24 Mayıs 2012 Perşembe

Makarnayı neden en güzel ben yapıyorum?

Çünkü Arca makarnayı sadece benim yaptığımı sanıyor:) Çorba, et, pilav, sulu yemek... Bunları hep Nadire abla yapıyor sabahtan ama makarna dediğin taze olcak.Bir de İlker'den isteyince bilmiyorum cevabını alıyor. Sonuç : Yeliz the makarna queen:)

özgürlük, kime göre neye göre?

Anne baba arasındaki ikilemden çocuklar ve disiplinsizlik beslenir. Sen kocanla birbirini yerken cüceler isyan bayrağını eline alıverir.

Biz İlker’le umumiyetle birbirimizi kollarız. Cüce de yalnız kalır. Bu yüzden ikinci çocuğu düşünmüyoruz, eşitlenmesinler diye:P Böyle de bencil bir çiftiz.

Ama bazen bizim gibi müttefiklerin bile fikir ayrılığına düştüğü oluyor.

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Adamı böyle döt ederler!

Arca bir ara tuvalet eğitimi almakta olan arkadaşlarına özenip ılık ılık salıyordu çişleri. Ulen başa döndük, “tüh Allah kahretsin” derken, şimdi de yeni icatlar çıktı.

Arca’nın sınıfında kendilerinden epey küçük bir arkadaşları var, Yasemin. 18-20 aylık filan. İnanılmaz tatlı bir çocuk. Önce bizim canavarlar zarar veriyor mu acaba dedim, öğretmenleri “çok kolluyorlar, koruyorlar Yasemin’i” dedi. Acayip sevindim. Farklı yaşlardaki çocuklarla bir arada olmaları çok güzel bence. Bir de fark ediyorum ki Yasemin sınıfa katıldığından beri Arca, hemen hemen aynı aylarda olan Poyraz’la oyunlarında daha dikkatli davranır oldu. Şahane, değil mi? Evladım küçükleri koruyor kolluyor, diye sevinirken bu işin yan etkilerini hiç düşünmemiştim.

22 Mayıs 2012 Salı

Ortadoğu ve Balkanların en hızlı pazar alışverişi


Tabii ki fotoğraf çekmek filan yok!
kaynak için (*)
 "Günün çorbası", hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak 15 dakikada evet yanlış okumadın yavrım,15 dakikada haftalık pazar alıverişini nasıl tamamlandığına dair ipuçlarını paylaşacak.

Allah cümlemizi “farkındalık” illetinden korusun! Amin!


Vaktiyle Bacılar! Analar ! toplaşın, mühim izahatlarım var!" derslerime iştirak etmiş analar bacılar benimle empati kuracaklardır. Zira “farkındalığın” karanlık yüzüyle baş başayım.  

Uzatmadan anlatıyorum...

Bu hafta sonu çok acı bir gerçeğin farkına vardım. Farkına vardığımdan beridir de kendimden hiç hoşnut değilim. Farkındalığın artması işte böyle yan etkilerini de beraberinde getiriyor.

21 Mayıs 2012 Pazartesi

İçimde kalmasın

Kalmasın vallaha çatlarım.

Dün akşam her zamanki gibi amaçsızca açık TV'ye gözüm takıldı. Amaçsız çünkü kimse bir şey izlemiyor ama TV açık? Niye ki?

Ben bizim evden alışkınım aslında, sabah açılırdı televizyon. "ses olsun" diye. Ama annemin eli hep işteydi. Kulağı TV'de. Yalan rüzgarındaki seslendirme sanatçısı değişince annemin nevri dönerdi. Hiç bakmamış ki ekrana. İlker de çok farklı değil, elinde iphone onu bunu karıştırıp duruyor ama televizyon açık. Neyse blog köşelerinde muhterem kocamı çekiştirecek değilim, zira farklıyız kardeşim.

Arca'yı çekirdek aileden çıkarma procesi Vol.2, sanal paylaşımın dibi ... vesaire

Yazlık her geçen gün keyifli bir yer oluyor...

Orada geçirdiğimiz vakit her hafta sonu biraz daha uzuyor.

Arca'yı çekirdek aileden çıkarma procesi tam gaz devam. Babanne hafta sonu şirketin organizasyonunda olduğumuz sırada Arca'yı yazlığa getirmeyi teklif etti.

19 Mayıs 2012 Cumartesi

an itibariyle...

Efes fıçının yanına iç fındığı katık ettim.
Bundan sonra "kilo almışım bık bık bık " söylemlerime "hadi len!!" demek serbest, hakettim ben bunu.

18 Mayıs 2012 Cuma

İskender sonunda

İskender’e daha okumadan b.k atmıştım. Okumamıştım da. Ama okuyacaktım. Pek popüler kitapları sonraya saklamak gibi bir huyum var. Çok merak etmiyorsam bekleyebilir. İskender’i yaza saklamıştım ama dayanamadım, uzun yolculukta yedek kitapların arasına aldım. Elif Şafak benim için şimdiye kadar sadece “Aşk”tı. Artık “İskender”. Bazı insanlar ekrandan okunamaz mesela, onların kitabını alıp eline okuman lazım. Elif Şafak da gazeteden okunmuyor anladım, elinde kitabı olacak.

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Okulda sergi, anneler günü vesaire...

Trafik ışıklarında durduğum zaman iyi ki fotoğrafını çekmişim zira akşama kadar kelebekler elimde kaldı :) Arca'nın anneler günü hediyelerinden bir tanesi bu, okulda yaptığı hediye.

Verecekleri zaman acayip heyecanlandım, mini eteğimle (yaşlandıkça etek boylarım kısalır oldu:P) elimde kocaman fotoğraf makinesi ve fuardan beri ağrıyan dizimle diz çöktüm. Tek evladım kollarıma atlayacak, "anneler günün kutlu olsun annem" diyecek, bu muhteşem sahneye tanıklık edenler gözyaşlarına hakim olamayacaktı. Evet, gözümde canlandırdığım sahne buydu.
 

15 Mayıs 2012 Salı

Makarna en iyi çocuk bakıcısıdır.

Öyledir. En azından Arca için. Koy bir tencere makarnayı, git ne işin varsa yap.

İlk söylediği kelimelerden biri "makka" idi. Bkz. yaklaşık iki yıl önce çekilmiş bir makarna videosu...

14 Mayıs 2012 Pazartesi

dumur diyalog #53

Model grubu için;

“Bazı model kızlar şarkı söylüyor, modelin şarkısını aç babam!”

12 Mayıs 2012 Cumartesi

Tam zamanında!

Sabah Alsancak'taydık. Nil'in tavsiye ettiği atletlerden alıp Tea&Pot'a uğradık.
Cüce hapşırıyordu, burnu sümüklü.
İyi ki oyalanmamışız, tam zamanında kaçmışız...

An itibariyle...

11 Mayıs 2012 Cuma

Balkon

Mini etek İzmir’in yerel kıyafetiyse (yalan dünya:P) , balkon da folklorunun önemli bir parçasıdır.

10 Mayıs 2012 Perşembe

Azmin kitabını yazıyorum şerefsizim

Demiştim ya bu herif uyumuyor, dalacağım kendisine… Evet daldım. Hemen despot anne mode on yaptım. Bak en başarılı olduğum konu, demek içimde var despotluk. Anlattım güzel güzel, bak evladım kitap okuduktan sonra ben yanında oturacağım sen uyuyacaksın, hani okuldaki gibi.

Yemedi tabii.

Bundan sonrası fiziksel darp, psikolojik şiddet, vicdan sömürüsü, “bak travma geçiririm, manyak olurum” sinyalleri, trajedi, komedi, anarşizm içerikli bir filme dönüştü.

Hurried Child Sendromu = Acele ettirilen çocuklar

Acele işe şeytan karışır
Acele giden ecele gider

Benim gibi telaşe memurlarını biraz sakinleştirmek için atalarımız tarafından söylenmiş, pek sevilmiş, bugüne kadar gelmiş sözler. Bir de bizim zamanımızda “Acele işe, ben de işeyeceğim” geyiği vardı değil mi? Evet biliyorum iğrencim:P

Geçtiğimiz günlerde İzmirli anneler mail grubunda tartışılan konu başlığını görünce evden çıkmazdan önceki “hadi hadi”lerden bahsedilecek sanmıştım. Meğer bambaşka bir şeymiş.

Hurried Child sendromu

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Arca’yı çekirdek aileden çıkarma procesi Vol.1

Biz İzmir’in nimetlerinden katiyen faydalanmıyoruz. Katiyen!


Kabuğu pek sert bir çekirdek aileyiz. Yanı başımızdaki ailelerimize Arca’yı teslim edip birkaç saatliğine ya da birkaç günlüğüne baş başa kalamıyoruz. Hep bir bahanemiz oldu. Yok dişiydi yok çişiydi, yok ağlardı yok düzeni bozulurdu.

Arca'nın başka çevrelerde olmaya, onu seven akrabaları ile yeni deneyimler kazanmaya ihtiyacı var desem de inanma, asıl bizim biraz düdükten nefes almaya ihtiyacımız var:P

8 Mayıs 2012 Salı

"Arca, oğlum, senin annen bir salaktı..." Vol.11

İlker geçen hafta doğum günüm dolayısıyla İstanbul’a geldi. Eski günlerin hatırına İstiklal’de kol kola gezdik, güzel öğrencilik yıllarımızı yad ettik. Derken bir binanın önünde durduk. Başladık engin mimari bilgilerimizi konuşturmaya. “Vay be!! Nasıl güzel restore etmişler, bak gördün mü, çok şık olmuş. Hmm neymiş bu otel mi?” … “yok yok cafeler var baksana”.. “AVM galiba?” … “aman Demirören’i de hiç sevmem ama bak adam ne güzel yapmış işte, takdir edeceksin” … “ya ya… bak bu caddedeki bütün binaları böyle yapsalar ne iyi olur”

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Geldik şanlı analık tarihimin en çetrefili savaşına

Yok anam terrible 2 horrible 3 fucking 4 diye başlamayacağım. Çünkü bu savaş zamansız... Yıllar geçtikçe şarap gibi yıllanıyor, katiyen bitmiyor. Her dönem ayrı bir tat ayrı bir sefer. Haçlı seferleri mübarek.

Uyku be ya uyku!


Bebelerin uyuması dedin mi, bizim internet analarında iki ana görüş hakimdir.

5 Mayıs 2012 Cumartesi

"küçük" deyip geçme!

Hangi rakının daha güzel olduğunu sormak için neredeyse İlker'i arayacaktık. İnsanın rakı kültürü olmayınca.... yaş üzüm mü ne? hah işte ondan bi küçük, iki kadın ... asmalımescitte ... bi küçük diyorum bitti!

"küçük" deyip geçme küçümseme! Rakı geçmişim birkaç kadehle sınırlıdır. Tuba'nın da öyle... Ama dün gece vurduk şişenin dibine. Küçük bir şişe ama bizim için büyük bir adım. Dün anladım ki kavun beyaz peynir rakı üçlüsü çok can kardeşmiş. Aynı bizim gibi:) Bize arkadaş oldular, bitiremeyiz dedik, paket yaptırır eve götürürüz dedik, derken bir baktık bitirmişiz.

Rakıdan sebep, saatler gece ikiyi gösterirken THY çağrı merkezini epeyce güldürdüm kanımca:) Benim kaydı dinler dinler gülerler artık.

4 Mayıs 2012 Cuma

Bizden geçmiş

Fuar dediğin... bizden geçmiş. Daha ilk günü öğlen olmadan yorulmuştuk:)
Hep derim gençlerin önünü açmalı!

Açmak deyince.. Fermuar iki milimetre açtım. Hani etek noldu diye merak edenlere durum raporu vereyim dedim. Her allahın akşamı tabiri caizse öküz gibi yer de bir de alkolun dibine vurursan olacağı bu! Kebapçıda çimçimlenen Çinli misafirlerin önünde kalan etleri kendi tabağıma alasım geldi. Kadir bilmezler! Bunların önüne koyacaksın tavuk ayağını zıkkımlansınlar, kebap senin neyine! İçli köfteye "no" diyen insanla aynı masaya oturdum yav! Öküz gibi yediğimi onlar da fark etmiş olacak, "bu kadar küçük bir kadın için sağlam iştahım olduğunu" tespit etmişler. Sen beni gençken görecektin.

3 Mayıs 2012 Perşembe

NEDEN! NEDEN! NEDEN!

 Kitap okumak artık bir işkence. Epeydir uyku öncesi okunacak kitap adedini ikiye düşürmüştüm. Son zamanlarda baktım hiç kitap seçiminde rol oynamıyor, kitap sayısı konusunda dakikalar süren pazarlıklara girmiyor. Ben ne seçersem tamam diyor. Bu işte bir pislik olduğunu anlamalıydım, neyse ki anlamam uzun sürmedi.

Yıllardır hiç soru sormadan dinlediği kitaplar bir anda sihirli “neden” sorusuyla yepyeni bir eğlence kaynağına dönüşmüştü. Zira ne seçersem seçeyim, sonuç hep aynıydı, hemen her cümle “neden?” sorusu ile bölünüyordu.

Kitap okuma süresi yine aynı niye adedi arttırsın ki?

Altta kalmamalıyım, yeni bir kanun hükmünde kararname ile uyku öncesi kitap sayısını teke düşürmeliyim, en azından “neden?”ler tükeninceye kadar.

Halbuki ben artık “neden”lere hazırlıklıydım. Donanımlıydım.

2 Mayıs 2012 Çarşamba

sahi bugun benim yasgunumdu:)

fuar oncesi kendin pisir kendin yecide surpriz pasta kesiminin ardindan tarihi otelime giris yaptim. musterilerine olan duyarliliklarina hayranim:)-bkz foto
yarin ilker geliyor bi sefer de onunla kutlama:) eh insan omrunde bi sefer 34 yaziyla otuz dort yasina giriyor:) ilkere sorsan 35. pis!! o haftaya 35 olacak olabilir ben onumuzdeki bes sene daha yirmi dokuzum. babam gencligini bu formule borclu: elliyi gecmeden yasi icin kirki telaffuz etmedi. takvimler 59?gosterirken o 49 yasindayim diyordu. simdi sor 59 der:)

bundan sonra 29 anam yersen:))

1 Mayıs 2012 Salı

1 günde 1 kilo verdiren diyet

“40 kiloyum 168 boy ve 5. Sınıfa gidiyorum. Günde 3 litre su içtim sadece 1 kilo verdim, bir de bisiklet sürdüm ama…”



“Ya ben 172 boyundayım 62 kilo çok mu?”


“14 yaşındayım, 164 boyundayım ve 54 kiloyum – biliyorum korkunç !- üç gün içinde 50 kilo olmak istiyorum. Ne yapabilirim?”


….

Bunlar aklımda kalanlar. Bir diyet sitesinin yorumlarında okudum, şok oldum! (Ne işin vardı diyet sitesinde diye soran şahıs; hayır bir şey kaçırmadın yavrım, yazının sonunu oku, flashback yapacağım)

30 Nisan 2012 Pazartesi

Beni habersiz bırakma

Çağımızın korkulu rüyası “bihaber olmak”. Aman habersiz kalmayalım.

Hani şu sigaraların üzerine “öldürür!” “kanser yapar!” filan yazıyorlar ya, hah onun yerine “habersiz kalırsın”, “facebook’una halel gelir” “twitter hesabın hack’lenir” filan yazsalar daha etkili olur şerefsizim. Ha “iktidarsız olursun” mesajını sollar mı bilemem ama bir caydırıcılığı olacağı kesin!

Şaka bir yana, sosyal medyanın çıkış noktası bu kanımca. İnsanoğlunun “haber alabilmenin keyfi” kodlu genlerine gönderme yapıyor ve sinyaller anında yerini buluyor. Bir defa haber almanın, bilgilenmenin tadını alan bünye bu illetten katiyen kurtulamıyor. Eh işin içine bir de merak girdi mi…

Ateş eden şey

Arca "tabanca, tüfek, silah" kelimelerini bilmiyor. Yok yav şişinmek için söylemiyorum, benim evladım pek masum, terbiyeli, hiç öyle vurdulu kırdılı şeylerle işi olmaz şeklinde bıkbıklayacak değilim. Sadece "bak bu silah, bu tabanca, bu 38 lik bu kalaşnikof" filan diye detaya girmedik, anlatmadık, görmezden bilmezden geldik silahları. Su tabancası bile almadık, su pompası aldık. Bir nevi "mesaj vermeyelim" kaygısındayız.

28 Nisan 2012 Cumartesi

Var bir gudubetlik!

Haftaya İstanbul’a fuara gideceğim, fark ettim ki beni unutmuşlar. Benim gibi kadın unutulur mu be! Otel yok, uçak yok, kaldım ortada. Madem unuttunuz gelmeyeyim o zaman dedim, yemedi! Eh madem unuttunuz ve madem geliyorum, o halde bari WOW’da bir oda ayarlayıverin, dedim, hiç yemedi.


Günlerdir yana yakıla otel arıyorum. Merter tarafı iptal. Taksim’e yöneldim mecburen. Fiyatlar uçmuş, fuar zamanı son günler… Normal. Bakalım, Beyoğlu'nda kalacağım bu gidişle. Parkta da yatıracak halleri yok ya, buluruz elbet.

27 Nisan 2012 Cuma

D.I.Y.* senin neyine sen anca D.I.** yavrım!

* : D.I.Y. Do it yourself (Türkçe meali "elin armut mu topluyor, bir dünya para vereceğine kendin yap!")
** : D.Y. Do yourself (Türkçe meaili kendini yap! daha da derine girmeyeyim, Türkçe dediğin lastik bir dil her yere uzanır)

D.I.Y. olayına merak saldığımdan beridir, evdeki her atıl eşya potansiyel bir D.I.Y. malzemesine dönüşüyor.

Babamla annemin şarapla arası hiç olmadı, onlar direkt rakı takılırlar. Dolayısı ile bizim evde hiç şişe mantarı olmadı. Bu detay önemliydi çünkü ilkokulda fen bilgisi deneylerinin bir kısmında mantar kullanılırdı ve ben bulamadıkça deli olurdum.

26 Nisan 2012 Perşembe

Çocuğuna sinirlenmemek için dahiyane yöntem duymak isteyen buraya

Çocuğunuza zaman zaman kızdığınız oluyor mu?
İçinizden bağırmak geldiği ve hatta avaz avaz bağırdığınız?
Peki arada çok sinirlendiğinizde şöyle bir omuzlarından sarsıp kendine getirmek istediğiniz?

" Yok olmuyor benim içimden hiç çocuğuma kızmak gelmiyor" diyene öyle bir okkalı “HADİ LEN!!” derim ki feleğini şaşırır!

Olur kardeşim olur güzel annem, olmuyorsa insan değilsin! Hani "insan değilsin" derken "olamazsın" anlamında söylüyorum. Ya sinirlerin alınmıştır ya sakinleştirici yutuyorsundur ya da meleksindir de kanatların yoktur.

Günün çorbası hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak engin (!) tecrübelerini, birikimlerini, dahiyane fikirlerini paylaşıyor! “Okumadım, görmedim” diyeni ve engin bilgileri es geçeni, uygulamayanı çok pis tepelerim!

Heyecan doruğa çıktı mı? Ne yaptığımı, sinirlerimin bir anda nasıl yatıştığını söyleyeyim mi?

25 Nisan 2012 Çarşamba

Montessori'yi sevmek için çok geçerli bir sebebim var

Çocuğu bir birey olarak gördüğü için mi?
Yoksa hani o, çocuğun hayatını kolaylaştırıcı oda düzeni için mi?
Çocuğum dahi (!) olsun diye mi? Harika çocuk yetiştirmek için mi?
Yoksa blogta montici geyiği yapmak için mi?

Hayır ! Yani evet tabii hepsi kulağa çok geliyor. Ama benim derdim başka.

Montessori ile ilgili ilk okumaya başladığımda ne pembe kule, ne kahverengi basamaklar ne de kulplu silindirler cazip gelmişti bana. Aktivitelerin hepsini okudum, ama hemen hemen hiç birini uygulamadım. Hayatın içine yedirilmeden bir takım öğretilerin, aktivitelerin “dostlar alışverişte görsün”den farkı olmadığına inanıyorum.
(Diyorum ama benim de numunelik bir “dostlar alışverişte görsün” aktivite postum var, bkz. Sürpriz sepeti )
Dedim ya derdim başka.

Dumur diyalog #52

Y: Arca sana çok sevdiğin bir yemek yaptım.
A: ne yaptın?
Y: Tahmin et bakalım?

24 Nisan 2012 Salı

Top ten count down Vol.2 - yorumlardan derlemeler

Annemin doğum günü şerefine toplum içinde söylenebilen veciz sözlerini derlemiş, top ten count down yapmıştım. Nefis yorumlar geldi. Aralarında benim atladıklarım var, bayıldım.

Yorum bırakanların yüksek müsaadeleriyle buraya alıyorum,

-Ustune bir sey giy - ayaginda yine corap yok: kesinlikle bir de terlik, bizde terlik de önemlidir. Duvardan duvara halı kaplıyken bile terlik giyilirdi, giymeyince "raptiye batar" derdi, ben de dalga geçerdim, bir gün cidden battı. Sırf haklı çıkmak için mi koymuştu o raptiyeyi acaba? Hala soru işareti:)

- Odani topla : Evet ya bunu nasıl unuttum. Hala dağınık bir insanımdır, o kadından benim gibi biri nasıl çıktı hala bilmiyorum.

Duru bizdeydi

Arca tam bir bayram yaptı. En son ben Çin'deyken görüşmüşlerdi. Üç gün boyunca Duru'nun gelişini bekledi. Ona göstereceği oyuncakları, hangilerini vereceğini, hangilerini saklayacağını.

23 Nisan 2012 Pazartesi

Renklerin cinsiyetinden (?) haberi varmış:(

Migros oyuncak çılgınlığı yaptı, kıyısından yakalayabildim. Sanal marketten alışveriş yapmak güzel ve kolay ama akşama sana getirinceye kadar stokları bitiyor. Nitekim oyun hamuru malzemeleri eksik geldi. Ama millet henüz yazlık oyuncaklara akıl erdirememiş olacak, açık hava oyuncaklarının hepsi geldi.

Biri de bu scooter. Geçen yıl Tuna'nınkini denemişti, dengeli oluşu da benim hoşuma gitmişti, 24 liraya bulunca aldım. Tabii stok sıkıntısı olunca bizimki pembe çıkmış. Bence sakıncası yok, çünkü biliyorum ki Arca için de sakıncası yok.

20 Nisan 2012 Cuma

"You’ve got mail!" ve bahar zırvalamaları

Ne tatlı bir filmdi değil mi?


İlker’le üniversitedeydik izlediğimizde. Çok sevmiştik. Sonra da ne zaman rastlasam izledim. Özellikle o metroda kelebeğin şaşkın şaşkın uçuşunu aynı şaşkınlıkla seyreden Meg Ryan’ın kocaman gülümsemesinin olduğu sahne. Galiba tek aklımda kalan bu. Bir de köşedeki dükkan…

19 Nisan 2012 Perşembe

Biri Arca’ya “anne-çocuk” sözünün önemini anlatmalı! Çok ciddiyim!

Bizim İlker’le çok önemli bir sözümüz vardı eskiden, “sevgili sözü”. Hani inandığın dinin kutsal kitabına el bassan bu kadar geçerli olmaz. Sevgili sözü verdin mi, dönüşü yok. Çok çok kötü bir şey! Öyle bir dırdır yaparım ki hayatından nefret edersin.

Çocukça değil mi? Olsun biz de çocuktuk eskiden.

Bunu Arca’ya anlattım. Ne kadar önemli olduğunu, verilen sözlerin mutlaka tutulması gerektiğini. “Anne-çocuk sözü” adını verdik bu söze. Çok önemli konularda “anne-çocuk sözü” verildi mi, tutulur.

Çarçur etmeyeceksin ama bu sözü, sadece çok çok gerektiğinde kullanacaksın ki anlamı olsun.

Mesela…

18 Nisan 2012 Çarşamba

TOP TEN COUNT DOWN!

Annemin gün yüzü görmemiş çok acayip bir vecize dağarcığı vardır. Acayip diyorum çünkü kendisine bak, Lady Diana kılıklı bir kadın (cidden rahmetliye çok benzerdi) ama ağzını bir açtı mı, biri dublaj yapıyor sanırsın. Sözleri hem manidardır hem de cuk oturur. Afallarsın, düşünmeye sevk eder beynini, en nihayetinde anladığında o çoktan lafı gediğine koymuştur bile. (Bizim cücenin lafı gediğine koyma genleri ananeden geliyor kanımca:P)

17 Nisan 2012 Salı

EGOCAN

Tek gecede bitirerek kendi çapımda hızlı kitap okuma rekoruna imza attığım “Evrenden torpilim var” hakkında iki satır yazmasam ayıp olurdu.

Popüler olduğu dönemde uzak durduğum bir kitap. 138. Baskıyı görünce baskılara dayanamadım edindim ben de: )

Bir işin içine “öğreti” girdi mi iğreti oluyorum. “ihtiyacım yok yeterince gelişmiş bir kişiliğim” olayından ziyade kafi derecede ebeveyn eğitim kitabı hatmettikten sonra kişisel gelişim kitaplarına biraz mesafe koymak benimki.

Lafı gediğine koymakta üstüne yok

"Yavrucuğum" diyorsun, pek masum görünüyor gözüne ama iş laf sokmaya gelince senden benden cabbar!


Büyüyünce babasına neler alacağını sayıyor; “sana televizyon alacağım, araba alacağım, koltuk alacağım…”

Heyecanlanıyorum, “bana ne alacaksın Arca?” diye soruyorum. Laf pat diye yapıştırıyor; “sana bir şey almayacağım”.

16 Nisan 2012 Pazartesi

Ala-çin

Şehri otobüsün içinden izlemek harika…

Düzenli yollar, ilginç ağaçlar, japon güllerinden trotuar çitleri, bin bir çeşit bitki.

Hemen her yerde komünizmin disiplini hissediliyor. Dış mekanların düzeni ve güzelliği beklentiyi yükseltiyor ve kapıdan içeri adımını attığın an yumruk yemişe dönüyorsun.

Pislik içinde, en lüks lokanta bile. Çin’de en çok gördüğüm şey lokanta olduğu için rahatlıkla genelleme yapabilirim. Korkunç. Öyle ki yemek sırasında gördüğümüz şeyleri iştahımız kaçmasın diye grubun geri kalanına yemek bitinceye kadar anlatmama gibi sessiz bir anlaşmamız vardı.

Detaya giriyorum, uyarmadı deme!

15 Nisan 2012 Pazar

an itibariyle...

an itibariyle... migrostan 25% indirimli aldigim buzbag okuzgizu bogazkereyle sisenin dibini ararken...
acili semizotu salatasindan kalanlari olumsuzlestiriyorum lakin okuz gibi dikinmadan once resimlemek aklima hic gelmemisti.
an itibariyle ilker ilk 45 dakikanin bittigi anonsunu dinledi ve baska bir spor kanalina gecti.
an itibariyle arca oturdugu lazimliktan bana sesleniyor kakasi bitmis

12 Nisan 2012 Perşembe

bu gece son

Ya kusan damatların ya da yemeklerin fotoğrafını çektim, çünkü “ne gördün” desen bunlardan başka bir şey görmedim derim.


Grubun kadın olan yarısının ve diğer yarısının da karısının tembihi üzerine soluğu Kemeraltı’na benzer bir çarşıda aldık. Evet o yumuşakçalar menüsünü lüplettiğimiz ilk gündü. Çinli arkadaşımız bundan sonraki her gün yapacağı tembihlerini sıraladı; “çantalara dikkat, dükkana önce ben gireceğim, siz gözükmeyin, fiyatı geçirirler, pazarlıksız hiçbir şeye OK demek yok ve çantalara dikkat!”.

uzun zamandır görüşmediğin geveze dost

Cuma erkenden çıktım ofisten. Boğazında beyazlık görünce cücenin hafiften tırsma durumları ve doktor ziyareti. İyi haber, Arca’yı son gördüğünden beri gelişimini beğendi Bilent amcası. Yeay!!! Zaten girer girmez “ben yemelerimi çok çok yedim, 16 kilo oldum” demişti. Boy da uzamış, 1 metrelik bir cüce var artık bizim evde. Boğazdaki beyazlığı doktor da gördü ama teşhis için boğaz kültürü gerekiyordu. Yaklaşık bir saat, ikna, tehdit, gözyaşı, intikam… her şey yaşandı o laboratuarda. Sonuç? Bir şey yokmuş.Dötümden ter aktı, o da mı çıkmamış tahlilde?

11 Nisan 2012 Çarşamba

Çin'deyim ve az önce...

.... koca caddenin önünde geleneksel bir düğün arabasına "Çinli" turistler gibi elimde fotoğraf makinası ile yaklaştığımda, damat olduğunu düşündüğüm adam camı açtı ve gözümün önünde kustu.

Evet kustu, midesinde ne var ne yoksa caddeye boşalttı. Caddenin karşısında bekleyen arkadaşlar kokunun onlara kadar geldiğini söyledi, bilmiyorum onların yalancısıyım.

10 Nisan 2012 Salı

Evet evladım senin annen katıksızından bir salak!


----- Stok yazılara devam :) ------

Yer cücesinin elinde tehlikeli bir şey varsa, ya da oyuncak tehlikeli bir kullanımdaysa, bildirimde bulunuyorum : “bırakmazsan elinden alacağım ve kaldıracağım”


Dumur diyalog 47 ve 50’deki o küçük tuvalet var ya evet orası “tehlikeli nesneleri kaldırma merkezi”.

Bir oyuncak ya da nesne kayıpsa garanti “kaldırılma” ültimatomu yerine getirilmiş ve ikameti belli bir süreliğine küçük tuvalete aldırılmıştır. Sorun yok. Bir şey kayıp mı evde, arayacağın ilk yer küçük tuvalet.

9 Nisan 2012 Pazartesi

Bant yayını

Bant yayını...
Çin'deyim.

Yalan dünya, Beyaz reklam çekimi için yurtdışına gittiğinden dolayı stok bölüm hazırlamış yayınlıyormuş.
Günün çorbasının neyi eksik? Benim de stok bölümlerim var Gülse'ciğim hıh :)) (var ya çok seviyorum bu kadını)
.......

Yıl? Hatırlamıyorum vallaha… Çok geçmiş üzerinden. Sadece olay yatıya kaldığımız İlker’in annesinin evinde vukuu bulduğuna göre kesin İstanbul’da yaşadığımız yıllar.

6 Nisan 2012 Cuma

"I see dead people"

Manyak lan bizim oğlan! Kendisinin hayali birileri ile bir ilişkisi olduğundan şüpheleniyordum.

Herhangi bir şey tetikleyebiliyor cüceyi, sohbet ederken, kitap okurken veya o kendi kendine oynarken. Hatta birisiyle konuşuyorum, mesela “gayri ihtiyari döndüm baktım” cümlesini kuruyorum diyelim ki, Arca bir köşede “gayri ihtiyari gayri ihtiyari gayri ihtiyari….” Defalarca tekrar ediyor. Öyle alelade bir şekilde değil ama, gözler kısılmış “I see dead people” tarzında kısık bir sesle.

5 Nisan 2012 Perşembe

300'e 3 kala...

Daha bir sene olmamış, 200. izleyiciyi öpüjem dediğimin üzerinden geçeli...

Şimdi 300'e 3 var. Hey yavrım hey...

Geçen alışveriş danışmanımın (danışmanım deyince pek havalı oldu yav:P)  "pardon kime bakmıştınız?" serisini puhahah şeklinde okurken bir heves ettim, ben de istatistiklere baktım bugün. vallahi doğru 300'e 3 var. Bu hızla Arca askere giderken 1000'i buluruz şerefsizim.

Başa döndük kanımca!

Arca’nın aylarca gece çiş kaçırmaması yüzümüzü güldürür olmuştu. Zira bir ara çarşaf değiştirme kategorisinde Guiness rekorlar kitabını zorlamaya başlamıştım ki, cüce kariyerime engel oldu, işemez oldu, elim böğrümde öylece kalakaldım.