım var, mesela yeni tarifler… Çoğunu İlker deniyor, ama fark etmez, o yemeği pişiriyorsa ben de yamaklık yapıyorum, mutfağı temizliyorum, bir de tabii ki yiyorum:)

15 yeni keşif, iyi ki açmışım dediğim bölümlerden biri. Girip çıktığım mekanlara alıcı gözle bakmamı sağlıyor.

26 Şubat 2015 Perşembe

Küçük karabalık

Kurumlarınıza uyuyor gibi görünmem onlara karşı direnmemi ancak böyle sağlayabileceğime inanmamdandır.” 

Facebook’ta dönüp duran bir test var, - aslında birçok test var ama konumuz o değil – “hangi klasik roman senin hayatını anlatıyor?” gibi bir şey… Eğlencesine…

Benim sonuç küçük karabalık çıktı. Sürüden ayrı diyor, özgür diyor, aykırı diyor, ay beni bir gülmek tutuyor ki sorma…

Nerem aykırı benim, nerem özgür, nerem risk almayı seviyor? Ben sürünün bizzat vücut bulmuş haliyim, yakında meleyeceğim de kimse şaşırmayacak.

Yok lan dedim, bu test hatalı. (Evet tıbbi ve psikolojik bir bakış açısı vermiyor, magazinsel eğlencelik bir şey ama demek önceki test sonuçlarını gerçekçi bulmuş olacağım, buna şaşırdım.)

Hissiyatımı tabii ki sanal platformda dile getirdim, aynı ciddiyetle “aa öylesin vallaha hiç mühendise benzemiyorsun” dedi, Deniz.

Değilim zaten. Aslında ben bir şeye benzemiyorum. Belki de aykırılığım ondan geliyordur. Kafam kurcalandı bir kere, düşündüm.

Arcatomide 6 yaş

Vallahi 6 yaş doldu, inanılır gibi değil:)

Bir doğum günü çocuğu klasiği olarak ateşlenmese de öksürük ile karşıladı yeni yaşını.

Allah sonumuzu hayır etsin.

6 yaşın şerefine anası olarak eşek değiliz ya yavrumuzun bir dumur diyolog, efendime söyleyeyim bir arcatomi biraz anatomi babatomisinden ortaya karışık yapacağız artık:)

23 Şubat 2015 Pazartesi

Düş zamanı masalcısı

Blogları ilk yazmaya başladığımızda, çekingenlikten midir nedir, epey gizemli takılırdık. Eh sene 2005 civarı daha o velet facebook denen çılgınlığı icat etmemiş, öyle çarşaf çarşaf fotoğraflarımızı yayınlamazdık. Sanırım ilk fotoğraf paylaşımım da Hülya'nın slingleri için modellik yaptığım zamana rastlıyor, (biraz nostalji için tık:) ) bir celebrity halleri geldi üzerime, bir kamuya mal oluş... Gerisi geldi, bak şimdi profilde direkt fotoğrafım var, instagramda hemen her halimiz ortada...

22 Şubat 2015 Pazar

nerden nereye...

Bugün Arca ile çok yorulduk. Eh kolay mı Kemeraltı kazan biz kepçe. Neymiş okul partisine pinyata istermiş, eyvallah da ev yapımı istemezmiş. Ay ne olacak, patlatacaksınız sonuçta çöp... Ama bunu bir altı yaş mensubuna anlatamazsın, anlatamadım. Ama internetten araştırınca bu ıvır zıvır paketlerinin 50-70 TL arasında olduğunu fark ettim. Bu ne arkadaş!

Neyse dedim ya, Kemeraltı kurtarıcının hasıdır! Gittik, sorduk, bulduk, hem de 20 TL'ye. Hem de Şimşek Mcqueen'li... Tema da Cars değil bu arada, tema ortaya karışık. Pasta Angry Birds, tabaklar Spiderman, peçeteler Planes... Öyle işte tam pazaryeri gibi olacak parti. Aman olsun n'apalım...

Akşamdan öyle de bir uykum var ki sorma, İlker'in de geç geleceği tuttu. Neyse ki Arca maç izlerken uyuyakalmış. An itibariyle de öksürüyor, tabii ya allahın emri doğum günü arifesi yavrular hasta oluverir... Tövbe tövbe...

Ben de ilker gelesiye kadar kestirdim ya cin gibiyim şimdi. Twitter senin, Facebook benim, Instagram amcaoğlunun öyle takılıyorum. Tabii ki İlker kanepede uyuyakaldı. Bir yatağınızda uyuyun be arkadaş. Uykum yok, kitabım bitmiş. Biraz ebeveyn eğitim kitabı karıştırdım, biraz ne okusam diye baktım. Sonra bir film izleyeyim dedim, ay içim kıyıldı yeminle kendimden tiksindim.

Derken facebookta bir avukatın bilale anlatır gibi tane tane yazdığı şu iç güvenlik yasası ile ilgili bilgilendirmeyi okudum, iliklerime kadar ürperdim. Uzun lafın kısası, avukat ve savcıların yani hukukun etkinliği azaltılırken polis ciddi yetkilerle donatılıyor.

21 Şubat 2015 Cumartesi

Okumak kaçışsa, yazmak yüzleşme

İşler bazen istediğin gibi gitmez. Bir güne umut dolu başlarsın. Metroda otobüste oturamadıysan da elindeki kitabın su gibi akan sayfalarında, ardından bir tas su dökülmüş gibi yolu anlamadan su gibi gidersin. Sonra iş başlar. Sonra biraz, yok biraz değil, çok canın sıkıldığında hem kızar, hem içerler hem de çalışarak  üstesinden gelmeye çalışırsın. Birkaç hayal bile kurarsın yalan değil. Yine günü kurtarırsın, her gün gibi, günlerinin günü kurtarmakla geçtiğini düşünmeye başlarsın, yalan değil.

Günü kurtardım, güzel de bir akşam olacak diye içinden geçirirken beklenmedik kötü bir haberle yine keyfin kaçar. Neden kaçar biliyor musun? Çünkü keyfin pamuk ipliğine bağlıdır, sürekli insan üstü bir çabayla o keyfi yerine getirmeye kasan sensindir, kumdan kaleler gibi bir gelgite kurban verirsin o günü. Kurtaramamışsındır, günü. Günü kurtarmak, her geçen gün daha da zorlaşır. Gün gelir, bir alışveriş, bir yenilenme, güzel bir yemek ya da hoş bir sohbet… yetmez olur. Günü kurtarmak zor olur.

Olur öyle arada, olur. Olsun…

20 Şubat 2015 Cuma

Saatleri Ayarlama Enstitüsü

Bazı insanlar, bazı filmler, bazı kitaplar özellikle de bazı kitaplar hayatta ikinci bir şansı hak ediyor. Hatta üçüncü...

Saatleri ayarlama enstitüsü (SAE) için bir yandan "iyi de her kitabı sevmek zorunda değilim ki..." diyedurayım, umudumu hiç kaybetmemiştim.

Birkaç yıl önce aklıma başka bir kitap takılınca ilk otuz sayfasında da bir şekilde içine giremeyince, okunacaklar rafına geri koymuştum. Geçen yıl ise, yine elime almış, bu defa elli sayfanın sonunda "galiba sevemeyeceğim" deyip yine aynı rafa yolcu etmiştim. Artık okunacaklar rafının müebbet sakini olmaya aday haline gelmişti ki, bir akşam açık havada sigara sohbetinde (içmem ama içenlerle mutlaka dışarı çıkarım, dumandan mıdır bilmem, sohbet hep keyifli olur çünkü) Selda'nın anlattığı bir bağlantı kitabı yeniden gündeme oturttu. (Tamam biraz bira da etkili olmuş olabilir:P)


19 Şubat 2015 Perşembe

Yuva

Her canlının bir yuvaya ihtiyacı var. Yalnız kalmak istediğinde, üzüldüğünde ya da sadece keyif yapmak istediğinde çekildiği bir yuva.
Evvelden anlatmıştım, benim okuma köşesi bir yuva aslında. Evdeki pipililer maç izleyecekse ya da tepişecekse, ben köşeme kaçıyorum, hatta bazen yüzsüzce kulaklıklarımı takıp izole oluyorum. Yuva lan işte!

Atuan mezarları

Ursula K. Leguin ile kim tanışmama vesile olduysa kucaklar öperim kendisini, hay allah razı olsun.
Şahsı hatırlamıyorum ama Ursula'nın istisnasız her kitabını okurken Deniz'i düşünüyorum. Adını instagramda atuan yapan Denizi. Ursula = Deniz benim için.

18 Şubat 2015 Çarşamba

İdam diyorsunuz da...

Özgecan kardeşimizin katlinden beri bir idam çığırtkanlığıdır gidiyor. Bence tecavüz ve kadın cinayetlerinde idam çok hafif bir cezadır, hayal gücüm yetmiyor tasavvur etmeye, etmeyeyim de zaten ama çok acılar çektirilmeli çok...

İdama karşıyım, sadece kolay bir çözüm olduğu için değil, çok hümanist olduğum için hiç değil, bu hükümet istiyor diye karşıyım.

17 Şubat 2015 Salı

An itibariyle

Feci hastayım. Perşembeden belliydi, yanak ve alında başlayan ağrı "ben sinüzitim geliyorum" demekteydi. Derhal randevu aldım. Durum vahimden bir seviye beri. "En iyi ameliyat yapılmayan ameliyat" tezini savunan doktorum ile "en iyi antibiyotik içilmeyen antibiyotiktir" düsturunu benimseyen hastası yani bendeniz, el ele verdik, iki gün sabredelim dedik. Burun yıkama, papatya buharı, dinlenme .... Reçete bu. Ama iki kutu antibiyotik de yazıldı, hani lazım olursa diye...

15 Şubat 2015 Pazar

#sendeanlat

Hastalıktan mıdır bilmiyorum, psikolojim bozuldu. Sosyal medyayı, köşe yazarlarını okuyup ağlıyorum. 

En son ilkere özgecanın cenazesinde ön saflardan ayrılmayan ve tabutunu erkek eli değmesin diye taşıyan kadınları anlatırken ağladım.

Bir tek twitter'daki #sendeanlat hashtag'ine ağlamıyorum. Çünkü hiçbiri yeni değil hiçbiri şaşırtıcı değil. 

Hangimiz taksiye binerken plakasını ezberlemedik? Hangimiz taksidetken arkadaşımızı arayıp yerimizi bildirmedik? Hangimiz daha ergenliğe adım atmışken otobüste yolda kamuya açık her alanda sözlü bakışlı temaslı tacize uğramadık lan hangimiz? 

Şaşırtıcı olan be biliyor musun? Erkeklerin bunlara şaşırması! 

Şaşırtıcı olan birkaç fazla merak tıkı uğruna bunları haber yapma şerefsizliğini gösteren medya! Ulan twitter iç dökmelerine mi kaldın hürriyet? Hiç mi bilmiyorsun bu ülkede kadınların başına gelenleri? Pes!

Şaşırtıcı olan hala bu ülkede kadına yapılan şiddeti sistematik bir hükümet politikası olarak görüp sistematik bir tepki veremememiz...

Bak kardeşim.  Etek giymişsin, tırnağını boyamışsın, başında örtü varmış hepsi bahane. Bu ülkede kadınsan potansiyel tecavüz mağdurusun! 

14 Şubat 2015 Cumartesi

Özgecan Aslan

Oğlum dün akşam yanağında kalple geldi, sevgi günü kutlamışlar. Pasta yapmışlar dans etmişler çok eğlenmişler. 
Uzun uzun anlattı...

Sonra markete gittik, yanağındaki kalbi, ilgi gösteren küçük bir çocuğa anlattı. 

Her yanımız kalp her yanımız kırmızı... Markette indirimler var, sevgililer gününe özel. Küçük, sanal mutluluklar işte... İlker yarın başbaşa bişey mi yapsak diye yokluyor beni "yürü git" diyorum arkadaşlarımızla çocuklarımızla takılalım bana her gün sevgililer günü... Diyorum.

Sonra eve geliyoruz, yanaktaki kalp kırk nazla siliniyor. Arca uyuyor. Piyano dersi için kek pişiriyorum. (Bazen de cookie;)) ama dün akşam geç oldu, cookie başında beklemek istiyor, zaman istiyor. 

Evi kek kokusu sararken ig'ye baktım.
Hayvanların bile yapmayacağı şeyleri gencecik bir kıza yapan bir yaratık çetesinin haberine rastladım. Detayları okuyamadım, okumadım. 

Hep söylüyorum, bu ülkede cinskırım var! Bu ülkenin sözümona yöneticileri yapıyor bu azmettiriciliği! Ağızlarında düşürmedikleri kadın laflarıyla, cezaları ağırlaştırmayan politikalarıyla kadını sindirme projesinin mimarlarını ayaktaa alkışlıyorum, çok başarılılar! 

Ama bak buraya yazıyorum, bunların kökünü kadınlar kurutacak! 

12 Şubat 2015 Perşembe

Dumur diyalog #138

Okuldan karne geldi,  daha doğrusu davranış çizelge formu gibi bir şey. Tespitler şaşılacak şekilde doğru. Okul yetkilileri ve biz aynı dertlerden mustaribiz. Hareketlilik. 
Söz istemeden konuşmak. 
Ve yemek seçmek.

9 Şubat 2015 Pazartesi

Bu hayatta kıvırcık arkadaşın olacak! - faydalı bilgiler kılavuzu vol.2

Saçlarıma şükrettiğim postta bahsetmiştim, 
benden kıvırcık olmasın kıvırcık ex komşum canım Aslı sayesinde bu modeli kestirdiğimi anlatmıştım. Sanırım saçlarımla ilgili aldığım en iyi karardı. Evvelden kısa kestirmişliklerim vardı ama saçlarımı doğal haline bırakmaz föndü, taraktı saçmalardım. Belki de moda öyleydi bilemiyorum. Artık asla o tantanalara girmiyorum.

6 Şubat 2015 Cuma

“İyi ki doğurmuşum”

Biz küçükken annem bizi böyle severdi: “iyi ki doğurmuşum” :)
Çocukken bu cümleyi duyduğumda kendimi çok iyi hissettiğimi hatırlıyorum. Güven veren, sevildiğini hissettiren bir cümle.

Ben Arca’yı severken pek bu cümleyi kullanmıyorum. Artık sezaryenle çıkardık diye doğurduk gözüyle bakılmadığımızdan mıdır, “iyi ki doğurmuşum” cümlesi annemle aramızda (tamam ablam da var) bize özel kalsın istediğimden mi bilemiyorum. Ben genelde “ay iyi ki benim çocuğum olmuşsun” diyorum. Şanslıyım, beni seçtin, çok şanslıyım diyorum… Bilmem ki Arca da benim çocukluğumda hissettiğim mutluluğu hissediyor mu böyle sevilince… Belki sözcükler değil de telaffuzdaki içtenliktir asıl olan – umarım.

Geçen gece Papyon koynunda değildi, eminim, yanındaki sehpaya koymuştum. Sabah evden çıkmadan önce odasına baktım, Papyon’u koynuna alıvermiş ve uykuya devam etmiş, dayanamadım üstünü örttükten sonra fotoğrafını çektim. O anın hatırası olsun, içimden “iyi ki benim çocuğum olmuşsun” diye mırıldanıyordum.