3 Haziran 2015 Çarşamba

Çocuğunuz ekran bağımlısı mı?

Arca iki yaşına gelinceye kadar televizyon izletmedik. Yok aslında izlettik. Ama çok kontrollü. Hatta benim açımdan manyaklık derecesinde kontrollü. Mickey’nin kulüp evi, ama mutlaka babasıyla birlikte bir kere de saçı traş edilirken Baby TV… Televizyonun iki yaşına kadar çocukların beyin nöronlarındaki bağlantılara zarar verdiğini, geç konuştuğunu, ne bileyim dikkat eksikliği gibi bazı sorunlara sebebiyet verdiğini okumuşum aklıma da yatmış demek ki evde terör estiriyordum. 

2 Haziran 2015 Salı

Tüm zamanların en sevdiğim kitapları

Şubat ayında Kentkart ile ilgili bir yazı yazacak, telefonunuza indireceğiniz uygulamayla yakınınızdaki durağa yaklaşmakta olan otobüsün kaç dakika içinde durağa varacağını öğrenebileceğiz hakkında bilgiler verecektim. Ohooo ben yazasıya Kentkart İzmir'de ihaleyi kaybetti, sistem değişiyor benim yazı yalan oldu. Ama Kentkart kullanılan diğer şehirlerde yaşıyorsanız, yine de işinize yarayabilir. 

Sonra bir ay kadar önceydi, çilek ile bebek ıspanağın aynı anda pazar tezgahlarında görülmelerinin şerefine çilekli ıspanak salatası yaptım, instagramda paylaştım ve dedim ki pek yakında blogda tarifi yazarım. Ispanağın mevsimi geçti, çilek desen bugün var yarın yok, benim tarif seneye kaldı. Gebeş okuyanlar vardır, şimdi milletin canını çektirmenin manası var mı? yok.

Neden anlatıyorum bunları? Çünkü geçen benim blogger arkadaş Selen sitem etmiş hani kitapları yazacaktın demiş. Haklı vallaha kaç hafta olmuş yav:) Unutmuyorum da hep o anda yazmak istediğim başka şeyler oluyor, bazen de hadi özeneyim diyorum, erteleniyor. Kronik erteleme problemim var benim, aşmam lazım biliyorum.

Konu da ağır ha: tüm zamanların en sevdiğin kitapları...

31 Mayıs 2015 Pazar

Hafta sonu

Hafta sonları hiç bitmesin istiyorum. Sabah mahmurluğu, alarm kurulmadan yatılan akşamlar ve uyanılamayan sabahlar seviyorum ben. Onyüzbin minik öpücükle uyandırılmayı ve "hadi kahvaltıyı dışarıda yapalım"ları seviyorum:)

30 Mayıs 2015 Cumartesi

Gezi

Ucundan kıyısından orasından burasından Gezi sürecine bulaşmış, orada fiilen bulunmayı bırak, tweet'leri retweet'lemiş herhangi bir insanın Gezi'yi unutabileceğine inanmıyorum.

28 Mayıs 2015 Perşembe

Parfümün dansı

Okudunuz mu? Hala okumadıysanız (çünkü oldukça eski bir kitap) okuyun bence.

Ben genelde bir kitabı iki kere okumam. Bu kitap kulübü beni değiştirdi, en azından bu prensibimi. Kürk Mantolu Madonna ile hayatımda ilk kez bir kitabı iki defa okudum ve aynı kitaptan iki farklı zamanda alınacak keyfin farkına vardım. O eşiği geçtim ya artık kolay. Artık çok sevdiğim ya da anlamadığım fark etmez, bir kitabı ikinci defa okuyorum hem de hiç vakit kaybıymış gibi gelmiyor.

Parfümün dansını da sanırım birkaç sene önce okumuştum. Kimden nereden bilmiyorum, tavsiyeydi. Çok hoşuma gittiğini ve birkaç noktanın aklımda kaldığını hatırlıyorum. Kulübe seçilince tekrar okumak istedim çünkü hiçbir şey hatırlamıyormuşum gibi geldi. Artık nasıl bir balık hafızaysam...

25 Mayıs 2015 Pazartesi

kısa #6

Sabah aktarma otobüsüyle ofise gidiyorum. Arkamda benim gibi işine giden iki kişi aralarında konuşuyorlar, dinlemeyeyim diyorum, olmuyor kulak kabartıyorum. Tam otoban köprüsünün üzerinde trafik hafif sıkışmışken birinin diğerine otobana bakarak "bak işte AKP yapıyor, kaymak gibi asfaltı döşemiş, adamlar çalışıyor..."  dediğini işittim. 

Arkamı dönüp, "iyi ama sen otobüsle gidip geliyorsun, n'aber!" diyecektim ki, sustum. Yoksa bile bugün yarın kredi çekip araba almayı planlıyordur kesin. O zaman da benzine ha boyna zam gelip durduğunda "ben zaten hep 50 tl'lik alıyorum" diyen malların arasına karışacak, boş ver!
Sabah sabah ne uğraşacağım, kitabıma döndüm. Ama aklımdan iki şey geçti:

23 Mayıs 2015 Cumartesi

Öfke

Çok yoğun, çok yorgun bir haftaydı. Eş zamanlı birçok işle ilgilenmek tek bir işe konsantre olmaya çalışmaktan daha fazla yoruyor insanı. Arca ile piyano dersinden geldik, ipad oynamak istedi ben de makinaya çamaşır atıp bir kahve koydum kendime. Ne yapacağımı da bilmiyorum ha… Kitap mı okusam sosyal medyaya mı baksam… Okuma köşesindeki koltuğa yayılınca yanımdaki sehpada kitapları gördüm. Geçen akşam geç gelmiştim, atıvermişim sehpaya.

Bu aralar multi tasking eğilimim kitaplara da geçmiş olacak, aynı zamanda birkaçını birden okuyorum. Gece yatmadan önce birkaç sayfa "Etkili insanların yedi alışkanlığı", sabah ve akşam yolda "Parfümün dansı", bu ikinci okuyuşum, kulübe seçildi, tekrar okumalı. Geçen hafta bitirdiğim ama içine aldığım notları bloga aktarmak istediğim için hala kaldırmadığım göt biti gibi yanımdan ayırmadığım "Öfke dansı" ve "Kurtlarla koşan kadınlar"…

20 Mayıs 2015 Çarşamba

Ödev

Anneler ikiye ayrılır:

1. Eli faaliyete yatkın olanlar

2. Olmayanlar

Olmayanlar da ikiye ayrılır:

1. Beceremediğini kabul edip yaptıracak birini tahsis edebilenler

2. Beceremediğini kabul etmeyip, kendi becerisinin çok üzerinde bir şeyler yapmaya kasan, yapmaya kasarken küfreden, çocuğa ve kendine günü zehir eden, hem çocuk katkı yapsın diye uğraşan hem de beceremedikçe stres olan….

Ben ikinci türdenim.

Kısa #5: Astroloji

Bu aralar, her gün bir kargo geliyor bana. Hayır canım sürpriz filan değil. Hepsi benim siparişlerim. Tabii o kadar çok geliyor ki, bazılarını sipariş etmiş olduğumu unutuyorum, sürpriz oluyor, yalan değil.

Kargo paketlerini masaya getiren arkadaşım “yeliz hanım size çalıştık bu ara” diye uyarınca fark ettim. Sen bana ben de alışveriş sitelerine! Dışarı çıkamıyor, alışveriş yapamıyorsak, alışveriş ayağımıza gelmiyor değil. Lanet! Ama ben abartmazdım. Tamam İlker’e yazlık t-shirt aldım, Arca’ya LCW’nin mağazasında bulamadığım birkaç parça şort vs aldım (bu arada LCW’nin mağazalarından nefret ediyorum, perakendeciliğin yüz karası. Ne aradığını bulabilirsin ne bulduğun tam doğru olur, saçma sapan bir yer. Ama internet sitesi başarılı bence.) ama kendime de hiç ihtiyacım yokken ne çok alışveriş yaptım.

18 Mayıs 2015 Pazartesi

Dumur diyalog #143

A: Seninle bir hafta bir ay filan konuşmayacağım, morallerim çok bozuk
Y: N'oldu yav?!
A: Yarışta benim arabanın yağı bitti 42000 yapmam lazım yapamıyorum, anlıyor musun?!

........

Arkadaşlarla dışarıda yemekteyiz, ben bir şeyler anlatıyorum tam, cüce yanımda bitiyor, tuvalet, iyi gidip geliyoruz. Ben yine birine bir şeyler anlatıyorum. Cüce yine dibimde tuvalet, aaa inadına mı yapıyorsun diye carladım çocuğa. Ay meğer bu defa kakaymış, utandım tabii. Kabinde konuşuyoruz, özür diledim.
A: AAAA senin gibi tatlı bir anne affedilmez mi hiç?

16 Mayıs 2015 Cumartesi

Havlu atıyorum!

#2015tehareket miş! Peh hareket senin neyine lan! Sen daha önünü göremiyorsun!

Tam motive olmuşum, hemen her akşam egzersiz yapıyorum, bam! Ofiste merdivenlerden düştüm. Döt baş morardı. Tamam olabilir, dedik, hatta ucuz atlattık dedik, geçtik.

15 Mayıs 2015 Cuma

Sevgi Kraliçesi

“Sevgi Kraliçesi“ sevgiyi aramanın ve en yakınında bulmanın hikayesi…

Ya da bulamamanın… Bu yazıya tereddütle başlıyorum zira artık önerdiğim çocuk kitaplarının basımının tükendiğini öğrenmekten, önerilerime değer veren kişilerin arayıp bulamadığında uğradıkları hayal kırıklığına tanık olmaktan ziyadesiyle sıkıldım.

Bence çocuk kitaplarındaki en büyük sorun az sayıda basılmaları ve genelde tek baskıdan sonra rafa kaldırılmaları. Alıcısı az mı sanıyorlar acaba? Hâlbuki bir süre sonra karaborsaya düşüyor, haberleri var mı yayınevlerinin?

14 Mayıs 2015 Perşembe

"Arca oğlum senin annen bir salaktı!" Vol.21

Çok salak hallerim var benim vallahi.

Hani artık seriye devam etmiyorsam, yazmıyorsam, Arca okumayı öğrendi beridir, okuyacak diye tırsmam. Bir anne olarak evladımın gözündeki imajı piç etmeye ben de dahil kimsenin hakkı yok, diye düşünüyordum. Ama artık dayanamayacağım, biriktirip biriktirip yazacağım, içim şişiyor yav! 

11 Mayıs 2015 Pazartesi

kısa #4 : pis sakal

Bıktım yav yeminle sakallı erkek görmekten bıktım! Hadi bir muhteşem yüzyıl fırtınası esti, bir trend vukku buldu, anladık. Anlamadık da anlayış gösterdik diyelim. Yahu muhteşem yüzyıl biteli yüzyıl oldu, oyuncular sakalları kesti, başka yapımlarda rol almaya başladılar bile, şu sakal modası bir bitmedi.

Fırtına, ölmek, hediye vs...

Bizim üniversite yıllarımıza denk düşen doksanların ikinci yarısı İstanbul'a otobüsle gidilir gelinirdi. Uçak bu dünyanın en pahalı taşıtıydı. İstanbul'a değil de aya gidiyorsun hissi verirdi bütçe. Biz de mümkün mertebe paraya kıyar en iyi birkaç otobüs şirketinden biriyle gidip gelirdik. Gümüşsuyu'ndan otobüse biner, köprüyü bile göremeden sızardık. Benzer şekilde dönüşte, Bornova'da... "Yolculuk nasıldı?" diye soranlara "bilmem ki, bütün yol uyudum" diye cevap verirdim. Yolculukta uykuyu asla ıskalamam. Şimdi uçakta da aynı. İlk binenlerden olmaya gayret eder, uçak pistten havalanmadan uyumuş olurum, huyum kurusun.

9 Mayıs 2015 Cumartesi

Günler günlerin ardından...

Günler, günlerin ardından geçiyordu ve Yeliz bir türlü iki satır yazamamanın sancılarını çekiyordu. Yazmak hayat damarlarından biri olmuş meğer, bizimki yeni fark ediyormuş. Yazamıyordu, çünkü kafa hep binbeşyüz yaşıyordu.
Neyse ki, an itibariyle işi yoktu ve spor yapmak ile blog yazmak arasında kalmıştı da bilgisayarın başına bu defa yazmak için oturabilmişti. Spor demişken, yar bana bir motivasyon diyorum!! Bitti ulan şevkim, nerede o canavar Yeliz, nerede o speedy gonzales? Yine bana kalori yine bana pırtlak göbek yine bana dar pantolonlar düştü eyvah!
Cıvıtmaya müsaitim bilmem fark ediliyor mu? Spor yapmadın da ne yaptın diye soracak olursan, vallahi bacım anlatırım ama zamanını da çok pis alırım haberin ola, sonra darılmaca gücenmece yok.

6 Mayıs 2015 Çarşamba

#2015te15yenikeşif & #2015teArcaile15ilk : 1. Uluslararası Urla Enginar Festivali

Bazen işte böyle iç içe geçebiliyorlar, oluyor yani yoksa ikişer ikişer atlamak değil mesele:)

İlker bu aralar çok yoğun. Zaten cumartesi ve bayramlarda çalışıyordu, artık pazarlara da sarkmaya başladı işler. Neyse ki müdahil oluveriyoruz ana oğul:)

Bu hafta müthiş şanslıydık, İlker'in Urla'daki şantiyesinde işi çıktı. Hemen sarktık, biz de Urla'da gezeriz diye atladık. Şansımıza Urla'da da Enginar Festivali olmasın mı? Yeayyy... Ama sadece bana yeayyyy.. Zira bizim oğlan enginar yemiyor, zevksiz. Mis gibi enginar yav...

5 Mayıs 2015 Salı

Hıdrellez

Hıdrellez "çocuk yeliz" için ateşin üzerinden atlamak, atlayabilmek, atlarken doğum günü pastası mumlarını üflerken yaptığımız gibi dilek tutmaktı.

Evimiz sahile yakındı, mutlaka inerdik, ateşten atlayamasak bile atlayanları seyrederdik.
Sabahına sokak aralarında sönmüş ateşlerin küllerine rastlardık.

Boyumuza göre ateş bulamadığımız o yıl, süklüm püklüm eve dönerken babam bir kibrit yakmıştı, ablamla üzerinden atlamıştık da öyle girmiştik eve. O yıl kibritin üzerinden atlarken tuttuğum dilek gerçekleşti mi hatırlamıyorum ama geçen yıl… 

1 Mayıs 2015 Cuma

37 kararları

Nisana yakışmayan bir ayaz vardı o gün. Otobüsten indim, metroya resmen koştum. Gösterge paneli 3 dakika diyor, 3 dakika sonra tren gelecek. Ama var ya titriyorum, hatta yerimde sabit duramıyorum. Ufak ufak ısınma hareketleri. Brrrr…. Derken gözüme rayların hemen yanında, ray yoluna döşenmiş çakıl taşlarının arasından fışkıran nefis bir bitki ilişti. Öyle ayrık otu filan değil, geniş koyu yeşil yapraklı "bak nasıl da çıktım çakılların arasından bak nasıl da direniyorum ayaza" der gibi mağrur bir duruşu olan bir bitki. Gülümsedim, yanı başımdaki istasyon sakinlerinin yan gözle beni süzmesine bakarsan, ufak bir kahkaha atmış olabilirim. Bauba yakınlarda mıydı yoksa? Yoksa Demetrenin kızına kavuşmasını mı kutluyorduk? Nitekim o günden sonra şehre bahar geldi, çöreklendi.

Baharı en çok baharda doğanlar sever bence. Mimozaları herkes sever de, en çok bahar çocukları uzun uzun seyreder. Bahar çocukları, serin esen rüzgarı, ara sıra yağan yağmuru, yürürken burnuna takılıveren ful kokularını sever, ama en çok baharı sever.

İlker her ne kadar 38 olduğumuzu (insanın aynı yaşta kocası olması kadar kötü bir şey olamaz:P) iddia etse de, ben 1 Mayıs 2015’ten 1 Mayıs 1978’i çıkarıyorum ve 37 buluyorum.

30 Nisan 2015 Perşembe

#kısa 3 : izin istiyoruz. İZİN VERMİYORUM!

Yav arkadaş yettiniz be iki gündür! Bilgilendirme için izin istiyorlarmış.
Kampanyalarından haberdar olmaya devam etmek istersem 8364827 noya evet istemezsem hayır yazacakmışım. Daha fenası listelerinde bulunmaktaymışım, hemen bilmem ne linkine ışınlanıp istemiyor gibi hissetmemde kendimi suçlu hissediyorsam EVET'i tıklayacakmışım. (evet aynen kelime oyunu)

29 Nisan 2015 Çarşamba

Ev hediyesi listesi

Kitap kulübündeki arkadaşlara ev aldığımızı söylemeyi, kulübün ikinci yılı kutlamalarına bırakmıştım. Ne zamandır bir ev alalım, kiradan bir kurtulalım diye dualar ettiğimi biliyorlardı. Ben de güzel haberi alınca sevineceklerini biliyordum :) Neredeyse benim kadar sevindiler. Hatta taşınınca bir kitabı da bizim evde tartışalım diye sözleştik.

“Sen şimdiden eksiklerini yaz, listele, bize gönder aralarından seçip ev hediyesi olarak alalım” dediler, “yav yapmayın yeni gelin evi mi, ne eksiğim olur, hem zaten aynı apartmanın başka dairesi evin dekorasyonu bile değişmeyecek” dediysem de dinletemedim.

Derken, biz İlker’le ev tadilatıydı, yenilemeydi, odaların değişimiydi filan derken epey bir plan yapmaya başladık. Hatta alışverişe gidiyoruz, ufak tefek eksikleri alıyoruz, paketlerini açmadan, “yeni evde kullanırız” diyoruz. 

Daha fenası evdeki her eşyaya kötü gözle bakmaya başladım.
“Hmm nevresimlerin de iyice rengi kaçtı, yeni eve geçerken değiştirsek iyi olur”...

“Geçen Zeynep yaptığı pastayı çok şık bir servisle getirmişti, biz de alsak mı? Alalım yeni evde kullanırız”...

“Cezveleri yazlığa göndersek de yenisini alsak, şöyle akıtmayanından?” ...

“havluları da taş bezi mi yapsak, alı moruna karıştı yıkanmaktan…”

Var ya bir baktım eni konu liste yapıyorum yav!

Listeyi de öyle eline alıp dükkan dükkan dolaşmaya gerek yok. İnternetten kısa bir araştırmayla indirimli, kampanyalı sitelere ulaşabiliyorsun. 

Benim ara sıra göz gezdirdiğim Cookplus.com yapmış mesela. 
Nevresim takımları, servisler, tencere setleri, elektrikli cezve (bak bu çok iyi!), rondo, havlu bornoz takımları… Ne ararsan var. Yani ben ararsam buldum:)

Şimdi bizim kızlara liste hazırlıyorum, hatta altına not düşüyorum:

“ Cookplus.com ‘da bu listedekileri indirimli alabiliyorsunuz :)” 

"anneden babadan bıkılır mı hiç?!”

Bu hafta sonu Arca ile anne-çocuk baş başa geçirdik.

İlker zaten cumartesi çalışıyor, sabahtan piyano dersi, oradan kitap fuarı, akşama misafir gelecek diye çok sallanmadan eve döndük. Akşam plan varsa, Arca öğlen uyur. tabii ben de:) (nasıl olsa yemekler muhteremden) fena alıştım öğle uykusuna yaşlanıyor muyum ne:)

Pazar da tam deniz-balık havası olunca İlker’e hadi git, dedim. Normalde hep beraber gidecektik ama benim çalışmam lazımdı, evi biraz organize etmem lazımdı, biraz da Arca’nın yorgun ve yoğun cumartesi akşamından sonra dinlenmesi lazımdı, derken vazgeçtik. İlker gönlünce bir Pazar yaşadı. Biz de…

27 Nisan 2015 Pazartesi

Paylaşmak mı, tüketime özendirmek mi?

İstisnalar vardır mutlaka ama benim bildiğim hemen hemen bütün anaokullarında bir “oyuncak günü” var. Arca’nın önceki kreşinde Cuma günü idi, iki senedir devam ettiği okulda pazartesi günleri. Bir de okulun ilk haftası, 23 Nisan haftası gibi özel zamanlarda her gün oyuncaklarıyla okula gidebiliyorlar.

Amaç aslında oldukça masum: Paylaşmak.

24 Nisan 2015 Cuma

Sporun çocuk gelişimindeki önemi

Son günlerde #fitchallenge geri bildirimlerimdeki aksaklığı, spor yapmamama bağlıyorsanız, haklısınız. Yapmıyorum. Hayır, evde dursam, evde durduğumda çalışmasam, evde durduğumda çalışmasam bile uyuyakalmasam yapacağım da olmuyor.

Bak geriye doğru gidelim, dün yani 23 nisan Perşembe tüm gün Arca’ya şoförlük yaptım. Beyzadeyi okulundaki partiye götürdüm, bekledim, parti sonrası gezmeye götürdüm. Tam eve geldik ayağımı uzatacağım, İlknur aradı, Deniz sayıklamış bizimkini, bizimki dünden razı. Gittik, akşama kadar oturduk. Akşam yemek, derken sızmışız.

Çarşamba o kadar üşümüşüm ki, duşun üzerine sıcak çay sonra Arca ile sızmaca. Hop akşam bitti. Salı akşamı çalıştım. Pazartesi kitap kulübünün ikinci yaş kutlamasındaydım, Pazar yazlığa gittik, gece geldik. Cumartesi itin kuyruğu durdu biz durmadık! Sabah piyano, öğlen cüce babaannesiyle optimumda gezerken ben Yalı spor etkinliğindeydim, oradan çıkıp Cansu’nun doğum gününe gittik. İşte böyle yani ben ne ara spor yapabilecektim, bu mümkün müydü?

Değildi. Ama yine de zaman yaratacağım, geçen haftayı kaldır rafa, bu hafta dizimi kırıp oturacağım, vallahi bak! Oturacağım derken evde duracağım, ama spor yapmadan durmayacağım. Zira mücadelemde geri kalmışsam da bırakmış değilim, hele ki bu kadar motive iken! 




Üstelik geçen cumartesi Yalı Spor’un kahvaltı etkinliğinde bizimle değerli bilgileri paylaşan Oldinç Bayraktar Hoca’nın da verdiği bilgilerle müthiş gaza gelmiş durumdayım.

 Optimum AVM Bisquitte’de yapılan etkinliğin konusu ‘’Sporun çocuk gelişimindeki önemi’’ idi.

22 Nisan 2015 Çarşamba

Sizin çocuğun zekası ne tür?

Üstün zeka (ya da üstün yetenek) kavramı ile birkaç yıl önce bir mail grubunda tanıştım.

Bir anne, feryat ediyor, şaşkınlığını gizleyemiyor, ne yapacağını bilemiyor, karışık karmakarışık duygularını kontrol etmekte güçlük çekiyordu. (Aklımda kalan ifadeler bunlar) Evet çocuğuna üstün zeka (ya da yetenek – aradaki farkı hala çok iyi bilmiyorum) teşhisi konmuştu. Hem gururluydu, hem sevinçliydi, hem de şaşkın.

Bir insanın doğuştan sahip olduğu bir özelliği ile bu insanın annesinin neden gurur duyduğunu (sahi ne gibi bir katkısı olmuş olabilir ki? GEN?!? ) o zaman da anlamamıştım hala da anlamıyorum.

Dumur diyalog #142

O gün piyano dersine erken gideceğiz. Dışarıda kahvaltı yaparız diye de erkenden hazırlandık. Hedef 08:15’te kapıdan çıkmak. Tam çıkacağız, kaka! O kadarla kalsa iyi, kurtarırız. Oyuncaklar düzenleniyor, yok kalemler düzeltiliyor, tam çıkacağız, kotun bilmem neresi sıkıyor… Ay gerildim. Biliyorum çünkü geç kalıp kahvaltı edemeyince “açım” arızasına bağlayacak. Arca da gerildiğimi anladı.
Hemen çok okumuş, çokbilmiş, ebeveyn kitaplarını yalamış yutmuş anne olaraktan açıklamamı yaptım:
“Arcacım bak evladım, geç kalınca geriliyorum, senin davranışların da hep geç kalmamıza sebep oluyor. Sana değil, davranışlarına kızıyorum.”

21 Nisan 2015 Salı

Analık üzerine saçmalamalar - Good is enough? Enough is good?

--- Öncelikle ev ve okul için tebriklerini, hayırlı olsunlarını gönderen herkese kucak dolusu sevgiler, inanın böyle zamanlarda birilerinin senin mutluluğunu samimiyetle paylaşması paha biçilemez. ---

Geçtiğimiz haftalarda İlker’in çocukluk arkadaşı ile sevgilisi bize geldiler. Zeynepler de bizdeydi, maç izlenecek, İlkerin içlerini elcağızlarıyla hazırladığı nefis pideler mideye indirilecekti. İndirildi, üzerine biralar şaraplar açıldı, sohbet derinleşti. Biz ilişkilerini evliliğe dönüştürme yolundaki çiftle aile, çocuk, annelik babalık mevzularını irdelerken, Arca ve anne-babasından sonra en bi’ çok sevdiği kişi olan Poyraz kudurukluklarıyla aile planlamasına katkıda bulunmakta olduklarının farkında bile değillerdi.

Zeyneple ikimizin, müstakbel “elti”mize çocuklu hayatın zorlu evrelerinden fazla detaylıca bahsetmemiz de tuz biber ekmiş olacak, yeni arkadaşımız “çocuk” olayını gözünde büyüttüğünü ve çok korktuğunu söyleyiverdi. Hay bin kunduz! Eh be yeliz tut çeneni. Neyse toparlamaya çalıştım.

20 Nisan 2015 Pazartesi

Okul kararını verdik: Hangisi daha iyi değil, hangisi daha uygun?

En sonunda söyleyeceğimi en başından söyleyeyim.

Okul kararı verirken hani hep soru işaretleri oluyor ya;
Devlet okulu mu özle okul mu?
Akademik başarı mı, sosyal öncelik mi?
Öğretmen mi önemli okul mu?

Hepsini bir kenara bıraktık. Çünkü hangisi daha iyi diye bir şey yok. Hangisi daha uygun? İşte cevaplamamız gereken soru bu.

Ben birçok sebep yüzünden özel okula karşıydım, hep devlet okuluna verelim diye düşünüyordum ama bizim için uygun seçim bu değildi, kararımızı bu yönde alsaydık, daha iyi olduğunu düşündüğüm bir seçenek için körü körüne ısrar etmiş olacaktım.

Geçtiğimiz haftalarda Blogcu anne Elif’in şu yazısına yaptığım yorumda da belirttiğim gibi, okul seçimi ailelerin şartları doğrultusunda şekilleniyor. Sonrasında Elif’in bugün verdiği bilgiler de çok değerli ama ben asıl o ilk empati yüklü, “bize göre böyle, size göre farklı olabilir” yaklaşımını sevmiştim. Hatta o dönemde tam da okul seçimi yapmak üzereydik ve aldığımız kararı içimize (daha doğrusu ben) sindirme aşamasındaydım. Lütfen her iki yazıyı da okuyun.

Ulan ben bu düzene nasıl direneceğim!

“Tutun evladım”...

Apartmanın ağır demir kapısındayız, Arca ile birlikte. Arkamızdan titrek bir ses “tutun evladım” dedi, durduk. Baktık, dördüncü kattaki yaşlı teyze, eczaneden Ozan’ın kolunda çıkmış, apartmana doğru yürüyor, elinde ilaç torbası sallanıyor. “Ozancım sen dön dükkana biz teyzeyi evine kadar çıkarırız” dedim. Ozan işine yollandı, Arca kapıyı tuttu, ben de teyzenin koluna girdim, asansöre yürüyoruz. Arca işe yaramanın şevkiyle önden koşarak gitti, düğmeye bastı, asansörün kapısını açtı. Asansörde birkaç cümle konuştuk, dördüncü kata geldik. Asansörden indin mi birkaç basamak çıkıyorsun daire kapısına, birlikte çıktık. Arca’nın yanında söylemek istememiş, çekti kolumdan kulağıma eğildi: “benim kızım çok hasta biliyor musun evladım” dedi. Biliyordum. O dairede kızları ve annesiyle yaşayan hanımın kanser olduğunu, bir ara iyileştiğini ama sonra yine ağırlaştığını biliyordum. Kolumdaki teyzenin bana ağırlığını vererek yürümesi, yaşlılara özgü o titrek sesi, anneannemi hatırlattı bana, kırmızı yanaklı tombul anneannem de yürümekte zorlanır hem kolumuza girerdi. İçim cız etti. Anneannem kızlarının acısını görmeden göçtü, gitti. Ama bir anne için evladı kaç yaşında olursa olsun acısını görmek ne zordur. Yaşlı teyzeye sarıldım, kapısını açtı, teşekkür etti, girdi. Girerken “çok hasta benim kızım” diye mırıldanıyordu. Boğazıma yumru oturdu. Evde İlker’e söyleyince, altmış yaşındaki babasının cenazesinde, asırlık dedesinin hüngür hüngür ağladığını anlattı. Evlat acısı. Allah kimseye göstermesin.

15 Nisan 2015 Çarşamba

Dumur diyalog #141

Y: oğlum o çöpün yanında durma! Bütün mikroplar onun içinde!
A: aaa başka yerde mikrop yok mu? Hepsi burada mı?

.....

14 Nisan 2015 Salı

Diri fücudumdaki tüm kaslar acıyorsa da bırakacak değiliz!

Alt tarafı şu fotoğrafı koyup kaçacaktım ama var ya bütün gün tuvalete gidemedim. Sidik torbam alarm verdi yeminle! Ayol yoğunum işte anla! Telefondan bile anlaşılıyormuş kim aradıysa öyle söyledi. Artık nasıl alöööö diyorsam:/

13 Nisan 2015 Pazartesi

Fellini mi izleyeceğim sandınız? #2015te15film

Oradan entel dantel takılıyormuş izlenimi veriyorsam, bu durum tamamiyle bir yanılsamadır. Daha önce hiç izlemediğim filmler izleyeceğim derken bir Fellini, bir Almodovar izleyip yorumlayacağımı, bir festival filmi önereceğimi iddia etmedim.
Zaten Fellini için İlker hala yeterli olgunluğa ulaşamadığımızı iddia ettiğinden o koleksiyona dokunmak zinhar yasak! Bir an evvel Fellini olgunluğuna erişsek diyorum (Acun’un yarışmalarını izleyerek nasıl erişeceksek?), DVD player’ların ve DVD’lerin sonu VHS videolar gibi olacak, biz izleyemediğimizle kalacağız bu gidişle.
Neyse…
Bizim evin okumazmuhteremi çok iyi bir edebiyat izleyicisi olduğu için arşivimizin büyük çoğunluğu edebiyat uyarlamalarıdır. Ama bir kitabı okumadan önce mümkünse filmi izlenmeli. Daha doğrusu bir eser ya okunmalı ya izlenmeli. Bugüne kadar henüz okuyup üzerine izlediğim filmini beğendiğim bir eserle karşılaşmadım. (Aynı anlama gelen en az beş cümle kurma konusundaki manasız çabama burada bir alkış deyip geçiyorum.) Diğer taraftan önce filmini izlediysem de o kitabı okumuyorum. Niye? Bilmiyorum vallahi, yani zaman kaybı olarak mı görüyorum, artık sükut-u hayal içinde kalırım mı diyorum bilmiyorum.

Bugün #2015tehareket için ne yaptın?

Pazardan 5 tl'ye "keep calm and workout" t-shirt'ü satın aldım:)

Veeee evdeki oğlanların yoğun muhalefetine rağmen -pek sakin kalamasam da:/ - 30 dakika work out baby:))

Body toning workout video için https://youtu.be/uNrqrk2xcAo

Night night:))

10 Nisan 2015 Cuma

Spora spiritüel yaklaşımda motivasyon tekniklerine giriş

Çok havalı değil mi? Evet biliyorum, saçmalığın daniskası gibi görünüyor. Ama kulağa komik geldiği kadar değil. Yani gerçeklik payı var.

Bu aralar “çorbacı ne okuyor” kısmına dikkat edenler, kişisel gelişim kitaplarına merak saldığımı fark etmişlerdir. Ben ki, kişisel gelişemeyenlerdenim ama bir süredir bu kitapları okumaktan zevk alıyorum hatta arkadaşlarımdan öneriler alıyorum, öneri almayı bırak, ödünç alıyorum.

Kişisel gelişim kitapları ile ilgili bu süreçte öğrendiğim en önemli şey, ödünç alamıyorsan, ikinci el alacaksın. Kitapçıdan alma, çok pahalı. Herhangi bir kitaptan daha pahalı. Ancak ikinci eli de tam tersi, herhangi bir kitaptan çok daha ucuz. Çünkü bir heves alıp da umduğunu bulamayanların, baş ucu kitabı yapmaya layık görmeyenlerin, “ulan bi halta yaramadı, hayatım hala bombok” deyip göresi gelmeyen ve elinden ilk çıkarılacaklar arasına koyacakların kitaplarıdır kişisel gelişim kitapları. Bu kitaplar şöyle bir okunup direkt sahaflara sepetlenir. Dolayısıyla sahafların ellerinde çok sayıda olduğundan en düşük değer biçtikleri türdür ve ucuza kapatırsın. Üstelik kitabı senden önce okumuş olanların notlarına ve altını çizdiği satırlara, kısacası hazıra konarsın.

Bu küçük “faydalı bilgiler kılavuzu”ndan sonra sadede gelelim. Evet, kişisel gelişim kitaplarına sardım. Bunda “bir sanatçı gibi araklayın” isimli kitabın çok hoşuma gitmesi, dahası işime yaradığını görmem etkili oldu. Dur ben bir kişisel gelişivereyim dedim. Geliştim mi bilemem, bildiğim tek şey son dönem okuduklarım, şu gündemdeki spor mevuzusunda da işime yaradı, yalan yok.

9 Nisan 2015 Perşembe

KÜTÜPHANEDEKİ ASLAN İLE AKTİF OKUMA

Not: Arca ile okuduğumuz kitaplar ve kitaplarla yaptığımız etkinler kidolindo.com 'daki köşemde, bu haftanın kitabı: Kütüphanedeki Aslan.
.................................
Kurallar yıkılmak içindir.
İşte bu yüzden kuralları iyi bilmek gerekir:)
Kütüphane kuralların en sıkı uygulandığı yerlerin başında gelir. Koşmak, yüksek sesle konuşmak zinhar yasaktır. Kütüphanedeki kurallar o kadar kesin çizgilerle belirlenmiştir ki, kuralların içinde yazmayan çok sıra dışı bir şey için ikileme düşebilirsiniz.
Mesela bir aslanın kütüphaneye girmesi…
Masal bu ya…

8 Nisan 2015 Çarşamba

Ulan benim gibi kadına yapılır mı bu be!

Bilge Karasu’yu okumak her baba yiğidin harcı değil. Ben de kendisinin en baba eserlerinden birini “Gece”yi kitaplığımda öpe okşaya saklıyorum, daha kapağını açmaya cesaretim yok. Kitap kulübünde Türk yazar okuyalım, Bilge Karasu okuyalım denince tarifsiz bir coşku sardı ruhumu. Tek başıma cesaret edemezdim, mümkün değildi.

Bilge Karasu aşığı – aşkından kızının adını bile Bilge koyan – Selda, tahminlerimin tersine Gece ile başlamamızı önermedi. Göçmüş Kediler Bahçesi, dedi. Peki, dedik, bir bilene bıraktık seçimi. Hafiften başlamalıymışız, biraz Bilge Karasu’ya alışmalıymışız, ısınma turları. Peki.

Geçen haftayı birkaç kişisel gelişim kitabı birkaç tane de çocuk kitabı ile geçirince, edebiyatın dibine vurmak iyi gelecek dedim, Göçmüş Kediler Bahçesi’ne başladım.

Bazı kitapları okurken heyecanlanır, elinizden bırakamazsın. Sonunu merak edersin, akıcıdır da, bir sayfa bir sayfa daha derken bir de bakmışsın eline yapışmış. Bazı kitapları da sıkıcı bulur, bitse de gitsek dersin, okumuş olmak için okur geçersin.

Ama bazı kitaplar var ki…

6 Nisan 2015 Pazartesi

kısa #2

Twitter yasağını twitter'dan öğrenmek... ve yasak hakkında yasak mecradan dalganı geçmek...
Yeni Türkiye'de yaşamak bu olsa gerek.

"başarılı" operasyonda can veren savcımızın görüntüleri yayınlanıyor diyeymiş.
Peki.

hadi twitter'ı kapattın, youtube'tan ne istedin allahsız?
Hani ben spor yapacaktım? Hani o youtube videolarıyla koca dötümü göbeğimi eritecektim, ha?

Bak buraya yazıyorum, o kota giremez, o düğmeyi ilikleyemezsem müsebbibi yeni türkiyenin özgürlük anlayışıdır!



Dumur diyalog #140

Y: Arca pazara gidiyorum, çağla badem çıkmış alayım mı?
A: O ne? seviyor muyum ben?
Y: Yeşil eriğe benziyor, tuzlu tuzlu yiyorsun.
A: Peki al, elin değmişken erik de al annem.
......

5 Nisan 2015 Pazar

Fitchallenge baby!


An itibariyle, çiğdem çıtlayıp bira ziftleniyor olmam her ne kadar abesle iştigal olsa da (ne lan bir cumartesi gecesi de bir şişe bira içemeyecek miyiz!???) sen beni yine de ciddiye al bacım. Planım sağlam, donanımım güçlü, hevesim yerinde, az buçuk gazım eksik, onu allahın izniyle okuyanlardan almayı umuyorum.

Plan sağlam derken harbi sağlam, ilk adımları atmaya başladım bile.

3 Nisan 2015 Cuma

Ölüm bir varmış bir yokmuş

Kitap kulübünün bu ayki kitap konuğu Saramago’dan “Ölüm bir varmış bir yokmuş” idi.
Saramago, Ölüm bir varmış bir yokmuş
Ben okurken önce yadırgadım, zira sana anlatır gibi anlatıyor yazar, konuşur gibi. Diyaloglarda tırnak işareti yok, sonra bir kahraman yok, dahası kimsenin ismi yok. Alışageldiğim tarzın oldukça dışında bir tarzı vardı romanın.

Sonra baktım, kitap şahane. Anlatmak istediğini öyle güzel hicvediyor ki, gülümsemeni tutamıyorsun.

En sonlara doğru yine daral geldi, itiraf ediyorum. Bu sebepten kulüpte kitabı çok sevenlerden değildim. İşin ilginç tarafı, toplantıda öyle keyifle tartıştık ki, ölümü, kitap hakkında fikrim değişti.

Hep diyorum, "okumak güzeldir, birlikte okumak daha güzeldir."

1 Nisan 2015 Çarşamba

Neden çocuk kitapları okuyorum?

----  Çok affedersin dötüm gibi gündemde benim çocuk kitaplarını neden okuduğuma dair yazı yayınlamam tam da nisan bir şakası saçmalığı oluyor ama idare ediverin gari, malum iç güvenlik yasası çıktı, bundan gayrı içim soğumadan gündemi sıcağı sıcağına yazamam, yazarsam duramam, duramazsam kafa göz dalarım, dalarsam çıkamam, çıkamazsam.... anladınız siz onu:) -----

Arca’nın üç basamaklı sayılarla ifade edilebilecek miktardaki kitabını sadece Arca için almadığımı fark edeli çok olmadı. Özellikle Kumkurdu arayışında kendimi hırslanmış, saçmalamış, sahip olamadıkça kitabı daha çok arzu nesnesi haline getirmiş bir zavallı olarak görünce, hop dedim, n’oluyoruz? Arca’nın bu kitabı okumasına daha çok var. Bu ne acele? Bu ne hırs? 

30 Mart 2015 Pazartesi

#2015tehareket challenge: O kota girilecek, o düğme iliklenecek!

“…Sağlıklı beslenmeyi alışkanlık haline getirmemiz lazım…”
“…Sporu yaşantımızın bir parçası haline getirirsek, sıkılmadan yorulmadan yapabiliriz…”
“…Bel ve sırt ağrılarım için müthiş bir çözümüm var, yogaya onbeşmilyonuncu defa başlıyorum…”

Daha kim bilir neler yumurtladım? Bu blogu takip eden niceleri, 2015’teki hedeflerim arasına hareketi koyduğumu okuyunca ağzını bırakıp başka bir organıyla gülmüştür, eminim. Hayır, gayet sakin karşılıyorum, çünkü haklılar. Her yıl yılın belli dönemleri spora meyleder, sonra yan çizerim. Sporu hayatımın hiçbir döneminde düzenli yapmadım. Neden?

27 Mart 2015 Cuma

Arca neden piyano dersleri alıyor?

Babasının müthiş yeteneği olduğu ve evladına da bu yetenekten bahşettiğini umduğumuz için mi? Anasının “aman her bir şeyden öğrenesin eksikli kalmasın yavrucak!” diye özendiğinden mi? Yoksa halasının bir müzik okulu olması yüzünden mi?

Hem hepsi hem hiçbiri…

Açıkçası Arca’nın müziğe yeteneği var mıdır, yok mudur, bunu ben anlayacak yetide değilim. (Bak dansa kabiliyetsizliğini benden almamış, bunu anlayabilirim :) )
Her sanatçı akrabası olan da o yetenekle doğmuyor, hayal kurmayalım.

Peki neden?

Öncelikle ben çocuğumun hayatta çok yönlü olmasını istiyorum. Sporla, sanatla, edebiyatla iç içe olmasını. Bu demek değildir ki, çocuğumu o kurs senin bu kurs benim dolaştıracağım. Bu demek değildir ki, ondan sıkıldı, buna, bundan sıkıldı, şuna diyerek tatminsiz ve her işi yarım bırakabileceğini öğreten bir yol çizeceğim.

Her sporla ilgilenen çocuk sporcu, her müzik aleti çalan sanatçı, her okuyan yazar olacak diye bir kaide yok.

Yok, ama biliyoruz ki takım sporlarında yer almış gençler, geleceğin iç disiplini yüksek yetişkinleri; okuma alışkanlığı edinmiş bireyler, geleceğin düşünen beyinleri; bir enstrüman çalmaya çaba göstermiş çocuklar, geleceğin disiplinli çalışmanın, bu çalışma sonucunda başarmanın ve yaratmanın tadına varmış büyükleri olacak.

Peki, neden piyano?


26 Mart 2015 Perşembe

Ayakkabı Kardeşliği Projesi ile Hem Ayaklar Hem de Yürekler Isındı!

TakaTuka.com ve TOÇEV’in, ihtiyaç sahibi çocuklarla kardeşlik bağı kurmak ve ayakkabı tasarrufuna dikkat çekmek amacıyla hayata geçirdiği “Ayakkabı Kardeşliği Projesi” ile yüzlerce ayakkabı, Ordu ve Kars’taki çocuklarla buluştu.



Online ayakkabı sektörünün lider markaları arasında yer alan TakaTuka.com ile geçtiğimiz yıl 20. Yılını kutlayan Tüvana Okuma İstekli Çocuk Eğitim Vakfı (TOÇEV) tarafından, Mayıs 2014‘de başlatılan “Ayakkabı Kardeşliği Projesi” çerçevesinde, yüzlerce hediye edilebilir durumda ayakkabı toplandı. TakaTuka.com tarafından, bağışçılardan ücretsiz olarak toplanan ayakkabılar, Ordu Çatalpınar ilçesindeki Gündoğdu Köyü İlkokulu ile Kars Sarıkamış Hamamlı İlkokulu’nda eğitim gören ihtiyaç sahibi öğrencilere dağıtıldı. Sömestr tatili sonrasında hediyelerini alan çocuklar, yeni ayakkabıların heyecanını yaşadı.
Özellikle 0 – 12 yaş arası ihtiyaç sahibi çocuklarla bir kardeşlik bağı kurmayı amaçlayan Ayakkabı Kardeşliği Projesi, TakaTuka.com müşterileri tarafından büyük ilgi gördü. Proje kapsamında giyilebilir durumda olan toplam 382 çift ayakkabı toplandı. Projenin yoğun ilgi gördüğünü ve sürdürülebilirliğini sağlamak istediklerini belirten TakaTuka.com Kurucu Ortağı Sevda Oğuz, “TOÇEV’in desteğiyle hayata geçirdiğimiz projemiz ile ihtiyaç sahibi çocuklara ulaşmayı ve TakaTuka.com’dan ayakkabı alışverişi yapan müşterilerimize zahmetsiz şekilde bağış yapma olanağı sağlamayı hedeflemiştik. TOÇEV ile birlikte önümüzdeki dönemde de sürdürmeyi amaçladığımız projemize, tüm Türkiye’nin katılımını bekliyoruz.” dedi.

TakaTuka.com tarafından, Nisan ayında yazlık ayakkabı bağışlarının tekrar kabul edilmesi hedeflenen projede, toplanacak ayakkabılar yine TOÇEV’in belirleyeceği farklı şehirlerdeki ihtiyaç sahibi çocuklarla buluşturulacak.

Proje ile ilgili duyurulara ulaşmak için Toçev ve TakaTuka.com’un sosyal medya hesaplarını takip edebilir. Bağış yapmak isteyenler ise info@takatuka.com adresine mail atabilirler.


TakaTuka.com Hakkında
TakaTuka.com, dünyanın sayılı ayakkabı markalarının gücü ile Temmuz 2012’den beri faaliyettedir.
Ayakkabı sektöründe Türkiye’nin en iyi alışveriş sitelerinden biri olma vizyonu ile kurulmuş olan TakaTuka.com, üyelerine bekledikleri en iyi hizmeti sorunsuz bir şekilde vermeyi ve müşteri memnuniyetini en üst düzeyde tutmayı kendine ilke edinmiştir. Müşterilerine ücretsiz kargo, farklı ödeme seçenekleri ve 30 gün iade garantisi sunmaktadır. 60 farklı marka, yüzlerce marka ve renk seçeneği sunan TakaTuka.com, yapacağınız alışverişlerde ise güvenliğiniz ön planda tutulmaktadır. Güvenli ve kolay alışveriş yapılabilmesi, her türlü istek ve talebin karşılanabilmesi için alt yapımız en son teknoloji ile desteklenmektedir. TakaTuka.com’da düzenlenecek kampanyalar ile sezon ürünlerine ve indirimli ürünlere, uygun fiyatlar ve ödeme koşulları ile sahip olabilirsiniz.

TOÇEV (Tüvana Okuma İstekli Çocuk Eğitim Vakfı) hakkında
TOÇEV, Türkiye’nin çeşitli illerinde maddi yetersizlik nedeniyle okuyamayan çocuklara bütün eğitim hayatları boyunca maddi-manevi destek vermekte ve çocukların temel ihtiyaçlarını karşılamaktadır. 1994 yılında kurulan TOÇEV, Türkiye genelinde 15’in üstünde ulusal proje yürütmektedir. Yaşasın Okulumuz, Bir Şey Değişir Her Şey Değişir, Günebakan,
  
İlk Yardıma İlk Adım,  Parlak Gülüşler Parlak Gelecekler, Evimdeyim, Yarının İzleri, Paylaşmayı Seven Parmak Kaldırsın, İyi Beslenmek İyi Gelecek, Temiziz, Kütüphaneler, Enerjimiz Çocuklar İçin, Benergenim, YBO TOÇEV’in yürüttüğü projelerdir. TOÇEV faaliyetleri ve projeleriyle beş milyonun üstünde çocuğun hayatına dokunmuştur. Daha fazla bilgi için www.tocev.org.tr adresini ziyaret edebilirsiniz.


Bugün

bir hoşnutsuzluk var üzerimde allah hayra çıkarsın.
İşler kötü diyeceğim, yok harbi kötü belki ondan, belki bazı hayal kırıklıklarından, belki hormonlardan, belki de okuduğum kitaptan. Bu ara yine çok okuyan az paylaşan içe dönük günlerdeyiz. Yeşil Peri Gecesine fena sardım bugünlerde, geçen kütüphaneden almıştım. Genel bir hüzün hali var kitabın belki o da tetikliyordur keyifsizliğimi, bilemiyorum. Bildiğim tek şey havada asılı duran yüklü bir bulut gibi ha yağdı ha yağacak bekliyorum. Neyi bekliyorum? İşte onu bilmiyorum.

25 Mart 2015 Çarşamba

Mantar soslu bonfile

Bizim muhteremin elinden her iş gelir, ama özellikle mutfak. Anası iyi yetiştirmiş ama adamın içinden de geliyor haksızlık etmeyelim. Tek sorun mutfağa girdi mi, bana, benim gibi kadına yamak muamelesi yapması. Onu soy bunu doğra, etrafı topla… (demiyor ama ben o mutfaktayken ayağımı uzatıp yatmayı sevmiyorum, mutfakta kıç kıça çalışmak daha eğlenceli)

24 Mart 2015 Salı

Kafamda bir tuhaflık

Lafı evirip çevirmeden doğrudan söyleyeceğim. Eğer hiç Orhan Pamuk okumadıysanız, Nobel ödülü almıştır, tırsarım, çekinirim diyorsanız, o halde okumaya, “Kafamda bir tuhaflık”la başlayın. Yormaz, üzmez, hızlıca okur geçersiniz.

Bu kadarla bırakmayacağım, birkaç kelam edeceğim.

22 Mart 2015 Pazar

Dumur diyalog #139

Galatasaray maçı izliyorlar, gol oluyor, İlker "babacım gol attık gol attık!"
Arca: Baba lütfen biz deme! Ben büyüyünce hakem olacağım, hakemler takım tutmaz!
.................
Arca'nın elektrikle teması doğal olarak yasak. Defalarca ipad'i şarjdan almaması konusunda uyarılan cüce, bu defa şarja taktığını gururla bildirir: "Annem ipad'in şarjı bitmişti, taktım"
İç ses "iyi bok yedin" dış ses: "annecim niye takıyorsun, kaç kere söyledik tehlikeli!! aaaa!!"
Arca: Ama annem şarjdan çıkarma dediniz, çıkarmıyorum, takma demediniz ki!
................

20 Mart 2015 Cuma

Multitasking olmak ama nasıl olmak?

Geçen yazıda, aynı anda çok iş kotaracağım derken verimsizlik açmazına düşmekten bahsetmiştim. Bir de işlerin kontrolünün dışına çıkması var ki, aman evlerden ırak olsun. Biri bir soru sorduğunda o an o işle ilgilenmiyorsam, kafamda hiçbir data olmadığını fark ediyorum, uzun bir geri dönüş yapmak ve hatırlamak için zaman harcamak gerekiyor. Halbuki ne kadar konularıma hakimim sanıyorum, değil mi? Hikaye…

Verimliliği elden bırakmadan, kontrolü kaybetmeden, az zamanda çok iş, eş zamanda birçok iş yapabilmenin bazı yöntemleri var. Daha doğrusu varmış, ben de okuyarak deneyimleyerek kendime adapte ederek öğrendim.

Multitasking olmak ya da olmamak ya da olmak ama nasıl olmak?

Hiç online değildim bu aralar. “Kendimle baş başa kaldım, kendimi dinledim, iyi geldi uzaklaşmak” filan diyebilmeyi çok isterdim ancak maalesef o da değil. Daha fena hatta. Hiç kendimle kalamadım, pek çok işimi de tamamlayamadım, desem daha doğru olur. Kafayı resetlemek mümkün mü bilemiyorum ama açık sayfaların bazılarını kapatıp temizlemek eminim iyi gelirdi. Çünkü özünde işi bitirici bir insanım, daha doğrusu işleri bitirdikçe kendimi daha iyi ve daha motive hissediyorum. Sayfalar açık kaldıkça ve bir türlü kapanışı yapamadıkça psikolojim bozuluyor. Dahası yoruluyorum. Sürekli yorgun hissetmem, ne kadar dinlenirsem dinleneyim, ne kadar uzaklaşırsam uzaklaşayım, bir türlü kendimi enerjik hissetmememin sebebi bu galiba, yok yok ne galibası, kesin bu!

Bugün aynı dertten mustarip işten bir arkadaşımla sohbet ederken suçu yaşımıza attık (ben 37 o 40) ama tek sebep bu değil bence. Konuşurken “a evet ya yaşlandık artık bünye kaldırmıyor” diye düşünüyordum ama yemekten sonra beş dakikalık bir kahve molasında, başka hiçbir şeyle ilgilenmeden sadece kahve içiyor olmama yoğunlaştığımda, parçalar yerine oturdu.