Yarın İstanbul’a gidiyorum. Terminli işlerim, toplantı hazırlıklarım, kısacası dünya kadar işim varken ben ofise kahve almayı bahane ederek öğlen yemeğinden sonra Forum’a gittim. Evet kokoş bir ofisiz, Tchibo’dan çektiriyoruz kahvemizi, Guetamala Grande ile Brazil Mild’i karıştırıyoruz. Merkezden gizli saklı aldığımız bir filtre kahve makinamız var. Özetle çok pis tiryakiyiz. Şahsen ben sabah 10 civarı filtre kahvemi içmemişsem çok çekilmez oluyorum.
Dediğim gibi işler dağ gibi yığılmış beni beklerken ben D&R’da çocuk kitaplarını okuyordum. Az önce taze çektirdiğim kahve torbasını koluna asmış, kahvenin yeni kitap kokusuna karışmış aromasından mest olmuş kadın bendim.
Canım şiddetle kahve çekti. Sahi eskiden bu dükkanın içinde Gloria Jeans yok muydu, ben mi kokudan sarhoş halde saçmalıyordum? Gerçi olsaydı bile izin verirler miydi bütün kitapları yığayım ve kahvemi yudumlarken kitapları karıştırayım? Pek girişimci fikirlerim yoktur benim kuvvetle muhtemel benden önce bunu birileri düşünmüştür ama böyle bir kitapçı olmalı, her kitaptan bir tanesini café’sinin kitaplığına koymalı ve orada oturan müşteri rahat koltuklarda kitapları karıştırabilmeli.
Bense bu öğlen kitap raflarının önünde dikildim. Hiç konforlu değildi ama dikilmeyi, çocuk ikea sandalyelerinde iki büklüm oturmaya tercih ettim. Birileri “Yetenek Yarışması” kitabını çekti raftan, yanındaki arkadaşına “kaç yaş için acaba?” diye sordu. Lafa atlamak ve yüz milyon defa okuduğum hatta ezberlediğim kitap hakkında uzun uzun konuşmak istedim. Ama kitap, onları beni heyecanlandırdığı kadar ilgilendirmedi, bırakıp o Disney karakterlerinin olduğu rafa yollandılar.
Unutkan bir adamın ve kasabasının hikayesi ile Julianne Moore’un (evet bildiğimiz oyuncu olan) yazdığı çilli bir kız hakkındaki kitaba bayıldım. Not almadığım için şu anda kendime feci kızıyorum! Sahi bugün ofise gelen promosyon malzemelerinden arakladığım küçük not defterini – hani şu 1940’lardaki gazetecilerin kullandıklarından - boşuna mı almıştım yanıma.
Bir de tombik fil, mavi fil gibi bir kitap. Sahi neydi o? Neyse Bir dolap kitap’tan bakarım.
4 TL’lik kitaplar vardı. İlk kitabı olan Ruhlar Evi’nde bugünlerde kaybolduğum Isabel Allende’nin bir romanına rastladım, tam kolumun altına sıkıştırmıştım, iç ses devreye girdi:
"yok sakın alma, fiyatına kanma! evde dünya kadar kitap var az dur!"
Sonra Roald Dahl’ın bir öykü kitabı geçti elime, derken iç ses dürttü bir taraflarımı:
"hayır kitap almaya gelmedin, sadece bakıp çıkacaksın. Hem illa ki bir Roald Dahl kitabı almak istiyorsan Arca için al. Ya da yok hiç alma Arca’nın yeterince kitabı var."
İç ses galip geldi, kolumda sadece kahve torbası ile ofise yollandım. Kendimle gurur duyuyorum!
5 yorum:
Yeliz tam istediğin gibi bir kitapcım var Alkım... Boşuna mı gidiyorum, içinde kahve dünyası ve yemek yerken bile kitaplarını karıştırabileceğin Balzac Cafesi var...İnşalah çok daha rahat bir zamanda gelirsin birlikte bir Alkım programı yapabiliriz. Dört liralık kitaplar içinde İsabel Allende buldun da alamadın mı?))
İstanbul yarından itibaren yağışlı ona göre tyedbirini al...
Tchibonun önünden geçerken , içine girip bir kahve içmediğimiz çok nadirdir. O kahvenin kokusu sihirli bence de...
biliyordum lale ablacım birilerinin benden önce düşünmüş olduğunu biliyordum:)
almadım vallahi, müthiş bir irade örneği değil mi? allahım yoksa salaklık mı ettim:))
Benim de öğrencilik yıllarımda Ankara' da gittiğim böyle bir kitapçı-cafe vardı Kızılay' da ahşap kocaman masaları vardı, pek özenirdim, benim de olacak bir gün falan diye de hayaller kurardım ama adını bile unutmuşum, kınadım kendimi...
ankarada yükselde alkım var, tahta masalar kahve eşliğinde kitap karıştırabiliyorsun. bide daha jiks olarak nilendirilebilcek kavaklıderede d&r var, 4-5 katlı içinde yok yok ayrıca içinde glorya jeans var ve dediğin gibi rahat berjer koltuklar.. birde en tepede terasta süper ankara manzaralı bir cafesi.. offf ankara özlemim çoştu, doğup büyümenin sevemediği gri ankara.. mercan..
Ne güzel ya... İzmirde de Arma kitapçı var sanırım, konsept benziyor.
Yorum Gönder