Dün akşam
bütün hafta sonu yıkanan ve kuruyan çamaşırların ütü günüydü. Ütüde bir Türk
dizisi ne bileyim bir romantik komedi film arıyor gözler. Genelde Perşembe akşamlarına
sallamamın sebebi bu aslında. Ama bu defa İlker çalışacaktı, benim de yapacak
daha iyi bir işim yoktu, ütü masasını televizyonun karşısına koyuverdim. Dizi
bulamadım, film kanallarına geçtim. Epey dandik bir Noel filmine denk geldim.
Bu ay konsept bu. Arca da arkamdaki sehpada yılbaşı kartı hazırlıyor, hummalı
bir çalışma var evde, herkes kendi halinde.
20 Aralık 2016 Salı
Tutunmaya çalışanların hafta sonu kişisel gündemleri
Arca geçen haftanın
ortalarından itibaren bir sirk gösterisine gitmek isteyip duruyordu. Okuldan
davetiye dağıtmışlar, illa gidelimmiş.
Küçükken ailecek
gittiğimiz sirkte sahnedeki kaplanın biri suratıma işemişti. Akabinde burnumun
üzerinde çıkan çilleri de o sidiğe yormuşlardı. Ben böyle hatırlıyorum ama
tabii geniş hayalgücümün bir saçmalaması olabilir. (Bilginin doğruluğunu anneme
teyit ettiremeyeceğim, he deyin geçin) Çillerimin sidikle ilgisi yoktu bence, o
yaz güneşin altında çok kalmıştım bütün yüzüm soyulmuştu ve çiller şahsıma
sevimli bir hava veriyordu. Uzun lafın kısası, benim sirklere mesafem hayvan
hakları savunucularının ateşli muhalefetinden evveline dayanıyor.
Yine sallamaya çalıştım,
alternatif etkinlikler sundum ama hayır. Sirk de aslında öyle çok gösterişli
bir şey değil, illüzyonist var, cimnastikçi bir kız var, lastik gibi, yılanlı
bir gösteri, palyaço filan… Neyse gittik.
13 Aralık 2016 Salı
Kötülük bizim normalimiz
Bazı
sabahlar metroda uzun süre ayakta dikilmek zorunda kalırım. Bazı sabahlar
ayazda aktarma otobüsünü eklerim dakikalarca, sırtıma buzlar sürülür. Ama bugün
o sabahlardan biri değildi, şanslıydım.
Şanslı olduğumu düşünmek
için acele ettiğimi çok yakında anlayacaktım ama o an, o an için şanslıydım.
Metroda iki durak sonra
oturmuştum, kitabımı okumuş, hatta birkaç duraklık sürede kestirmiştim.
Şanslıydım, öyle ki, ofise götürecek aktarma otobüsüne son anda yetiştim ve
önümdeki çocuk üç durak sonra inince de oturabildim. Tıngır mıngır giderken,
bir anda bam diye bir ses ve sarsıldık.
Kaza.
12 Aralık 2016 Pazartesi
"Ruh sıkıntısına iyi gelecekler" reçetesi
Balığa giden İlker’in
yerine annemler Arca’yı servisten aldılar, ben de hem özlemişim bahaneyle görmüş oldum hem de mis
gibi anne yemeğiyle karnımı doyurdum. Aile, psikolojiye bire bir!
7 Aralık 2016 Çarşamba
"Ruh sıkıntısına iyi gelecekler" listesi
Bu akşam kitap kulübünde Lolita akşamıydı. Kitabı okumakta ne kadar zorlandıysam, duygularımı anlatmakta da o kadar zorlandım, hatta anlatmadım, anlatmamayı tercih ettim. Konuşmaktan ziyade yazarak kendini ifade edenlerden olduğum için belki de... Yok ya ondan değil normalde her toplantının gevezesi cıvıtanı olurum, bu defa düşüncelerimi toparlamakta zorlandım, lafı evirip çevirmenin manası yok.
Roman, hastalıklı bir ruhun bir çocuğa aşkıydı, bu kadar aslında. Nefis bir anlatım, harika tasvirler, aklında canlandırması bile içinin daralmasına sebep olurken okumadan edemiyorsun. Bu kadar. Nabokov, bir dahi. Lolita ise bir dahinin elinden çıkma bir şaheser. Kabul etmeyeceğiz de ne yapacağız? Okunmalıydı, okunurken anlatımın "mürekkep yalamış" damaklarda tat bıraktığı kabul edilmeliydi. Okundu, kabul edildi.
Roman, hastalıklı bir ruhun bir çocuğa aşkıydı, bu kadar aslında. Nefis bir anlatım, harika tasvirler, aklında canlandırması bile içinin daralmasına sebep olurken okumadan edemiyorsun. Bu kadar. Nabokov, bir dahi. Lolita ise bir dahinin elinden çıkma bir şaheser. Kabul etmeyeceğiz de ne yapacağız? Okunmalıydı, okunurken anlatımın "mürekkep yalamış" damaklarda tat bıraktığı kabul edilmeliydi. Okundu, kabul edildi.
6 Aralık 2016 Salı
Osurmak aşkı öldürür mü?
İsmini burada ifşa etmeyeceğim bir arkadaşımın, eşinin yanında asla osurmadığını öğrendiğimde kulaklarıma inanamamıştım. Yanında yapmayınca, eşin senin o işi hiç yapmayan biri olduğunu mu sanıyor? Ne yanılgı.
Şahsen ben de tuvalette rahat bırakılmanın önemine inananlardanım, dolayısı ile kendimle baş başa kalabildiğim o nadir anların bir cüce veya babası tarafından bölünmemesi için son derece katı olabilirim. Ama osurmak öyle mi ya?
5 Aralık 2016 Pazartesi
Nadas
Kadınların beyinleri aynı zamanda birçok şeyi düşünebilme özelliğine sahiptir. Şimdi kaynağını hatırlamadığım birkaç yazıdan ama en çok da kendimden biliyorum ve bu blog benim şahsi sallama alanım olduğu için rahatlıkla genelleştirebilirim. Ben taş atayım da, dileyen çıkarmaya uğraşsın.
Bu, aynı anda çok şey düşünebilme özelliğinden daha evvel bahsetmiştim, tekrar aynı detaylara girmeyeceğim, multitasking hakkında merakı cezbolan kimseler bunu ve şunu tıklamak suretiyle bilgilerini tazeleyebilirler.
Yazıları adam akıllı okuyanların da rahatlıkla anlayabileceği gibi, bu özellik iyi değil, kötü hatta lanet bir özelliktir, yani kadın olduğumuz için övünmenin manası yok, saçmalamayalım.
Lanet derken?
Bu, aynı anda çok şey düşünebilme özelliğinden daha evvel bahsetmiştim, tekrar aynı detaylara girmeyeceğim, multitasking hakkında merakı cezbolan kimseler bunu ve şunu tıklamak suretiyle bilgilerini tazeleyebilirler.
Yazıları adam akıllı okuyanların da rahatlıkla anlayabileceği gibi, bu özellik iyi değil, kötü hatta lanet bir özelliktir, yani kadın olduğumuz için övünmenin manası yok, saçmalamayalım.
Lanet derken?
2 Aralık 2016 Cuma
Umut
Neyin
nereden aklına ne getireceği belli olmuyor. Bir şey okuyorsun ve birkaç cümlesi
sana farklı bir taraftan bakmanı sağlayacak bir fikir veriyor.
Blogcu anne Elif’in ÇıtırÇıtır Felsefe serisinin yazarı ile yaptığı söyleşiyi okuyordum. Okuyordum çünkü
– tamam öncelikle Elif’in yazdıklarını hep okumaya çalışırım sonra – bu serinin
ilk kitabını geçen sene almıştım Arca’ya fakat pek heyecanlanmamıştı, yani
acaba yaş mı acaba neden şeklindeki sorularıma cevap alabileceğimi ve yazarı
tanıyabileceğimi umdum. Seriye tekrar ilgi duymamı sağlayan başka bir şey de
Arca’nın televizyon izlerken “felsefe nedir?” diye sorması oldu, zamanı gelmiş
miydi acaba?
Hayata dair olguları
küçük yaştan itibaren kavranmasına çok önem veriyorum, zira şimdiden düşünen
özgür bireyler olmalarına bu kavramanın bir zemin oluşturacağına inanıyorum.
Umut işte…
Umut bu aralar, fakirin
bile ekmeği değil. Umut bu aralar aslanın ağzında adeta.
1 Aralık 2016 Perşembe
Lavinia bizi kurtarır mı?
Hafta kötü başlıyor. Hastalıkla devam ediyor. İşler öyle birikiyor ki, bir gün daha rapor alsan - ki aslında ihtiyacın var -, boş veriyorsun, biliyorsun ki evde raporlu otursan yine çalışacaksın, kurtuluşun yok git bari işinin başına.
Gün kötü başlıyor. Her an yürek burulması. Eskiden de böyle miydi yoksa anne olduğumuzdan, yaş almaya başladığımızdan beri mi böyle? Daha bir ağrılı oluyor bu yürek çarpıntıları?
Gün zor devam ediyor, yığılan işler, kontrolünden çıkmış işler ve hemen hiçbir şeye konsantre olamama hali. Tuvalette, iki arada bir derede oyalanayım diye eline aldığın sosyal medyada yurtdışına taşınmış uzak yakın tanıdıkların "ah evropa" temalı paylaşımları... Iyyy... Almanya merkezde bile işe alımların durdurulduğunu öğrenmek ise tuz biber...
Gün kötü başlıyor. Her an yürek burulması. Eskiden de böyle miydi yoksa anne olduğumuzdan, yaş almaya başladığımızdan beri mi böyle? Daha bir ağrılı oluyor bu yürek çarpıntıları?
Gün zor devam ediyor, yığılan işler, kontrolünden çıkmış işler ve hemen hiçbir şeye konsantre olamama hali. Tuvalette, iki arada bir derede oyalanayım diye eline aldığın sosyal medyada yurtdışına taşınmış uzak yakın tanıdıkların "ah evropa" temalı paylaşımları... Iyyy... Almanya merkezde bile işe alımların durdurulduğunu öğrenmek ise tuz biber...
29 Kasım 2016 Salı
Hastayım hasta
Siz benim böyle bol bol okuduğuma bakıp da beni kültürlü entel bir şey sanıyorsanız fena halde yanılıyorsunuz. Yok aslında tam olarak yanılmıyorsunuz, kendime göre sınırlı bir entelektüelitem var bence. Biri bir filme, bir kitaba atıfta bulunduğunda mal mal bakmıyorum en azından, ucundan kıyısından bir muhabbet yakalayabiliyorum. Ama abartmaya gerek yok.
27 Kasım 2016 Pazar
10 yaş hamile pantolonu
Arca, dün tüm günü karın ağrısı ile geçirdi. Arada klozette rahata kavuşan cücenin evin içinde iki büklüm gezinmesine içim burkuldu. Akşam üzeri karnına sıcak havlu koyarak biraz rahatlamasını sağladım hatta bir yarım saat kadar uyudu.
19 Kasım 2016 Cumartesi
Çorba pişirmenin iyileştirici gücü
Kötünün de kötüsü günlerden geçiyoruz. Daha kötüsü olamaz dediğimiz her olayın daha kötüsünü yaşıyoruz. Gözümüze sokar gibi...
Bugün Arca ile baş başa evdeyiz. Dışarı çıkabilirdik, markete gidip alışveriş yapabilirdik ya da erkenden alışveriş merkezine gidip ablamın gecikmiş doğum günü hediyesini alabilirdik, aklımda birkaç şey var. Hiçbirini yapmak istemedim.
Bugün Arca ile baş başa evdeyiz. Dışarı çıkabilirdik, markete gidip alışveriş yapabilirdik ya da erkenden alışveriş merkezine gidip ablamın gecikmiş doğum günü hediyesini alabilirdik, aklımda birkaç şey var. Hiçbirini yapmak istemedim.
#tecavüzmeşrulaştırılamaz
Öyle bir ülke haline geldik ki, birilerine tecavüzün suç olduğunu anlatmaya çalışıyoruz.
Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, tecavüzle rıza ve çocuk aynı cümle içinde hem de devlet yetkilileri tarafından dile getirilebiliyor.
Ülke boka battı, kokuyor, elle tutulacak hiçbir yeri kalmadı. Kadınlar ve çocuklar sürekli taciz ediliyor, tecavüz meşrulaştırılıyor. Benim artık midem, psikolojim hiçbirini kaldırmıyor.
Umudun kalmadığı yerde gelecek sis bulutlarının ötesinde.
Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, tecavüzle rıza ve çocuk aynı cümle içinde hem de devlet yetkilileri tarafından dile getirilebiliyor.
Ülke boka battı, kokuyor, elle tutulacak hiçbir yeri kalmadı. Kadınlar ve çocuklar sürekli taciz ediliyor, tecavüz meşrulaştırılıyor. Benim artık midem, psikolojim hiçbirini kaldırmıyor.
Umudun kalmadığı yerde gelecek sis bulutlarının ötesinde.
17 Kasım 2016 Perşembe
Dawson's Creek
Pazar
sabahıydı, gevrek almaya çıkarım diyen muhterem baktım, “beraber çıkalım boyoz
yer döneriz”e dönmüş, demek ki canı çıkmak istemiyor, bizi de sürükleyecek.
Arca evvela istemedi, tembel teneke. Sonra Poyraz’ları da alırız teklifine
balıklama atladı. Şanslıyız ki, pazar sabahın köründe uyandırıp “kalkın boyoz
yemeye gidelim” dediğimizde küfür etmeyecek arkadaşlarımız var.
Boyoz yanına fırında
pişmiş yumurta, of ki ne of. Gerçi beni yağlı hamur işleri beter ediyor, bütün
gün midem ağzımda geziyorum ama o lezzete karşı koymak imkansız. Sahi İstanbul’da
neden boyoz fırını açmıyorlar? Ne biçim iş yapar? O biçim! (ıy iğrencim evet)
Ha bu arada sabah
kafamızı çıkarıp, boyozumuzu tıkınıp, sabah kahvesine Zeyneplere geçesiye kadar
son haftaların en felaket yağmuruyla ıslandığımızı da belirteyim. Öğlen olmadan
eve döndük ve şansımıza hava açtı. Mayışan Arca ve İlker’in bana
katılmayacaklarını bile bile sordum: “yürüyüşe çıkıyorum, gelen var mı?”
16 Kasım 2016 Çarşamba
Dumur diyalog #163
Bizi asla bırakamayacağını bildiğimiz için çocukların kabul edilmediği bir düğün yalanını uydurdum. Hayır utanmıyorum, belki biraz. Neyse konumuz o değil.
Biz İlker ile gecikmiş kutlamamızı yapacağız, Arca anneannesinde kalacak, plan bu.
O sabah servis beklerken İlker'le sohbet ediyorlar:
14 Kasım 2016 Pazartesi
6 dakika: "düşünmeden"
Burada yazdığım 6 dakika başlıklı yazılar, Macera Kitabım'ın yazarı Özlem Öztürk 'ün gönderdiği Yeşim Cimcoz'un 6 dakika kartlarından çektiğim kelimelerle başlıyor.
Bir kelime ve hiç aralıksız, 6 dakika boyunca aklına geldiği gibi yazmak. Bir oyun da diyebilirsin bir terapi de (oyun zaten terapi değil midir:))
Bir kelime ve hiç aralıksız, 6 dakika boyunca aklına geldiği gibi yazmak. Bir oyun da diyebilirsin bir terapi de (oyun zaten terapi değil midir:))
12 Kasım 2016 Cumartesi
Memelere dikkat
Geçen mayıstı. Yıllık olağan kontrol için jinekoloğuma gitmiştim. Doktorun bana "her şey yolunda ikinci isterseniz, yapın, sonra geç kalmış olabilir ve üzülebilirsiniz" öğüdüne, teşekkür edip "almayayım kalsın" demiştim kibarca.
Birkaç yıldır meme ultrasonu için bir talep kağıdı yazdırıyorum doktoruma, halamın meme kanserinden vefat etmiş olması, bir risk unsuru, ihmal etmemek lazım. Ablama da sık sık hatırlatıyorum.
Birkaç yıldır meme ultrasonu için bir talep kağıdı yazdırıyorum doktoruma, halamın meme kanserinden vefat etmiş olması, bir risk unsuru, ihmal etmemek lazım. Ablama da sık sık hatırlatıyorum.
11 Kasım 2016 Cuma
6 dakika: Ayakları
Ayakları
kokuyordu. Eminim! Çünkü özel tasarlayıp çizip ürettirdiğimiz o kırmızı köşeli
kanepeyi içeri taşımalarından önce böyle bir koku yoktu. Bence dünyada böyle
bir koku yoktu, evi sardı yavaş yavaş ama bir anda değil, inceden ortamın
atmosferinin içinde yayıldı ve koku molekülleri havada asılı kaldı. Bir an
evvel çıkmalarını istedik. Çıkar çıkmaz da pencereleri açtık o Aralık soğuğuna
rağmen. Bugün ne zaman ayaklarım koksa – ki bu kış aylarında her gün – o hamal
aklıma gelir. Ne saydırmıştım adama, yeni gelin evimi kokuttu diye, insan bir
yıkanmaz mı diye… Bugün hani o çıplak ayağa giydiğim spor ayakkabılarım var ya
hah işte onları ayağımda gören ilker ve arca birbirilerine kaş göz yapıp
yanımdan kaçıyorlar, pisler! Ve ben her allahın günü yıkıyorum ayaklarımı, ama
yine de kokuyorlar, hamalın ayakları gibi!
9 Kasım 2016 Çarşamba
Kabuk
Benden büyük, müdahale edemeyeceğim şeyleri engelleyemediğim
zamanlarda toparlanmakta güçlük çekiyorum. Üzerimden etkisini atamıyorum ve
sürekli sorguluyorum. Ülke gündemindeki hemen her olay, eskisinden daha derin
izler bırakıyor, tahammülümün sınırına geldiğimi hissediyorum.
8 Kasım 2016 Salı
İki kitap yorumu: Enigma ve Doppler
Dün sabah, her zamanki gibi “geç kaldım” söylenmeleriyle evden çıkmaya çalışma dakikaları… Benim şapşal telaşlarımı baba oğul, uykulu gözlerle izliyorlar. Bir odadan diğerine savrulurken, banyodan çıkıp mutfağa girerken sürekli elimde çantaya tıkıştırılacak bir şeyler var, çenem hiç durmuyor, beni izleyenler yoruluyor. Arada Arca’nın sütünü çıkarıyorum, oda sıcaklığında tercih ediyor, ne sıcak ne soğuk.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)