Yeni dönem anaları mı denir bize internet anaları mı, çok okuyan çok bilen mi denir ne denir bilmiyorum.
Belki de X-Y ortaya karışık nesil mensupları…
Bildiğim tek şey “özgüven” anahtar kelimesine olan takıntımız.
Aman höt demeyeyim, maazallah özgüveni sarsılır bebemin!
Aman suçlamayalım, “sen şusun, sen busun” diye itham etmeyelim, eziklenmesin.
(Ulen çocuğu tehdit ettim, üç gün vicdan yaptım.)
Aman gece birlikte yatmayalım, özgüvenine bilmem ne olmasın.
Özgüvenini mi arttırıyormuş, mutlaka ben de o yöntemi denemeliyim! (Bkz. Burada)
Aman aman aman…
Bunun diyorum hapı olsa diyorum, yuttursak veletlere…
Gördüğünüz üzere bizzat kendim başı çekmek üzere, bebemle münasebetlerimde hareketlerime itinayla çeki düzen veriyorum… Maksat, bebemin özgüvenine halel gelmesin.
Bizim yetiştirdiğimiz bu özgüveni tavan yapmış nesil, götü kalkık bir nesil olmasın yav!
Peki tamam seviyeyi düşürmeyelim, "özgüveni yüksek bir nesil yetiştirelim derken narsis bir gençlik armağan etmeyelim topluma?"
Bak şimdi bu aralar buna takmış durumdayım. İnsan manyak olmaya görsün kafayı sıyıracak bir şey illa ki bulur.
Yok yok şaka bir yana… Bizim okulda şöyle bir geyik vardı:
“okula ordinaryus profesör olarak girersin. İkinci yıl profesör, üçüncü yıl doçentlikte karar kılarsın. Burnunu öyle sürttürürler ki makine mühendisi olarak mezun olursun.”
Korkarım bizim bu yoğun özgüven pompalamamızın dozu öyle kaçacak ki, okuldan mezun olmadan genel müdür olacağına inanan bir nesil gelecek arkadan.
Özgüvenin içini biraz “tevazu” ile doldurmalı, hafiften bir “kendini bilmek” serpmeli, az biraz da “kendinden başkalarına duyarlılık” ile soslamalı derim, bilmem anlatabildim mi?
...............................
Not: “Ben Nesli” (Dr. Jean M. Twenge) isimli kitabın yaptığı araştırmalara göre bizim neslimizin de dahil olduğu (1970-1980-1990’larda doğanlar) nesle “Ben nesli” deniyormuş. Benmerkezci, kendini herşeyin ötesinde önünde tutan bir nesil. Kitaptaki araştırmalardan bazı rakamlar:
- 1950'lerde 14-16 yaş arasındaki ergenlerde kendini önemli ve değerli bulduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 12 idi. 80'lerin sonunda bu oran yüzde 80'e yükseldi. Bugünse 'ben değerliyim' diyenler 50 yıl öncesine göre yüzde 86 arttı.
- 1958'den 2001'e kadar düzenli olarak yapılan ve 40,750 genci kapsayan 'toplumun onayını ne kadar önem verirsiniz' anketinde1970'te onaylanmayı önemsemeyenlerin oranı yüzde 57 iken, 1999'da yüzde 76'ya çıktı.
- Bugün ABD'de her 20 üniversite öğrencisinden biri oyuncu, müzisyen ya da sanatçı olmayı hedefliyor. Bu avukat, öğretmen ve hemşire olmak isteyenlerden fazla.İnsanların aklı fikri ünlü olmakta.
- 1950'lerde depresyon oranı yüzde 2 iken bugün gençlerin yüzde 20'si ağır depresyon geçiriyor. 1990'larda gençler arasında endişe de, 1950'li yıllara göre yüzde 85'lik bir artış gösterdi. İntiharların oranı ise ikiye katlandı.
Biz böyle bir “Ben nesli”ne mensup isek, bizim çocuklarımız “Z kuşağı”nın akıbetinden korkar oldum.
Çağımızda her şey o kadar “BEN”e odaklı ki… teknolojinin bile verdiği isimler birinci tekil şahıs çağrışımlı : MySpace … IPad …IPhone…
10 yorum:
Of of yine haklısın yine haklısın. Zaten kafamda mükemmel annelikle ilgili 765849367854 adet soru vardı +1 olmuş oldu. Bazen tüm bu düşünceler arasında ezildiğimi hissediyorum :( Biraz kendimizi ve düşüncelerimizi rahat bırakmayı denesek olmaz mı acaba? Eline sağlık.
Özgüveni yüksek çocuklar büyüteyim derken, asi, inatçı, dediği dedik, benim bildiğim doğru diyen çocuklar büyütmeyin, ayrıca Yeliz hanım bu çocuklar hep sizin evinizde sizin ailenizde yaşamayacak, dışarda, okulda, mahallede, iş hayatında olacak ve orada herkes sizin gibi davranmayacak, işte o zaman ben merkezli narsist çocuk bunlarla başa çıkamayacak çünkü dışarda bunları önemsemeyen ve karşısındakini ezmek isteyen o kadar çok insan varki işte o zaman sizin bu şekilde yetiştirdiğiniz çocuklar zorlanacaklar onun için her şeyden biraz karıştırında çocuk dışarıda güçlü olsun.
ama çok iyi yazmışsın yine ya... alkışlıyorum seni.. ileride senin gibi bir anne olmak isteyen sevgi..
Etkileyici rakamlar...
Özgüven konusundaki yazdıklarında da haklısın çokça. Çok hassas dengeler var bu işin içinde de.
Sizin de yazdığınız gibi bir "ben neymişim beee" narsistliğine dönüşebilecek bir özgüven oluşturmaya çalışmaktansa, "kendini sevme, kendi değerini bilme, kimsenin onayına muhtaç olmadığını hissettirme" gibi "özsaygı" kavramlarına yoğunlaşmak daha doğru olabilir.
Ben özgüvenin, bir insanın mutlu olması için gerekli uzuvlardan biri olduğuna inanıyorum, bundan oğlumun kendiyle barışık ve özgüvenli olmasını çok önemsiyorum fakat elbette dünyanın onun ekseni etrafında dönmediğini de anlatmaya çalışıyorum.
Özgüven tek başına, elde patlayan bir bomba dahi olabilir kimi durumda, önemli olan güzel ve mühim başka şeyler de öğretmek yanında.
Alıntılar çok etkileyici bu arada.
bir yerde okumuştum, çocuğunuz bir şeyi başarınca "ne kadar akıllıymış benim kızım/oğlum" demek yerine "bunu başarmak için çok çalışmış olmalısın" demek gerekiyormuş.yoksa çocuk "nasıl olsa akıllıyım, başarmak için çalışmama gerek yok" diye düşünürmüş. özetle her şeyin fazlası zarar:) özgüvenin de:)
manasız bi çıkarım ama özgüven sorunu kentleşmenin artmasıyla ilintili bence.kırsal kesimde yaşayan insanlar doganın içinde kendini daha iyi tanıyabiliyo.kentdeki ise apartman dairesinde tv,internet vs. kavramlarla yalnızlaşıyo sadece kendini gören bir nesil de özgüven patlaması oluşabiliyo.bunun sıkıntısını yıllardır yaşadım ve yaşamaya devam ediyorum.apartmanda bi odaya tıkılı kalıp okula gitmekten başka sosyal aktivetesi olmayan biri oldum.beton yıgınların arasında dogadan uzak kendini tanımayan bi nesil gelmeye devam edecek.teknolojinin bireyselligi ve yalnızlıgı geliştirip buna mahkum ettigi sürece....
Yelizcim suanda bile 80lerde doğanlar sac bas yoldurtuyorlar is yerinde. Çok guzel bir yazı olmuş zaten tarifi de vermissin canım yazında, birer tutam tevazu, kendini bilmek, duyarlılık.. Dünyanın etrafımızda dönmediğini bilmek.. Bu arada bizim okulun yaptığı da doğru degildi bence, kendimizi bilmek önemli ama degerimizi bilmek de gerek. Elvan
Yorum Gönder