Belçika hazırlıklarının yanında, hayat bir taraftan güzellikleriyle akıp gidiyor.
Dün akşamın güzelliği Düş Zamanı Masalcısı Sıla Topçam ve Kou&Jou'daki masal gecesiydi.
25 Mayıs 2017 Perşembe
24 Mayıs 2017 Çarşamba
Haller, haberler, son günler
Bir defterim var, Belçika'ya karar verdiğimizden beri okuduklarımdan, iletişimde olduğum kişilerle yaptığımız görüşmelerden notları tutuyorum. Ayrıca randevuların bilgileri, soracağım soruların notları da o defterde. Bir de sık sık yenilenen bir "yapılacaklar liste"m var.
18 Mayıs 2017 Perşembe
Dumur diyalog #167
Ipad'i hemen kapatmasını ve acil çıkmamız gerektiğini söylüyorum.
Dinlemiyor. Uzun tartışmaların sonunda arabaya nihayet bindiğimizde de bu defa beni babasına şikayet ediyor.
A: Annem beni strese sokuyor, maçı bitmedi ama hadi hadi diyor. Bu şekilde davranması yasalara aykırı!
Y: Bu evin ANA-Yasalarına göre aykırı değil.
(İğrenç espirime babasıyla birlikte gülünce iyice dellendi.)
A: Anayasa ne? Bilmiyorum ben ve siz ikiniz konudaki bilgisizliğimi istismar ediyorsunuz!
Dinlemiyor. Uzun tartışmaların sonunda arabaya nihayet bindiğimizde de bu defa beni babasına şikayet ediyor.
A: Annem beni strese sokuyor, maçı bitmedi ama hadi hadi diyor. Bu şekilde davranması yasalara aykırı!
Y: Bu evin ANA-Yasalarına göre aykırı değil.
(İğrenç espirime babasıyla birlikte gülünce iyice dellendi.)
A: Anayasa ne? Bilmiyorum ben ve siz ikiniz konudaki bilgisizliğimi istismar ediyorsunuz!
16 Mayıs 2017 Salı
Yapacak ne çok iş ve ne kadar az zaman...
Arca'nın ilk aylarında, kısa gündüz uykularını nasıl değerlendireceğim diye düşünürken sürem dolardı! Yapacak çok şey vardı ve çok kısa bir süre. Gece uykusuzluğumu telafi etmek için biraz kestirebilirdim, ev işi yapabilir ya da kahve keyfi yapabilirdim, ya da blog yazabilir, kitap okuyabilirdim.
Bugünlerde kendimi böyle hissediyorum. Yapacak çok şey için çok az zamanım varmış gibi.
11 Mayıs 2017 Perşembe
Gülümseten keşifler
Sağlıklı yaşam ile ilgili okudukça kendimle ilgili çok ilginç özellikler keşfettim.
Bu, biraz gülümseten tesadüflere benziyor, hani neşeli bir sürpriz gibi... Belçika'dan çalışacağım şirkete aylar önce geçen bir arkadaşım var, bana pek çok konuda yardımcı oluyor ama okul konularında çocukları olmadığı için ancak ben sordukça başkalarından bir şeyler öğrenebiliyordu. Ben de sen yorulma beni, aydınlatabilecek kişilerle tanıştır, direkt sorayım dedim ve yine aynı ofisten bir arkadaşla tanıştım, pek çok konuda bilgi verdi, okullar, vs... Aynı günlerde Burçay, Belçika'da yaşayan bir arkadaşı olduğunu, bizi tanıştırabileceğini söyledi, facebook üzerinden arkadaş olduk ve yeni tanıştığım bu iki kişi meğer karı kocaymış:)
Hayata gülümseten tesadüflerin dokunuşu olmasa halimiz niceydi...
Bu, biraz gülümseten tesadüflere benziyor, hani neşeli bir sürpriz gibi... Belçika'dan çalışacağım şirkete aylar önce geçen bir arkadaşım var, bana pek çok konuda yardımcı oluyor ama okul konularında çocukları olmadığı için ancak ben sordukça başkalarından bir şeyler öğrenebiliyordu. Ben de sen yorulma beni, aydınlatabilecek kişilerle tanıştır, direkt sorayım dedim ve yine aynı ofisten bir arkadaşla tanıştım, pek çok konuda bilgi verdi, okullar, vs... Aynı günlerde Burçay, Belçika'da yaşayan bir arkadaşı olduğunu, bizi tanıştırabileceğini söyledi, facebook üzerinden arkadaş olduk ve yeni tanıştığım bu iki kişi meğer karı kocaymış:)
Hayata gülümseten tesadüflerin dokunuşu olmasa halimiz niceydi...
8 Mayıs 2017 Pazartesi
Diyete pazartesi başlanmaz: Ama ben başladım
Çünkü diyet yapmıyorum. Yapmayacağım. Yapamam zaten, gerçekçi olalım, hiç yapmadım. Anca diyete yancı oldum. Aylardır İlker'in yine diyet yapmasını bekliyorum mesela, yancılık iyi oluyor, ona destek olurken hep düzene girdim, kilo verdim şimdiye kadar. Ama her şeyi de İlker'den beklememek lazım. Bu defa da ben ilk adımı atayım bence.
Diyete pazartesi başlanmaz
Dün bir kardeşimizin düğününe gidecektik, kaç kilo aldığına bile bakmaya korkan İlker sabahtan kilolu zamanlar için zulada beklettiği takım elbisesini denedi, ite kaka oldu, oh! Arca da giyeceklerine karar verdi.
Ben rahattım. Böyle fazla yakın olmadığımız düğünler için ya küçük siyah elbisemi, bacakta epilasyon yoksa siyah pantolonumu giyerim, bluz ve ince bir ceketle tamamlarım, işte hazırım.
O pantolonu 2013 senesinde aldım. Çok net hatırlıyorum, aynı anda indirimden aldığım yün ceketin bu kış dikişleri attığında, "dört sene giydim, buna da şükür" demiştim. İnce, tiril tiril bir kumaştan topuklu ayakkabı ile giyilmesi gereken bir model olduğu için genelde bu pantolonu akşam davetlerinde giyiyorum, haliyle epeydir giymemiştim.
Ben rahattım. Böyle fazla yakın olmadığımız düğünler için ya küçük siyah elbisemi, bacakta epilasyon yoksa siyah pantolonumu giyerim, bluz ve ince bir ceketle tamamlarım, işte hazırım.
O pantolonu 2013 senesinde aldım. Çok net hatırlıyorum, aynı anda indirimden aldığım yün ceketin bu kış dikişleri attığında, "dört sene giydim, buna da şükür" demiştim. İnce, tiril tiril bir kumaştan topuklu ayakkabı ile giyilmesi gereken bir model olduğu için genelde bu pantolonu akşam davetlerinde giyiyorum, haliyle epeydir giymemiştim.
7 Mayıs 2017 Pazar
Kitap yorumu: Karanlık Kız
Geçen yıl bir solukta bitirdiğim Napoli Romanları Serisinin yazarı Elena Ferrante'nin Karanlık Kız diye bir kitabının olduğunu öğrendiğimde hemen aldım.
Ferrante, bende Maeve Binchy etkisi yaratıyor. Hafif, keyifli, sürükleyici bir okuma arayışına giriyorum bazen, özellikle kafam çok meşgul olduğunda, beni ve kafamı alıp götürecek bir kitap iyi geliyor. Karanlık Kız 'ı böyle zamanlar için zulada tutuyordum.
Ferrante, bende Maeve Binchy etkisi yaratıyor. Hafif, keyifli, sürükleyici bir okuma arayışına giriyorum bazen, özellikle kafam çok meşgul olduğunda, beni ve kafamı alıp götürecek bir kitap iyi geliyor. Karanlık Kız 'ı böyle zamanlar için zulada tutuyordum.
5 Mayıs 2017 Cuma
"Tadını çıkar"
Belçika'ya iş görüşmesine giderken yolda sık sık İlker'le konuştuk. Heyecan, gerginlik, "nasıl olacak" endişeleri... İlker, "bir dur" dedi, "bir sakin ol, iş görüşmesine davet edildin ve şimdi yapacağın tek şey bunun tadını çıkarmak." Evet ya, işte ben bunu yapmıyorum, tüm o endişelerin içinde bulunduğum anın tadını çıkarmıyorum!
Bu salı itibariyle çocuğunu okula, kocasını işe uğurlayan kadın moduna girdim. Aslında daha tam girmedim, Seren Serengil'in programını izlemeye başlamadım mesela, ya da Müge Anlı'nın. Ben daha ziyade çalıştığım için zaman bulamadığım ve hep salladığım işlere daldım.
Bu salı itibariyle çocuğunu okula, kocasını işe uğurlayan kadın moduna girdim. Aslında daha tam girmedim, Seren Serengil'in programını izlemeye başlamadım mesela, ya da Müge Anlı'nın. Ben daha ziyade çalıştığım için zaman bulamadığım ve hep salladığım işlere daldım.
4 Mayıs 2017 Perşembe
Dumur diyalog #166
Ailecek bol rüyalı bir gece geçirmişiz. Hemen rüyalarımızı yorumlayalım diye anlatmaya başladık, İlker'in rüyasının tabiri için internete bakarken Arca tutturdu, onun rüyasını da yorumlayacakmışız. Rüyasında seçim yapıldığını görmüş, rüya tabirleri sitesinden okuyorum:
"... çok istediği bir mevkiye geleceğine..."
A: Nerde istediğim mevkiye gelecekmişim? Futbolda mı?
"... çok istediği bir mevkiye geleceğine..."
A: Nerde istediğim mevkiye gelecekmişim? Futbolda mı?
1 Mayıs 2017 Pazartesi
Bu yaştan sonra...
Az önce arkadaşlarımızla çıktığımız kutlama yemeğinden eve döndük. Arca it gibi koşmaktan yorgun doğruca yatağa girdi ve sızdı. İlker'in horultuları da az önce yükselmeye başladı, demek kaçırdığı maç görüntülerini izlerken uyuyakaldı. Saate baktım, balkabağına dönüşmeme yarım saat kalmış. Doğum günüm bitmeden adet olduğu üzere bir yazı ile 39 yaşımı uğurlayayım dedim. Şunun şurasında kırka ne kaldı?
Geçenlerde kırk yaşın annelerimiz zamanında geç bir yaş olduğundan bahsediyorduk. Kimi için başına eşarp bağlama yaşı, kimi için namaza başlama yaşıydı o vakitler. Torun sahibi olanlar vardı. Çalışan kadınların bile emeklilik yaşıydı. Pek çoğu için aktif hayattan elini eteğini çekme yaşıydı 40.
Bense kendimi yeni bir hayatın kollarına atmaya hazırlıyorum.
Geçenlerde kırk yaşın annelerimiz zamanında geç bir yaş olduğundan bahsediyorduk. Kimi için başına eşarp bağlama yaşı, kimi için namaza başlama yaşıydı o vakitler. Torun sahibi olanlar vardı. Çalışan kadınların bile emeklilik yaşıydı. Pek çoğu için aktif hayattan elini eteğini çekme yaşıydı 40.
Bense kendimi yeni bir hayatın kollarına atmaya hazırlıyorum.
29 Nisan 2017 Cumartesi
On dört yılın ardından...
Profesyonel yaşam bir yere kadar, iş bir yere kadar.
Sonunda elimizde kalan hisler, kazanım ise insanlar oluyor.
Sonunda elimizde kalan hisler, kazanım ise insanlar oluyor.
Dün, on dört yıldır çalıştığım şirkette son iş günümdü. Evlenip İstanbul'a gittiğimde - sene 2002 - İzmir'de çalıştığım fabrikadan ayrılmıştım, ne yapacağımı bilmiyordum, iş başvuruları yapıyordum ama pek sonuç alamıyordum. Evimizin kirası, yaşamımızın standardı tek maaşla karşılanamıyordu, birikimim suyunu çekmek üzereydi, iş bulmak zorundaydım. O vakitler kriz yeni atlatılmış akepe iktidar olmuş, filan...
Hürriyet gazetesinin IK diye bir eki var, pazar günleri çıkıyor, açtım sağ tarafta bir ilan gördüm hem de yakın, Merter'de. Daha önce o ofisi görmüştüm, turuncu bayrakları E-5'ten görünüyor. Eh biz de o vakitler Bakırköy'de oturuyoruz, hep yolumuzun üstü. İş buldum dedim İlker'e ve hemen başvurdum. Net! 14 sene sonra Belçika'daki iş yeri için de aynı cümleyi telaffuz edecek, hem bak Anderlecht'teymiş maçlarına gidersiniz diye geyik çevirecektim. Var bende bir manyaklık;)
25 Nisan 2017 Salı
Kendine küçük bir dünya yaratmak mı? Ya başına yıkılırsa?
İlker'in kuzeni Serhat ve karısı canım Nihan (tea&pot eltilerimden küçük olanı) evsiz kaldılar. Yani Urla'daki evlerinin inşaatı bitinceye kadar... Yani aslında evsiz kalmak değil de evleri tamamlanasıya kadar kiralık bir evde kalmama tercihi denebilir. Kah teyzelerinde, kah Serhat'ın abisinde, kah Nihan'ın ablasında kalıyorlar. Göçebe hayat.
Bazı günler bizde de kalıyorlar. Arca Nihan teyzeleri gelecek diye acayip seviniyor, alıştı artık her perşembe soruyor. Zira evlerinde televizyon olmayan bu garibanları, işkence olsun diye özellikle Cesur ve Güzel'in yayınlandığı (takip ettiğimiz iki diziden biri) perşembe akşamları misafir etmeyi tercih ediyoruz. Sadece Sühan'ın iğrenç kıyafetlerine değil, muhterem ile 60 yaş üstü kaynana kritiklerimize de maruz kalıyorlar, kıyamam. Yemin ediyorum muppet show'daki o iki ihtiyar, Statler ve Waldorf gibiyiz, bık bık bık, sürekli konuşuyoruz. Bizimle dizi izlemek bir ayrıcalık! Bekleriz:P
Bazı günler bizde de kalıyorlar. Arca Nihan teyzeleri gelecek diye acayip seviniyor, alıştı artık her perşembe soruyor. Zira evlerinde televizyon olmayan bu garibanları, işkence olsun diye özellikle Cesur ve Güzel'in yayınlandığı (takip ettiğimiz iki diziden biri) perşembe akşamları misafir etmeyi tercih ediyoruz. Sadece Sühan'ın iğrenç kıyafetlerine değil, muhterem ile 60 yaş üstü kaynana kritiklerimize de maruz kalıyorlar, kıyamam. Yemin ediyorum muppet show'daki o iki ihtiyar, Statler ve Waldorf gibiyiz, bık bık bık, sürekli konuşuyoruz. Bizimle dizi izlemek bir ayrıcalık! Bekleriz:P
22 Nisan 2017 Cumartesi
yazmaya ara verdim ama bi' sor niye verdim?
Yokluğumda çok kitap okudum... diye başlamayı isterdim ama hayır, çok değil.
Yokluğumda çok yoğundum, çok yorgundum, çok hastaydım ve dolayısı ile çok uzaktım her şeye.
Yokluğumda çok yoğundum, çok yorgundum, çok hastaydım ve dolayısı ile çok uzaktım her şeye.
12 Nisan 2017 Çarşamba
Dumur diyalog #166
Pazar günü akşamı mutfaktan çıkamadım, Arca'nın banyosuna bir türlü sıra gelmedi. Artık kendi başına yıkanıyor ama göz kulak olunması lazım. Yani öyle sanıyorduk. Baktım, tırnaklarını kesmiş, banyosunu yapmış, bir güzel giyinip saçını kurutmuş, geldi: "Büyük adam oldum" dedi. Yerim!
"Evet Arca gerçekten büyük adam gibi her işini kendin halletmişsin." dedim.
Aynı akşam yatma vakti epey geçmiş, İlker uyardı.
"Hayır efendim, büyük adam oldum artık ben, istediğim saatte yatağa giderim!"
----
11 Nisan 2017 Salı
"ne diyorduk nereye vardık" postunda bugün
Alaçatı Ot Festivali akepe mitingine benziyor, İzmirli yok.
Bu pazar ikisi de İzmir'deydi.
Aklım Alaçatı'da kalmıştı ama sosyal medyada paylaşılan birbirinin benzeri yüzlerce fotoğrafı görünce, iyi ki yeltenmemişim diyecektim. Paylaşımlar aynı. Trend giy, arka plana ot tezgahı veya Alaçatı evi kapısını al, saçına çiçek tacı tak, poz ver. Vermeyeni dövüyorlar mı acaba? Aman neyse ne, esnafın yüzü gülmüştür umarım.
Miting hakkında tek söz etmeyeceğim, neden? Çünkü tüm gün şehrin büyük kısmında trafiği felç ettikleri için bir kısım İzmirli tarafından kulakları ecdadlarına kadar çınlatıldı, benim konuşmama gerek yok. Ben diğer kısım İzmirlilerdendim.
3 Nisan 2017 Pazartesi
Dumur Diyalog #165
Evden çıkmadan duş almışım, saçımı bir güzel kabartmışım, bonus kafamla kendimi pek beğeniyorum. Asansörde kendime bakarken, Arca'ya sordum: Saçlarım nasıl?
A: Iyy! KIVIRCIK!
(Ben evin bu iki oğlanına bonus kafamı bir beğendiremedim!)
28 Mart 2017 Salı
On maddede Brüksel’den ilk izlenimler
Ben Brüksel’e ömrü hayatımda bir defa gitmiştim, 2004 mü 2005 mi hatırlamıyorum bile. İş için tabii ki. Bir workshop vardı galiba. Deli soğuk bir havada arkadaşımla o meşhur meydanda gezdiğimizi hatırlıyorum. Kullan at fotoğraf makinesiyle hatıra fotoğrafları çekmiştim, ama tab ettirmeden makineyi kaybettim sanırım. Yani pek bir hatıram yok. İlker de yine aynı yıllarda iş için gitmişti, diğer Avrupa şehirlerinden fazlaca bir farklılığı olduğunu hatırlamıyoruz.
Bu defa günde kişi başı 20.000 adım atmak suretiyle altını üstüne getirdik, izlenimlerimizi 10 maddede derledik:) Bak görüyorsun bacım günün çorbası blog siz sayın okuyucuları için hiçbir fedakarlıktan kaçınmıyor, yediğini içtiğini, gezdiğini gördüğünü kıskandığını paylaşıyor:)
27 Mart 2017 Pazartesi
Ne? biri Belçika yazısı mı istemişti?
Muhterem ile üç
günlüğüne Brüksel’e gittik. Maksat, hangi muhitlerde yaşayabileceğimizi, Arca
cücesini hangi okullara gönderebileceğimizi görmek, öğrenmekti. Tavsiye edilen
semtlerdeki gözüme kestirdiğim birkaç okula mail atıp randevu istemiştim ama
beni hiç sallamadılar. Yine de kötüye yormadım, yüreğimi çürütmedim. Bir
şeyleri netleştirecektik nihayetinde, en azından kafamızda canlandırmak kolay
olacaktı.
Kafamız daha da
karıştı. Neden? Çünkü bilmediğimiz bir şey için pek çok seçeneğimiz var. Ve seçim
yapmamızı kolaylaştıracak objektif bir kriter yok, sadece tecrübeler ve
fikirler var.
Çok bilinmeyenli,
çoktan seçmeli bir kaosun ortasında kaldık, lanet olsun.
15 Mart 2017 Çarşamba
"Challenge Accepted!" => Belçika
Nereden başlasam, nasıl anlatsam?
Aslında klasik Yeliz olarak toz ve bulut evresinden başlamalıyım ama bu defa sondan başlayayım.
Belçika'ya yerleşiyoruz.
Çalışma izni ve diğer her şeyin belli bir süreçte ilerleyeceğini düşünürsek, sanırım birkaç ay daha buralardayız ama sonra çekirdek ailemiz için yeni mücadele başlıyor, bir challenge ve "Challenge Accepted!"
8 Mart 2017 Çarşamba
Kadın.
AVM ve çarşı gezmeyi
sevmediğim için bütün alışverişini internetten yapan bir insan olarak bu işin
kitabını yazarım, hiç tevazu gösteremeyeceğim.
Tabii alışveriş yaptığım sitelerin
reklamları, kampanyaları mailbox’ımı istila ediyor. Bu da işin kötü tarafı. Özellikle son bir haftadır, konu aynı. Kadınlar Günü. Yılbaşı bitti, Sevgililer Günü bitti, sıra kadınlara geldi.
Sadece mail adresime gelen duyurulardan birkaç örnek:
2 Mart 2017 Perşembe
Değişik
Ehliyetler değişiyormuş, biz de İlker'le değiştirelim dedik, sabah sağlık kontrolüne gittik.
Öncesinde aramızda konuşuyoruz.
İlker iğneden tırsar soruyor: "kan testi yaparlar mı?"
Ben daha rahatım ama benim de başka soru işaretlerim var: "yok ya bir damlacık alır grubuna bakarlar. Bence renk körlüğü muayenesi yaparlar. Hani yirmi sene evvel ehliyet alırken yapmışlardı, bir de dizine filan vururlar, refleks bakıyorlardı ya. Ay sağ dizim hala bereli, öbürüne vur diyeyim..."
Öncesinde aramızda konuşuyoruz.
İlker iğneden tırsar soruyor: "kan testi yaparlar mı?"
Ben daha rahatım ama benim de başka soru işaretlerim var: "yok ya bir damlacık alır grubuna bakarlar. Bence renk körlüğü muayenesi yaparlar. Hani yirmi sene evvel ehliyet alırken yapmışlardı, bir de dizine filan vururlar, refleks bakıyorlardı ya. Ay sağ dizim hala bereli, öbürüne vur diyeyim..."
24 Şubat 2017 Cuma
20 Şubat 2017 Pazartesi
8 Şubat 2017 Çarşamba
Kadınlığı konuşmak ayıp değil
Bizim ortaokul ve lisenin kampüsünde bir mağaza vardı. Okul kıyafetleri,
çorap gibi ihtiyaçlar ile tekli hijyenik pedler satılırdı. Tabii o zamanlar pedler
Elif’in dediği gibi çocuk bezi kalınlığındaydı, ayrıca şimdiki gibi tek tek
paketli değildi. Onlu paketin içinden tek tek çıkarılan pedler özenle katlanıp
hediye paketiyle paketlenip öyle satılırdı (kanımca o kadar ellenmeye pek
hijyenikliği de kalmıyordu ya neyse...).
Ben olsam ben de!
Çocukken sorulan açık ara
en iğrenç soru: “anneni mi daha çok seviyosun babanı mı”
Biz de Arca’ya pislik
olsun diye bazen soruyoruz, cevap hep aynı: İkisini de!
En çok sevdiği insanları
sayarken anne-baba ilk sırada sonra diğerleri geliyor.
7 Şubat 2017 Salı
Okuma notları - Ocak
Yılın ilk günü evdeki
herkesten önce kalktım. Kanepede uzanmış, yılbaşı hediyelerimize bakarken,
Tufan’ın “sende kesin yoktur eminim, onun için aldım, çok heyecanlı kitap”
diyerek hediye ettiği Kelebek’i okumaya başlamıştım. Gerçek bir hikaye, bir
kürek mahkumunun özgürlüğe kaçışını anlatıyor. Gerçek olması çok etkiliyor
insanı. Bizimkiler uyanıp da İlker’in Reina saldırısını haber verdiği saate
kadar onlarca sayfayı okumuştum bile. Akıcı, hızlı okunan bir kitap. Özellikle
kafa boşaltmak ihtiyacı duyulduğunda, keyifle okunur:)
6 Şubat 2017 Pazartesi
Keyfim kaçınca...
Geçen gün o vize dalgasına keyfim fena kaçtı. İşler istediğin gibi gitmeyince hani, böyle bıkkınlık hali gelir ya üzerine, öyle işte. Acilen neşelenmem lazım yoksa benim nemrutluğum hiç çekilmez ve maalesef katlanarak artar. Derhal blogu açtım, Diyalog etiketine tıkladım, allah seni inandırsın, bütün neşem yerine geldi. Tavsiye derim.
Sonra aklıma geldi, keyfim kaçınca neşelenme listesi yaptım kendime, bak o liste bile müthiş neşelendiriyor insanı.
Sonra aklıma geldi, keyfim kaçınca neşelenme listesi yaptım kendime, bak o liste bile müthiş neşelendiriyor insanı.
3 Şubat 2017 Cuma
Challenge'da son soru: 2017'de olmasını istediğin bir şey
"Dünya barışı" diyeyim de küfürü yiyeyim mi?
Tamam demiyorum, en son 2016'ya girerken cümlemize barış huzur dilemiştim, sonrası malumunuz.
Tamam demiyorum, en son 2016'ya girerken cümlemize barış huzur dilemiştim, sonrası malumunuz.
2 Şubat 2017 Perşembe
Beni Türk dizilerine emanet edin.
Uzun zamandır Türk dizi
piyasasına çok haksızlık ediyormuşum. Ona buna bok atıp, en kalitelilerini bile
haksız yere yerle yeksan ediyormuşum, allah beni nasıl biliyorsa öyle yapsın!
Ezelden beridir ve evet
tam da Ezel’den beridir izlemiyordum. Kah izlemeye kasıyor, dayanamıyor, kah
köşe bucak kaçıyor, uzaklaşıyordum.
Türk dizilerini, Huxley
distopyasından türetilmiş, korkunç birer manipülasyon ekipmanı olarak bellemiştim.
Öyle korkuyordum ki o ekranın kölesi olmaktan, alaycılık ve aşağılama savunma
mekanizmam haline gelmişti. Edebiyatın bile beni kurtaramayacağını anladığımda
çareyi boş yere yabancı dizilerde hatta defalarca izlediğim Hollywood
filmlerinde aradım.
Oradaydı, bir kumanda
mesafesindeydi haz.
Ve hedonizmin çağrısına
daha fazla kulak tıkayamadım.
1 Şubat 2017 Çarşamba
#16 bir şey çiz ve bize göster, eyvallah
Annem müthiş resim yapar.
Evde tabloları var. O derece yani!
Ben resme olan
kabiliyetsizliğimi babamdan aldığımı düşünürdüm, öyle avunurdum. Kısa boylu
oluşumu da babamdan almamış mıydım? Pek ala yeteneksizlik de ondan geçmiş
olabilirdi.
Yanılmışım. Meğer babam
da çok güzel resimler çiziyormuş. Arca ile birlikte kaldıklarında çizdikleri
resimlerden sergi açabilirsin, cidden başarılı.
31 Ocak 2017 Salı
#14 ve #15
#14 : keşke arkadaşım olsa dediğin ünlü kim?
İki gündür bunu düşünüyorum. Hiç bulamadım. Pek ünlü de bilmiyorum ondan mı acep?
İki gündür bunu düşünüyorum. Hiç bulamadım. Pek ünlü de bilmiyorum ondan mı acep?
29 Ocak 2017 Pazar
On yıl sonra nerede, nasıl yaşamak?
Geçenlerde anlatmıştım, hani İlker'in telefonda, biz şimdi on sene sonra filan gelsek, şehirden uzakta yaşasak, sıkılır mıyız? diye sorduğunu ve benim de hiç tereddüt etmeden "sabit gelirim olsa, on sene beklemem bugün bile yaşarım, hiç de sıkılmam, çok eğleniriz ne diyorsun" diye cevap verdiğimi.
On yıl sonrası için şimdilik iki olasılık üzerine hayaller kuruyorum. Biri yukarıda anlattığım gibi, muhteremle sayfiyede kocamak! Hatta bak şöyle bir hayal, tek katlı, asgari konforda bahçeli ev, bahçesinin ciddi bir bölümü bostan olacak, - evde bir saksı kaktüsü bile öldürebilirim ama bahçe olayından az buçuk anlarım - mümkünse denize de yakın olsun bir zahmet, hava iyi oldu mu balığa çıkalım muhteremle, kötü oldu mu, evde film seyredelim, ben okurken veya yazarken o maç izlesin filan...
On yıl sonrası için şimdilik iki olasılık üzerine hayaller kuruyorum. Biri yukarıda anlattığım gibi, muhteremle sayfiyede kocamak! Hatta bak şöyle bir hayal, tek katlı, asgari konforda bahçeli ev, bahçesinin ciddi bir bölümü bostan olacak, - evde bir saksı kaktüsü bile öldürebilirim ama bahçe olayından az buçuk anlarım - mümkünse denize de yakın olsun bir zahmet, hava iyi oldu mu balığa çıkalım muhteremle, kötü oldu mu, evde film seyredelim, ben okurken veya yazarken o maç izlesin filan...
28 Ocak 2017 Cumartesi
#12 : 10 yıl içinde hayatında neler değişti?
Neler olmadı ki?
On yıl önce İstanbul'dan İzmir'e taşındık. Evlendiğimizde çok severek taşındığımız Bakırköy'deki o eski apartmanın birinci katındaki sıcak evimizi boşaltıp toplanıp geldik İzmir'e. Ailelerimiz ve çocukluk arkadaşlarımızla sarmalandık, İstanbul'u hiç aramadık. Zaten nesini arayacaktık? Trafiğini mi, yalnızlığımızı mı, iki yakamızı bir araya getiremeyişimizi mi? Ben zaten on yıldır ayda iki defa gidiyorum ve İzmir'e her dönüşümde derin bir nefes alıyorum, çok şükür...
On yıl önce İstanbul'dan İzmir'e taşındık. Evlendiğimizde çok severek taşındığımız Bakırköy'deki o eski apartmanın birinci katındaki sıcak evimizi boşaltıp toplanıp geldik İzmir'e. Ailelerimiz ve çocukluk arkadaşlarımızla sarmalandık, İstanbul'u hiç aramadık. Zaten nesini arayacaktık? Trafiğini mi, yalnızlığımızı mı, iki yakamızı bir araya getiremeyişimizi mi? Ben zaten on yıldır ayda iki defa gidiyorum ve İzmir'e her dönüşümde derin bir nefes alıyorum, çok şükür...
27 Ocak 2017 Cuma
Challenge #10 ve #11
Hiç unutmak istemediğin anın nedir diye sorulmuş.
Arca ile çok kahkaha attığımız bir an var mesela, baş başa bisikletle sahile indiğimiz, güneş batarken denize girdiğimiz karanlık sularda yüzdüğümüz o gün, Arca'nın gözlerindeki "ilk defa yapıyorum çok eğlenceli" bakışını gördüğüm an. İlklerini birlikte yapmaya bayılıyorum. İki tekerlekli bisiklete adam akıllı binmeyi öğrettiğimde de vardı o bakış. Babasıyla ilk kalamarını yakaladığında da... Bir çocuğun gözlerindeki o ilk defa başarma anı... Onu hiç unutmak istemiyorum, o bakış hayatta tutan, bir işe yaradığını, önemli olduğunu hissettiren bakış.
Arca ile çok kahkaha attığımız bir an var mesela, baş başa bisikletle sahile indiğimiz, güneş batarken denize girdiğimiz karanlık sularda yüzdüğümüz o gün, Arca'nın gözlerindeki "ilk defa yapıyorum çok eğlenceli" bakışını gördüğüm an. İlklerini birlikte yapmaya bayılıyorum. İki tekerlekli bisiklete adam akıllı binmeyi öğrettiğimde de vardı o bakış. Babasıyla ilk kalamarını yakaladığında da... Bir çocuğun gözlerindeki o ilk defa başarma anı... Onu hiç unutmak istemiyorum, o bakış hayatta tutan, bir işe yaradığını, önemli olduğunu hissettiren bakış.
25 Ocak 2017 Çarşamba
#9: Göç etmek zorunda kalsan hangi ülke?
Gündeme girmek istemezdim ama madem soru geldi, samimiyetle söyleyebilirim:
Göç etmek zorunda kalacağız zaten. Zira bu ülkede kimin uğruna değerlerimi, düşüncelerimi savunacağım ve direneceğim bilemiyorum. Kendimi bu ülkenin yabancısı gibi hissettiğim sürece göç etme fikri hiç de uzak gelmiyor.
Göç etmek zorunda kalacağız zaten. Zira bu ülkede kimin uğruna değerlerimi, düşüncelerimi savunacağım ve direneceğim bilemiyorum. Kendimi bu ülkenin yabancısı gibi hissettiğim sürece göç etme fikri hiç de uzak gelmiyor.
24 Ocak 2017 Salı
Challenge #7 ve #8
Challenge #7: Hangi hayvan olurdun?
Bu soruya cevap bulamadım. Ciddi bir zaman dilimini düşünmeye ayırmama rağmen bulamadım. Muhtereme sordum. Senden hayvan olmaz dedi. Haklı. Hayvan sevmiyorum ben. Allahın yarattığını sevmemek ne büyük günah ama sevmiyorum işte.
Kedi köpek zinhar haz etmem. Balık kuş manasız. Bulamadım.
Bu soruya cevap bulamadım. Ciddi bir zaman dilimini düşünmeye ayırmama rağmen bulamadım. Muhtereme sordum. Senden hayvan olmaz dedi. Haklı. Hayvan sevmiyorum ben. Allahın yarattığını sevmemek ne büyük günah ama sevmiyorum işte.
Kedi köpek zinhar haz etmem. Balık kuş manasız. Bulamadım.
#6: hatırladığım en eski anı
Denizde kum bende anı!
Doğumundan yıllar evvel vefat eden dedesiyle ilgili anılara sahip bir insan için çok sakıncalı bir soru:) Başlıyorum:
Doğumundan yıllar evvel vefat eden dedesiyle ilgili anılara sahip bir insan için çok sakıncalı bir soru:) Başlıyorum:
21 Ocak 2017 Cumartesi
#5 : her zaman ve bazen özlediğin iki şey
Aylar önce facebook'ta bir reklam filmine denk geldim. Ne reklamıydı hatırlamıyorum, çocuklar oynuyordu. Çocuklar çocuk gibi neşe içinde şarkılar söyleyip dans ediyorlar, oradan oraya kaygısızca koşuşuyorlardı. Başarılı bir çekimdi bence, zorlamasız, doğal, ah bir hatırlasam hangi reklam olduğunu.
20 Ocak 2017 Cuma
#3 & #4
Soru 3: Hayatın bir kitap/film olsa türü ne olurdu?
Ruh halime göre ortaya karışık aslında.
Ruh halime göre ortaya karışık aslında.
Bu aralar yakın çevreme sorsanız, psikolojik manyak, hatta paranoyak bir film karakteri olduğumu söyleyebilirler. En son geçen gün birlikte yemek yediğimiz iş arkadaşımı sofradan kaçırdım.
18 Ocak 2017 Çarşamba
Palm yağı, nutella hüsranı, sürprizler ...
Geçen haftaydı, önce BBC'nin sitesinde okuduk (bunlar hep ingilizce biliyorum havaları:P), İtalya'da ve Avrupa'da palm yağı kullandığı için süpermarketlerin Nutellaları raftan indirmesi ile ilgili bir haberdi. Ben evdeki diğer iki nutella canavarına durumu anlattım, moraller biraz bozuldu. PMS dönemi olsaydı en çok ben isyan ederdim, o nutella kavanozlarının dibini kim kaşıklıyor sanıyorsun?
Aradan birkaç gün geçti, haber bizim sitelere de düştü. Nutella'nın üreticisi, yok kalite düşer demiş de, palm yağından vazgeçmek istememiş de... Gıda mühendisi değiliz tabii ki çok anlamıyoruz ama meselenin Bilalcesi şu; bu palm yağı normalde zararlı değil fakat gıdalarda katkı maddesi olarak kullanılması için bazı işlemlerden geçirilip rafine edilirken kanser yapan bir maddeye dönüşüyor.
Evdeki nutella tüketicisinden küçük olanını yanıma kattım, ipadi açıp haberi okuttum. Bilimsel filan deyince seninkinin bir dötü tutuştu. Hemen bizim raftakinin içeriğine baktık (berikinin hala içinde bir umut belki bizim kavanozda yoktur, henüz seri üretime kafa basmıyor) palm yağı!
Aradan birkaç gün geçti, haber bizim sitelere de düştü. Nutella'nın üreticisi, yok kalite düşer demiş de, palm yağından vazgeçmek istememiş de... Gıda mühendisi değiliz tabii ki çok anlamıyoruz ama meselenin Bilalcesi şu; bu palm yağı normalde zararlı değil fakat gıdalarda katkı maddesi olarak kullanılması için bazı işlemlerden geçirilip rafine edilirken kanser yapan bir maddeye dönüşüyor.
Evdeki nutella tüketicisinden küçük olanını yanıma kattım, ipadi açıp haberi okuttum. Bilimsel filan deyince seninkinin bir dötü tutuştu. Hemen bizim raftakinin içeriğine baktık (berikinin hala içinde bir umut belki bizim kavanozda yoktur, henüz seri üretime kafa basmıyor) palm yağı!
Challenge #1 ve #2
Bloglamanın en eski geleneklerinden biri mimlemek ya da bir challenge davetine icabet etmek.
İçinden geliyorsa tabii, zorlama yok.
Ben canım Leylak dalı'nın yazısında gördüm, içimden geldi katılıyorum. Sorular da hoşuma gitti, biraz beni bana, biraz beni okuyana anlatacak sorular.
14 Ocak 2017 Cumartesi
Gerçek
"Tüm mutlu anılarımızın bir köşesinde bir gıdanın olması ne ilginç değil mi?"
İlker de ben söyleyince fark etti, "a sahi" der gibi gülümsedi.
Akşam pişirdiği etlerden payıma düşenin bir kısmını ertesi güne neden bırakacağımı Arca'ya anlatıyordum. İlker'in özenle pişirdiği etler ve benim soslu spagettimden oluşan tipik bir cumartesi sofrasındaydık. Arca'nın kendisini hem dışlanmış hissettiği hem de deli gibi merakla dinlediği üniversite yılları anılarımız sofranın sohbet konusuydu.
13 Ocak 2017 Cuma
kısa #18
Geçtiğimiz haftalarda İlker'e dolar alalım diyorum, hani pasaport filan aldılar, belki ufak bir tatil yapacak oluruz, kenarda dursun. İlker, yok dedi deli misin hesabında yastığının altında doları olanı vatan haini ilan ederler, aman diyeyim. Yok artık daha neler dedim, espri yaptı sanıyorum.
Meğer benim muhterem ileri görüşlü bir zat imiş, bilememişim.
Zaytung haberi değil, gerçek:
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/659164/Erdogan_elinde_dolari_olani_terorist_ilan_etti.html
Meğer benim muhterem ileri görüşlü bir zat imiş, bilememişim.
Zaytung haberi değil, gerçek:
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/659164/Erdogan_elinde_dolari_olani_terorist_ilan_etti.html
11 Ocak 2017 Çarşamba
bir bebek gece neden çığlıklarla uyanır ve ağlar?
Bir bebek gece neden çığlıklarla uyanır ve ağlar? sorusuna cevabı merak ederek bu bloga tıklayan sayın internet kullanıcısı, hoş geldiniz.
Yeni anayasa, egemenliği milletten, milleti yönetme yetkisini meclisten alıyor
ve tek bir insana – kim olduğu önemli değil, Ayşe Fatma Ali Veli – o TEK İNSANA
veriyor. Ya o tek insan çok kötü bir insan ise? Bir bebek gece çığlıklarla
uyanıp ağlıyorsa, bil ki, geleceğinden duyduğu endişedendir. Bil ki, sayın
anne, bugün bebeğinin bir gece vakti ağlayarak uyanmasından, sen, endişe duyarak
buraya geldiysen, bebeğin gelecekte de ağlamasın diye iş sana düşüyor.
Katıldığım bir SEO eğitiminde ilk paragrafta
anahtar sözcükler bulunursa daha fazla tıklanma alır, gibi bir öneri aklımda
kalmış. Ben o eğitimi aldım ama derdim bloğuma milyon tıklanma gelsin olmadığı
için hiç dikkat etmiyorum önerilere, içimden geldiği gibi yazıyorum, okuyanlar
biliyor zaten.
Bir süredir, gündemle
ilgili eleştiri yazıları yazmamayı tercih ediyordum.
9 Ocak 2017 Pazartesi
İsyan!
Arca
hasta. Cumadan başlayan nanemollalık dün gece itibariyle kırka yaklaşan ateş
ile alevlendi, hane halkının tamamını silkeledi. Epeydir hasta olmuyordu, iyi
gidiyor diyorduk, ateş nöbetlerini, uykusuz geceleri unutmuşuz. İki saatte bir
kalkmak bünyeyi paçavraya çeviriyor.
Bu cüce hasta diye İzmir
çevresindeki kar alan yöreleri de ziyaret edemedik maalesef. Arabamızın
kaputuna bir kar adam yapamadan, bir kartopu oynayamadan, dötümüzün altına bir
poşet koymak suretiyle ranpalardan kayamadan hafta sonunu, bunları
yapabilenlerin fotoğraflarına iç geçirerek elimiz böğrümüzde noktaladık.
Neyse ki her akşam
misafirimiz vardı da eve tıkılmışlığın o hasta edici ruh halinden
sıyrılabildik. Ne güzel oldu…
6 Ocak 2017 Cuma
Kahramansın !
Autocad kullanmayalı
paslanmışım, bir de bizim program Almanca artık ikonlarla ne kadar kotarabilirsem
tırmalıyorum. Ofiste akşamüzeri saatlerim görece sakin geçiyor, zaten sabahın
yoğunluğuyla o kadar yoruluyorum ki öğleden sonra üçe kadar pilim bitmiş
oluyor, ben de ıvır zıvır işlerimi toparlıyorum o vakitte.
İşte böyle ufak tefek
işlerimi hallettiğim, birkaç branşman çizeceğim diye bilgisayar karşısında
debelendiğim saatlerde İlker aradı. Daha yeni konuşmuştuk, dişçiden çıkmıştı
şarjı bitmek üzereydi, filan…
Adliyenin yakında çalışan
Orçun haber vermiş, patlama diye.
Aynı anda whatsapp’tan
mesajlar yağmaya başladı. Telefonlar kilit. Bir taraftan twitter… Çatışma
haberleri geliyor ama canlı bomba refleksi olunca açıkçası ben hiç ihtimal
vermedim önce. Tek düşündüğüm o saatte adliyede canını kaybetmiş olabilecek
onlarca vatandaş. Nereden bileceğim, cesur bir polis elindeki beylik tabancasıyla
kalaşnikoflu iki teröristin üzerine ateş açtığını, kendini onlarca insan için
feda ettiğini.
Fethi Sekin.
Kahramansın. İzmir sana minnettar.
Sen olmasaydın…
4 Ocak 2017 Çarşamba
Tencere yemeği
Çalışan kadının
kurtarıcısı önceki akşamdan pişirilip buzdolabına konmuş tencere yemeğidir. Akşamın yedisinde eve bir ekmek bir yoğurtla girdiğinde o
tencereleri ocağa koyabiliyorsan, senden rahatı yok. Ertesi güne bir öğün daha
çıkarsa ne ala. Çıkmazsa, tencerenin dibindekini saklama kabıyla işe götürürsün
mis gibi ev yemeğin öğlene garanti. Sofradan kalkarken de bir sonraki akşamın
yemeğini hazırlayabilirsen, şahane, yarına da rahatsın.
Ne yapalım anamızdan böyle
gördük.
2 Ocak 2017 Pazartesi
ışık
Geçen hafta bir akşam Jim Carrey'nin filmine denk geldim. The Majestic. Belki müthiş bir film değildi ama insana dokunan filmlerdendi. Hani izlediğinizde duygularınız ve göz pınarlarınız gıdıklanır, benim gibi yalnız izleyenleriniz de belki biraz ağlar. İşte öyle bir filmdi.
İlker'le film izlerken şöyle bir hönkürerek ağlayamıyorum. Dalga geçiyor. En son galiba Cars animasyon filminde Şimşek McQueen'in Kral'ı itekleyerek yarışı bitirmesini sağladığı sahnede ağlayınca, biraz abarttığımı fark etmiş olacağım, yanımda insanlar varken ağlamamaya çalışıyorum. Halbuki ben ancak filmlerde kana kana ağlayabiliyorum, öyle de iyi geliyor ki.
İlker'le film izlerken şöyle bir hönkürerek ağlayamıyorum. Dalga geçiyor. En son galiba Cars animasyon filminde Şimşek McQueen'in Kral'ı itekleyerek yarışı bitirmesini sağladığı sahnede ağlayınca, biraz abarttığımı fark etmiş olacağım, yanımda insanlar varken ağlamamaya çalışıyorum. Halbuki ben ancak filmlerde kana kana ağlayabiliyorum, öyle de iyi geliyor ki.
30 Aralık 2016 Cuma
Hayatın küçük mucizeleri
Kitap
kulübünde bir arkadaşım var, Özlem. Ama başkanım Özlem değil, hani hep bizi bir
araya getiren, toparlayan, organize eden Özlem değil. Özlem Kara. Kara müthiş
bir okuyucudur, okumak derken müthiş işte, benim gevezeliğim bile yetmiyor.
Fakat hemen hiç konuşmaz. Toplantılarda başkanım Özlem’in çok okuyan ama az konuşan
Özlem’i “sen de konuş bir şeyler söyle” diye dürttüğü, uzman psikolog Deniz’in
de mesleki sorumluluğu gereği bu dürtmelere tepki gösterdiği çok olmuştur. Kara
ancak ciddi baskılar altında konuşur. Başkanım Özlem bile artık dürtmekten
vazgeçmiştir. Bazı toplantılarda Kara’yı konuşturmayı atladığımız bile oluyor,
ama onun varlığı yeter.
Ursula K.LeGuin özel
buluşmalarından Lavinia toplantısında Özlem Kara, rahatsızdı, erken kalkacaktı.
Bu sebepten onu uzun zamandır ilk defa konuşması için sıkıştırdık. Lavinia, tek
tek her birimizin bayıldığı bir kitap olmuştu, Kara da iki çift laf etmek
istemez miydi? Hepimizin gözü kulağı Özlem’deydi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)