Geçen hafta sonu güzel bir yağmur vardı. Arca'nın yağmur botlarını atmıştım sırt çantasına, bir kat da yedek aldım. Aslında yağmurlu bir günse en azında altlardan iki üç yedek olmalı. Bu çocuklu ev gezmelerinde arca için atleti ve t-shirt'ü iki üç yedeklemek gibi bir şey. Ama bot almayı akıl eden ben, onu düşünemedim.
Bizim evin genel geçer kuralı "yağmur çizmesi giyildiyse şapşap yapılır"ın her daim geçerli olduğunu düşünen Arca, tabii ki şapşap yapmakta bir sakınca görmedi. Alsancak sokaklarında anırırcasına bağıran anne bendim, ne oldu diye sormadan söyleyeyim. Arca "n'oluyo ya" bakışı attı. Harbiden niye bağırıyordum, n'oldu ki şapşap yapıyor çocuk!
Dink! Evet arkadaş çocuk nereden bilecek sen fazladan yedek aldın mı, şapşap yapabilir mi, yapamaz mı ha nerden? Anlattım, yani bağırmadan böyle bir halt yedim yavrum şapşapını dikkatli yap donuna kadar ıslanma sonra toplantıya gidemeden eve dönmek zorunda kalırız dedim. Anladı. Öküz değil tabii ki ama sen ona anlaması için bir şans vermezsen nasıl anlayacaktı?
Başka bir tane... Arca'ya "yapma" diyoruz. Peki güzel, yapma diyoruz ama neden? Nedenini anlattığında da anlamak istemediği, sallamadığı, önemsemediği zamanlar oluyor. Pazar akşamı üç defa anlatmama rağmen hala bornozun kuşağı ile oynamak suretiyle tehlike yaratan Arca'yı (boğazına sarıyor deli mi ne boğulacak!) dayanamayarak odasına gönderdim. cidden de çıkarmayacaktım, hatta İlker ama maç vardı izleyecekti dedi, ona da yüz vermedim. Ama baktım Arca ona kızdığım için ceza aldığını düşünüyor, ooppss çok sakat sevmedim. Ve anlatmazsam anlamayacaktı.her neyse, kendimi aşarak yanına gittim ve anlattım. Odana gitmek ortamdan uzaklaşmaktır, tehlikeli bir şey yapıyorsan gidersin ve uyarıma rağmen yapıyorsan seni o ortamdan uzaklaştırmak ve ikimizin de sakinleşmesini sağlamak zorundayım. Anladı mı? Umarım, en azından ben bıkıp usanmadan anlatacağım.
Annemlere gittiğimizde Arca deliriyor. Ama ikimiz beraber gidince. Allahım bir şımarıklık bir taşkınlık. Artık yoruldum. En son iş çıkışı uğradığımızda üç kere uyaracağımı, dördüncü taşkınlıkta derhal anneanne evini terk edeceğimizi söyledim ve yaptım. (Bu arada zırlasa da carlasa da dedim mi yaparım, ne demiş bir bilge düşünür :P - Pırlantalar değil ama kurallar annelerin en iyi arkadaşıdır) Sonra eve geldik. Aldım karşıma derdini sordum. Ha tabii o öyle sordum o da kırk yaşında herif gibi anlattı şeklinde olmuyor. Altından girip üstünden çıkıyorsun, etkili dinleme sohbetleri yaratıyorsun. Serde gevezelik var, bana komuyor allahtan. Neyse uzun lafın kısası mesele kıskançlıkmış. Anneanne dedeyi ben çok seviyormuşum (ulen it insanlar anam babam sevecem tabii!) onlarla çok konuşuyormuşum (tekrardan ulen it anam babam özlemişim konuşacam tabii) o da seviyormuş onları, o da özlüyormuş, herkes onunla konuşsun istiyormuş. Buna nasıl bir çözüm buluruz henüz bilmiyorum ama en azından mesele anlaşıldı.
Davranışlarımız biraz da karşımızdakine bakış açımızla şekilleniyor. Mesela İlker'in annesiyle iyi anlaşırız, hiç öyle kayınvalide-gelin triplerimiz yoktur. Tamam kafa yapımız da uyuyor ama bence bizim yakaladığımız şu, ben onu kayınvalide olarak görmüyorum, onu arkadaşımın annesi olarak tanıdım, sevdim vakti zamanında, hala da öyle davranıyorum ona. Kayınvalide lafını bile hemen hiç kullanmam (hahah hitap ederken anne diyoruz herhalde, Şükran teyze demiyoruz, hani merak edenler varsa). Bana mesafeli geliyor.
Demem o ki; çocuğuna da çocuğun gözüyle bakınca belli bir otorite inşa etmeye meylediyorsun, yani en azından ben öyle yapıyorum. Halbuki o insan, birey evet küçük ve gereksinimleri bizimkinden biraz farklı olan bir birey ama öyle... Ve bu kadarcık ilişkimizde fark ettim ki, anlamaya çalışınca mantıklı (tamam bazen çok absürd oluyor ama ona göre çok mantıklı) bir açıklaması olduğunu fark ediyorsun. Sonraki iş beraberce o sorunu çözmek oluyor.
Baktın olmuyor yallah odana dersin, annesin yani çok sıkıştın mı anne kartını oynamak gibi bir avantajın da olacak niye doğurduk?
Baktın olmuyor yallah odana dersin, annesin yani çok sıkıştın mı anne kartını oynamak gibi bir avantajın da olacak niye doğurduk?
8 yorum:
Merhaba blogunuzu yeni keşfettim ve takibe aldım ben de bloguma beklerim sevgiler:)
makyajtavsiyem.blogspot.com.tr
idolümsün yeliz:)
birde hani bir liste yapacaktın ana-baba kitaplarından okunası olanları..
Yine benim sıkıntılı olduğum bir konuya parmak basmışsın:)
Peki üstadım çocukla konuşurken ''anna boşver unut bu konuyu'' diyorsa ne yapmalı bir fikrin var mı?
ben bu çocuğun ağzından laf alamıyorum.Adile
Çocuklar kuralları severler. 'hayır' sözcüğü sanılanılan aksine sevdikleri bir sözdür. Karşılarında kararlı bir duruşu olan ebevenyler çocuklara her zaman güven verir. Bir dediğine bir gün 'evet', başka bir gün 'hayır' yanıtını alan bir çocuğun yerine kendinizi koyalım ; patronunumuz bizim isteklerimize her gün farklı yaklaşsa ne düşünürüz ? ''Bu adam / kadın dengesiz. Bugün havasında mı acaba, bugün şöyle bir şey istesem/ yapsam nasıl bir tepki verir? '' diye gergin bir şekilde hareket ederiz. Çocuklar da aynı şekilde kuralları netleştirmiş, kararının arkasında duran ebeyenlerle ,dalgalı denizlerde sağ salim karaya çıkacaklarını bilir ve güvenle büyürler. Pelin / izmir
Bayıldım bu yazıya :))
Anne kartı tabi ya , niye doğurduk ? Ha ha haaa...
Benim miniş 2,5 yaşında hala diyaloglarımızda en çok kullandığı kelime "bilmiooum" yani pek diyalog halindeyiz diyemem. Ama konuşmak önemli bir başlık, hele ki bizim gibi "büyüklerin yanında konuşulmaz" bir nesil için. İletişimlerimde anlaşılmak tek gayem oluyor bazen, ısrarla ne demek istediğimi aktarmaya çalışıyorum,çocukken değil ,şimdi bile anlaşıldığımı sanmıyorum.
Eşlerin hala birbiriyle konuşmadan ,zan üzere hareket ettiği bir toplumda ,çocukla konuşmak garip değil mi?
Siz de amma abarttınız bu annelik işini, gösteriş hep bunlar yoksa sus dedin mi susacak çocuk dediğin !!!
Kurallar hem çocuk hem anne için gerekli, yeter ki istikrarlı ve sizin gibi kararlı uygulansın, çocuklar öyle akıllı ki bir kere taviz verdi mi kuralsızlığın kralı oluverirler..
Ana konudan uzaklaşıyor gibi olacam ama yedek kıyafetsiz çıktığında bir köşebaşında muhakkak bir çocuk mağazası bulursun (İsim vermeyim ama LC'yle başlayan mağaza vardır herhalde Alsancak'ta)..Ne kendini üz ne çocuğu ayol...:)
yazılarınızı büyük keyif alarak okuyorum hatta blogunuzu keşfettiğimde en baştan başlayarak okudum ve bu güne geldim desem :) Anlattığınız olayların çoğunu bend eyaptım bu arada benim iki çocuğum var ve ikiside eşşek kadar oldular ben de okumayı çok severim 55 yaşındayım ve bunun 50 yılı okuyarak geçti hala okuyorum bu alışkanlık çocuklarımda da var ama onlar yeni nesil olduğu için kindle gibi okuma araçlarını da kullanıyorlar. Çocuklara herşeyi anlatmanınn tek bir sakıncasını gördüm ilerleyen yaşlarında çok konuşup herşeyi sorgulama gibi bir alışkanlığa sahip oluyorlar. Her şeyi doğru olarak anlatmaya çalıştığımız içinde senide sorgulamaya başlayıp eleştiriyorlar işte o durum çok fena söylemiş olayım dedim. Amma uzun yazdım yahu kısaca bir şey yazayım demiştim bitiremedim. Çocuklar kime çekmiş ki :P)
Necla
Nor bu arada yazılarınıza bayılıyorum
Yorum Gönder