Tüm cumartesiyi regl ağrıları ve uyuşukluk içinde geçirdikten sonra pazar sabahı ışıldayan güneşle hayata yeniden döndüm. Kış uykusundan uyanmış gibiyim.
“Kahramanın sonsuz yolculuğu” benim özelimde iç içe geçmiş sarmallardan mürekkep devcileyin bir döngü.
Bu döngü sarmalının en küçük yapıtaşı da menstural döngü.
Dün sabah İlker ve Arcayı maça uğurladıktan sonra sürüne sürüne battaniye altına geri dönerken, kendi kendimi “evet şimdi böyleyim ama akşama kalmaz zıpkın gibi olacağımı biliyorum, biliyorum geçecek” sözleriyle telkin ediyordum.
Döngülerin en teskin edici tarafı bu, ne olursa olsun geçecek, iyi de olsa kötü de olsa geçecek… bunun farkında olunca, görüyorsun ki aslında içinde bulunduğun mücadele sana güç veriyor.
İster teslimiyet de, ister akışına bırakmak, gece güne, kışlar bahara dönüyor, dallar yeniden çiçeğe duruyor, ve aylardır görmediğin uğurböcekleri yine terasına gelip konuyor.
Bu sabahtan küçük notlar:
Sabaha sırtımda sabahlık elimde kahve terasta güneşlenmeyle başladım.
Yol kenarındaki küçük kilisenin çanlarının sesi buraya kadar geliyor, neyse ki çok sürmüyor.
Köpeğini gezdirmeye ya da koşuya çıkanlar dökülmeye başladı.
Ve…
Yalnız değilim.
Benim gibi güneşi selamlayan komşu kediler var ;)
Ve de baharı müjdeleyen uğurböceği, hoşgeldin :)
Nerden aklıma geldiyse, küçük bir not: insanlık tarihindeki ilk takvimin icadını kadınların yapmış olması sizce de mantıklı değil mi?