Üzerimizde kolsuz bluzlar altımızda etek, yazdan kalma bir hava, sohbet ediyoruz havadan sudan, yok özellikle havadan. Tamam sıcak, tamam güneşli falan ama bir baskınlık vardı havada. Yağsa rahatlayacak mı?
Bende de aynı havalar bu aralar.
En son işimle ilgili bıkbıklarken birkaç ayını işsiz geçiren Zeynep çemkirmişti, “otur oturduğun yerde ne delleniyorsun, dua et işin var! senin tabii hiç maaş alamadığın olmadı, nasıl bir şey olduğunu bilsen böyle bıkbıklamazsın” demiş, ağız birliği etmişçesine Elvan da başka bir şehirde başka bir zamanda benzer söylemlere girmişti. Teker teker gelin ulen! Uzun lafın kısası, kapitalist düzene isyan hevesimi kursağımda bırakmışlardı. Hayır isyan etsem ne çare, benimki hep lafta, döt ister isyan etmeye.
Vazgeçmedim tabii ki. Hayatın arkasından dolanmaya karar verdim. Ona buna saldırıyorum, zihnim hep meşgul hiç durmuyor. Bazı günler bir anda bir takım gelişmeler oluyor hayatımda, bir ümit bir heyecan… Bazı günler ellerim bomboş. İşte o günlerde basıyor hava tepeden tepeden.
Ben de şöyle bir essem gürlesem bir sağanak halinde yağsam… rahatlar mıyım?
Geçen Kaybedenler Kulübü filmini izledik dediydim ya… Pek hoşumuza gitmiş birlikte film izlemek, ertesi akşam Arca’yı yatağa yollar yollamaz İlker’le soluğu DVD raflarının önünde aldık.
Film seçeceğiz güya, evvelden izlediğimiz filmlerden muhabbet ediyoruz ayaküstü. “aa abicim RAN nasıl bir filmdi ya, hadi Seven Samurai’yi izleyelim” … “yav deli misin filmin ilk bölümü 110 dakika, bir gün lazım filmi bitirmek için, 90 dakikalıklardan seçelim.” … “Ben şu Mavi-Kırmızı-Beyaz üçlemesini izlemek istiyorum,” … “ee hadi izleyelim?” … “yok yav Almodovar izleyelim” … “izledik hepsini, kalmadı”…“Fellini izlesek olma mı?” (anladığımdan değil ha…)…“Fellini ağır kaçar biraz daha büyümemiz lazım”… “Daha ne büyüyeceğiz, kartladık yav” … “Olmaz Yeliz ya” …“David Lynch izleyelim puhahah” (bir halt anlamıyoruz ama birileri bu herif iyi demiş almışız, bütün filmleri var bizde, canımız işkence çekti mi Lynch takıyoruz)… “bence o herif çekip çekip yapıyor o filmleri bi halt anlamadım”… “olsun oğlum anlamış gibi yap Mulholand Çıkmazı hmm..” … “harbiden çıkmaz sokak gibi film” … “Otoban bilmem nesini izledik miydi” … “sen uyudun ben tek başıma izledim” (çok fena kazık atmışım muhtereme Lynch’i izlemekten daha kötüsü tek başına izlemek zorunda kalmak:P) korka korka soruyorum, “bir şey kaçırdım mı” neyse ki üstünde durmuyor “hayır” oh iyi: )
“hadi yav ne izleyecez! film seçelim”
Sanki bir radyo programı yapıyoruz, spontane, kaybedenler kulübü gibi. TV programı diyemem zira benim üzerimde pijamam, İlkerin on iki ay giydiği şortuyla pek presentable değiliz. Aklımdan o an kaybedenler kulübüne üye olabilmenin aslında işin zor tarafı olduğu geçiyor. Öyle ya, herkes kazanmak ister, kazanana oynar. Kaybeden olmak ciddi bir kabullenme mertebesidir, o mertebeye ulaştığında aldığın kararlar, sana göre sadece bir kararken diğerlerine göre risk olur.
Cesaret işidir kaybeden olmayı kabullenme mertebesine erişmek. Cesaret kaybedenlerin işidir öte yandan.
DVD'lerden birkaç tanesinin arkalarını okuyorum. “Var ya kitap okumuyorum filan diyorsun da seçtiğin filmler hep edebiyat uyarlaması?”
İlker = kötü bir okuyucu ve fakat çok iyi bir edebiyat izleyicisi, edebiyat uyarlamaları sağ olsun : )
Yeliz = kötü bir sinema izleyicisi ve fakat iyi bir sinema okuyucusu, Sinema Dergisi sağ olsun :)
Son kararı veriyoruz, tabii ki bir edebiyat uyarlaması, “Hayallerin Peşinde”. Oyunculuğunun hastası olduğum Kate Winslet ve bugün geldiği noktaya - Titanic’ten sonra hiç ihtimal vermediğimden olsa gerek – saygıyla eğildiğim Leonardo… Güzel…
“Mutlu” aile tablosu içine sıkışıp kalmış bir ev kadını ve işinden nefret ettiğini her defasında dile getiren bir koca. Bir gün kadın, o yılların Amerikası için inanılmazı yapıyor ve maaile Paris’e taşınmaya karar veriyorlar. Güya adamın hayaliymiş vaktiyle, güya… Sen mazbut işini, banliyödeki iyi kötü hayatını bırak, bir cesaret at kendini uzaklara, hayallerinin peşinden git… Olacak iş değil!
Tabii ki filmin sonunu söylemeyeceğim, sülaleme küfredilmesinden doğal olarak hoşlanmıyorum. Sadece “filmin sonunu doğru tahmin etme” kariyerimde bir basamak daha yükseldiğimi söylemeden geçemeyeceğim.
Bir de kocakarı gibi film seyretmeye başlamışım, kocaya küfrediyorum, kadına “yürü be kim tutar seni” gibi gazlar veriyorum, tövbe!
Filmin tek aklı başında karakterinin bir akıl hastası olmasına ayrıca şapka çıkarırım, filmde net doğruları söyleyen tek adam! (İlker kadın bu deliyle kaçsın temennisinde bulundu, birinin muhtereme filmlerin sonunu tahmin etme işini karısına bırakmasını söylemesi gerek:P)
Cesaret galiba delilerin işi.
9 yorum:
Havalar böyle kapamaya başlamışken, herkes depresyona girip girmemek arasında gidip gelirken bu film fenadır valla... Hele işini gücünü, hayatını filan sorgulayıp duruyorsan...
Of sorma hiç sırası değilmiş bileydim izlemezdim:))
Film listemdeydi, bi türlü sıra gelmediydi. Sonuna dair bişey demediğin için müteşekkirim... Shyamalan'ın The Village filmi, filmin sonunu anlatmayı sinema yazarlığı zanneden sivrizeka Ömür Gedik yüzünden piç olmuştu. Hayır bi de adamın filmlerinin alayı son dakka bombası ile bitiyor :( Haaalaa affetmem ve aklıma geldikçe söylenirim kendisine :)
Çok doğru bir film tercihi.Ben bu filmi daha evvelden izlerken izlemedi de sanki o filmin bir parçası olmuş gibi hissetmiştim.Ve kadının uçuk cesareti beni cezbedse de içten içe ütopik bulup kadına sinirlenmiştim:) Ayrıca şu hava olayını bende yaşadım şimdi okurken bi tırsma geldi.Daha dün yürüyüş yaparken yağmur yağmıştı da özenmiştim yağmura ama sonuç hüsran yine saydım yerimde, yine kilit vurdum vicdanıma, iç sesime.
Ben eskiden söylerdim pisliğine :)) olgunlaştım sanırım
Niye sinirlendin yav? Kadın bence müthişti ama işin kötüsü kendi hayali bile değildi kaçış noktasıydı ve kocasının yan çizmesi yıktı kadını:/ kendi hayali olsaydı belki koayı bırakır kendi güderdi bir yalanı hayal etmiş hissetti kendini hmm çok konuşasım var sustum:)
Filmi tesadufen izledigimde isten bunalmis ne kadersizim diye dusunurken oyle tuz biber olmustu ki bogurerek aglamistim. Sonumu soylemeyeyim ama sebebi hamileligi yani o hayatta birkez daha elinin ayaginin baglanmasiydi. Ve bu sebebten 5 yildir cocuk yapmayan ben allah sonumuzu benzetmesin diye istifayi bastim :))
Bu arada ben mercan..
Yav mercanım bu film akıllara zarar cidden ben bir de peri gazozunu okuyunca geçen hafta kendime gelemedim. Geçen akşam hönkürerek ağlarken buldum kendimi. İlkeri de yedim tabii:))
Yorum Gönder