28 Eylül 2015 Pazartesi

Ben buralarda yokken…

Gerçek dünyadaydım. 

Gerçek dünya, Arca’nın okula başlayıp iki gün sonra 9 Eylül (sahi bizim zamanımızda İzmir'in kurtuluşu tatil değildi) tatili, iki hafta sonra da kurban bayramı tatili ile okul hayatını azıcık kokladığımız amma velakin bir türlü içine giremediğimiz dünyaydı. Bugün tam anlamıyla girdik.

Gerçek dünyada okullar var. Allah biliyor ya, yaz tatilinin uzatılmasına öğrenciler kadar sevinen bir turizm bakanlığı, bir bu kararı tek başına almanın verdiği haklı gurur yüzünden okunan başbakan bir de ben ve benim gibi toplu taşıma ile işine gidenler vardı... Ama metroda oturduğum, aktarma otobüsüne binebildiğim günler bitti, gerçek dünyada öğrenciler ve toplu taşımayı bir türlü düzeltmemiş belediyeler var!

17 Eylül 2015 Perşembe

küçük dertlerimiz

Annemler, üniversiteye kayıt için İstanbul’a gittiğimde yanımdalardı. Fakültenin bahçesindeki vakıf yurduna da kaydettirmişler, bir banka hesabı açtırmışlar, dualarını üzerimden eksik etmemişlerdi. Okula başladım. Hem yalnızdım, ailemden ilk defa ayrılmıştım, hem değildim, pek çok arkadaşım vardı. Ama ne kadar donanımlı da olsan o yalnızlığı hissediyorsun.

O yıllar bu grip aşıları yeni çıkıyor, yurt köşelerinde, soğuk İstanbul’da gripten cılkım çıkmasın diye aşı olayım diyorum. Bir boş dersimde tek başıma Taksim ilkyardıma gidiyorum. Salağım biraz evet, ama daha çok safım ve kırılganım. Bir memur bana carlıyor, hatırlamıyorum şimdi, aptalca bir soru sormuşumdur belki. Oradan oraya koşmuşum bir işi halledememişim, bir de azarlanmışım. Bir banka oturdum ve tüm kırılganlığımla içli içli ağladım. Ağlarım ben içim açılır ağladıkça, iyi gelir gözyaşları…

Orta yaşlı bir kadın oturdu yanıma. “Ağır hastan mı var kızım?” diye sordu. Yok, dedim, ağlıyorum ama hala. O anlattı, çıkmaz dedikleri hastası varmış. Günlerdir gidip geliyorlarmış ama nafile… Anlatamadım, o kadına, utandım, ağladığıma da saçma sapan gözyaşı döktüğüme de utandım, kendime kızdım, bu defa da kadın için ağlaya ağlaya okula döndüm. 

15 Eylül 2015 Salı

Koşulsuz Ebeveynlik

"Ebeveyn eğitim kitapları gerekli" yazısına yorum bırakanlardan Petek, bir kitaptan bahsetmişti. Koşulsuz ebeveynlik. Aynı günlerde, Görünmez Adam yayınevi sahibi Yiğit bey’den bir mail aldım. Kitabı okumam için göndermek istiyordu, yorumlarımı paylaşırsam sevineceğini söylüyordu. Asıl ben çok sevindim. Kitap dedin mi bende akan sular duruyor, düşünsene bir de bir anne tarafından tavsiye edilmiş…

Biz X kuşağı olarak kariyerimizde olduğu kadar özel yaşamımızda da kayıp bir nesiliz bence. Daha doğrusu arada kalmış, iki arada bir derede bir nesiliz. Çocukluğumuzun ebeveynliğini net hatırlamak ve uygulamalarımızda izlerini taşımakla kalmıyor, kendimizi geliştirmek için ebeveyn eğitim kitaplarına sarılıyoruz. Geleneksel yöntemler ile kitaplarda önerilenler arasında kimi zaman bocalıyoruz. Yazık bizim çocuklara:)

Alfie Kohn, bizi bu bocalamadan “koşulsuz ebeveynlik” önerisi ile kurtarabilir mi?

14 Eylül 2015 Pazartesi

BİZ!

Arca henüz ek gıdalara yeni geçecek, demek ki altı aylık civarında. Doktoruna gittik, nasıl heyecanlıyız, o güne kadar anne sütünden gayrı tek damla bir şey içmemiş bebek, katı gıdalara geçecek, oh gelsin meyveler, gitsin sebzeler (gerçi o günden sadece iki ay sonra Arca finger food olarak direkt pirzolaya geçmişti ama konumuz Arca’nın iştahı değil) …

Dumur diyalog #147

Arca, Piyano dersine başlayacağını son anda öğrendi.
(Yazlığa gitmemeye karar verince dersi iptal etmekten vazgeçtik.)
Tüm yazı göçebe ve haliyle tek tuşa basmadan geçiren cüce, sabah notalarını bulamadı.
Y: E Arca ne yapacaksın şimdi? Notaların bile yok?

11 Eylül 2015 Cuma

her istediğimiz olmuyor

Kendi küçük ve basit dünyamdan haberler vermek istiyorum. Arca’nın okulunu, öğretmenini, ilk gününü anlatmak istiyorum.

Artık sabah kahvaltılarını birlikte yapıyoruz. Ağzında büyüyor lokmalar, bense aceleyle evden çıkmanın derdindeyim. İlker garibim zor uyanıyor ama hep beraber kahvaltı edelim diye mutlaka sofraya oturuyor. Onlar için şimdilik zor ve onlar bunun benim için aslında ne kadar önemli olduğunu bilmiyorlar. Umarım alışırlar, çünkü tüm o hadi’lere ve çemkirmelerime rağmen birlikte kahvaltı etmek, beni sabahın köründe herkes uyurken evden çıkıyormuşum hissinden kurtarıyor ve kendimi daha iyi hissediyorum.

İşte böyle ufak tefek mutluluklardan bahsetmek istiyorum.

8 Eylül 2015 Salı

Ben utanmışım

Pazar günü, erkenden eve döndük, pazartesi Arca ilkokula başlayacaktı, bir hazırlık yapılmalı, bir motive olunmalıydı. Çamaşır makinesi sürekli çalışıyor, bir yandan yemek hazırlıyorum bir yandan etrafı düzenliyorum, temizlikti, ütüydü, derken akşamı etmişim. Annem aramış birkaç defa duymamışım. Çamaşır asarken kulağım maçta.

3 Eylül 2015 Perşembe

Mutfak düzenleme sanatı

Madem mutfağı tasarladık, bir de sanatımızı konuşturalım, düzenleyelim değil mi ama?
O kadar Marie Kondo okuduk, o kadar araştırdık, uyguladık, paylaşmazsak yazık olur.

Aslında bildiğin mutfak düzenleme. Ama kıçına "sanatı"nı koyunca daha havalı oluyor.

2 Eylül 2015 Çarşamba

5 adımda kullanıcı dostu mutfak tasarımı

Önceki yazıda ana hatlarıyla mutfak tasarımındaki püf noktaları sıralamıştım.

Gelelim tasarımın kullanım ile ilgili detaylarına. Günümüzde tasarımcılar tarafından çok tutulmasa da bir dönem “mutfak üçgeni” denen tasarım kavramı pek trendmiş. Kısaca ocak-buzdolabı-bulaşık makinası üçlüsü etrafında dönen, mutfak içinde daha az yürümek, daha pratik olabilmek için önerilen bir tasarım. 

Bizim koca mutfakta her şey tek bir tezgaha dizili olduğu için zaten geometrik olarak mümkün değilmiş. Hem dediğim gibi bu üçgen meselesi de tasarımcılar tarafından artık pek tutulmuyormuş. Kullanım kolaylığına sahip olması için bir mutfağın illa ki bu üçgeni oluşturmasına gerek yokmuş. Uzmanlar bu mutfak üçgeni tasarım konseptini evrimleştirmişler. Daha kullanıcı dostu bir tasarım sistemi oluşturmuşlar.

Mutfak tasarlarken nelere dikkat edilmeli?

Büyük bir mutfağımız vardı (evin planı aynı olduğu için hala var), inkâr eden taş olur. Amma ve lakin müteahhit fazla tezgah koymamış, dolap desen pek kullanışlı değil, eh biz de kiracıyız diye orasını burasını kurcalamadık tabii. Uzun lafın kısası koskoca mutfağı yıllardır piç etmişiz! Yazık lan, ağlar o mutfak! Hayır, bir de karı koca mutfaktan müthiş keyif alan tipleriz, nasıl bu kadar oluruna bırakmışız hayret.

1 Eylül 2015 Salı

Taşınma serüveni

Aynı apartmanda ev taşımanın türlü kolaylıkları var. Nakliye firması ile uğraşmıyorsun. Tabak tencereleri kolilemek zorunda değilsin, tepsi tepsi taşıyorsun. Sonra kıyafet bavuluna da gerek yok, kucaklayıp götürüyorsun. Kitap DVD kolileri ile kapağını bile bantlamaya gerek duymadığımız her odaya ait ufak tefek eşya kolileri vardı. Bir de Zeynep, Tufan, Gül ve Orçun gibi bir porsiyon pideye bunları aşağı indiren arkadaşların oldu mu, tamam :)

Kitap kolilerini taşırken canı çıkan Tufan derhal ve şiddetle bir kindle edinmemi tavsiye etti, kıyamam mahvoldular.

27 Ağustos 2015 Perşembe

İki havlu, bir t-shirt, bir plaj elbisesi ve bir...

Zeynep’le telefonda konuşuyoruz:
“çıkıyorsanız biz de çıkalım buzluğa içecekleri koyalım, ısınmasın beklerken” diyor.
Sıcak bir Çeşme günü. Bu yaz zaten hemen her gün çok sıcak. Tekneyle Paşalimanı açıklarına yol alıp, iki aile yüzüp geleceğiz, plan bu yani öyle Yunan adaları filan değil, Eşek adası bile değil. Maksat fazla da uzaklaşmadan sakin ve temiz açıklarda kulaç atmak.

Sahile evvela ben vardım, ancak benzin alınacakmış, İlker elime bidonları tutuşturdu. İyi o zaman buzluğu bırakıyorum, Zeynep gelince içecekleri koysun, dedim, buzluğu sahilin denize en yakın kısmına bıraktım.

Sema Kaygusuz okumak

Sema Kaygusuz okumak, yemeğin en sevdiği tarafının tabağına düşmesi gibi… Ve tadını çıkara çıkara, lezzetine vara vara tabağındakini yalayıp yutmak gibi…
Barbarın Kahkahası
Bu yargıya varmak için yazarın biri roman iki kitabını okumak, iki kitabını okumak da bundan sonra yazarın tüm eserlerini okumaya karar vermek için yeterli oldu.

25 Ağustos 2015 Salı

Ev, tatil, yaz

Evin tadilatı bitti. O kadar uzun sürdü ki, aylar önce banyoya seçtiğim seramikleri unutmuşum.
Günlerimiz plan, program, detayla geçiyor. Elimde metre, kalem kağıt, neyi nereye yerleştireceğimin planını yapıp duruyorum. Dördüncü sekizinci kat arası mekik dokuyorum. Sürekli notlar, çizimler, sürekli bir bilgi alışverişi, elimiz kolumuz dilimiz sohbetimiz ev.

21 Ağustos 2015 Cuma

Belki de...

Uçak ikramlıklarının içinden çıkan peçeteyi uzattı, kafam kitaba gömülü, bir teşekkür mırıldanıp aldım. Bunu hep yapıyorum, yolculukta sanki etrafımda hiç kimse yokmuş gibi hareket ediyorum, yüzüme krem sürüyorum, ayakkabılarımı çıkarıyorum, rahatça uykuya dalıyorum. Farkında değilim belki burnumu bile karıştırıyorumdur, sanki koca uçakta tek başımayım. Şimdi de ağlıyorum, aferin! Kimse fark etmeyecekti sanki!

Az önce koltuk ekranını tepsi sanıp önüme açarken müdahale eden, tepsinin kolçağın içinden çıktığını gösteren adamdı, bu. Elinde İngilizce kitap görmüştüm de, turist sanmıştım, hani. Ağladığımı fark ettiğinde, o elimdeki kitaba nasıl merakla baktıysa, ben de yanımdaki koltuğun önündeki cebe sıkıştırılan kitaba öyle bakmıştım. Çünkü okumayı sevenler, diğerlerinin ne okuduğunu merak ederler, refleks gibi bir şey. Bu sadece kitapla sınırlı bir refleks değil, balık tutmayı çok seven İlker, sahilde yürüyüş yaparken oltasını denize atanların yanında duran kovalara bakmaktan kendini alamaz mesela… Öyle bir şey işte, tutkunun merakını körüklemesi…

Çeneme kadar akan gözyaşımı ve sümüklü burnumu sildim.

20 Ağustos 2015 Perşembe

Tea & Pot artık online satışta!

Yaklaşık beş yıl önce küçücük bir café olarak başlamışlardı.
Enfes çayları, zevkli bir atmosferde, keyifli sunumlarla misafirlerine ikram ediyorlardı. 

Derken büyüdüler, çaylarını, tecrübelerini daha geniş bir platforma yaymaya karar verdiler.

Ve şimdi çay workshoplarıyla, toptan satışlarıyla ve daha da iyisi bir tıkla elimizin altındalar:

teapot.com.tr :)



Bu arada ben de en çok sevdiklerimi yazayım, ne tavsiye edersin diyenler olabilir:

Milk Oolong: Ödem attırıcı olarak Nihan tavsiye etmişti, kokusu bir garip geldi, küçük bir numune almıştım ama tadı nefis. Müthiş faydalıymış. Gerçi bütün çaylar faydalı:)

Detoks: İlker bile öle bayıla içiyor, nefis bir karışım, diyet döneminde çok işe yarıyor.

Noel çayı: Kışın seviyorum, tam da soğuk havalara göre bir çay.

Meditasyon çayı: Regl dönemi öncesi kurt kadına dönüşen ben bir fincan meditasyon çayı ile pamuk kıvamına geliyorum:)

Teapot karışımı: Hah işte bu nefis bi'şey! Hatta sinirli bi'şey! Beyaz çay var içinde ve daha neler neler... nefis. Bak ben bundan her gün içiyorum, hem de günde birkaç defa demlemek için aynı çayı kullanabiliyorsunuz.

18 Ağustos 2015 Salı

Kitap yorumu: Renklerden Moru

İyi ki okumuşum dediğiniz kitaplar olmuştur mutlaka. Benim de var, hem de çok. Ama bugün sadece bir tanesinden bahsedeceğim.

“Renklerden Moru”.


Baştan söyleyeyim, basımı tükenmiş. Sonra aradık, bulamadık diye sitem istemem, baştan söyleyeyim. Ben kitaptan önce filmiyle tanışmıştım, tamam izlemedim ama çok ses getirdiğini hatırlıyorum, bir edebiyat uyarlaması olduğunu da. İyi ki de izlememişim, izlesem kitaptan bu kadar keyif alır mıydım? Bilmiyorum.

12 Ağustos 2015 Çarşamba

Dumur diyalog #146

Gökyüzündeki uçağa takılıyor gözümüz,

A: Uçak nereye gidiyor acaba?
Y: Bilmem belki çok uzaklara gidiyordur
A: Holibuda gidiyordur belki?!
Y: Holibud neresi annecim?
A: aa bilmiyor musun?! Amerika'nın bir ilçesi

-------------------
O, "oreo yemek istiyorum" diyor, ben "daha yeni sofradan kalktın, doymadıysan yemek ye, oreo yok!" diyorum. O "televizyon izleyeceğim" diyor, ben "Deniz gelmiş, oynayın televizyon izlemek yok" diyorum. Didişiyoruz.
Sonunda patlıyor!
A: aaa ne istesem yapmıyorsun, biz böyle nasıl aynı evde yaşayabiliriz, söyler misin?!
Y: ayrı evlerde mi yaşayalım?
A: e gideyim ben Poyrazlarda, Denizlerde filan yaşayayım!

--------------------
Babaannesi ameliyat oldu ya, sürekli yatıyor ve kitap okuyor, kendisine tabii ki kitaplığımın nadide parçalarından ödünç veriyorum. Sonra da konuşuyoruz kitaplar hakkında.
Y: Sabahattin Ali'nin İçimizdeki Şeytan kitabını da oku, Kürk Mantolu Madonna'yı sevdiysen, o da çok güzel. Bir de bende öykü kitabı var, vereyim mi?
B: Verme, öykü sevmiyorum
Y: ben de pek sevmiyorum.
Biz Arca'yı lego yapıyor sanıyorduk, meğer bizi dinliyormuş:
A: Hmm bakıyorum da siz ikiniz aynı şeylerden hoşlanıyorsunuz.

---------------------
Babaannesi cüceye kız tavlası öğretmiş, erkek tavlası da öğreteceğini söylüyor,
Arca'nın cevabı: "vayy babaanne, sen sürprizlerle dolu bir babaannesin!"
----------------------

Özgüven bombası arca resim yapar veövünür: bu resmi ressamlardan bile iyi yaptım. Çok özendim çünkü çoook!
Y: özellikle mi beyaz bıraktın oraları? 
A: yeşil boya bitmek üzereydi baktım beyaz da güzel duruyor, bıraktım. 
(Evet cidden süper bir özen:)))

11 Ağustos 2015 Salı

Yas

Sosyal medya mecralarında paylaşılan mutlu aile fotoğraflarını, kocişiyle sevişgen pozlarını koyanları eleştiremiyorum. Çünkü bence insanlar artık eski fotoğraf albümlerini arka odaya bir yerlere kaldırdı, aynı güne ait yüzlerce fotoğraf koyarak sosyal medyayı albüm olarak kullanıyorlar. Allah aşkına hangimizin eski albümlerinde asık yüzler var? İnsanoğlu mutlu anlarını hatırlamak istiyor, o yüzden en güzel, en mutlu hallerini koyuyor albüme (profiline), yadırgamıyorum.

Yadırgadığım tek şey, o fotoğrafları dikizleyenlerin o fotoğraflardan gülümseyen insanların hep ama hep mutlu oldukları yanılsamasına kurban gitmeleri. Belki de sosyal medya araçlarının kullanıcılarına “like”, “fav”, “rt” gibi olumlamalar dayatması insanların kafalarında hep bir pozitif düşünce bulutuyla dolaşmasına neden oluyor. İşte sanal dünyayı, yalan dünya yapan şey bu bence. 

10 Ağustos 2015 Pazartesi

Yeni başlayanlar için 15 maddede yazlıkçılık rehberi

Babam hala oturdukları yazlığı inşa etmeye başladığında ilkokul birinci sınıftaydım. O yaz daha kepenkleri ve korkulukları bile takılmamışken evin, biz taşındık. Otuz sene olmuş, bizim oralar hep dutluktu:P.  Sadece bizim oralar mı? Şimdi Alaçatı denen yer köydü mesela. Hani zilyon liralar bayıldığın o Alaçatı beach’leri filan var ya, kimseler girmezdi orada denize. Alaçatı’lı arkadaşım Gül anlatır, kışın Alaçatı’da oturanlar, yazın Ilıca’daki yazlıklarına geçerlermiş. Geçen instagram’da biri “Alaçatı’nın en güzel sahili Ilıca” deyince bana bir gülme geldi ama ses etmedim, eli dili sürçmüştür dedim, İstanbulludur dedim, geçtim.

Ne diyordum? Yazlıkçılık… Otuz yıldır Özdere’de, dört yıldır da Çeşme’de yazlıkçılık yaptığımıza göre ben bu işin kitabını yazarım dedim. Hadi kitabını yazamasam da el kitabını yazarım, yok abartma dersen, peki rehberde anlaşalım. Maksat okuyucu da tecrübelerimizden faydalansın naçizane...

Günün çorbası “yeni başlayanlar için on beş maddede yazlıkçılık rehberi”ni iftiharla sunar!