Bu manzaraya karşı tekne hayalleri kurduk. Sahi bu pazar tam balık havasıydı. Teknemiz olsa, buradan kalkıp teknede piknik yapıp, balık tutup dönerdik muhtemelen.
Pek methini duyduğumuz Sığacık pazarından ise eli boş döndük. Daha çok gözleme, yaprak sarma ve börek pazarı gibiydi. Evinden iki sandalyesini kapan, baklavasını açan tezgah açmış pazarda. Haftalık alışverişi yapma ümidimizi Üçkuyulara bıraktık döndük. Evet bir dünya ot vardı ama bırak şevketi bostanı taze soğan bile bulamadık.
Maksat gezmekti zaten. Eve dönmeden önce o tezgahlardan birinin masasına kurulduk. Fırından çıkacak otlu böreği beklerken Arca'ya gözleme söyleyelim dedik.
Evin kızı olduğu belli bir genç kız, Arca'ya sordu, "neyli gözleme istersin ablacım?"
"ÇİKOLATALI!"
Çocuğu üç sene mahrum edersen başına gelecek budur, şimdi boku koysan önüne çikolata diye yiyecek:)
Sığacık'ta annemlerin bir arkadaşlarının evi vardı. Mandalina ağaçlarının arasında iki katlı nefis bir ev. Çipura yediğimizi, güzel sofralar donattıklarını hatırlıyorum. Ama Sığacık'ın bu kadar değiştiğini hiç bilmiyordum, o zamanlar Seferihisar'ın ufak bir beldesiydi, şimdi marinasıyla, pazarıyla, yepyeni parklarıyla güzel bir pazar günü geçirebileceğiniz bir cittaslow olmuş.
Her hafta olduğu gibi karga bokunu yemeden yollara düştüğümüz için, biz dönerken karşı şerit konvoydu. Sığacık keşfedileli çok olmuş, meğer bir bizi bekliyormuş.
Dönüşte Arca uyudu. Ben abartmıyorum tam 17 dakikada bütün Üçkuyular pazarını gezip, tüm pazar alışverişimi tamamlayıp arabaya döndüğümde hala uyuyordu.
Hatta eve geldik, ben keyif kahvemi içtim, fotoğrafları bilgisayara aktardım, bu postu yazdım hala uyuyor. Oksijen sen nelere kadirsin. Gidip dürteyim de gece zombiye bağlamasın!
1 yorum:
çok özeniyorum ama:((( kesinlikle hayatımın ilerideki bir döneminde İzmir'e taşınmak istiyorum. Bu arada Arca'nın yemek-uyku durumlarına ayrıca hayranım, maşallah diyeyim:)
Yorum Gönder