Okulun kaynaşma brunch
şeysindeyiz… Dediğim gibi biz muhteremle pek kaynaşamadık. Zaten bakma buradan
böyle car car konuştuğuma ben biraz asosyal bir tipimdir. İlker desen az
bildiği ortamlarda az konuşur. O etkinliğe gittik, oturduk, bizim oğlan zaten top
tepmeye gitti, biz kafa kafaya muhabbet ettik birbirimizle. Millet evvelden
kaynaşmış zaten. Bunlar çocuğunu okuldan alan, aldıktan sonra da birlikte Agora’ya
filan geçip takılan anneler, çoğu zaten çalışmadığı için çay kahveye gidiyorlar
birbirilerine, yani muhabbetleri zaten var. Ben insanların yüzlerini bile
aklımda tutamıyorum. Allahtan ablamın ortaokul arkadaşı İnci var, Arca’nın
sınıf arkadaşının annesi, bir de kitap kulübünden Hümeyra, o kadar. Neyse biz
de etkinliklere katılım gösterdik, ben totomla balon patlattım, İlker dalgasını
geçti, o halat çekme ekibindeydi, bizim sınıf kazandı, filan…
laf salatası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
laf salatası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
31 Ekim 2015 Cumartesi
30 Ekim 2015 Cuma
Ekim biterken...
“Uzun zamandır buralara
uğramamıştım…” cümlesiyle başlayan blog yazısı gördüm mü, tıklamıyorum, gönül
koyuyorum sitem ediyorum kendimce. Hani öylesine yazmakla başla işte diyorum,
gerisi gelir diyorum. O yüzden bir haftadır yazmadığımdan, hatta bir haftadır,
yazmadığımı bile yeni fark etmiş olduğumdan bahsetmeyeceğim (hayır hayır bak
bahsetmiyorum puhahahah)
Biz blogla eski dostlar
gibiyiz, hani senelerce görmezsin, haberleşemezsin ama bir araya geldiğinde
sanki dün ayrılmışçasına kaldığın yerden devam edersin - ki dostluk işte tam da
budur – benim blogla olayım da o hesap.
Neyse şükür kavuşturana…
Ekim tam da tahmin
ettiğim gibi yoğunluklarıyla geldi, geçti ve hiç tahmin etmediğim gibi üzüntüler
getirdi. Belki de bu yüzden ben çok içime kapandım. En azından sosyal medyaya
fazla bulaşmadım. Ve okudum, çok okudum. Ekim bitmeden beş kitap bitirmiş, bir
başucu kitabından da bölümler okumuştum bile. Edebiyat olmasa nasıl dayanırdık
yeryüzüne, değil mi Tezer’im:)
Şöyle bir dönüp baktım da
Ekim bana büyük üzüntülerle başa çıkmaya çalışan insanlara saygı duymayı,
kıyısından köşesinden empati kurmayı öğretti.
15 Ekim 2015 Perşembe
Yorgunuz lan biz!
Geçen gün Arca’nın okulunda
bir veli öğretmen görüşmesi vardı. Randevu saati ne akşamüzeri ne sabah, günün
ofise git gel yapılmayacak kadar kötü bir zamanı. Sabahtan yarım gün yıllık
izin aldım. Arca’yı uğurladık. Yıllardır ilk defa sabah çayımı bitirebildim,
hatta ikinciyi içtim. Kahvaltıdan sonra giyinmek için kalkar, yanıma da çay
bardağımı alırım, bir odadan diğerine elimde çay bardağıyla dolanırım. O
bardaktaki o çay hiç bitmez. Genellikle de evin girişindeki sehpaya bırakır,
çıkarım. Her akşam eve geldiğimde o yarısı dolu çay bardağı karşılar beni ve
ben her sabah şu çayımı da bir keyifle içeyim de öyle çıkayım diye söz veririm
kendime, nafile bir çaba…
8 Ekim 2015 Perşembe
Gülümsemek için güzel bir gün
Akşam çok erken yattım. Daha doğrusu Arca ile birlikte uyumuşum, sonra beni bekleyen ütüleri bildiğimden salona
gittim ama uyanamıyorum bir türlü. Kendime çektirdiğim işkencenin farkına varan
İlker, yatağıma yatmamı tavsiye etti. Demek ondan gelecek bir teşvike ihtiyacım
varmış, girdim yatağa, uyumuşum. Uyur uyumaz da bir rüya gördüm. Keçi sürüsü ve
dışkılayan, dışkılayınca mutlu mutlu gülümseyen keçiler. Derhal rüya tabirleri
sitelerini açtım, pek rahatlayacağıma delalet edermiş. Aman iyi… Uyumaya devam.
Sabahın altısında kalktım
tabii. Üzerimde üç gündür banyo yapmamış insanların pisliği var. Normal çünkü
üç gündür banyo yapmadım. Keçi pislikleri gece rüyama girerek bana bir mesaj mı
veriyordu acaba? Ütüler sorun değil de Arca’ya söz verdiğim keki de yapmadım, o
fena.
7 Ekim 2015 Çarşamba
antikapitalist monologlar
Çok değil, bundan otuz yıl
önce hazır giyim bugünkü kadar yaygın değildi. Özellikle çocuklar için. Annem
dikerdi giysilerimizi, ablandan küçülenler zaten sana kalır… Hatta hiç unutmam,
anneannemlerin Akhisar’da Hashoca mahallesindeki müstakil evinin sokağında bir
komşuları vardı. Evinin bodrum katında örme tezgahı vardı ailenin ve hazır
triko gibi birer hırka ördürülmüştü bize orada. Belinin arkasında kuşak olan,
yakalı, kırmızı nefis bir hırka. O kadar şanslıydım ki, kendimize ait olanlar
küçülünce bir süre daha ablamdan kalanı da giymiştim. Annem yakasına üç tane
inci işlemişti, çok zarifti. O hırkalarda kimselerde yoktu, özeldi. Üniversite
yıllarına kadar annem bana elbiseler, bluzler dikmeye devam etti. Sonra
konfeksiyon git gide ucuzlamaya başladı, ulaşılabilir, erişilebilir oldu. Bugün
büyük mağaza zincirlerinin hemen hepsi çocuk koleksiyonu bile çıkarıyor. Ama ne
var ki, herkes birbirinin aynı giyinir oldu. Partilerde pişti olursun ya hani,
benim öyle birkaç entarim var, metroda bile pişti oluyorum.
14 Eylül 2015 Pazartesi
BİZ!
Arca henüz ek gıdalara
yeni geçecek, demek ki altı aylık civarında. Doktoruna gittik, nasıl
heyecanlıyız, o güne kadar anne sütünden gayrı tek damla bir şey içmemiş bebek,
katı gıdalara geçecek, oh gelsin meyveler, gitsin sebzeler (gerçi o günden
sadece iki ay sonra Arca finger food olarak direkt pirzolaya geçmişti ama
konumuz Arca’nın iştahı değil) …
11 Ağustos 2015 Salı
Yas
Sosyal medya mecralarında
paylaşılan mutlu aile fotoğraflarını, kocişiyle sevişgen pozlarını koyanları
eleştiremiyorum. Çünkü bence insanlar artık eski fotoğraf albümlerini arka
odaya bir yerlere kaldırdı, aynı güne ait yüzlerce fotoğraf koyarak sosyal
medyayı albüm olarak kullanıyorlar. Allah aşkına hangimizin eski albümlerinde asık
yüzler var? İnsanoğlu mutlu anlarını hatırlamak istiyor, o yüzden en güzel, en
mutlu hallerini koyuyor albüme (profiline), yadırgamıyorum.
Yadırgadığım tek şey, o
fotoğrafları dikizleyenlerin o fotoğraflardan gülümseyen insanların hep ama hep
mutlu oldukları yanılsamasına kurban gitmeleri. Belki de sosyal medya
araçlarının kullanıcılarına “like”, “fav”, “rt” gibi
olumlamalar dayatması insanların kafalarında hep bir pozitif düşünce bulutuyla
dolaşmasına neden oluyor. İşte sanal dünyayı, yalan dünya yapan şey bu bence.
7 Temmuz 2015 Salı
Herkes köşe yazarı olabilir
Bizim gibi blog
köşelerinde köşe yazarcılık oynayanlardan değil, bundan para kazananlardan
bahsediyorum. Hele ki anne-çocuk köşesi filan yazıyorsan, daha da kolay. Biraz
klavye tıngırdatman, biraz da facebook’tan makale okuman, azıcık yabancı
yayınlardan araklaman (pardon kaynaklaman) yeterli. Hatta kaynak, uzman görüşü
filan bildirmene bile gerek yok. Temcit pilavına çevireceğin konuyu sosyal
medya mecralarında ses getirecek cinsten seçtin mi, sırtın yere gelmez.
Herkesler senden bahseder, sakız olur uzarsın…
Geçen çok dikkatimi çeken
bir hatta birkaç olaya denk geldim, ve taşları yerlerine yerleştirince fark
ettim ki, herkes köşe yazarı olabilir.
Nasıl bak anlatayım.
6 Temmuz 2015 Pazartesi
Küçük siyah elbise
Evdeki sadeleşme girişimleri tam gaz devam ederken sıra fotoğraflara geldi. Bir kutuya elimize ne geçerse atmışız, eski yeniler… Karmakarışık. Annemin çeyizim için özel boyadığı bir sandık var, onu fotoğraf sandığı yapmaya karar verdik. Güzel olacak, eminim. Taşınma öncesi dağınıklık olmasın diye, salondaki çerçeveli fotoğrafları da koyuvereyim, yerleşirken yine konsolun üzerine koyarız dedim. Tam toparlayacağım… gözüme bir şey ilişti.
10 Haziran 2015 Çarşamba
İyi bi’ şeyler… Komik bi’ şeyler
İçimiz siyasetten şişti değil mi? Dün canım Gülçin’im mail
atmış, yazın gelecekleri tarihleri bildirmiş, dumur diyaloglardan okumuşlar,
illa ki yemek isterlermiş bizim cüceyi. Eyvallah başım üstüne. (dünkü dumur
diyalog biraz da Gülçin’lerin şerefineydi:) )
21 Şubat 2015 Cumartesi
Okumak kaçışsa, yazmak yüzleşme
İşler bazen istediğin
gibi gitmez. Bir güne umut dolu başlarsın. Metroda otobüste oturamadıysan da
elindeki kitabın su gibi akan sayfalarında, ardından bir tas su dökülmüş gibi
yolu anlamadan su gibi gidersin. Sonra iş başlar. Sonra biraz, yok biraz değil,
çok canın sıkıldığında hem kızar, hem içerler hem de çalışarak üstesinden gelmeye çalışırsın. Birkaç hayal
bile kurarsın yalan değil. Yine günü kurtarırsın, her gün gibi, günlerinin günü
kurtarmakla geçtiğini düşünmeye başlarsın, yalan değil.
Günü kurtardım, güzel de
bir akşam olacak diye içinden geçirirken beklenmedik kötü bir haberle yine
keyfin kaçar. Neden kaçar biliyor musun? Çünkü keyfin pamuk ipliğine bağlıdır,
sürekli insan üstü bir çabayla o keyfi yerine getirmeye kasan sensindir, kumdan
kaleler gibi bir gelgite kurban verirsin o günü. Kurtaramamışsındır, günü. Günü
kurtarmak, her geçen gün daha da zorlaşır. Gün gelir, bir alışveriş, bir
yenilenme, güzel bir yemek ya da hoş bir sohbet… yetmez olur. Günü kurtarmak
zor olur.
Olur öyle arada, olur.
Olsun…
18 Şubat 2015 Çarşamba
İdam diyorsunuz da...
Özgecan kardeşimizin katlinden beri bir idam çığırtkanlığıdır gidiyor. Bence tecavüz ve kadın cinayetlerinde idam çok hafif bir cezadır, hayal gücüm yetmiyor tasavvur etmeye, etmeyeyim de zaten ama çok acılar çektirilmeli çok...
İdama karşıyım, sadece kolay bir çözüm olduğu için değil, çok hümanist olduğum için hiç değil, bu hükümet istiyor diye karşıyım.
3 Şubat 2015 Salı
Faydalı bilgiler kılavuzu Vol.1
- Ter kokusunu doğal yollarla nasıl önlersiniz?
- Manikür için para mı veriyorsun? O yoooo!!!
- Kıvırcık bir arkadaşın olacak! Buklen yere gelir, sırtın yere gelmez!
- Peki ya arı sokarsa?
- Limonun gençleştirici etkisini bilmeyen var mı?
- Beni dinle, otobüsü kaçırma ya da salak gibi durakta bekleme (izmirliysen tabii:P)
- Yoksa sen hala annenin blog kumanda paneli üzerinden post mu yazıyorsun?
??????
Günün çorbası, hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak son zamanlarda işine çok yarayan pratik, pratik olduğu kadar ucuz, ucuz olduğu kadar sağlıklı, sağlıklı olduğu kadar...
Neyse sonuçta birazdan okuyacaklarınız, tarafımdan uzun süre denenmiş ve de önerilmeye hak kazanmış ürünler ve yöntemlerdir.
- Manikür için para mı veriyorsun? O yoooo!!!
- Kıvırcık bir arkadaşın olacak! Buklen yere gelir, sırtın yere gelmez!
- Limonun gençleştirici etkisini bilmeyen var mı?
- Beni dinle, otobüsü kaçırma ya da salak gibi durakta bekleme (izmirliysen tabii:P)
- Yoksa sen hala annenin blog kumanda paneli üzerinden post mu yazıyorsun?
??????
Günün çorbası, hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak son zamanlarda işine çok yarayan pratik, pratik olduğu kadar ucuz, ucuz olduğu kadar sağlıklı, sağlıklı olduğu kadar...
Neyse sonuçta birazdan okuyacaklarınız, tarafımdan uzun süre denenmiş ve de önerilmeye hak kazanmış ürünler ve yöntemlerdir.
26 Ocak 2015 Pazartesi
Okumak Türk erkeğini bozar mı?
Meşhur bir istatistik vardır, efendime söyleyeyim, Japonlar
yılda kişi başı yirmi beş kitap okurken biz Türkler on yılda bir kitap
okurmuşuz. Eyvah ki ne eyvah! Gerçi burada söz konusu olan kitap satın almak mı, okumak mı, çok net değil.
25 Ocak 2015 Pazar
Özledim
Blogla ilgili yazmak istediğim ilk şeyi başlık edeyim dedim, "özledim" çıktı içimden. Yazmayı özledim. Saatler sabaha karşı biri gösterirken ben, ancak kendime gelebiliyorum. Neden? Anlatacağım, azzz sonraaa...
31 Aralık 2014 Çarşamba
Kapanış
Wish list mi? O da ne? Bundan böyle mücadele, hedef vesaire...
Her yıl geçmiş yılın bir muhasebesi yapılır, gelecek yıla dair planlar, projeler sıralanır. Benim de oluyor öyle. Her yıl önce sağlık, afiyet sonra da kıldan tüyden listeler. Yani olsa da olur olmazsa da olur türden dilek listeleri. Zaten çoğu da olmuyor.
Geçen yıl biterken baktım, liste bile yapmamışım. Sadece 50 kitap okuma mücadelesine girmişim, 46 adet ile seneyi bitireceğim. Hmm fena değil. Son 80 günde 80 şükür vesilesi ile hayatıma olumlama getireceğim demişim, bugün son on adetlik liste ile bunu da tamamlayacağım. Başka? Yok.
Sanırım "wish list" kavramını hayatımdan çıkarıp "challenge" kavramına yoğunlaşmalıyım. Demek ki mücadele hedefim olmadan dilek listeleri dilek olarak kalıyor...
Geçen yıl biterken baktım, liste bile yapmamışım. Sadece 50 kitap okuma mücadelesine girmişim, 46 adet ile seneyi bitireceğim. Hmm fena değil. Son 80 günde 80 şükür vesilesi ile hayatıma olumlama getireceğim demişim, bugün son on adetlik liste ile bunu da tamamlayacağım. Başka? Yok.
Sanırım "wish list" kavramını hayatımdan çıkarıp "challenge" kavramına yoğunlaşmalıyım. Demek ki mücadele hedefim olmadan dilek listeleri dilek olarak kalıyor...
21 Kasım 2014 Cuma
Mazhar
Küçüktüm,
Arca kadardım sanırım… “Mazhar’la evleneceğim” diyordum. Büyüyünce Mazhar’la
evlenecektim. Evli çoluklu çocuklu babam yaşında koca adam olmasının benim
nazarımda bir ehemmiyeti yoktu. Özkan ve Uğur da bize akşam oturmasına
gelebilirlerdi. Ama ben Mazhar’la evlenecektim. O yaşta kız çocukları
babalarıyla evlenmek isterler ya benimki de o psikoloji herhalde. Oyuncak
gitarım vardı ve aynı onlarınki gibi bol kesim bir pantolonum, tüm gün
didaydidaydayyy şarkısını ezberlemiştim, MFÖ’nün dördüncü üyesi bendim ama onlar bile bilmiyordu bunu.
24 Eylül 2014 Çarşamba
Ne kadar adaletsiz değil mi? BİR BİRA DAHA LÜTFEN!
Bugün bir
takside kahverengi (burada siyah daha havalı dururdu ama gözlüklerim kahverengi) kalın camlı gözlüklerimin ardında ağladım. Öylesine boş boş
ağladım. O anda ne düşünmekte olduğumu gayet iyi hatırlıyorum. Hayatıma dokunan
kadınların lafları dönüp duruyordu kafamda.
19 Eylül 2014 Cuma
Daha çok belgesel izlemeliyim
Geçen akşam erkenden sızmışım, daha doğrusu İlker bir ara balkona çıktı, bir kanepede ben bir kanepede Arca güya sohbet ediyorduk, sonra ne oldu anlamadım, uyuyakalmışız. İlker'in balkondan içeri girdiği ve her ikimizi uyur halde gördüğü andaki surat ifadesini görebilmek için o an orada bir kamera olmasını nasıl da isterdim. İlker Arca’yı yatağına yatırmış, beni dürtmüş, bir iki silkinmeye çalışmışım yok olmamış, gitmiş yatağıma yatmışım. Artık nasıl yorulduysam.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)