7 Ekim 2011 Cuma

"Arca diyor ki," #2

Annem İstanbul’da meydan bana kaldı sonunda.

Haberlerim var. Komşu kızı Cansu bizim sınıfta okula başladı. Geçen fosur fosur öğle uykusu uyuyorum okulda. Biri dürtüyor. Uyandım, “aa Cansu”! Öğleden sonrayı birlikte geçirdik. Kuzen Küçük Duru da var ama o biraz büyük bizden, onun öğretmeni başka Sevcan değil.
Sevcan dedim de aklıma geldi, geçenlerde tırnaklarımı uzun gördü, tembihledi, hemen anneme gösterdim kestik. Şu sürpriz, süt ve meyve günlerini atladığından beri okul ile ilgili son derece temkinli, ilgili… Hah şöyle hizaya gel bakalım! Milletin sütünü içmek zorunda kaldım. Çilekli yav! Çok kötüydü. Çilekli süt mü olur? İnek çilek yemiş sütü çilekli mi olmuş? Ben iki buçuk yaşında bir çocuğum, o kadarını bilemem. Bildiğim tek şey ben sütümü sek severim, sade severim arkadaş, mümkünse soğuk!

Bu anne denen kadın geçenlerde sürpriz hazırlamayı da unutmuş yine. Okula giderken aklıma geldi, daldım Çiğdem’in dükkana. Bizim kapının önündeki eczacı yav, hani pek şirin. Şeker veriyor bana annemden gizli. (aman duymasın). Şeker ister misin? Dedi, dedim çok isterim, arkadaşlarıma götüreceğim, doldurdum ceplerime, acayip fiyakam oldu. Söylemesi ayıp işimi biliyorum.

Bu aralar feci kapris yapıyorum anneme. Gece uyandım mı uyumak bilmiyorum ve illa ki annemi yanımda istiyorum. Geçen gece açık açık konuştu benimle. Kendi yatağında uyumak istiyormuş. Ben de geleceğim dedim, işeyeceğimden tırstı, kaldı yanımda. Evet gerçekten işimi biliyorum. Ama benimle ciddi bir konuşma yapacakmış, öyle diyor. Hadi bakalım göreceğiz.

Bu çikolata olayı ne ayak? Annem kadın kesinlikle çikolata vermiyorum diye kasım kasım kasılıyor ama ben her şeyin çikolatalısını lüpletiyorum gözünün önünde. Kurabiye? Kesinlikle çikolatalı, hatta seçiyorum hangisinin çikolatası fazlaysa onu alıyorum. Sonra kek, pasta? Çikolatalı değilse yemiyorum. Puding desen kakaolu… Eee nasıl oluyor o iş? Neyse siz çaktırmayın, o saf hatun bana daha çikolata yedirmiyor diye kasılsın, misafir çikolatalarından çifter çifter götürüyorum ananemde, naber:P

Hadi kaçtım ben, haa unutmadan...
Meydanı böyle boş bırakmaya devam ederse, ohooo yakında buranın adını “günün çocuğu” olarak değiştireceğim! nihohoahaooo

6 Ekim 2011 Perşembe

Bir Kar masalı Online satışta!

Yüzü güzel ruhu güzel bir insan yazdı onu, bir anne...

Yakında kitapçıların raflarında, ama önce kitapyurdu ve idefix'te satışa çıktı bile.

Bir mektup arkadaşım var!

Ne güzeldir mektup arkadaşlığı.

Ben yazma meraklısı bir tipim, mümkünse konuşmayayım yazayım.

5 Ekim 2011 Çarşamba

"Arca oğlum, senin annen bir salaktı!" Vol.3

Sabah Nil aradı, okul konusunun işlendiği bir kitap sordu Berk için. FB’li Atakan’ın okul kitabını ne zaman okusak Nil aklıma geldiği için (biz FB geçen kısmı GS olarak değiştiriyoruz) pek tabii ki saniyesinde tavsiye ettim. Nil’in de kanı kaynadı Atakan’a bir anda. (hmm neden acaba:P)

Dumur diyalog #22

Cumartesi sabah Arca ile kahvaltıdan sonra Göztepe parkına gittik. Tarihe bir not düşelim, parkın dibinde park yeri buldum! Kuşlara bulgur atacağız, kaydıraktan kayıp terzi Necla teyzenin dükkana gideceğiz, plan bu! Tabii daha karga bokunu yemeden yollara düştüğümüz için park bomboştu, tek çocuk yok! Bu şehirde bir tek benim bebem yedide uyanıyor kanımca! Bomboş demek doğru olmaz zira yedi sekiz tane kocaman sokak köpeği bütün parkı işgal etmiş, yatıyorlar.
Korkarım ben köpekten. Uzun uzadıya anlatacak değilim, korkuyorum, bitti!

4 Ekim 2011 Salı

Sonbahara direniş

Alışkanlıklarımdan vazgeçmek ne kadar zor benim için!

“Arca oğlum senin annen bir salaktı!” Vol.2

Biliyordum, “senin annen bir salaktı”dan bir serilik malzeme çıkacağını adım gibi biliyordum.

Gün geçmiyor ki salaklarıma bir yenisini eklemeyeyim.

3 Ekim 2011 Pazartesi

Yel değirmenleri ile savaşmak

...  Korkarım benim hakkımda asla “şunu yapar idi, bir gün hayatının bir noktasında bir kırılma oldu ve bunu yaptı, şimdi çok mutlu, çok güçlü, insanların hayatını  değiştirebileceğini fark etti.” gibisinden haberler çıkmayacak.


Hayatın zorluklarına karşı yaşanmış örneklerle mücadele önerileri

“Günün çorbası”, bir tas çorbadan fazlasını yapıyor ve hiçbir fedakarlıktan kaçmayarak sizi hayatın zorluklarına karşı mücadeleye hazırlıyor!

Hayat kurtaran öneri #1: Pazara geç kalınca park yeri nasıl bulunur?
 Post yazmakla kitap okuyarak sızma arasında kaldım. Hehe bil bakalım tercihim ne oldu:)

1 Ekim 2011 Cumartesi

Hoş tesadüfler gülümsemesi

Sabah bloğu kurcalarken bir ara buranın mail adresini değiştirdiğimi fark ettim. Diğer hesaba girdim, eskiden kalma bir dolu mail birikmiş. Hani tatilden dönersin ve posta kutunda pek çok mektup vardır. Faturaları, reklamları bir kenara atarsın, en önemli en sürpriz mektupları açarsın hemen.

30 Eylül 2011 Cuma

Eylül biterken…

Sahi ne zaman gelmişti? Ne zaman bitti? Daha karpuz kesecektik!

Daha dün gibi, hafiften serinlemeye başlamıştı akşamlar, şimdi balkona çıkılmaz oldu. Cüce bu duruma bozuk ama mevsimlerle başa çıkmayı öğrenmek zorunda! İzmir’de sonbaharı hissetmek için Ekim’i beklemek lazım ama İstanbul çoktan sonbahara teslim olmuş.

Dumur Diyalog #21

“Tükürsün!”

Arca’nın yatağındayız.

Akşam saatleri, uykudan hemen önce.

“Sihirli mısır tanesi”ni okuyoruz. Beçtavuğu “veremem, veremem, çünkü onu yuttum…” diyor. Arca dayanamıyor bağırıyor! VERSİN!

Arca diyor ki...

Duydum ki annem blog köşelerinde dedikodumu yapıyormuş. Teessüflerimi sunarım. İki çift laf etmeden de duramam!

29 Eylül 2011 Perşembe

Dedikoduyu sevenler elime mum diksin!

“Katiyen sevmem, seveni de sevmem, taşlarım, terbiye ederim” diyene kısaca “hadi len!” diyorum. En uzak duranı bile tanıdığı bir insan hakkında yorum yapar kardeşim! Bu, hemen her kadının ve çokça da erkeğin bir iletişim şeklidir. Ahlak timsalini oynamayalım!

Öğlen kaçamağı

Yarın İstanbul’a gidiyorum. Terminli işlerim, toplantı hazırlıklarım, kısacası dünya kadar işim varken ben ofise kahve almayı bahane ederek öğlen yemeğinden sonra Forum’a gittim. Evet kokoş bir ofisiz, Tchibo’dan çektiriyoruz kahvemizi, Guetamala Grande ile Brazil Mild’i karıştırıyoruz. Merkezden gizli saklı aldığımız bir filtre kahve makinamız var. Özetle çok pis tiryakiyiz. Şahsen ben sabah 10 civarı filtre kahvemi içmemişsem çok çekilmez oluyorum.

Şanlı analık tarihimden bir yaprak

Şanlı analık tarihim şikayetlerle dolu! Bir destan çıkar iki buçuk senelik geçmişimden.

Lakin takip edenler bilirler, bir tek şeyden şikayet etmedim! YEMEK.

Yemek sorunsalı günümüz ve geçmiş çağların analarının özellikle Türk anasının en büyük şikayetidir. Ya yemez, ya ananın istediği gibi yemez, ya az yer, ya yemek seçer liste uzar gider, tutamazsın ucunu.

28 Eylül 2011 Çarşamba

“Arca oğlum, senin annen bir salaktı!”

Ben bu dünyadan göçüp gittiğimde, vasiyetimdir, böyle söyleyebilirsiniz Arca’ya.

Nitekim dün neredeyse kalpten gidiyordum. Yaptığım(ız) salaklığın yol açabileceği zararlar aklıma düşünce düşüp bayılacaktım. Betim benzim attı, açık pencereden derin derin nefes alıp vererek kendime gelmeye çalıştım.

Detoks Üçlemesi #3 : Gıda detoksu

Gardırop tamam, eksizlerimi burada paylaşmayacağım, çünkü şimdilik alay edilmesini kaldıracak olgunluğa ulaşmadım, daha kibarı : eserlerim topluma açılacak seviyede değil diyelim. Ama ciddi yol kat ettiğimi söyleyebilirim. Cumartesi Necla teyze'ye gittim, ölçüler alındı, prova haftaya. Gören de gelinlik diktiriyorum sanacak:)

27 Eylül 2011 Salı

Tavuk suyuna çorba

Yok böyle bir uyku düzeni!

Olmamalı! Arca’dan bahsetmiyorum bizzat kendimden bahsediyorum ve muhterem kocamdan!

Bugünlerde “günün çorbası” = “tavuk suyuna çorba” Tavuk biz oluyoruz bu durumda.

Lanet sarı kamyon ve fil hafızalı cüce!

Arca cücesini oyuncakçıdan oyuncak almadan ve de arıza çıkarmadan çıkarmanın güzel bir yöntemini bir yerlerde okumuş ve devşirip Arca’ya uygulamıştık.

Yöntemin adı “yaz tahtaya al haftaya” : ) yok yok… “aklımıza yazalım”. Biz icat etmedik tabii ki ama tevazu gösteremeyeceğim iyi icra ediyoruz. Hatta geçenlerde Agora’daki Joker’de eli kolu oyuncaklarla dolu bir anne yönteme şahit oldu ve “aa bak ne güzel biz de yapalım” dedi.

Buraya kadar sağlam bir lansman yaptığımıza göre artık yöntemi ve bir tarafımda patlayan gelişmeleri anlatmaya başlayabilirim.

26 Eylül 2011 Pazartesi

Farklılıklar

Eskilerden bir yazlık anısı.

Ablam da ben de büyük çocuklardık, belki ablam genç bir kızdı, hatırlamıyorum. O zamanlar yan komşumuzun büyük oğlu benim arkadaşım, bizden epey küçük bir oğlan çocukları daha var. Bu küçük çocuk sanırım 2 yaşlarında filandı. Sık sık da bize geliyorlar, biz bakıyoruz ona. Yine bir gün canımız sıkıldı, bu ufaklığı kız kılığına soktuk. Tırnaklarına ojeler, yanaklara allıklar, ruj vs… Benim eteğim var, beyaz üzerine yeşil yoncalar, hala çok net hatırlıyorum, giydirdik, kolye bilezik takıp takıştırdık. Bir güzel dans ettiriyoruz, kıyamam çocuğu maskara ettik.

Ben hiç anaokuluna gitmedim.

Bizim çocukluğumuz zamanında çalışan anneler çocuklarını anaokullarına gönderirdi ya da benim aklımda öyle kalmış. Ablam da ben de anaokuluna gitmedik. Onun yerine haftada birkaç gün bale kursuna götürüldük. Dansa olan müthiş yeteneğimi keşfetmişler diyemeyeceğim, bir kız olarak zarif olmamızı istediklerini hatırlıyorum, sanırım sebep buydu. Bu arada o bale kursuna gittiğime çok memnunum, çünkü sonraki yıllarda dans hep hayatımda oldu, bale ve dans hep farklı bir noktada olmamı sağladı. Zarafet kattı mı bilmiyorum : )

25 Eylül 2011 Pazar

Çok güldüm yav

Mail ile gelen bir yazı, kaynağını bilmiyorum, çok güldüm. Yorumlar benden...bazılarına yapacak yorum bile bulamadım.

24 Eylül 2011 Cumartesi

Fuar süresince Alsancak'a gitmemenin akıllıcalığından bahsederken en uzak durulması gereken günü seçtiğimin farkında değildim tabii, bık bık ötüyordum.

23 Eylül 2011 Cuma

O kitap var ya o kitap!

Ben eskiden çok pisliktim. Filmlerin sonunu insanlara anlatmaktan hastalıklı bir zevk alırdım. Kendim de kitapların önce sonunu okurdum. “Manyak mısın nesin” diye soranlara “Önemli olan sonu değil, içeriği sana hissettirdikleri…” gibi havalı cümleler kurardım. Tedavi edilmesi zor bir tutum farkındayım, yıllardır kendimi rehabilite etmeye çalışıyorum. Tam kitabın en arka sayfasını açacağım, ciddi çaba sarf ederek dikkatimi başına veriyorum.
Artık büyüdüm olgunlaştım, dolayısı ile uyarıyorum,

“Bir Gün” isimli kitabı okumak veya filmini izlemek isteyenler varsa aşağıdaki “devam” yazısına tıklamasın. Sonra papaz olmayalım.

2,5 yaş babasının babatomisi


Resmi göremeyenler için tam metin....

22 Eylül 2011 Perşembe

Dumur diyalog #20

A: Anne süt içicem

Akşama doğru…

Gardım düşüyor, cüce önceki gece arıza yaptıysa hele göz kapaklarım bile düşüyor.
Hele bir de kahve alma bahanesi ile Forum’a gittiysem, topuklular da vardıysa ayağımda, vah bana vahlar bana!

2,5 yaş anasının anatomisi

2,5 yaş bebesinin anası dediğin, her gece sidikli yatak çarşafını değiştirme rekorunu egale eder. Yeni yöntemler geliştirir, gerekirse üç kat üst üste koruma çarşaf koyar, ama bebesini ıslak bırakmaz. Ve hatta uyandırmaz. Ne yapacaksa uyandırmadan yapmayı başarabilir.

21 Eylül 2011 Çarşamba

Yaşlandığını nasıl anlarsın? Vol.1

Bazen aynaya bakıyorum “allahım çok yaşlandım” diyorum bazen de “kızım deli misin, 33 yaş için hiç de fena değilsin” diye gülümsüyorum : )

Gerçi yaşlandığımı anlamam için aynaya bakmama gerek yok.

Bu hafta sonu Vol.3 : Arca ilk kez...

Vesikalık fotoğraf çektirdi! Okuldan istemişlerdi, giydirdik damat gibi, indik Hatay caddesine. İlk fotoğrafçıdan girdik içeri. Bir güzel oturdu, bir güzel güldü, “iiii” diyerekten.
Büyüdün mü oğlum sen!!

Demişken…

20 Eylül 2011 Salı

Oyalama taktikleri

Arca’yı hafta sonu çok pis kafaladım. Oyalama taktikleri ile bir dolu iş yaptım. Pratik annenin İzmir şubesi adayı olacağım şerefsizim!

Oyalama Nr 1:

Bu hafta sonu Vol.2: Film "Paris'te iki gün"

Paris’te iki günü iki hafta ve üç defada izleyebildim. Sıkıcı mıydı? Yok be süperdi! Lakin vakit dar!

19 Eylül 2011 Pazartesi

Gece çiş olayı ne ayak?

Hatırlayalım;

Arca yaklaşık bir yıldır kakasını beze yapmıyor.

Arca yaz başından beri bezsiz geziyor, umumiyetle sıkıntısız gündüzlerimiz.

Arca gündüz bezsiz iken bir süre daha geceleri bezli takıldı, sonra gece bezi kafasında soru işaretleri oluşturmaya başlayınca, gece de bezi tamamen çıkardım.

Tüm süreç boyunca ;

Bu hafta sonu Vol.1 : Kitap

Eminim benimkinden daha çok vakti olan biri bu kitabı hafta sonu bitirmiş olurdu. Ben bile iki yüz bilmem kaçıncı sayfadayken saate baktım ve ertesi günün pazartesi olduğunu fark edip başucu lambamı söndürdüm. Evet fotoğrafta görünen lamba. Kendisi IKEA evimizin her şeyinden! Evet yeni. Görgüsüzlüğün gözü kör olsun bir lambam oldu hemen deklanjöre bastım.

17 Eylül 2011 Cumartesi

MİM: Blogger'ların "en"leri boyları kiloları....

Evet başlık itibariyle çok cıvık oldu kabul ediyorum.

Bu hafta sonu "Mim" haftasonusu ilan edilmiştir. Beğenmeyen okumasın (kimi sevmez mim şeysini, ben severim)

Görev bilinci ile yanıtlıyorum.

16 Eylül 2011 Cuma

Detoks Üçlemesi #2 : Kitaplık detoksu

Detoks konusunda hızımı alamadım, kitaplığa el attım. Ben çok okurum ama hemen hemen hiç kitabım yoktur. Eğer eşe dosta dağıtmasaydım bir oda dolusu kitabım olurdu kesin!

Geçenlerde annem geldi, elinde önceden verdiğim kitaplar, bitirmiş, geri getirmiş. Baktım baktım.

Maeve Binchy’ler…

Kışa hazırız !

Arca okula artık yarım gün olarak başladı. Orada arkadaşlarıyla takılmayı sevdiğini söylüyor. Okul sahibi ile İlker konuştu, Arca’nın uyumlu bir çocuk olduğunu, önceleri Ümit ablaya çok baplı olduğunu ancak şimdi okula iyice alıştığını anlatmış. Güzel…

15 Eylül 2011 Perşembe

Kemeraltı

OSHO der ki;

"Zeki insanların tüm hayatları boyunca aklından çıkaramadığı şey, çocuğun deneyimleridir. Onu yeniden isterler; aynı masumiyet, aynı güzellik, aynı merak.

Bu aralar…

Bu aralar…


Ofiste tuvaletimizi romantik bir ortamda icra ediyoruz, mum ışığında. Lamba sizlere ömür.

Sonra artezyende arıza olmuş, damacana su döküyoruz klozete.

14 Eylül 2011 Çarşamba

Detoks Üçlemesi #1 : Gardırop detoksu

Hemen her geçiş mevsiminde iyi sıhhatte olsunlar geçer bizim evden.

Bu yılki seremoninin adını “detoks” koydum.

Şimdi uzun tatil süresince Arca cücesi ile bazı gergin anlarımız oldu, inkar edecek değilim. İlişkimiz hep balayı tadında değildi. İnişli çıkışlı, hafiften yüksek tondan ses verdiğimiz oldu. İşte o günlerin birinde, Arca’yı evde yoramayacağımı anlayıp, Meraklı minik dergisi alma vaadiyle evden dışarı çıkardım. “Orada da kalmamış burada da kalmamış” derken taa Tansaşa kadar yürüttüm. Bir dolu dergi ile döndük eve.

DÖNDÜLER!

Geri döndüler! Her yerdeler! Ve çok uzun bir süre daha bizimle olacaklar! Onlar… Yazlıkçılar!


Şehre döndüler!

13 Eylül 2011 Salı

Dumur diyalog #19

Arca hep benimle uyumak ister, İlker hemen her gece kendisi uyutsun diye Arca'yla aynı polemiğe girer.

İlker: Babacım bu akşam beraber uyuyalım mı?
Arca: uyuyum

Karıncalara yeni ev bulundu

Allah biliyor ya karıncalardan çok çektim. Bir küçük kırıntıya bir milyon adet karınca anında hücum ediyordu. Misafirlerin altına sofra bezi sermeme ramak kalmıştı.

İlker benden bile takık durumdaydı. Çok etkili ilaçlar, parkelerin arasına enjekte edilmesini sağlayan dev şırıngalar ve karınca neslini yeryüzünden silecek kadar yüksek miktar kimyasal kullanmakta sakınca görmedi.

Kimse suçlayamaz bizi! Isırdıkları yerlerim kafam kadar şişiyordu. Muhterem kocam gereğini yaptı!

12 Eylül 2011 Pazartesi

Uyutmayan Allah uyutmuyor işte!

Tatilin son günü bir enerji girdi bünyeye, ben de inanamadım. Sabah erkenden kalkıp, üşenmeyip – ki bu benim için çok olağandışı! – Arca ile birlikte gevrek almaya gittik. Sonra kahvaltıyı hazırladık. Ardından ayaklarını sıktığını söylediği ayakkabıların bir numara büyüğünü almaya gittik. Sabahın tenhasında iki AVM gezdik. Bizi zaten ya yazın hafta sonu açılışı müteakip, ya da kışın hafta içi kapanışın öncesinde AVM’lerde görebilirsiniz. “Kafferengi” ayakkabılara takık olduğu için doğduğundan beri aynı modelin bu defa da kahverengini aldık. Şimdiye kadar siyah, lacivert, beyaz… hepsini giymişti.

Berk ve Ege artık 3 yaşında!! Yaşasın:)

Cumartesi günü çok eğlenceli bir doğum günü partisindeydik!!

10 Eylül 2011 Cumartesi

Orada...

Orada...

Ama özellikle Eylül ayında hava nefis olur. Yazlıkçıların mevkiyi terk etmesini müteakip önce hava tazelenir. Ardında deniz durulur güzelleşir.

Anane nefis mamalarla besler seni. Kilo almış olduklarını fark ettiğin çocukluk arkadaşlarından ikişer tane genç kızlık halleri çıkabileceğini hesaplayıp kendince şaşırırken, dört günün ardından iki boğum olmuş göbeğin düğme pırtlatır, pörtler inceden. O zaman çocuklu ve anne evinde tatilde olup da kilo almanın ne kadar olağan olduğunu fark edersin.

9 Eylül 2011 Cuma

Ben dün... Arca bugün ...

Ben dün...

ilk defa Arca'yı okula bıraktım. Hemen hemen iki haftalık ayrılığın ardından çok özlemişti.
Pek acemiydim. Evden çıkarken neler götürmek gerektiğini bilemedim. Arca'ya sordum. Utanmıyorum sadece çalışan anneyim:)