İçimiz siyasetten şişti değil mi? Dün canım Gülçin’im mail
atmış, yazın gelecekleri tarihleri bildirmiş, dumur diyaloglardan okumuşlar,
illa ki yemek isterlermiş bizim cüceyi. Eyvallah başım üstüne. (dünkü dumur
diyalog biraz da Gülçin’lerin şerefineydi:) )
laf salatası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
laf salatası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
10 Haziran 2015 Çarşamba
21 Şubat 2015 Cumartesi
Okumak kaçışsa, yazmak yüzleşme
İşler bazen istediğin
gibi gitmez. Bir güne umut dolu başlarsın. Metroda otobüste oturamadıysan da
elindeki kitabın su gibi akan sayfalarında, ardından bir tas su dökülmüş gibi
yolu anlamadan su gibi gidersin. Sonra iş başlar. Sonra biraz, yok biraz değil,
çok canın sıkıldığında hem kızar, hem içerler hem de çalışarak üstesinden gelmeye çalışırsın. Birkaç hayal
bile kurarsın yalan değil. Yine günü kurtarırsın, her gün gibi, günlerinin günü
kurtarmakla geçtiğini düşünmeye başlarsın, yalan değil.
Günü kurtardım, güzel de
bir akşam olacak diye içinden geçirirken beklenmedik kötü bir haberle yine
keyfin kaçar. Neden kaçar biliyor musun? Çünkü keyfin pamuk ipliğine bağlıdır,
sürekli insan üstü bir çabayla o keyfi yerine getirmeye kasan sensindir, kumdan
kaleler gibi bir gelgite kurban verirsin o günü. Kurtaramamışsındır, günü. Günü
kurtarmak, her geçen gün daha da zorlaşır. Gün gelir, bir alışveriş, bir
yenilenme, güzel bir yemek ya da hoş bir sohbet… yetmez olur. Günü kurtarmak
zor olur.
Olur öyle arada, olur.
Olsun…
18 Şubat 2015 Çarşamba
İdam diyorsunuz da...
Özgecan kardeşimizin katlinden beri bir idam çığırtkanlığıdır gidiyor. Bence tecavüz ve kadın cinayetlerinde idam çok hafif bir cezadır, hayal gücüm yetmiyor tasavvur etmeye, etmeyeyim de zaten ama çok acılar çektirilmeli çok...
İdama karşıyım, sadece kolay bir çözüm olduğu için değil, çok hümanist olduğum için hiç değil, bu hükümet istiyor diye karşıyım.
3 Şubat 2015 Salı
Faydalı bilgiler kılavuzu Vol.1
- Ter kokusunu doğal yollarla nasıl önlersiniz?
- Manikür için para mı veriyorsun? O yoooo!!!
- Kıvırcık bir arkadaşın olacak! Buklen yere gelir, sırtın yere gelmez!
- Peki ya arı sokarsa?
- Limonun gençleştirici etkisini bilmeyen var mı?
- Beni dinle, otobüsü kaçırma ya da salak gibi durakta bekleme (izmirliysen tabii:P)
- Yoksa sen hala annenin blog kumanda paneli üzerinden post mu yazıyorsun?
??????
Günün çorbası, hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak son zamanlarda işine çok yarayan pratik, pratik olduğu kadar ucuz, ucuz olduğu kadar sağlıklı, sağlıklı olduğu kadar...
Neyse sonuçta birazdan okuyacaklarınız, tarafımdan uzun süre denenmiş ve de önerilmeye hak kazanmış ürünler ve yöntemlerdir.
- Manikür için para mı veriyorsun? O yoooo!!!
- Kıvırcık bir arkadaşın olacak! Buklen yere gelir, sırtın yere gelmez!
- Limonun gençleştirici etkisini bilmeyen var mı?
- Beni dinle, otobüsü kaçırma ya da salak gibi durakta bekleme (izmirliysen tabii:P)
- Yoksa sen hala annenin blog kumanda paneli üzerinden post mu yazıyorsun?
??????
Günün çorbası, hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak son zamanlarda işine çok yarayan pratik, pratik olduğu kadar ucuz, ucuz olduğu kadar sağlıklı, sağlıklı olduğu kadar...
Neyse sonuçta birazdan okuyacaklarınız, tarafımdan uzun süre denenmiş ve de önerilmeye hak kazanmış ürünler ve yöntemlerdir.
26 Ocak 2015 Pazartesi
Okumak Türk erkeğini bozar mı?
Meşhur bir istatistik vardır, efendime söyleyeyim, Japonlar
yılda kişi başı yirmi beş kitap okurken biz Türkler on yılda bir kitap
okurmuşuz. Eyvah ki ne eyvah! Gerçi burada söz konusu olan kitap satın almak mı, okumak mı, çok net değil.
25 Ocak 2015 Pazar
Özledim
Blogla ilgili yazmak istediğim ilk şeyi başlık edeyim dedim, "özledim" çıktı içimden. Yazmayı özledim. Saatler sabaha karşı biri gösterirken ben, ancak kendime gelebiliyorum. Neden? Anlatacağım, azzz sonraaa...
31 Aralık 2014 Çarşamba
Kapanış
Wish list mi? O da ne? Bundan böyle mücadele, hedef vesaire...
Her yıl geçmiş yılın bir muhasebesi yapılır, gelecek yıla dair planlar, projeler sıralanır. Benim de oluyor öyle. Her yıl önce sağlık, afiyet sonra da kıldan tüyden listeler. Yani olsa da olur olmazsa da olur türden dilek listeleri. Zaten çoğu da olmuyor.
Geçen yıl biterken baktım, liste bile yapmamışım. Sadece 50 kitap okuma mücadelesine girmişim, 46 adet ile seneyi bitireceğim. Hmm fena değil. Son 80 günde 80 şükür vesilesi ile hayatıma olumlama getireceğim demişim, bugün son on adetlik liste ile bunu da tamamlayacağım. Başka? Yok.
Sanırım "wish list" kavramını hayatımdan çıkarıp "challenge" kavramına yoğunlaşmalıyım. Demek ki mücadele hedefim olmadan dilek listeleri dilek olarak kalıyor...
Geçen yıl biterken baktım, liste bile yapmamışım. Sadece 50 kitap okuma mücadelesine girmişim, 46 adet ile seneyi bitireceğim. Hmm fena değil. Son 80 günde 80 şükür vesilesi ile hayatıma olumlama getireceğim demişim, bugün son on adetlik liste ile bunu da tamamlayacağım. Başka? Yok.
Sanırım "wish list" kavramını hayatımdan çıkarıp "challenge" kavramına yoğunlaşmalıyım. Demek ki mücadele hedefim olmadan dilek listeleri dilek olarak kalıyor...
21 Kasım 2014 Cuma
Mazhar
Küçüktüm,
Arca kadardım sanırım… “Mazhar’la evleneceğim” diyordum. Büyüyünce Mazhar’la
evlenecektim. Evli çoluklu çocuklu babam yaşında koca adam olmasının benim
nazarımda bir ehemmiyeti yoktu. Özkan ve Uğur da bize akşam oturmasına
gelebilirlerdi. Ama ben Mazhar’la evlenecektim. O yaşta kız çocukları
babalarıyla evlenmek isterler ya benimki de o psikoloji herhalde. Oyuncak
gitarım vardı ve aynı onlarınki gibi bol kesim bir pantolonum, tüm gün
didaydidaydayyy şarkısını ezberlemiştim, MFÖ’nün dördüncü üyesi bendim ama onlar bile bilmiyordu bunu.
24 Eylül 2014 Çarşamba
Ne kadar adaletsiz değil mi? BİR BİRA DAHA LÜTFEN!
Bugün bir
takside kahverengi (burada siyah daha havalı dururdu ama gözlüklerim kahverengi) kalın camlı gözlüklerimin ardında ağladım. Öylesine boş boş
ağladım. O anda ne düşünmekte olduğumu gayet iyi hatırlıyorum. Hayatıma dokunan
kadınların lafları dönüp duruyordu kafamda.
19 Eylül 2014 Cuma
Daha çok belgesel izlemeliyim
Geçen akşam erkenden sızmışım, daha doğrusu İlker bir ara balkona çıktı, bir kanepede ben bir kanepede Arca güya sohbet ediyorduk, sonra ne oldu anlamadım, uyuyakalmışız. İlker'in balkondan içeri girdiği ve her ikimizi uyur halde gördüğü andaki surat ifadesini görebilmek için o an orada bir kamera olmasını nasıl da isterdim. İlker Arca’yı yatağına yatırmış, beni dürtmüş, bir iki silkinmeye çalışmışım yok olmamış, gitmiş yatağıma yatmışım. Artık nasıl yorulduysam.
18 Eylül 2014 Perşembe
Bir evi sevmek için insan neye gereksinim duyar?
Bilinmeyen yanım dedim bıraktım, devam...
Pinterest'te gizli panolar oluşturmak.
Pinterest'te gizli panolar oluşturmak.
Sapıkça değil de utanıyorum yav...
Bak anlatayım.
Bak anlatayım.
17 Eylül 2014 Çarşamba
Şükür
O an orada bulunmak istemediğiniz bir yerde bulunduğunuz
oldu mu hiç? Benim çok oldu. Ofiste sıkıcı bir işi yapmakta iken aslında evde
çay içip kitap okumak istediğim çok oldu. Ya da… sohbetinden hoşlanmadığım biri
ile konuşurken kendimi bahçe sularken hayal ettiğim anların sayısı
azımsanmayacak kadar çok… “Ben burada ne yapıyorum, ben aslında…” şeklinde çok
cümlem var benim. Ama o gün o an olmak istediğim başka bir yer yoktu, olamazdı.
Sosyal medya camiasından haller haberler
Efendim gelelim son günlerdeki sosyal medya camiasından hallere haberlere...
Bilmeyen de beni sosyal medya gurusu sanacak:)
Aklımdakileri paylaşayım, bilmeyen de bilsin öğrensin, yegane amacım topluma faydalı bir birey olmak...
Başlıyorum 1:
Bilmeyen de beni sosyal medya gurusu sanacak:)
Aklımdakileri paylaşayım, bilmeyen de bilsin öğrensin, yegane amacım topluma faydalı bir birey olmak...
Başlıyorum 1:
10 Eylül 2014 Çarşamba
Instagram'da takipçi kaçıran hareketler, aman diyim:P
Şimdi en yeni en sevilen en bir kolay sosyal mecra instagram.
Aslına bakarsan hiyeroglife geri döndük. Artık kelime oyunlarına, edebiyat patlatmalarına, tasvirlere filan hiç gerek yok. Ne uğraşacaksın, çek halini, koy instagrama. Hem bir de filtre filan, sanırsın herkesler fotoğraf sanatçısı. Ama nerden baksan bunun da boku çıkıyor. Yok o "sayfama beklerim" "takipleşelim" leri filan demiyorum, onların iyice suyu çıktı, benim dediğim o fotoğraflarına altına yazdıklarımız ve tekrarlanan klişelerle "ay içim şişti, bırakacağım takibi" diye canhıraş kaçırdıklarımız. "mız" diyorum zira bende o klişelerden ne çok varmış tahmin bile edemezsin.
Buyur yavrum, üstüne alınmıyorsan tadını çıkar, alınıyorsan aman diyeyim, dikkat et :)
Aslına bakarsan hiyeroglife geri döndük. Artık kelime oyunlarına, edebiyat patlatmalarına, tasvirlere filan hiç gerek yok. Ne uğraşacaksın, çek halini, koy instagrama. Hem bir de filtre filan, sanırsın herkesler fotoğraf sanatçısı. Ama nerden baksan bunun da boku çıkıyor. Yok o "sayfama beklerim" "takipleşelim" leri filan demiyorum, onların iyice suyu çıktı, benim dediğim o fotoğraflarına altına yazdıklarımız ve tekrarlanan klişelerle "ay içim şişti, bırakacağım takibi" diye canhıraş kaçırdıklarımız. "mız" diyorum zira bende o klişelerden ne çok varmış tahmin bile edemezsin.
Buyur yavrum, üstüne alınmıyorsan tadını çıkar, alınıyorsan aman diyeyim, dikkat et :)
3 Eylül 2014 Çarşamba
Sonbahar sizin olsun.
Akşam rüzgarlarının serinliği geçicidir dedim ama yok
geçmiyor, Eylül 1 dedik bizim pencereler birer birer kapanmaya başladı.
Sonbahara direniyorum. Bu yaz çabuk mu
geçti ne? Üstelik öyle iyi filan da geçmedi. Biz kendimize şükür nefesleri
bahşettik, o da hepi topu birkaç güzel an… Gerçi mutluluk dediğin an değil de
nedir?
22 Temmuz 2014 Salı
Kokmayın kardeşim! Sabahın köründe kokmayın!
Toplum tarafından kabul görüldüğü şekliyle bakımsızlığa
lafım yok.
Bakınız gençler, bakımsızlık konusundaki genel geçer kriter,
açık ayakkabıya ojeli parmak, yaz sıcağında bir kalıp makyaj, kılsız kol, fönlü
kafadır. O parmaklar pislik içinde olabilir ama hayır ojeli olacak. Sıcaktan
rimelin akabilir ama o fondöten sürülecek, kıl mevzusuna girmeyeceğim, ama o
kafa üç gündür yıkanmıyor bile olsa fönlü olacak. Budur yani…
Biraz daha abartıp giyim kuşama girersen, benim takım
elbisemle kombinleyerek sırtıma taktığım laptop çantam bile kimine göre banal
görülebilir. “Iyy Avrupa görmedin mi bacım sen?! Orada kadınlı erkekli takım
elbiseli tipler sırtlarında çantalarıyla işe gidip geliyor”, demem, ezikemem, açıklama
filan yapmam. Ben takarım, rahatıma bakarım. Laf aramızda harbi rahat yav!
Sen bana bakma benim zaten bir günüm bir günüme denk değil.
Bir gün spor ayakkabı ile işe giderim, bir gün kalem etek yüksek topuk
ayakkabıyla. Bu ara favorim, her gün elbise altına sandalet, oh be püfür püfür…
Makyaj filan da yapmıyorum, ne lan bu sıcakta!
Dediğim gibi senin makyajsız olman, ayağının çirkin olması
filan umurumda bile değil!
9 Temmuz 2014 Çarşamba
Hiçbir şey sonsuza kadar sürmez
Önceki üç yılı saymazsak 2008’den beri blogger’da 1510 yayın, 9860 yorum ve
962.254+ sayfa görüntüleme (milyona az kalmış) … Günün çorbasının bugün itibariyle istatistiksel
verileri…
13 Haziran 2014 Cuma
Allah gönül yarası vermesin
Bugün bisikletle metroya bindiğimi, Bornova’da inip bir
güzel Işıkkent’e pedalladığımı anlatacaktım ama al işte boktan yaralanma
hadisesi “bisikletle metroda nasıl seyahat edilir” başlıklı bilgilendirici
paylaşımdan rol çaldı, pis!
Üstelik hiç de cool bir kaza değildi, hatta kaza bile
denemez.
BAL’ın önündeki kavşaktan geçtim, hadi dedim mis gibi
kaldırım var, kaldırımdan gideyim, bam! Yav bu bisikletin gidonu çok hassas.
Tamam bunu biliyorum, katlanan bisikletlerde hızlı bir yön değiştirme sağlıyor,
yani kötü bir şey değil ama arkadaş, işte kaldırıma çıkarken gidonun
hakimiyetini kaybet sen, denge yalan olsun sonra pat! Dizimin üstüne düştüm,
pedal da epey paraladı bacağı. Bu arada bir türlü katlayamadığım pedalların
katlanabilir olduğunu öğrenmiş oldum. Direkt bana katlandı diyeyim, sen anla!
27 Mayıs 2014 Salı
Bisikletle ulaşım tatbikatı hem de şehirde!
Dünkü yazı öyle “azzz sonnnnraaa” yazısı değildi tabii. Sadece oku
oku baymasın diye yarısı ertelendi.
“porsiyonları azalt hareketi artır” düsturuyla birlikte
algılarım “nasıl spor yaparım”a açıldı. Türlü beyin fırtınaları kopardım
zihnimde. Boşa koydum olmadı doluya koydum almadı.
Yine en başa gittim, ta çocukluğuma. Çocukken de pire
gibiydim. Peki en çok ne oynamayı seviyordum? BİSİKLET! Tabii ya! İlk
bisikletim dört tekerlekliydi, kırmızıydı. Arca kadarken alıştırma tekerleklerini
çıkarmıştık. Çıkarış o çıkarış… Yayından fırlamış ok gibi çıkmış, bir daha eve
girmemiştim. Bisiklet çetemiz vardı, her sokak komşu siteler keşfedilirdi. 4-5
çocuk bütün yaz bisikletin tepesinden inmezdik. Burnumun üzerindeki çiller o
günlerin güneş yanıklarından kalma.
Sonra kırmızı bir Pinokyom oldu. (üç kuruş fazla olsun
kırmızı olsun:P) Zaten o yıllar ya BMX ya Pinokyo. Pinokyo daha bir evladiyelik
görünmüştü gözümüze. Nitekim öyle de oldu, benden sonra kuzenlerim, babamın
ustalarının çocukları bindi, belki sonra onların da kuzenleri binmiştir. Aynı
gün ablama alınan Bisan’a ise Pinokyodan sonra el koydum, hala da onu
kullanıyorum yazlıkta. Arca ile yarış yapıyoruz. Neredeyse 30 senelik… hey gidi…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)