Yazılarımın
seyrekleştiğini düşünenler yanılmıyorlar. Hayat yorgunu hissediyor insan bazen
ve elini, eteğini, paçasını ve her şeyini çekiyor hayattan. Eh serde ayrıklık
var, bir çemberin içinde yer alamıyorsun diğerleri gibi, ötekilik baki.
22 Ağustos 2016 Pazartesi
19 Ağustos 2016 Cuma
Dumur diyalog #160
Arca, Duru ve Yeliz denizden dönerken Ege üniversitesi kampının önünden geçerler.
D: Burası ne için kullanılıyor?
Y: biz çocukken sadece öğrenciler gelirdi bu kampa. İzmir'den otobüslerle öğrencileri getirirlerdi, on gün kadar kalır, tatil yaparlardı. Şimdi pek öğrenci gelmiyor galiba, personel aileleri geliyor.
A: Nasıl yani öğrenciler anne babaları olmadan mı geliyordu?
Y: Evet arkadaşlarıyla tatil yapıyorlardı.
A: Ne saçma şey! İnsan hiç annesiz babasız tatil yapar mı, hıh!
D: Burası ne için kullanılıyor?
Y: biz çocukken sadece öğrenciler gelirdi bu kampa. İzmir'den otobüslerle öğrencileri getirirlerdi, on gün kadar kalır, tatil yaparlardı. Şimdi pek öğrenci gelmiyor galiba, personel aileleri geliyor.
A: Nasıl yani öğrenciler anne babaları olmadan mı geliyordu?
Y: Evet arkadaşlarıyla tatil yapıyorlardı.
A: Ne saçma şey! İnsan hiç annesiz babasız tatil yapar mı, hıh!
12 Ağustos 2016 Cuma
Çocukluğum
"Sanatçının Yolu" kitabı daha doğrusu kitabın en baba görevi olan sabah sayfaları sayesinde kendimle ilgili hiç bilmediğim noktalara ulaşıyorum. Genel olarak ruh halim çelişkili. Yani sürekli bir ikilemdeyim. Şöyle olsun ama böyle mi olsun. Analizden beynim mıncıklandı.
Daha fenası ortaya çıkardığım bazı düşüncelerimden utandığımı itiraf etmem gerekir. Olumlu baktığımı sandığım, ya da en azından olumsuz düşünmemeye çalıştığım birçok şeyde aslında çok kötü fikirlere sahip olduğum yazarken ortaya çıkıyor. Hayır, asla burada anlatmam, herkesin bir özeli var, o kadar da değil:)
Kendimle ilgili hoşlanmadıklarım kadar hatta daha fazla sevdiğim şeyler var. Özellikle çocuklukla ilgili. Geçen haftanın görevlerinden biri 8 yaşındaki halimizle ilgili sevdiğimiz şeylerdi. Ne çok madde yazdım listeye inanamazsın.
Daha fenası ortaya çıkardığım bazı düşüncelerimden utandığımı itiraf etmem gerekir. Olumlu baktığımı sandığım, ya da en azından olumsuz düşünmemeye çalıştığım birçok şeyde aslında çok kötü fikirlere sahip olduğum yazarken ortaya çıkıyor. Hayır, asla burada anlatmam, herkesin bir özeli var, o kadar da değil:)
Kendimle ilgili hoşlanmadıklarım kadar hatta daha fazla sevdiğim şeyler var. Özellikle çocuklukla ilgili. Geçen haftanın görevlerinden biri 8 yaşındaki halimizle ilgili sevdiğimiz şeylerdi. Ne çok madde yazdım listeye inanamazsın.
10 Ağustos 2016 Çarşamba
Neyse
Ruh halim karışık
dönemlerdeyim.
Beni tam olarak neyin
etkilediğinden de emin değilim, okuyamamak? Bak o benim dengemi bozdu.
Yaratıcılığıma zerre katkısı olduğuna inanmıyorum, bu sabahki sabah
sayfalarında yazara ağzıma ne gelirse yazdım. Kısıtlanmış olmak hoşuma gitmedi.
Önceki yazıdaki böğürmelerimde son derece samimiyim, sözlerimin de
arkasındayım. Hani bir şey olur, okuyamazsın, olur yani, işler yoğundur,
hastasındır, canın istemez, malum bizim gündem bazen bizi epey silkeliyor, ama
böyle bu hafta okumak yok koşulunu sevmedim. Rutinimin bozulması bana yeni kapılar
açmadı, beni daha da gerdi ve kilitledi.
6 Ağustos 2016 Cumartesi
Okuma Yoksunluğu "Sanatçının Yolu" Kitap yorumu
#okumakiptiladır diye bir hashtag vardır, şu son üç-dört gündür katıldığım kadar başka hiçbir zaman bu söyleme, bu kadar katılmamıştım. Arkadaş okuyamamak ne fena yav, kafayı yiyeceğim. Bundan sebep bloga sardım, yazık lan size! Ben şimdi ha boyna yazar kafanızı mikerim.
Zıııttt! tamam baştan alıyorum! Hani geçenlerde anlatmıştım, biz kitap kulübü kadınları, birbirimize kitaplar öneririz, hatta toplantılara getirir oku mutlaka deriz filan... Hah bizim Sıla, hani düş masalcısı, Sanatçının Yolu isimli kitabı okumamı salık verdi. Derhal sipariş ettim, elime geçer geçmez de okumaya başladım.
Bildiğiniz kitaplardan değil, baştan söyleyeyim. Yaratıcılığınızı geliştireceğini, sanatçı tıkanıklığı denen o kilitlenmişliği aşacağınızı vaat ediyor. Tamam buraya kadar bir kişisel gelişim kitabı ile baş başa olduğunuzu idrak edebiliyorsunuz, fakat işin aslı başka. Kitap 12 haftalık bir çalışma alıştırma kitabı aslında. Her hafta için görevleriniz var, sabah sayfalarınız ve hazırlamanız gereken raporlar var. Yani iş yükü ağır bir kitap.
Sıla önerdiyse, vazgeçmem, yan çizmem, denerim dedim ve hafta hafta uygulamaya başladım.
Zıııttt! tamam baştan alıyorum! Hani geçenlerde anlatmıştım, biz kitap kulübü kadınları, birbirimize kitaplar öneririz, hatta toplantılara getirir oku mutlaka deriz filan... Hah bizim Sıla, hani düş masalcısı, Sanatçının Yolu isimli kitabı okumamı salık verdi. Derhal sipariş ettim, elime geçer geçmez de okumaya başladım.
Bildiğiniz kitaplardan değil, baştan söyleyeyim. Yaratıcılığınızı geliştireceğini, sanatçı tıkanıklığı denen o kilitlenmişliği aşacağınızı vaat ediyor. Tamam buraya kadar bir kişisel gelişim kitabı ile baş başa olduğunuzu idrak edebiliyorsunuz, fakat işin aslı başka. Kitap 12 haftalık bir çalışma alıştırma kitabı aslında. Her hafta için görevleriniz var, sabah sayfalarınız ve hazırlamanız gereken raporlar var. Yani iş yükü ağır bir kitap.
Sıla önerdiyse, vazgeçmem, yan çizmem, denerim dedim ve hafta hafta uygulamaya başladım.
5 Ağustos 2016 Cuma
Çevrimdışı kalma hakkı
Fransa'daki yeni iş kanunu içeriğinde böyle bir hak varmış: Tatilde, mesai saati dışında çevrimdışı kalma hakkı. Yani tatile çıktın, maillerine bakmamak gibi, soruları, telefonları cevaplamamak gibi bir hakkın olacakmış. Vay be...
Geçenlerde bunu Gülçin'e anlatıyordum, "bizde de tatildeysen aramazlar, maillerine bakmazsın, zaten tatildeyken iş ile ilgilenirsen iyi gözle bakmazlar, tatil yap, kafanı boşalt, tazelenmiş olarak gel, derler" dedi. Demek medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar değilmiş, tatilin tam olarak anlamını bilirlermiş.
Biz?
2 Ağustos 2016 Salı
Kitap yorumu: Gülüşün ve Unutuşun Kitabı
Kitap
kulübü, şahane kadınların yanı sıra şahane kitaplarla tanışmama da vesile
oldu/oluyor. Sadece okumaya karar verdiklerimiz değil, bu kitaplar.
Kimi zaman ileride okuyacağımız
kitap listelerini konuşurken, ortaya çıkıyor. “hmm ilginçmiş, alayım ben bunu”
diyor, yazıyorsun şahsi okunacaklar listesine.
Kimi zaman “bunu okudum arkadaşlar,
kulüpte tartışılmaz ama çok keyifli döndürelim aramızda” diyerek toplantılara
getirdiğimiz kulüp harici kitaplar, oluyor.
Kimi zaman kulüp vesilesiyle bir
yazarla tanışıyor, bir kitabını tartışıyorsun, derken yazarı çok seviyor ve
diğer tüm kitaplarını da okuyorsun.
Senin kulüp haricinde okuduğun
kitapları takip eden arkadaşların, hemen öneriyor; “Yeliz sen fantastik
seversin, …. Getirdim, oku mutlaka!”
Kişisel gelişime merak sardığımı
fark edenler, evvelden okuyup faydalandıkları kitapları anlatıyorlar…
İşte böyle böyle genişliyorsun,
paylaşa paylaşa çoğaltıyorsun…
1 Ağustos 2016 Pazartesi
Bütün yazını yazlıkta geçiren biri olmak
Metro markette dolanırken
Crocs’ları gördük. İlker daha önce bana almak istemişti. Deniz terliğine
ihtiyacım var biliyor. Piyasaya göre epey ucuz ama yine de elim varmadı. Dedim
ki, hepi topu hafta sonları giyiyorum, şimdi dünya kadar para vermeye ne gerek
var, bütün yazımı yazlıkta geçiren biri olsaydım ama, mutlaka alırdım.
Bir anda “bütün yazımı
yazlıkta geçiren biri olmak” kulağıma müthiş iyi geldi. Sanki asla gerçek
olamayacak bir düş gibi. Düşünsene her hafta sonu haldur huldur gittiğin evde
en az iki üç ay yaşayacaksın. Evet yav yaşayacaksın!
28 Temmuz 2016 Perşembe
Özel okul ücretleri, hayat şartları vs...
Geçen akşam iş çıkışı İlker geldi, Arca yazlıktayken eve gidesimiz yok. O bit kadar boyuyla nasıl da dolduruyor evi, o yokken duvarlar üzerimize geliyor sanki.
Biraz Forum’da dolandık. Mothercare’de indirim varmış, adet olduğu üzere indirimden seneye giyebileceği bir şeyler var mı diye bakındık. Her şey bana pahalı geldi. Hem de indirimde! E, biz geçen yıla kadar en azından indirimde buradan alışveriş yapabiliyorduk? Ne ara bu kadar pahalı gelmeye başladı?
İlker'e demiştim ama, daha hafta başı maliyet çalışmaları yaparken üç yıl önceki projenin dosyalarını buldum, o vakitler dolar 1,80’miş, notlarımda görünce şok oldum, diye… Nasıl enflasyon yok? Mümkün mü olmaması? Kur artışı elbet her ürüne yansıyacak.
Neyse, elimiz boş çıktık dükkandan. Karnımızı da IKEA’dan ucuz yollu doyurup çay içmeye Zeynep’lere uğradık. Güller de geldi, balkonda muhabbetin dibi… Çaylar bitti, biralara devam edildi… Laf döndü dolaştı hayat şartlarına geldi.
26 Temmuz 2016 Salı
Kitap yorumu: Gökkuşağı Günleri
Okyanusun öte yakasında boylamasına bir ülke Şili.
Şili'yi çocukluğumun unutulmaz programı "7'den 77'ye"de Barış Manço'nun "bu ülkenin haritası böyle açılıyor" deyip boylamasına haritayı açtığı sahneyle hatırlıyorum. (Ne harika bir programdı bu arada, hala ekvator çizgisini anlattığı bölüm hatırımda.)
Şili'yi çocukluğumun unutulmaz programı "7'den 77'ye"de Barış Manço'nun "bu ülkenin haritası böyle açılıyor" deyip boylamasına haritayı açtığı sahneyle hatırlıyorum. (Ne harika bir programdı bu arada, hala ekvator çizgisini anlattığı bölüm hatırımda.)
19 Temmuz 2016 Salı
Uruguay mı Yunanistan mı?
Felaket gündemi bizim
gibi henüz çok içinde yaşamayan (allah da yaşatmasın) fakat her anını
iliklerine kadar hissedenler için hep aynı döngüde seyrediyor.
Rutin hayat => Bir bomba, bir eylem
haberi, ölen yüzlerce insan haberi => Her biri ile, her birinin
ailesiyle ölmek ama ölmeyi başaramadığı için kendini suçlamak => Binlerce satır haber, analiz okumak => Sosyal medyadaki ağır
söylemlere maruz kalmak => Hiçbir şeye konsantre
olamamak => Çocuğunun gözlerinin
içine bakıp “hayatıma devam etmeliyim” demek ve bir dizi içsel kişisel önlem
çabasına girmek (kitap okumak, alakasız komedi filmleri izlemek…) => Hayatı sıradan rutinine
çekmeye çalışmak => Rutin hayata dönmek
(tabii her olayda biraz daha eksilerek, biraz daha ruhumuzu yitirerek…)
Darbe girişimi, halkın
galeyana getirilmesi ve peşi sıra yaşananlardan sonra da benzer bir döngüye gireceğimi
düşünüyordum.
Ancak olmadı.
18 Temmuz 2016 Pazartesi
korku
Arca
anneanne, dede ve Duru’suyla birlikte Özdere’deydi. İlker, güzel deniz havasını
kaçırmak istemedi, arabayı bana bırakıp Çeşmeden balığa çıktı. Hafta sonunu o
balıkta ben annemlerde geçireceğim ve Pazar öğlen gibi Çeşme’ye geçeceğiz Arca’yla,
plan bu. İşten kaçarcasına çıktım ve hızlıca cücenin yanına vardım. Hazırdılar,
bisiklet turu yapılacaktı, acil hazırlanmalıydım. Tamam dedim, ama denize
gireceğim, bir girip çıkacağım. Giyindik yollandık sahile. Hareketli bir
sayfiyenin akşam saatleri. Güneş iyice inmiş, yürüyüş yapanlar, bisiklete
binenler, sandalyesini sahile atmış, akşam birası yudumlayanlar, sahil
cafelerinde hafiften başlayan akşam hareketlenmeleri, kamp yerinde yemek
hazırlıkları…
Bir sayfiyenin huzur
veren Cuma akşamı rutini…
15 Temmuz 2016 Cuma
Film önerisi: About Time
Hayatın sıradanlığının ne kadar değerli ve ne kadar büyük bir mutluluk kaynağı olduğunu bazen unutuyoruz. Günlük dertlerimiz içinde yoğurulup giderken, küçük anların değerinin farkına varamıyoruz. Dilimize dolanmış bir "farkındalık" meselesi var ya, kimi çok satan kitaplarda bıktırasıya kadar önümüze servis edilen "farkındalık" hani, işte oradaki gibi "bir meseleye aymak" değil farkındalık.
Farkındalık dediğin bir küçük anın, bir küçük huzur kaynağının bilincinde olmak...
Hayatta ıskaladığımız bu işte...
14 Temmuz 2016 Perşembe
Alışveriş sorunsalı
Giyim kuşam
ihtiyaçlarınızı nasıl tedarik edersiniz? Ben mümkünse hep internetten tedarik edeyim. Zira
geçen akşam yaşadığım indirim günleri AVM fiyaskosundan sonra daha da
mağazalara gitmem.
Tamam baştan alıyorum.
Her şey Arca’nın kankası
Poyraz’ın sünnet düğünü kararı ile başladı. (Sünnet düğünlerine olan muhalefetim hakkında burada fikir beyan etmeyeceğim, anasına bizzat düşüncelerimi aktardım.)
12 Temmuz 2016 Salı
Arca'nın tatil anıları
Gülçin’ce Gülçin, bizim
yazlıktan komşu, vallahi bak, bisikletle beş dakika:) Bayramda geleceğim
deyince, o göbeği canlı canlı görmek için ne yaptım ettim, çoluğu çocuğu sattım,
vardım yanına. Ne güzel sohbet ettik, ne tatlı bir salıncak keyfi yaptık…
Blogdan konuştuk. Zor dedik, uzun uzadıya yazamıyoruz, güzel resimler
koyamıyoruz artık diye dert yandık. Ve aslında blogların eskisinden daha
kıymetli olduğuna karar verdik. Yok ya sosyal medya dediğin mecra duygunu
anlatmaya yetmiyor ki… Bir de ben şahsen blog okumayı seviyorum ve blog yazmasa
da keyifle blog okuyanlar olduğunu biliyorum, bu da beni çok mutlu ediyor.
Bir de anılar… Yıllar
önce yazdıklarıma bir yorum aldığımda, sayfa sayfa eskiye dönmek çok keyifli… Neler
yazmış, neler paylaşmışım, nasıl bir emek… Gülçin bana iyi ki yazmışsın diyor
(hafta hafta gebelik, ay ay Arca bebek gelişimi:))) şimdi dönüp okuduğumda
birilerine bir faydam olduğunu hissetmek bile yeter…
İşte bu sebepten tam da
Arca’nın resmi yaz tatili başlayalı bir ay olmuşken, yine benzer bir anı
derleme yazısı ile karşınızdayım sayın blogseverler:) Maksat yıllar sonrasına
hatırlanası anılar bırakmak…
1 Temmuz 2016 Cuma
#kısa : Tam toparlayacağım...
Öncelikle yorumlara ve emaillere her şeye en çok da orada bir yerlerde yazdıklarımı okuyan ve orada olduklarını hissettiren herkese, hepinize teşekkürler, iyi ki varsınız. İyi ki...
Düştüğün yerden kalkmaya çalışıyorsun ama olaylara en uzak olanımızın bile takati yok. Çünkü biliyoruz ki bugün uzak olabilirsin, yarın o bombalardan birinin sana isabet etmeyeceğinin garantisi yok.
Bayram öncesi işleri toparlamaya çalışıyorum, tek derdim, tatil süresince telefon mail trafiğiyle uğraşmak zorunda kalmadan kafamı dinlemek. Bu boğuşma gündemin biraz uzağına düşmek için iyi bile geliyor. Ama sonra Çin'deki arkadaşlardan bir mesaj geliyor, taziye mesajı... Boğazıma bir yumru oturuyor. Çok uzaktalar ve beni işle ilgili bazen geriyorlar ama küçük insanlara sarılmak istiyorum o an...
Düştüğün yerden kalkmaya çalışıyorsun ama olaylara en uzak olanımızın bile takati yok. Çünkü biliyoruz ki bugün uzak olabilirsin, yarın o bombalardan birinin sana isabet etmeyeceğinin garantisi yok.
Bayram öncesi işleri toparlamaya çalışıyorum, tek derdim, tatil süresince telefon mail trafiğiyle uğraşmak zorunda kalmadan kafamı dinlemek. Bu boğuşma gündemin biraz uzağına düşmek için iyi bile geliyor. Ama sonra Çin'deki arkadaşlardan bir mesaj geliyor, taziye mesajı... Boğazıma bir yumru oturuyor. Çok uzaktalar ve beni işle ilgili bazen geriyorlar ama küçük insanlara sarılmak istiyorum o an...
29 Haziran 2016 Çarşamba
Kabus
Kabus gibi bir gündü. Sabahına keyifli uyanmış olmam, başıma gelen her kötü şeyi daha da felaket hissettiriyordu. Öyle işte, en neşeli anlarımız, hızlıca en incinebilir anlarımıza dönüşebiliyor.
Sabah neşeliydim çünkü güzel rüyalar görmüştüm. Anneannemin bize bıraktığı bir çuval altını paylaşıyorduk, nasıl da gerçekti, Allah hayra çıkarsın diyerek yola çıktım. Ofiste de keyifsiz değildim, işlerimi planladığım gibi yoluna koyabilirsem güzel bir dokuz günlük tatil ayarlaması bile yapmıştım, motivasyon tavan. Arca ile konuştum, yazlığa gelirken orgunu getirmemi istiyordu. Hay hay... Bir de listeye ipad ekleyebilir miydim? Eyvallah...
Sabah neşeliydim çünkü güzel rüyalar görmüştüm. Anneannemin bize bıraktığı bir çuval altını paylaşıyorduk, nasıl da gerçekti, Allah hayra çıkarsın diyerek yola çıktım. Ofiste de keyifsiz değildim, işlerimi planladığım gibi yoluna koyabilirsem güzel bir dokuz günlük tatil ayarlaması bile yapmıştım, motivasyon tavan. Arca ile konuştum, yazlığa gelirken orgunu getirmemi istiyordu. Hay hay... Bir de listeye ipad ekleyebilir miydim? Eyvallah...
24 Haziran 2016 Cuma
Mükemmel olmamanın hediyeleri
Aynaya iyice
yaklaştım, başımı biraz eğdim ve röflelerimin dibinden ne kadar kumral saç
çıktığını görmeye çalıştım. Umduğumdan hızlı uzuyor saçlarım. Kuaför
koltuğundan nefret eden birisi için kötü bir özellik. Yine en az iki parmak
uzamış. Henüz karşıdan bakıldığında fark edilecek kadar değil ama yazı bu
kafayla atlatabileceğimi sanmıyorum. Tam gözümü aynadan ayırıyordum ki, onu
gördüm. Beyaz tel. Tek bir tane. Mağrur ve dimdik saç derimden fırlamış. Başta
muhterem olmak üzere, yaşıtlarımın saçları beyazlayalı çok oluyor. Ama bu ırsi
bir şey annem de babam da o beyaz saç olayına çok geç girdiler. Annemin
beyazları hala röfle gibi durur. Madam sarı kafa:) Bu sebepten henüz
beklemiyordum, sürpriz oldu.
23 Haziran 2016 Perşembe
Kaybolmak ve bulmak üzerine
Bir ara doktor olmak istiyordum, kan tutan, küçük bir kesikte bayılan biri için
ilginç bir seçim. Ama sanırım bizim yazlığın yakınındaki üniversite yaz kampına
gelenlere duyduğum derin hayranlıktı buna sebep. Annem boğulma tehlikesi
atlattığında tıp öğrencileri yardım etmişti. Allahım ne kadar önemliydiler
gözümde. Bir de sanırım ablamın arkadaşlarından tıp okuyanları gözüme
kestirmiştim. Hiç bilmiyorum. Tıp fakültesine girmek için fen lisesi okuyayım
bari dedim. Allahtan o dönem doktorluğun bana uzak olduğunu fark ettim.
21 Haziran 2016 Salı
Paça
Sabahları umumiyetle metronun ikinci vagonuna denk gelirim, getiririm. Denk gelirim çünkü çoğu zaman yürüyen merdivenlerden koşar adım inip yetiştiğimde, kapılar kapanmadan hemen önce o vagon denk geliyor. Ayrıca denk de getiririm çünkü indiğimde Bornova’dan aktarma otobüsleri tarafına çıkan merdivenlere en yakın vagondur, ikinci vagon.
O vagonun benim gibi müdavimleri var. Mesela esmer, tombul, ergen oğlan. Gece bebe beşiği mi sallıyor bilinmez, sürekli uyur, arada silkinir uyanır, gözler küçücük bakınır tekrar dalar uykuya, Bornova’ya kadar da kıpırdamaz. Yani ayaktaysan onun dibinde konuşlanman faydasız, o uyur sen ayaktayken tamamlarsınız yolculuğu.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)