25 Ağustos 2011 Perşembe

Bahtsız Bedevi’yi otoyolda…

Türlü türlü aksilikler öpermiş : )

Dün terminli bir işi bitireyim derken çıkar ayak üç kişi telefon etti, hadi bitti derken 15-20 dakika gecikmişim. Otoyola çıkmadan önce bir güzel trafik sıkıştı. 18:00’ı geçirirsen kamyon hazretleri teşrif ediyorlar sahalara. Yarım saat böyle uçtu gitti.


Otoyola çıktım basar gelirim diye düşünürken BAM! Ucu bucağı görünmeyen bir sıkışıklık. İşte bu yüzden ana arterlere gıcığım, kaçacak yer yok. Hoş, kestirme yolları bilir misin desen, bizim evin oradaki kestirme yolu defalarca taksi ile gittiğimde öğrendim, dört senedir daha yeni kullanmaya başladım. Bence kestirme yoldan gidebilmek, usta şoförlük, cesaret, yön bilgisi gibi özelliklerin karışımı bir yetenek! Eh o da bende yok!

Ne diyordum? Otoyolda kestirme diye bir şey yok, ss kanununa göre devam edeceksin, bekleyeceksin ki yol açılsın.

Arkada ambulans sesleri geliyor. Emniyet şeridinden geçebilene aşk olsun.

Türkiye’de emniyet şeridi = yol sıkıştığında kendini daha zeki sanan öküzler için ayrılmış yol.

Evet onlar daha hızlı gitsin, onlar egolarını tatmin etsin, hayattaki eksiklerini emniyet şeridinde gitmek akıllılığını göstererek kapatsın diye Karayolları müdürlüğü özellikle yapıyor bu şeritleri!

Nitekim zeka küpleri patır kütür sol sinyalleri vermeye başladı. Neden? Döt korkusuna : ) Arkadan polis açtı sireni, bastı küfürü, hadi yiyorsa efelen bakalım.

Biz ne zaman emniyet şeridini amacına uygun kullanacağız, işte o zaman medeni bir toplumda yaşıyoruz diyebileceğiz. Japonların yaptığı gibi yıkıntıların içinden buldukları ganimetleri, zarar görenlerin yaraları sarılsın diye devlete vermemizi beklemiyorum zaten!

Bu arada bahtsız bedevinin ikinci öpücüğü, bir kamyon arızası… Trafiğin sıkışıklığını iki katına çıkarmış.

Daha kaza mahalline gelmedik.

Ah ulen alelacele çıktım, tuvalete de girmedim, gel de şimdi erkek olmadığına bir şişeye işeyemediğine hayıflanma!

Kaza olmuş, dört araba birbirine girmiş, geçmiş olsun. Ama bizim millet sever seyretmeyi geçmiş olsun deyip geçmez, hemen hasar tespit yapılır, kim kime neden vurmuş, oracıkta yargılanır. Arkadan gelen korna seslerinden rahatsız olmayacaklarını bilseler, çiğdem çıtlatıp diğer sürücülerle istişarelere girecekler.

Rahatladım, gidiyorum, çişi bile unuttum.

Bedevinin daha öpülesi varmış, hop ara yolda bir Doğan görünümlü beyaz Şahin bozulmuş. Bir şerit kapalı. Ara yol deyip geçme, nasıl oluyorsa kamyon da var o yolda, otobüs de.

İlker’i aradım, artık sol ayağım dur kalktan tutmuyor, geliyorum bekleyin beni ailem edebiyatı yapıyorum. Oooo evin erkeklerinin beni salladığı yok!

Arca Cansulara inmiş, oynuyorlarmış, İlker, Arca’yı da al gel dedi. Cansu’nun babası da bizde PS oynuyormuş İlker’le.

Nazlılara gittim, Arca’nın hiç gelesi yok. Cansu Ayşecik’e taş çıkarırcasına ağlamaya başladı. Noluyor yav? Cansu: Arkadaşım gitmesin! Ben? Kötü kadın Aliye Rona!

Neyse babasını almak üzere bize çıkmaya ikna oldu, cümleten bize geçtik. Bu defa bizim oyuncaklar pek hoşlarına gitti. Yemeğe kalın makarna haşlarız diyorum, yok gidelim diyorlar. Gidelim deyince Cansu yaygara koparıyor. Arca yine ağlayarak istediğini koparmaya çalışıyor. Üst kat kiralık, evi ortaklaşa tutup Cansu ve Arca’yı ayrı eve çıkaracağız!

Cansu evine gitmeye ikna olduğunda saat 21:00 olmuştu.

Bunların aşkları nereye varacak? Hiç bilemiyorum. Bildiğim bir şey var ki o da Arca dün 22:00 de yataktaydı. YEAY!!

2 yorum:

alev ertürk dedi ki...

yelizcim yazı süper,her zaman ki gibi bayıldım güldüm düşündüm üzüldüm bazı bazı :) ama şu işeyemeden çıktım demişsinya koptum ne diyeyim ki seviyorum ben seni okumayı :)))
Arcamı öpüyorum kocaman :DD

yeliz dedi ki...

alev:))