9 Şubat 2012 Perşembe

Termodinamik ukelası burada!

Neden sürekli “sıcaklık” yerine “ısı” kelimesi kullanılıyor? Fitil oluyorum. “Isı” bir enerji birimidir. Isının düşmesi diye bir tabir yoktur!
Sıcaklık düşer, çıkar.
Isı ? düşmez kalkmaz bir Allah!

Bunu bir de ulusal haber kanallarında yapmıyorlar mı, deli oluyorum. İsimsiz tehdit mesajları gönderesim geliyor!


Bir mühendis olaraktan hemen bilimsel olaraktan -sokaktaki insanın anlayacağı şekilde - açıklıyorum, anlamayanın kafasına terliği atarım.

8 Şubat 2012 Çarşamba

- -Gözü dönmüş bir annenin itirafıdır, kayıtlara geçsin!-

Arca bu aralar sınırlarını test etme konusunda kariyer yapıyor, yakında doktorasını verecek. İnce ince dokuyor, psikanaliz yapıyor ve psikolojimin haritasını çıkarıyor. Her şey sınırlarını bir adım daha genişletebilmek için…


Geçen hafta sonu ateşin de etkisi ile şımarıklık dozunu iyice arttırdı. Şımarıklık nedir? Özetle “yapma” dediğim şeyi yapmaya ve karşısındakini test etmeye devam etme durumu.

Kızmak bağırmak katiyen kar etmez. Hatta kızdığında türlü şebeklikler yapar, kaşların çatıkken kahkaha atarsın, karizma otorite yerle bir olur. Çocuğun canını acıtacak, tartaklayacak halimiz de olmadığına göre sinir küpü olur çıkarsın ve o “yapma” dediğin şeyi yapmaya devam eder.

Aslında bu gibi durumlarda işe yarayan yöntemlerim var. Mesela?

“Öyle bir geçer zaman ki” style …


...bir bebemiz var. Ben şahsen erkeğin uzun saçlısına kıl olurum. Erkek dediğin kısa saçlı olur. Ömrü hayatımda, en deli gençlik dönemlerimde dahi bir erkeği beğenmemem için saçının uzun olması yeterliydi.
Muhterem kocamın saçını yarım cm’den fazla görmedim. Zaten seyrek, bir de uzantıca pek yurdum erkeği oluyor.

7 Şubat 2012 Salı

Dumur Diyalog #42

"Bu galiba Pamuk Prenses olabilir! Evet olabilir!"
Televizyonda Jennifer Lopez'i gördüğünde...


...........

6 Şubat 2012 Pazartesi

Biyoloji ilmine gönül vermiş bir cüce

Gün geçmiyor ki yer cücesi yeni icatlar çıkarmasın. Bu aralar biyolojiye sarmış olacak, ciddi bilgi paylaşımlarında bulunuyor.

"Bu yediklerimiz karnımızda karışıyor sonra kaka oluyor, popomuzdan çıkıyor" - sindirimin temelini çözmüş. Bu cümleleri nereden kapmış olduğu aşikar... Tübitak'ın "vücudumuz" kitabı, bir ara elimizden düşürmüyorduk.

İçselleştirmiş bebem :P

olmadı...

 Hafta sonu hava güzel olacakmış diye türlü aktivite planı yapmıştım, Arca ateşlendi, olmadı...

Hani ateş de bir garip, 39'a kadar çıktı, ama 24 saat içinde kontrol altına alındı, daha da çıkmadı. Ama hep diken üstünde, hep nöbette... bu hafta sonu bir güzel dinlerim diyordum, olmadı...

4 Şubat 2012 Cumartesi

Bu aralar...

Tabir-i caizse köpekler gibi çalışıyorum. Depresyona girmeye fırsatım yok özetle, işten yana sorgulama yapamayacak kadar yoğunum ki bu iyi bir şey. Arca’dan önce mesaiye kalırdım, bunu kaldırdım. Çok acil bir durum olsa bile eve hep aynı saatte geliyorum, cüceyle olan mesaim bittikten sonra salona dükkan açıyorum. Sonra da “aman sabahlar olmasın!”

Muzlu süt candır!

Son zamanlarda kendimi tanıyamıyorum. Yemek konusunda Arca’ya baskı uyguladığıma inanamıyorum!

Allahım kurtar beni ! Gelenekselleşiyorum!

3 Şubat 2012 Cuma

Cehalet pek fena

"Hayat”tan sonra “Saatleri ayarlama enstitüsüne”  fena dalmıştım ki, aslında okumak istediğimin yeni bir yazar olduğunu fark ettim. Yani benim için "yeni" ...

Yaklaşık yirmi dakika iki kitap arasında gidip geldim: Paul Auster – Görünmeyen ve Gabriel Garcia Marquez – Yüzyıllık yalnızlık . İkisi de yazarlarının en iyi kitapları, iki yazarın kitabını da daha önce hiç okumadım ve deli merak ediyorum. Düşün düşün … yok bir türlü karar veremiyorum.

Bu gibi durumlarda yaptığım en saçma şeyi seçtim; İlker’e sormak. “Seç!” dedim, “hangisini okuyayım önce sen seç!” Edebiyata zerre ilgisi olmayan muhterem kocamın koklayarak seçim yapacağını düşünmüştüm.

2 Şubat 2012 Perşembe

Maymun dötünü yara sanmış…


Kar hasretiyle yanıp tuştan masum İzmirli’nin durumu bu sabah tam da böyleydi.

25 dakikalık mesafeyi tam tamına 3 saatte kat edebildim. Sebep? KAR… diyeceğim yurdun kalanına ayıp olacak. Ama maalesef öyle…

Sabah kar haberini Nadire abladan alınca, Garfield gibi yapıştık cama, yeay…. O kadar çok söyledik ki sonunda yağmıştı, yağıyordu, allahım dualarımız kabul oluyordu… Benim gözlerim mutluluk gözyaşları ile nemlenirken Arca gayet öküz bir şekilde “ben bebekken kar görmüştüm ki…” dedi, döndü kıçını.

1 Şubat 2012 Çarşamba

Zogi-Maskeli Fare-Minik balık-Ormanda doğum günü partisi- Müzisyen inek sırma

Arca’nın bazı dönemleri kitap takıntısına saplanır kalır.


Bir ara Findus’a sağlam küfrediyordum. Bir de tek kitap olduğunu iddia ettiği seriler var. Büyük ayı, küçük ayı serisi gibi… Üçü bir arada okunacak, işte o kadar.

Bu aralar beş kitap takıntısı var, yeni de değiller ya neyse…

Zogi-Maskeli Fare-Minik balık-Ormanda doğum günü partisi- Müzisyen inek sırma.

Bu kitapların hepsi ile geçmişte tek tek okutma münasebetlerimiz oldu, ama son zamanlarda “hepsi birlikte okunacak”a dönüştü. Bir türlü yırtamıyorsun, yakaladı mı okutacak.

31 Ocak 2012 Salı

Soğuk burada tarih yazıyor! Totom donuyor!

Soğuk havalara bok atarken biraz erkenci davrandığımı fark ettim. Zira onlar iyi günlerimizmiş. B.k gibi soğuk yav!

Bütün gün sıcak ofiste çalışıp, sadece arabaya birkaç adım yürüyen bir nankör olarak ben bile soğuktan şikayet ediyorum ya şımarıkça, Allah evsizlere sokak hayvanlarına acısın be...

Akşam eve dönerken tek dileğim sıcak çorba ve yemek sonrası çaydı.

Konak pasaport müdürlüğünde hadise çıkaran kadın?

Evet, o bendim.


Yaklaşık bir hafta öncesinden randevumu almışım internetten. Üç buçukta orada olacağım. Yeni pasaportlar hakkından önceden tecrübesi olanlar, beklentimi acayip yükseltti. Yok beş dakikada hallediliyormuş, yok çok hızlıymış, falan filan…

Köpeklerin "bişey yapmaması" için...

Hani geçtiğimiz hafta bir itirafta bulunmuş, "köpekfobik" olduğumdan bahsetmiştim.

Çok değerli yorumlar, okumaya doyamadığım anılar geldi ama özellikle bir tanesini paylaşmak istedim. "Adsız" bizimle çok faydalı bir yazı paylaşmış.

30 Ocak 2012 Pazartesi

Dumur diyalog #41

Poyrazların geldiği gün...
Y: Annecim dergilerini arkadaşına da göster istersen
A: Arkadaş değil o! KARDEŞ!

29 Ocak 2012 Pazar

"iki" dolap kitap

"Bir dolap kitap" blogunu bilmeyen var mı?

Çocuk kitabı denince akla... 
Tamam şimdi buldum ! 
Hemen onun adı gelir :)

28 Ocak 2012 Cumartesi

İştah cinleri ! Bi gidin geldiğiniz yere yav! kışkış cinler kışkış!!

Yaklaşık bir ay kadar önce İlker’in sıkı diyet macerasının peşine takılıp hamilelik öncesi kiloma dönmüştüm. 50’yi gördü bu gözler! Hey yavrum hey! İşteki stres de eklenince dümdüz bir karın totodan düşen pantolonlar… Keyfim yerindeydi şekilden yana.

27 Ocak 2012 Cuma

"Arca, oğlum, senin annen bir salaktı!" Vol.8.1-8.2

Benim salaklıklarım annelik kimliği ile sınırlı değil katiyen, kendimi aştım artık. Hayatın her branşında şampiyonluğa oynuyorum.

Geçenlerde arabanın sigortasını ödemişiz, ruhsatın içine koy diye tembihledi İlker, ama ben unuttum sanıyorum. Çıktık yola, önümdeki yayaya yol verdim diye arkamda terbiyesizin biri kornaya bastı. Bir el kol hareketi yaparsın, ama nasıl saydırıyorum dikiz aynasından. Sağımda durdu, trafik polisiydi, haaasssss….

26 Ocak 2012 Perşembe

"Arca, oğlum, senin annen bir salaktı!" Vol.7.1-7.2

Evet evladım senin annen harbi salak!

Hatta saftiriğin önde gideni, bayrak sallayanı!

BAM! ATEŞ!

Parmak hesabı yapıyorduk İlker'le. Mart ayına kadar iki defa daha böyle ateşlense yırtarız. Ocak ayını böyle kapatırız... diyorduk geçen defaki hastalıkta. Ayını doldurmadı bu sefer.

Bir gün, bir enfeksiyonu kimden nereden kapmış olabileceğini intikam tıslamasıyla sormuştum Arca'nın doktoruna. O da "ne yapacaksın? intikam mı alacaksın?" demişti, gülmüştük. An itibari ile böyle bir hissiyatın içindeyim. Aynı soruyu bugün sorsa, "evet" diyebilirim, zira böyk geldi.

Yine de beterinden saklasın diyoruz, şükrediyoruz.

Bugün doktoru arayıp haber verdik durumu. Bugün 42,3 C'lik bir ateşi düşürdüğünü anlatmış İlker'e. 38'i bile beklemeyin, takibi sıkı yapın, tedbiri bırakmayın demiş. Feci bir salgın varmış.

Arca hasta olduğunda çalışan anne olmaktan nefret ettiğimi daha önce de söylemiştim. Yine söylüyorum. Çünkü ben artık işyerime "çocuğum hasta, gelemiyorum" demeye utanıyorum. Çünkü anane babane bakıcı baba... kimse fark etmiyor, beben hastaysa annesini istiyor işte o kadar!

Canım sıkkın. Yazdım rahatladım, gözlerim kapanıyor, gidip yanına kıvrılacağım saat başı kalkmak üzere bir süreliğine gözlerimi yumacağım.