17 Ağustos 2012 Cuma

Küçük şeylerin tanrısı

“Son”dan yana kaygı taşımayan yazar, öyküsünü evirir çevirir, geri dönüşlerle şimdiki zamanı harmanlar acayip bir kurgu ile sunar kitabını. Sonunu öykünün içinde bir yerlerde yakalamış olman umurunda değildir yazanın, o seni zaten üslubu ile teslim almıştır, sense tadını çıkarırsın.


Günler önce “Küçük şeylerin tanrısı” bitti. Üstüne başka bir kitaptan epeyce okumama rağmen tam olarak bende bıraktığı etkiyi tarif edemiyorum. Hani “etkileyici” dersin, hani “vurucu” dersin ama demekle tam olarak anlatmış olamıyorsun hissettirdiklerini. Hafta sonu Uşak yolundayken son sayfalarını okuyordum, sık sık kafamı kaldırıp bazı cümlelerini sindirmek için etrafı seyreder buldum kendimi.

Kitabı nadirkitap.com’dan sipariş etmiştim. Lale ablam sağ olsun tanıştırdı beni Türkiye’nin en büyük sahafıyla:) Listemdeki kitaplar pahalıysa bir de buraya bakıyorum ve hemen hiç eli boş çıkmıyorum. "Küçük şeylerin tanrısı"yla da böyle buluştuk. Çok seviyorum ikinci el kitap okumayı. Yeni kitabın kokusu yok ama başka bir ruhu var. Mesela benden önceki sahibinin notları vardı kitapta, altları çizilmiş bazı satırların. Ben çizemem, ama çizilmişse de itiraz etmem: )

Tek kişilik bavul ekibi-liste ekleme

Herkesler bavul toplamaya üşenir. Ben bayılırım! Bu sene her hafta öncesinde iş seyahatleri, ondan önce okul-ev arası gidip gelmeler. Seyahat fikrini seviyorum galiba, Hiç de şikayet ettiğimi hatırlamıyorum. Oyun gibi, alacakların bellidir.


İç çamaşırları… Her güne bir tane don. Tatil sutyeni, bak bu önemli, penye bikini üstü gibi bir şey hem de gri, neyle giyersen giy, giyilir.

Her gün için kombinasyonlar olarak hazırlarım giyeceklerimi. İş seyahati için zaten ne gün ne giyilecek, neyle giyilecek bellidir. Tatil için de böyle. Sadece seyahatin uzunluğuna göre bir iki kat yedek alırım, dökülür, yırtılır, neme lazım: )

16 Ağustos 2012 Perşembe

"kendi kendine uyuma" ve "gece çişi"ni nasıl hallettik?

Ben bazı konuların arkasını pek getirmiyorum. Halbuki sitcom değil anam bildiğin Köle Isauravarimsi bir pembe dizi çevriliyor burada. Arkası yarın mübarek!
Geçenlerde Elvan sordu, -kendisinin çocuğu filan yok, öyle bir azimle anlatmışım ki- “kendi kendine uyuma konusunu hallettiniz mi?” dedi. Çok fena. İşte böyle boyundan büyük laflar edersen sonra yüzüne vururlar. ık mık bir ara yazayım dedim.
Halbuki resmen mıçtım o konuda hem de betonu filan delemeden. Geçen gün Nil’le konuştuğumuzda itiraf ettim, rahatladım. Uzun lafın kısası halledemedik, hala koyun koyuna uyuyoruz!

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Dumur diyalog #63

A: Bana su verir misin babam? Mcqueenli bardaktan önce soğuktan sonra ılıktan.

İ: Önce ılıktan sonra soğuktan koysam olmaz mı?
A: Hmm bu da güzel bir fikir.
.....................

14 Ağustos 2012 Salı

loğusalık müessesesi


Doğurmadan hemen önce:)
 İster inan ister inanma loğusalık müessesinin raf ömrü 3 yıldır.
ha sen 1 ayda bitirdim o işi dersin, orasını bilemem.
Beben çocuk olmadan loğusasın hiç kusura kalma.
Tamam başında mevlüt örtüsü, üzerinde leylak rengi geceliğin, ayağında ponponlu terliklerinle "doğu tebriği bekle evde" demiyorum. Akıllara zarar. Lakin beben çocuk olmadan normal insan hayatı haram sana kabullen.

Doğum günü partisi resmi geçidi

Doğum günü prensesi:)
Doğum günü beyefendisi:)
Doğum günü topları... NEFİSSSSS

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Dumur diyalog #62

Yazlıkta arabalarıyla oynarken dedesi soruyor,
D: Oooo Arca arabalarını mı konuşturuyorsun?
A: HAYIR, onlar kendi aralarında konuşuyorlar, dinle bak
.....................

A: Balonlarla oynayalım
Y: Uyku saati 10 kere at, sonra yatağa
A: 20 kere
Y: Olmaz 10!
A: 20, ISRAR EDİYORUM!
Y: 15'te anlaşalım
A: 15, 20'den büyük mü?
Y: Küçük ama 10'dan büyük
A: Anlaştık

12 Ağustos 2012 Pazar

Günün sebzesi : atdötten fırın kabak mücver

Tuna'nın doğum günü partisinden çıktık, taksi ararken kendimizi pazarın ortasında buluverdik.
Pazar gördüm mü kayıtsız kalamam, kenarından geçemem, tam ortasına dalmam lazım. Öğle uykusu uyumamış yorgun bebemle sadece domates konusunda anlaşmamış olsaydık, haftalık alışverişimi de yapar giderdim. Bu defa bu pazar elimden iki kilo domatesle kurtuldu.

Domatesler nefis tam mevsimi.

11 Ağustos 2012 Cumartesi

"11 yaralı 4000 gönüllü!" Anormalitesi

Anneannemin cenazesine giderken yolda fark ettik. Manisa girişi konvoy, yarım saatten fazla. Bizde cenazeye yetişemeyeceğiz endişesi. Foça'da hain saldırıymış. İzmir çıkışları tutulmuş pek tabii, tek tek arıyorlar herkesi.

Normal...
Terör saldırısı artık normal.
Hayatımızın bir parçası sanki terör.

Hafta sonu muydu? 8 şehit oluyor, kimsenin gıkı çıkmıyor. Normal çünkü. Şehitler ölmüyor ki sadece, hayatlar sönüyor kimsenin haberi yok. Normal değil mi? Bizden 8 şehit ama onlardan 11 tanesini haklamışız. Teselliye bak senn! Normal...

İzmir nasıl bir yer biliyor musun? Bilmiyorsan söyleyeyim, İzmir, "normal" değil az buçuk "anormal" bir şehir.

10 Ağustos 2012 Cuma

LÖSEV Gönüllüsü Olmak Bir Ayrıcalıktır...

Büyük LÖSEV Ailesi, lösemili&kanserli çocuk ve ailelerin bu zorlu mücadelede yalnız olmadıklarını göstermek için sevgi ve azimle çalışan bir vakıftır. LÖSEV kurulduğu 1998 yılından bugüne dek faaliyetlerini duyarlı kişi ve kuruluşların destekleri ve binlerce GÖNÜLLÜSÜ’nün katkılarıyla gerçekleştirmiş; Türk halkının konu hakkında daha bilinçli ve duyarlı olmasıyla beraber tedavide %91'lere çıkardığı başarısını %100’e çıkartmayı hedeflemiştir.

melek

Anneannemi topraga verdik dun.
Kirmizi yanakli tonton anneannemiz...
Onu hep guzel sozleriyle anacagim;
"Allah esinizden isinizden guldursun"
"Sizi de boyle evlatlariniz baksin"
"Benim yavrularimin da CUMLESININ yavrulari da..." diye duaya baslardi hep...
Sadece kendi cocuklarina degil baskalarinin cocuklarina da dua ederdi. Melek oldu...

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Nohut oda bakla sofa

“yaşlı minik bir hanım bir başına yaşarmış
masası sandalyeleri rafta da bir testisi varmış…”

“Tostoraman” istediği kadar yavrulasın,

“Maskeli fare” kaçacak delik arasın,

“Zogi” yıldızları kapsın,

Gelen geçen cadıya “Süpürgede yer var mı?” diye sorsun,

“Minik Balık” istediği kadar totosundan öykü uydursun,

“Kasabanın en şık devi” don atlet kalsın,

“Pırtık tekir” Çalgıcı Hüsnüyü daha çooook arasın,

“Değnek adam” mevsimleri ve hatta “Salyangoz ve Balina” dünyayı dolaşsın…

hepsi bir tarafa benim yaşlı minik hanım bir tarafa.

7 Ağustos 2012 Salı

“İnsanların yüzleri neden farklı farklı olur?”

Bunu üç yaşında bir çocuk sorarsa nasıl cevaplarsınız? Öğle uykusundan yüzüm öpülüp mıncıklanarak ve bu soru sorularak uyandırıldım. Dürüst oldum, zaman kazandım. “Çok güzel bir soru ama sana nasıl anlatacağımı biraz düşüneyim, sonra cevap vereyim olur mu?” Allahtan tamam dedi ısrar etmedi. İlker’i aradım, “sen cevap verme ben gelince yanıtlayacağım” dedi. Cevabı bildiğinden çok kendisi cevaplamak isteyen birinin heyecanı vardı ses tonunda. İlişmedim.

Tatil, tam tadında

Tomografi haricinde süper bir tatildi. Kısa ama güzel. Tam tadında. Çocuğun toplumla paylaşılmasının anneye ne denli fayda sağladığı hakkında bir belgesel çekmek istiyorsan bizimkilerin yazlığında birkaç gün geçirmen yeterli.


Her şey çok hızlı oldu aslında. Pazartesi gününü izin almam, gecenin bir körü eşya toplamam, Cuma akşamı daha yedi olmadan dedenin arabasıyla yollara düşmemiz. Arca için her şey oyun, eğlence. Arabadan indiği anda bizim sokaktaki üç oğlan çocuğu Arca’nın eve girmemesi için yeterli bahaneydi.

Cumartesi sabah yaşanan tomografi gerginliğine de “Alsancak’ta sabah çayı içesimiz gelmiş, gezdik geldik” diye gülümseyip geçiyoruz. Tabii ancak akşam suyuna yetişebildik. Gün batımında nefis bir deniz, kumsalda “sen sarışınsın ben esmerim” dediği sarı kafa Egemen’in aradaki bir buçuk yaş farka bakmadan hareketlerini taklit etmesini tasvir edemiyorum ama hala gözümün önüne geldikçe gülüyorum. Komik lan bizim oğlan!

5 Ağustos 2012 Pazar

bizim orda gunbatimi guzeldir...

seni sen yapan secimlerin aslinda ve belki biraz daha fazlasi...

bu ara aklimi ziyadesiyle megul eden bu, kendi secimlerimiz ne kadar bize aitti ve biz kendi cocuklarimizin secimlerinde ne kadarlik bir role sahip olacagiz? basrolu kapma savasi mi verecegiz yoksa yardimci oyuncu oscarina mi oynayacagiz? figuranlik da bir diger olasilik...

arca korkuttu dun. yataktan dustu, hersey normalken bir anda "basim donuyor, basim agriyor" demeye basladi, kafayi da buldugu yere koymaya... doktoru aradim iki saat sonra gorulen belirtilerden hoslanmadi. izmire donduk, tomografi... sonuclar sukur...

3 Ağustos 2012 Cuma

Bir köpekfobikten bir köpek katili yaratan sistem

Ya hiç gitmem, sol şeritten gidesim tuttu, hiç vurmam 120’ye vurasım tuttu, sonra kocaman bir köpeğin benim önüme atlayası tuttu. Zavallım oracıkta sizlere ömür, kenara çektim, polisi aradım, ekip gönderin, belki yaşıyordur, öldüyse de otoyolun ortasında başka araçlara tehlike olabilir diye. Benim arabanın tamponu dağıldı, plakası uçtu. Bir de üstüne trafik sigortamız evde kalmış, mikemmel bir “arabayı bağlama” hadisesini burada anlatmama ramak kalmıştı.

Hadisenin akabinde İlker devletimin memurunun baskılarına dayanamayıp “ağırlığını koymaya” karar verdi. Raporu almak için trafik şubesine giden İlker’e “bu hanım senin neyin oluyor hemşerim?” diye sormuş memur. “Karım” demiş muhterem, “ooo olmaz böyle sen bugün git eve ağırlığını koy, ne bu böyle ehliyet hala Yeliz Y.” Ağırlığını koydu muhterem kocam, ehliyet değişecekmiş yoksa bir daha benim kaza işlerimle filan uğraşmazmış. Yemedi tabii “peki” dedim, trafikle polisle ne uğraşacağım, zırt pırt, ben bilmem beyim bilir dedim sıyrıldım, katiyen polemiğe girmem:P

1 Ağustos 2012 Çarşamba

“Bu dünyada başka türlü yaşamak mümkün mü, onu öğrenmek istiyorum” Küçük kara balık

Hatırlar mısınız? Ben hatırlamıyorum desem? Ve hatta hiç okumadım desem? Gerçi ben “Küçük Prens” ve “Şeker Portakalı” okumamış sayılı çocuktan biriyim “Küçük Kara Balık”ı okumuş olsam şaşardım. Garip gelebilir ama Aziz Nesin’in kitaplarıyla büyüdüm ben.

Neyse ki Arca var da, kaçırdığım çocuk klasikleriyle şimdi tanışıyorum, geç olsun güç olmasın.

31 Temmuz 2012 Salı

Dumur diyalog #61

Yazlıkta iken bakkalda rastladığı bir teyze ile konuşuyor;


T: Sen nerede oturuyorsun?

A: İzmir’de oturuyorum ben ama Çeşme’ye geliyorum ama bazen de Özdere’ye gidiyorum

T: Ooo geziyorsun demek. Yüzüyor musun peki?

A: Bir keresinde kolluklarla böyle (hareketi yapıyor) dengede durmuştum.

(Akranları neredeyse tüpsüz dalış yapacak bizim ultra-temkinli velet kolluk ve simitsiz kumla bile oynamıyor, kollukla denize girdi mi adrenalin tavan!)

………..

Y: Arca sen babaannen ne iş yapıyor biliyor musun?

30 Temmuz 2012 Pazartesi

Verdiğin sözü tutmak üzerine...

Ben psikoloji okumadım, sosyoloji, felsefe… zerre anlamam! Haldur huldur soru çözüp ÖYS’de istediğim mühendislik fakültesine girmekle meşgulken bu derslere çok afferdersin kıçımı dönerdim. O eğitim sisteminde oydu işin gereği, oyunu kuralına göre oynadık. Aradan geçen yirmi senede ve yirmi farklı şekilde denenmiş ve denemekte olan eğitim sistemlerinde durum farklı mı bilemem. Ama fakültede de olsa, seçmeli ders de olsa hayatın bu dallarıyla ilgili biraz bilgim olsun isterdim, şimdi “üniversitedeyken Bukowski, Kosinski okuyacağıma, okeye dört olacağıma az psikoloji okuyaymışım: P” diyorum. Demek o yıllar, kendimizi bu yönde geliştirelim bilinci de yokmuş bünyede.


Neyse ne diyordum? “Ana babalığın Oxford’u vardı da biz mi okumadık?” diye soracaktım. Baktım bu işin okulu yok, eh temel bilimlerden de ite kaka ezber zember geçmişiz, okulu yoksa kitabı var dedim, sarıldım ana baba eğitim kitaplarına, malumunuz…

İşin bokunu çıkardığım zamanlar kendimle epey dalga geçsem de çok şey öğrendim bu kitaplardan. Öğrenirken İlker’in de kafasını az mikmedim. Demiştim, İlker okumaz ama çok iyi kitap dinler. Allahtan okuyan ve geveze bir karısı var, bugün sor benim okuduğum pek çok kitap hakkında iki kelam edebilir.

27 Temmuz 2012 Cuma

%70 yapmadan almam dediydim, sözümün arkasındayım!

Yaşlandım ben, kesinlikle yaşlandım. Yanımda kimse yoksa kendi kendime konuşuyorum. Geçen hafta uçakta üzerime su döken hosteslere içimden saydırdığımı sanıyordum meğer aleni konuşuyormuşum, yanımdaki adam “sormayın sabah da benim üzerime kahvaltı paketini düşürdüler” diye cevap verdi de kendime geldim, Allahtan küfretmemişim.


Dün akşam mesela… Arca yoktu, İlker yoktu. Benim de eve gidecek halim yoktu, bastım Agora’ya gittim. İndirim almış başını gitmiş, alışveriş yapmayanı dövüyorlar.

Söylemesi ayıp 39 TL’ye bir keten elbise ile 5 TL’ye kolye düşürmüşüm, ALLAH dersin!

Davulcu

İlker bir oyuncak almış. Hayır Arca'ya değil, kendine! Playstation için, müzik aletleri var. Davul çalıyorsun. Ben çalamıyorum, kovaladılar beni sahneden. Arca bile daha uzun süre sahnede kalabilmişti. Israr ediyorum mikrofonu istiyorum, billur sesimle dinleyenlerimi ihya etmek istiyorum vermiyor pis!

O davul çalacakmış, ben gitar. İyi tamam gitar çalıyordum eskiden de, ama beni ders aldığım Raci Abim (Pişmişoğlu) bile adam edemedi. Adamın gitar öğrencileri USA'da müzik okudu ben anca okulun orkestrasında akor basmıştım. yeteneksizlikte zirve yaparım ,affetmem!

26 Temmuz 2012 Perşembe

Arca yazlıkta, anası firarda!

Hafta sonuna kadar göndermeyecektik, dayanamadık, gönderdik.
Yok vicdan değil... Bahçe domatesi yesin istedik :)) puhahaha...

Araştırmacı anne :P

Nasıl olmuş da dün yazmamışım hayret? Hiç bana göre bir davranış değil : ) “Kuzen kıskançlığı” üzerine yazdıklarıma gelen uzun ve güzel yorumlara çok teşekkürler... Hepsi ayrı birer post benim için.


“Kuzen kıskançlığı” demişken rahat durmadım tabii ki.

Araştırmacı anne Yeliz iş başındaydı!

24 Temmuz 2012 Salı

Kuzen kıskançlığında kesin çözüm: Deniz'i bekçiye verelim!

Çocuk askere gidecek bizimki hala alışamadı varlığına. Deniz bebek diyorum. Hani Arca'nın tenhada yakalasa çok pis sıkıştıracağı bebek.
Literatürde "kuzen kıskançlığı" diye bir şey olmayabilir ama Arca bu kavramı bilim dünyasına sokmaya kararlı!

Yazlık için çanta hazırlamak artık çok kolay!

Gerim gerim geriliyorduk. Bizsiz ne yapacak? Nasıl kalacak? Yazlıklara yollasak gider mi, arıza eder mi, anneanneyi babaanneyi üzer mi?

Hiçbiri olmadı, bizimki yakında “ikametimi Özdere ile Çeşme arasında bölüştürün” diyecek.

Önceki hafta sonu niyet Arca’yı bir gece kalmak üzere Özdere’de bırakmaktı, nitekim bıraktık hatta gün ortasında yapılan telefon görüşmelerinde yer cücesinin ne kadar mutlu olduğunu duyup rahat bir nefes almıştım. Gel gör ki anneannelerin yazlığında fazla kalamadı zira benim kafamda röfle paketleri varken bir telefonla İzmir’e dönüş yolunda oldukları haber edildi. Anneannem acile kaldırılmıştı, dönüyorlardı.

23 Temmuz 2012 Pazartesi

Sahil eskisi

Günün çorbasını, Özdere Çeşme demeden takip eden : ) yorumlarıyla yüzümü güldüren sevgili arkadaşım Pınar sormasaydı yazar mıydım bilmiyorum.

Sanırım yazmazdım.

20 Temmuz 2012 Cuma

444 1 444 sana sesleniyorum! Beni aramaktan vazgeç!


Türk Telekom bu! Biliyorum ve katiyen açmıyorum. Geçen gün tam iş saatinde aradılar. Bilmem ne kampanyasını anlatacakmış. İşim başımdan aşkın! "Ben bilmem beyim bilir, siz onu bir arayıverin" diyemiyorsun, telefon üstüne kayıtlı ya illa ki seninle konuşacak. "Akşam arayın, çalışıyorum" dedim. Hayır kısa da sürmüyor çenesi düşük bunların biliyorum. Aradılar, açmadığım için üç gündür tam yedi defa aradılar. Onlar aramaktan ben meşgul ton vermekten bıkmadık!

19 Temmuz 2012 Perşembe

siz bu satırları okurken ben...

... geçen hafta piç olan tatilin bir kısım kırıntılarını Çeşme'de değerlendirmeye gidiyorum.

Dumur diyalog #60

Söylemesi ayıp beş köfte, iki dilim bonfile, üzerine iki tabak makarna ve patates kızartması yedikten sonra…

“ayyy ağır geldi”

(yürüyüşe çıkarıp “zıp zıp” diye tabir ettiğimiz trampolinde beş dakika zıplattım da öyle yatırdım, yoksa bütün gece uyanacaktı)

--------------------------

Rüzgarlığı kırılan Şimşek Mcqueen’i için…

“hayal kırıklığı oldu…”

--------------------------

18 Temmuz 2012 Çarşamba

Ön bildirimin moku çıktı!

Her şeyin mokunu çıkarmakta üstüme yok. İşe yarıyor ya, illa tutup koparacağım.

Çocuk eğitim kitaplarının özellikle hap yöntem tavsiyelerinin en önemlisi, çocuğun yanlış bir hareketi için; o hareketi yaparsa, başına gelecek sonucu bildirip, seçim hakkını çocuğa teslim etmektir.

17 Temmuz 2012 Salı

Tak tak takıntı!

Nil’im canım arkadaşım Bevkimin anası mimlemiş. Cevaplamayana iki cihanda rahat yok!

Mim cevaplama konusunda takıntılıyım mesela. Ben olaya görevden ziyade buraya girip çıkan insanların seni beni biraz daha yakından tanıma arzusunu yerine getirme olarak bakıyorum. Misal Nil’in donunun rengini bilirim (O nasıl bildiğimi biliyor:P ) ama yine de kendisinin bu kadar takıntılı olduğunu bilmiyordum.

Çocuklarda sanat eğitimi, Susan Striker

Çok değil birkaç ay önceydi. Arca resim - karalama - yaparken yine başlamıştı ötmeye. Pardon okulda vukuu bulmuş hadiselerden bahsetmeye:) Ona aldığım yeni resim defterini karalarken "bebek gibi resimler yaptığını" anlatmıştı. Daire çiz dendiğinde çizmediğini uzun uzun anlatmıştı. Ona göre O "bebek gibi" resim çiziyordu.

Önce hoşuma gitti, oldum olası boyama kitaplarını da sevmem zaten! Varsın istenen şekli çizmesindi. Nasıl olsa "daire"nin ne olduğunu biliyordu. Renkleri de "bej", "fuşya", "gri"ye kadar bildiğine göre umrumda değildi, kafasına göre takılsaydı...

...da öyle olmadı işte. Bir şeyler dürttü beni. Zira ben Arca yaşında bir çocuğun nasıl resimler yaptığını bilmiyordum. Yani Arca yaşına göre olması gerektiği gibi resimler yapıyor muydu yoksa kendi tabiriyle "bebek gibi" mi yapıyordu çizimlerini? Dahası bu önemli miydi?

16 Temmuz 2012 Pazartesi

Acayip bir yer... Özdere


İnanılmaz bir sıcak şehri kavurmaktaydı. Öyle ki yer cücesinin minik bedeni, ancak klimalı ortamlarda rahata eriyordu. Sıcağa çare vardı da, can sıkıntısına bir türlü çare bulamıyordu minik. Sık sık ağzından "canım sıkıldı" cümlesi dökülüyordu. Okulda arkadaşları hep tatildeydi, hiç bir yerler tat vermez olmuştu.
Babasının hemen her akşam cüceyi erkenden okuldan alması ve gezdirmesi bile kar etmiyordu.

Acilen bir şeyler yapılması gerekiyordu. Anasının 5 günlük tatili de Çin istilasına uğramış suya düşmüştü. Piç olan tatilden kırıntıları toplayarak acilen anneannenin yazlığına kaçtılar.

Kürkçü dükkanına dönüş...



Yok işe daha dönmedim. Maillerime baktım ama görmezden geldim:)


Allah biliyor ya bugün yer cücesini İzmir'e getirmeyi hiç istemedim. Sıcak inanılmaz boyutlarda, okulda arkadaş yok. En azından Özdere'de çok arkadaşı var, bisikleti var, zıp zıp var, yalaya yalaya dondurma var. Bense dönmek zorundaydım zira dibinden 5 parmak çıkmış röflelerime acil kuaför müdahalesi gerekiyordu.

12 Temmuz 2012 Perşembe

Çok pis laf alırım, gözünün yaşına bakmam!


 


Akşam eve yer cücesi ve babasından yaklaşık bir saat sonra giriyorum.

Kapıdaki pabuçların sahibi minik ayaklar, kuvvetle muhtemel babasıyla kudurmakta oluyor. Beni aralarına almıyorlar, hep sakatlık çıkarıyormuşum. 

Teselli olur mu bilmem ama, sakarlıkta katiyen kendimi tekrar etmiyorum, her seferinde yeni bir tat yepyeni açılımlar peşindeyim. Kendimi geliştiriyorum. Vücudumdaki morluklarda çeşitlilikten yanayım. Sakarlıktaki bu yenilikçi tutumum Arca için de geçerli. Geçen Arca'nn burnuna alnımı isabet ettirdim, yirmi dakika ağladı, burnu şişti.

11 Temmuz 2012 Çarşamba

Dans ... dans ... sabaha kadar dans!

Muhterem kocama nikahı basar basmaz soluğu pistte alıp tüm gece de pistten inmeyen gelin bendim! İlker’le işim bitmişti, şimdi eğlence zamanıydı. Dans etmeyi seviyor olsaydı da o da benimle dans etseydi, sevmiyor adam zorla mı?

Düğün çekimimizde zaten açık ve net görülüyor, gelinle damat hemen hiç bir araya gelmemiş. Gelin göbek atarken damat bir köşede arkadaşlarıyla içiyor. Zavallı kameraman bir beni bir onu çekeceğim diye nevri dönmüş. Duvak uzunmuş, millet basarmış, hiç tınmadım, koluma doladığım gibi devam!

10 Temmuz 2012 Salı

Bizim evin delisi...


Arca bu aralar "bizim evin delisi"ni oynuyor.

Yazlık delisi...


Babaannesiyle başbaşa geçirdiği iki günün tadı damağında kalmış olacak, dün akşam anneannesinin yazlığını sayıklıyordu, "sabah gitcez mi?"



Bisiklet delisi...

Ben inanıyorum, "BAŞKA BİR OKUL MÜMKÜN"!

 

Başka Bir Okul Mümkün (BBOM) Derneği olarak Başka Bir Okul’u mümkün kılmak adına çok çalıştık, çok koşturduk. Sonuçta hatırı sayılır bir yol aldık. Niyetimiz, çabamız 2013 yılının Eylül ayında BBOM Derneği tarafından açılacak ilk iki ilkokulumuzun kapılarını aralamak.
 
Bugüne dek neler yaptık, bundan sonra nelere ihtiyaç var sizlerle paylaşmak, konuşmak istiyoruz. Aramıza katılmak isteyip bugüne dek fırsat bulamamış, vakit ayıramamış arkadaşlarımıza yer açmak, yeni dostların enerjisiyle sorunları daha hızla aşmak istiyoruz. Bu vesileyle ekte ve aşağıda bilgilerini bulunan toplantımıza katılımınız dileriz. Ayrıca bu daveti yaygınlaştırmanızı, başka bir okul hayalini, bu yoldaki ilke ve değerlerimiz paylaşacak yeni insanlarla aramızda köprü olmanızı dileriz.
 
“Başka Bir Okul” hayalimizi, kat ettiğimiz mesafeyi ve şimdi bizi nelerin beklediğini paylaşacağımız Dayanışma ve Tanışma Toplantısı’nda olabilmek umuduyla…
 
Toplantımıza tabi ki çocuklarımız da davetli. Toplantı boyunca Serkan Kırmızı “Davulumdan Masallar” atölyesiyle onlarla birlikte olacak.
 
Yer: Boğaziçi Üniversitesi, Güney Kampüs, Demir Demirgil Toplantı Salonu
Tarih: 15 Temmuz 2012, Pazar
Saat: 17:00 - 20:00
 
Sorularınız ve daha fazla bilgi için aşağıdaki iletişim bilgileri üzerinden bize ulaşabilirsiniz.
 
Başka Bir Okul Mümkün Derneği
İletişim Ofisi:Sinanpaşa Mah. İlhan Sok. 
Pembe Rüya Apt. No:15 D:4 
Beşiktaş/ İstanbul
Gsm: 533 383 4316
baskabirokul.blogspot.com