Cumartesi
sabahları Arca’nın piyano dersi var. Tamam, Arca piyano seviyor, bunda öğretmenini
çok sevmesinin ve kurumun sahibinin halasının olmasının verdiği bir “buralar
benim” havalarının etkisi var biliyorum ama seviyor mu seviyor arkadaş: ) Kimse
ondan bir sanatçı çıkacağına inanmıyor (mütevazılık değil, hadi gerçekçi
olalım, bu çocukta benim genlerim de var) ama piyano, beynin sağ sol bölümlerini
kullanmasına müthiş faydalı. Ayrıca hey müzik aleti öğrenmek bence bir insanın
kendisi için yapacağı en iyi yatırımlardan biri!
Cumartesileri Arca’nın
sevmesinin başka bir sebebi de anne Arca günü olması. İlker’in bazı sabahlar
bizi metro istasyonuna bırakmasına bile tahammülü yok, birlikte yürüyecekmişiz.
Desrten çıkınca da hemen eve dönmüyoruz, Kemeraltı, Alsancak, bazen anneanneye,
artık canımız nereyi çekerse gidiyoruz. Yoğun ama ağırlıklı olarak dışarıda
geçirdiğimiz cumartesileri ikimiz de seviyoruz. (Bundan sebep Pazar günleri
Arca’yı kapının önüne parka bile çıkaramıyorsun, babasıyla evde miskinlik
yapmayı seviyormuş, eh bütün cumartesi it gibi dolaşırsan sokaklarda…)
Bu hafta cumartesi
etkinliğimiz belliydi, birdolapkitap.com’un sevgili dolap kapakları Yıldıray ve
Banu ile tanışacaktık. Dünyalı dergisi, çocuk kitapları ve hemen her şey
hakkında konuşacaktık, ah işte tam benim sevdiğim konular.
Buluşma 14:00’te ve bizim
kurstan sonra bol bol vaktimiz var. Nasıl değerlendireceğiz? Tabii ki kitapçıya
gideceğiz. Açık konuşayım ben Yıldıray’ın yazdığı Şuşu, Can ve Dörtteker’i
almak istiyordum Arca’ya, ve imzalatmak…Bir insanın imzalı kitabı olması o
kadar değerli ki.. Çocuklar, onlar için kimlerin yazdığını, yazar olmanın ne
kadar önemli bir şey olduğunu da bilmeliler bence :)
Geçen yıl mayıs ayında
Feridun Oral Arca’ların okuluna gelecekti, tembihlemiştim, “bütün kitapları
götür, imzalasın…“ olmadı. Bu sene Çocuk kitapları haftası sebebi ile yine
benzer bir etkinlik yapılacaktı, yine olmadı. Çocuğu heveslendirdiğimle kaldım.
Neyse gelelim Şuşu’ya… Serinin
ilk kitabı çıktığında Arca ile kitapçıda incelemiştik ama o vakitler kafayı
fena halde taktığı Sakar Cadı Vini ağır basınca Şuşu’nun pabucu dama atılmıştı.
Serinin ikinci kitabını ne yapıp edip alacaktım, zira verdiği mesaja
bayılmıştım. (Mesaja birazdan geleceğim, önce etkinlikten bahsedeyim)
Kitapçıda Arca kitapları
kurcalarken ben “Şuşu, Can ve Dörtteker”i buldum, yeayyy… Ve Arca’ya anlattım.
O ana kadar sadece Dünyalı dergisini çıkaran insanlarla buluşacağını sanan
Arca, bir kitap yazarıyla da tanışacağını öğrenince acayip heyecanlandı. Yok
evladım, yazarlar da insan aslında, onlar da “Dünyalı” :) Bir çırpıda okuduk ama dayatmak da
istemiyorum, beğendin mi alalım mı dedim, aldık. Ve uzun bir yürüyüş yapıp
buluşmanın olacağı cafe’ye gittik erkenden. Hiç de sorun değil, zaten Arca
sıkılırsa veya arıza yaparsa erken ayrılacaktık, yorgundu çünkü biliyorum.
Maksat tanışalım, bir merhaba diyelim…
Kısa bir süre sonra
Yıldıray geldi, Arca'nın kitabını imzaladı, Arca"bebek (Tayga) ne zaman gelecek” diye
sordu, hediyeleri inceledi, derken konuklar da gelmeye başladı. Ve hiç
korktuğum gibi olmadı, Arca etkinlikten çok memnun kaldı. Tayga ile oynadı, arkadaşlar
edindi, onlarla boyama yaptı, satranç oynadı. Düşün yani o kadar saat orada
anasının telefonundaki araba yarışını bile oldukça kısa bir süre oynadı ki evet
ben sohbetimizin devamlılığı için son çare telefon oyununa razıydım.
Tanışma toplantısının
bize ait olan kısmı, oldukça keyifliydi. Yıldıray ve Banu’yu tanımak zaten
güzeldi, bir de çocuk kitaplarına ilgili o kadar anne babayı görmek daha da
mutlu etti beni. Dünyalı dergisini bilmeyen var mı? Tam bir aktüel dergi. O
anda biz yetişkinler olarak neyden bahsediyorsak, çocuk dünyasına da olması
gerektiği şekilde o gündem servis ediliyor. Bizzat kendim de çok şey
öğreniyorum, ben zaten bu Arca doğdu beridir, ne çok şey öğrendim/öğreniyorum
yav:)
“Bir dolap kitap” ise
bende yeri çok başka olan bir adres, birdolapkitap.com’dan o kadar sevgiyle
bahsediyorum ki, (zaten blogroll listesinde de mevcut) burayı okuyan herkes
eminim, tanıyor onları. Bence bir boşluğu çok iyi doldurdular, bizlere çok
ciddi fayda sağlıyorlar. Anne-babalara yani… Bir kitabı satın almadan önce Banu
ile Yıldıray bahsetmiş mi diye mutlaka bir göz atıyorum ben. Çünkü bu
insanların bir çocuk kitabında olmasını umdukları hemen her şey benim
beklentilerimi de kapsıyor. Didaktik üslup sevmiyorum, illa öğretici olacak
kaygım yok, Türkçe’yi iyi kullanmış, ideolojik öğeler dayatmayan, eğlendiren kitapları
tercih ediyorum. Yani kısaca çocuğuma okumayı sevdirecek, kitap okumanın ne
kadar keyifli olduğunu hissettirecek kitapları seviyorum ve onların da aynı
kafada olduğunu düşünüyorum. Üstelik sadece önerdim geçtim demiyorlar, ciddi
bir emek harcayarak incelemelerini bize sunuyorlar. Benim için eşsiz bir
kaynak. Geçtiğimiz yıl ntvmsnbc.com’da kısa süreli çocuk kitapları tanıtım
tecrübemde de onların açtığı yolda yürümeye çalışmıştım. Ve fark ediyorum ki, kitap
(yetişkin olsun, çocuk olsun) konusunda güvenilir bir önerinin değeri paha
biçilemez.
Oh bunları yazdığıma çok
sevindim! Zira – oradan her ne kadar geveze bir tip gibi görünsem de - toplantı sırasında bu düşüncelerimi doğru
düzgün telaffuz edememiştim.
İşte böyle… Bu blog
vesilesiyle tanıdığım, sevdiğim, müteşekkir olduğum insanlarla tanışmak çok iyi
geldi. Bu toplantıları diğer şehirlerde de organize edeceklermiş, hemen
kıskanmayın yani takibi bırakmayın ve mutlaka gidin, e mi:)
Klavye gevezeliğim tuttu,
uzattım, “Şuşu, Can ve dörtteker” kitabından sonraki yazıda bahsedeceğim, hadi
eyvallah.
5 yorum:
Harika, bencede iyi ki varlar. Bu arada ben seni hep İstanbul'da diye düşünmüştüm , neden ki. Canımın İzmir'indeymişsin :-)
Hahaha yine yav:)) bir süre yaşadım gidio geliyorum ama yok allahtan izmirde yaşıyorum:))
Süper olmus gercekten,ne kadar sanslisiniz,bizde buralarda hala yabanci olarak kaldik!:(
Keyifle izledim ben de bulışma fotoğraflarınızı , yorumlarınızı.
Dünyalı Dergi bizim evde bildiğin Can ve ben arasında kavga sebebi :) "İlk önce ben" " Hayır anne ben" vs. Gerçekten keyifle okuyoruz.
Bir Dolap Kitap da dediğin gibi eşsiz bir iş yapıyorlar gerçekten , tebrik etmek lazım.
Eğer İstanbul buluşması olur da davet edilirsem koşa koşa gideceğim ben de .
Damlacım birdolapkitap.com'da paylaşırlar tarihi, takip edersin, davet yok, yani özel davet yok, direkt gidiyorsun:) İstanbulda haliyle daha kalabalık olur ama ona da bir yöntem bulurlar:)
Yorum Gönder