10 Eylül 2011 Cumartesi

Orada...

Orada...

Ama özellikle Eylül ayında hava nefis olur. Yazlıkçıların mevkiyi terk etmesini müteakip önce hava tazelenir. Ardında deniz durulur güzelleşir.

Anane nefis mamalarla besler seni. Kilo almış olduklarını fark ettiğin çocukluk arkadaşlarından ikişer tane genç kızlık halleri çıkabileceğini hesaplayıp kendince şaşırırken, dört günün ardından iki boğum olmuş göbeğin düğme pırtlatır, pörtler inceden. O zaman çocuklu ve anne evinde tatilde olup da kilo almanın ne kadar olağan olduğunu fark edersin.

Sahil sana kalır. Öğleden önce çocukluk arkadaşların ve onların boy boy çocukları doldurur etrafını. Eski günleri hatırlarsın.. "aa filancanın kızı aynı filanca, o da böyle bu yaşlarda..." ya da "bak filancanın oğlu abisine çekmiş, o da afacandı çocukken..."

Sabahtan geç kalmışsan ki bu umumiyetle pazara gidilen günlerde olur... Öğle uykusundan sonrasına bırakırsın denizi. İşte o zaman görüş alanı içinde tek şemsiye seçemezsin. Dedim ya aylardan Eylül olacak, yazlıkçılar ufaktan elini ayağını çekmiş olacak.

İşte o zaman feci halde tepiştiğin denizden çıkınca ve mısırını dişlerken bomboş denize dalar gidersin.

Pazar demişken... Orada köylü pazarı kurulur. Arca tezgahlardan mutlaka sebeplenir, bir salatalık bilemedin domates yıkanır eline tutuşturulur. Yaş ortalaması o kadar yüksek ki...
Orada... Emeklilerin ikamet ettiği yörede...
Slow motion çekimde izler gibisin filmi... Hani şu cittaslow dedikleri bu olsa gerek! Ve ona ayak uydurması öyle güzel ve kolay ki...

Epilasyonu unutup gidebileceğin tek tatil oradadır. Nadasa bırakabilirsin vücudunu. Saçını en doğal haliyle - Tina Turner modeli - bırakabilirsin. Tırnaklarını ojesiz, yüzünü makyajsız ve hatta kremsiz!

Arca ve Duru'nun çocuk kahkahaları olmasa orada... sadece dalgaların sesi ile uyuyabilirsin.

Ve akşamın sakinliğinde terasta kitabını okurken sadece biranın yanında çıtlattığın tuzlu çiğdemin sesi duyulur, bir de düzenli aralıklarla sayfa çevirme sesi. Serin serin melisa kokar meltem, biraz da iyot.

Çıplak ayaklarını çime basarken başını göğe kaldırdığında çam kokusu dolar ciğerlerine. Bahçedeki bitki örtüsünün her dal çiçeğe kadar öyküsü vardır. Her birinin ne zaman dikildiği, bu yılki soğuklarda veya aşırı sıcaklarda ne badireler atlattığını dinlersin. Gündelik telaşları unutuverirsin.




Ama Arca orada tam bir canavar olur.

Her  sabah ananenin taze taze sıktığı şeftali suyundan alır enerjisini. İtinayla beynine kazınır, evde de istemesin diye : "Annecim şeftali suyu sadece ananenin evinde olur, bizim evde yok, ananeler yapar, anneler yapmaz."

Duru ile umumiyetle iyi anlaşırlar... "Dulucum" der başka da bişey demez.



Ama bazen de acayip gıcık olur "Dulu"ya :)



Sonra bodozlama dalar denize! Dalga geliyormuş, yüzme bilmiyormuş umursamaz. Pimini çekmişsin gibi koşar sahilde, depar atman gerekir yakalamak için.

Kışlık barbunyaların içinden çıkan solucana beraberce sevinirsin, tamamen farklı sebeplerle:)



Öğlen uykusundan sonra ananenin bahçeye kurduğu çadırda piknik yapar Duru'yla.


Akşam yemeğinin ardından atar kendini parka. Yolda tek amacı Duruyla yakalamaç oynamaktır.

Parktaki kaydıraklar... Arca asla önüne bakmaz hep aklı arkadaki çocuktadır ya da yeşil kaydıraktan kayıyorsa turuncuda.

Orada... yazlıkta... Arca dünyanın en mutlu çocuğu olur ve en kuduruğu:)

4 yorum:

zero dedi ki...

Şimdi sondan başlarsak, Arca zaten dünyanın en sevimli çocuğu Yelizcim:) kuduruk kısmını bilemicem, sen öyle diyorsan öyledir:)

Ören'i, bizim bahçeyi, çimlere basmayı, o bahseettiğin Eylül sessizliğini çok özledim ben de. bilip de özlemeyen olabilir mi ki? Vücudunu nadasa bırakma kısmına da çok güldüm, bu arada. Bir arkadaşım, tatilse her şeyde tatil olması gerektiğini söyler, tüm bakım ve güzellik uğraşlarında da. E katılmamak elde değil:)

Fatma dedi ki...

Ne güzel bu anlattıkların böyle:)

ruhdagı dedi ki...

Duru ne kadar büyümüş öyle şaştım.
Genç kız olmuş valla :)

Anlattıklarını gıptayla okudum derin bir Ahhh! çektim. Keyfini çıkar bolca.

Sevgiler.

laleninbahcesi dedi ki...

Yeliz , yapılabilecek en güzel tatil bu...Aynı benim Kumburgaz tatilleri gibi...Barbunya kamyonu beklerdik yazlık ahalisi olarak:)
Aslanım Arcaya ne yakışmıştır yanık ten...