23 Şubat 2012 Perşembe

Bir başka ZAZ vakası : Can Bonomo

Kafa binbeşyüz tabii, dün geceki televizyon aktivitemizden bahsederken (bu arada TV ve aktivite pek çelişki oldu aynı cümlede) Eurovision şarkı yarışmasında Türkiye'yi temsil edecek şarkıyı da dinlediğimizi söylemeyi unutmuşum.

Kim bu çocuk filan derken yeni bir ZAZ vakası ile karşı karşıya olduğumuzu anladık! Hani bir heyecanla yeni(!) keşfimi anlatmıştım, sonra Emre bir güzel dalgasını geçmişti, kısaca "ah anam sizden geçmiş" demişti....

Cinayet!

Dün akşam öküzün trene baktığı gibi baktım televizyona. Sahi insan ne kadar güzel vakit öldürüyor şu meretin karşısında? Ciddi anlamda bir cinayetten bahsediyorum. Vakitsizlikten yakınan insanların (mesela ben) alenen vaktini katletmesi bu oluyormuş, test ettim onayladım. Gerçi pek çoğuna göre günün yorgunluğunu atmanın bir yolu ama benim için ateş nöbetinde uyanık kalma amaçlı kullanıldığından öyle bir gevşeme rahatlama, günün sorunlarından uzaklaşma gibi görevleri yoktu. Zaten koltuğa bile oturmadım, yemek masasının kenarına iliştim, sandalyenin tepesinden inmedim, zira tekli koltukta bile sızma potansiyelim vardı.

22 Şubat 2012 Çarşamba

Çocuklarımızın özgüvensiz olabilme ihtimalini sevmiyoruz

Yeni dönem anaları mı denir bize internet anaları mı, çok okuyan çok bilen mi denir ne denir bilmiyorum.

Belki de X-Y ortaya karışık nesil mensupları…

Bildiğim tek şey “özgüven” anahtar kelimesine olan takıntımız.

Boş boş bakıyorum ekrana...

Boş boş bakıyorum ekrana...
Boş boş Fenerbahçeliler'in tepkisine bakıyorum. Ağlayışına, başkanları için örgütlenmelerine, boş boş....
Şikeyi sorgulamıyorum, detayları zaten bilmiyorum, hani benim takımımın başkanı böyle bir şeye karışmış olsa takımımı bu duruma sokmuş olsa, kanımca tam tersi davranırdım. Ama benim empati kuramamamın sebebi bu değil, zira ben Aziz Yıldırım'ın tutuklanmasına da karşıyım, çok önceden şaka yollu yazmıştım.

Boş boş bakmamın sebebi, bu milletin gençliğini ben tepkisiz sanıyordum, değilmiş yav!
Ben yanılmışım, utandım!

21 Şubat 2012 Salı

Uykusuzluk, paçozluk, hastalık, video, vesaire..

Allahtan ofisin ücra bir odasında bir başıma çalışıyorum. Zira insan içine çıkacak halde değilim. Bir satış ofisinin giriş katına katiyen yakışmayan bir kombinim var bugün.

20 Şubat 2012 Pazartesi

Bu dünyada herkes tek konuda eşit!

Geçtiğimiz aylarda zaman yönetimi ile ilgili bir eğitime katılmıştım.


Eğitmen pek beylik bir laf etmişti; “bu dünyada herkes ama herkes tek konuda eşittir: ZAMAN! Çünkü istisnasız herkesin günde 24 saati var. Kimsenin 1 dakika fazlası yok!” Lafı duyduğumda vayy demiştim, mantıklı, verilen mesaj “önemli olan onu nasıl planladığınızdır” falan filan…

Diyorum ya, o zaman pek hoşuma gitmişti, bu günlerde ağız dolusu bir “HADİ LEN!” diyorum. Üzerine yapabileceğinden daha fazla iş yükü olduğunda bu tez çürük elma kokuyor! Kimse bana ahkam kesmesin!

17 Şubat 2012 Cuma

Dumur diyalog #43

Portakal suyu hazırlarken...

A: Annem onun içine ilaç karıştırma!
Y: Karıştırmıyorum Arca, senin kafan çok çalışıyor, gıcık!
A: Saksı o ! kafa değil

Yoğun istek üzerine....


Jennifer'ı sevdiğimi söylemiş miydim? Evet kendisini acayip sevimli bulurum.
Herkesler saç modelimi merak edince, Antalya'da olduğumdan dolayı fotoğraf filan da çekme imkanım olmadığı için (telefondan kendimi çektim, bir tarafıma benzedi, kocaman bir burnum korkunç bir profilim var - dolayısı ile göz zevkimizi bozmanın alemi yok!) Pinterest'ten hair cut diye taratınca Jennifer'ı yakaladım.

Model işte aynen böyle... Aslında daha kısa olmalı ama yemedi ilk seferden o kadar kırpılmayı, kanımca Jennifer da kıyamamış güzel saçlarına.

16 Şubat 2012 Perşembe

Ben kalender meşrebim....

Saçlarımı kestirdim demiştim. Evet! Benim gibi bir kıvırcık olan Aslı’nın gazına geldim. Ama hemen değil. Bir ay kadar önce saçlarına bayıldım komşumun, hemen bir ara gaz aldım. İlker rengini değiştirmediğim sürece boyuna fazla muhalefet etmez (yazık ki sarışın seven bir kocam var:( ) dolayısı ile önümde ikna etmem gereken sadece kendim varım! Üç ay önce dellenip küt kestirmiştim. Ama nasıl kişiliksiz bir saç anlatamam! Ne föne geliyor ne kıvırcığa, öyle saçma sapan bir model. Hatta model filan değil, öyle işte aynı boya getirilmiş bir saç.

15 Şubat 2012 Çarşamba

Bebek turplar

Sabah ofise İlker götürdü, yolda radyo dinliyoruz, lastik reklamı “bir lastik alana 3 aylık yol yardımı bedava” diyor, hemen atladım tabii, “bundan al, yol yardımı veriyorlarmış!”. Sahi sazan mıyım neyim? Bana bir nikah karşılığında ömür boyu sınırsız yol yardımı hediye ettiler! Hey yavrum hey! (İlker’in bu satırları okuması ihtimali göz önünde bulundurularak yalakalık yapılmıştır)

Aylardır uğramamıştı bizim ofise, görenlerin gözleri yerinden fırladı. Dile kolay tam on beş kilo verdi. Hep anlatıyorum ofiste diyet yapıyor diye ama inanmak ve şok olmak için görmeleri gerekiyormuş. Kendisinden bir Arca kadar eksildi.

Evet fit hatta slim fit bir kocam var!

Yağmur yağıyordu... 5-10 dakika erken çıktım...

İçimden oh erkenden eve varırım, hatta bir markete uğrarım, Arca'yı uyuttuktan sonra sıcacık bir banyo yaparım, bütün günün yorgunluğu akar gider üzerimden diye düşünüyordum. Hatta İlker'i aradım, erken çıktım diye... Hatta yağmur öyle güzel yağıyordu ki, yemekten sonra başbaşa bir kahve içmeye çıkalım, yürüyüş yaparız bile dedim. Tabii babaanne yakınlarda ise...

Bakarız, dedi İlker, kapattık telefonu ... Gün içinde sevgililer günü kutlayalım demiş (evet böyle bir kocam var, iğrenç sevgililer gününü bile kutlayabilir) bense hiç çekemem çok yorgunum boşver, ne günüymüş diye adamın hevesini kursağında bırakmıştım, bir kahveyle gönlünü alacaktım aklım sıra....

Derken BAM!!!!

14 Şubat 2012 Salı

And the winner is...

Harika yorumlar geldi : ) sevdim ben bu işi...

Yoğunluktan explorer'ın e'sini görmedim şerefsizim! Akşamı etmişim.
"Köpek gibi" çalışıyorum dediydim ya yok "öküz gibi" olarak değiştiriyorum.

Herkesi tek tek öpüjem, tahminler çoğunlukla doğru!
(Bu arada Arca'ya talepler gelmiş ama bizim oğlan bu aralar pek uyuz, kimselere öptürmüyor, onun adına söz veremeyeceğim...)

13 Şubat 2012 Pazartesi

Ödül kazanmak ister misiniz?

Bilmecemizi bilene büyük ödül var!

Yarışmaya katılmak çok kolay!

Önce bu blogu izlemeye alıyorsunuz. (bak bunu anlamadım, izlemeden bu yazıyı nasıl okuyacaksın?)

Sonra yapmanız gereken tek şey, bu manyak Arca cücesinin elinde ne tuttuğunu dair tahmininizi yorum olarak bırakmak.

Doğru cevabı bilenler arasında yapılacak çekilişte kazananı...

İşte böyle tokat gibi iner yüzüne!

Gamze anne ve başlatılan kampanya ne kadar önemli bir konuda ne kadar eksik olduğumuzu gösterdi bize. İlik bankası, kök hücre bankası… Büyük resme bakınca ülkemizin bunlara ne kadar ihtiyacı var aslında, görmüş olduk. Umarım çabalar boşa gitmeyecek ve Gamze kardeşimiz de, onun gibi niceleri de kurtulacak.

Çalışmalara bizzat dahil olamadım ama kıyısından köşesinden yakalamaya çalıştım. Nasıl gönüllü çalışan arkadaşlarım var, o kadar mutluyum ki… O kadar umutluyum ki… İzmirli anneler mail grubu üyeleri gruplar halinde gittiler, detayları öğreniyorum. Dün akşam Nazlı aradı, Gamze ile ilgili en sağlıklı nereden bilgi alabileceklerini öğrendi, çalışanlarıyla birlikte gidecekler. Anneleri kanser atlattı, en iyi onlar biliyor ne kadar zor bir süreç olduğunu…

Ağladım, içim çıktı, kayıtsız kalmak imkansız, duygusuz olmak imkansız. Bütün hafta sonu Arca’ya her bakışımda için Atakan diye sızladı. Bir silkinip sakin kafayla düşününce o kadar çok kızdım ki kendime. Bu yaşıma kadar hiç kan vermemiş olduğumu fark ettim. Üstelik sezeryandan başka öyle aman aman bir operasyon geçirmişliğim, hastalık vs… hiç yok (çok şükür!)

Evlenmeden önce büyük bir fabrikada çalışıyordum, ayın belli dönemleri gruplar halinde kan vermeye giderdi ağabeylerimiz, ben hiç gidemedim. Zira o yıllar 45 kiloydum, annem kan verecek olsam bacaklarımı kırardı garanti. Şimdi besiliyim, doğurdum, bir güzel yenilendim, eh emzirme filan da yok. Ne halt etmeye hiç kan vermedim? Hadi kan grubum Gamze’ye uymuyor, ama elbet birilerine uyar, uyacak!

Uyacak biliyorum. Bu sebepten antibiyotiğimin bitmesini müteakip Ege Üniversitesindeyim. Burnumun dibi 5 dakikalık iş...

İnanıyorum Gamze Atakan'ın büyüdüğünü görecek ve daha niceleri...

İnanılmaz bir organizasyon örneği gösteren Nurturia canlarına, toplanıp gruplar halinde kan vermeye giden İzmirli anneler mail grubu üyelerine... anlatacak kelime bulamıyorum...

Detaylar ve daha fazla bilgi için lütfen bir TIK...

12 Şubat 2012 Pazar

Son üç haftadır, her hafta sonu öncesi, bir ateşlenme... "Antibiyotiksiz atlattık şükü yarabbim" şeklinde başlayıp Meksika dalgası ile sona eren bir sevindiriklik hali. Lakin bu sevinç uzun sürmüyor ve birkaç gün içinde tekrar aynı döngünün içinde bir cüce! 

Çay bu kapağın altında!


Son zamanlarda teapot'a gittiğimde mutlaka içtiğim özel karışım bir çay var. Christmas tea diyorlar, Zeynep'in icadı nefis bir karışım. Eve almak istiyorum, bir türlü denk gelmiyordu. Geçen İlker uğradığında, ayrı ayrı poşetlerde hazırlayıp vermişler. Bizim dolabı bırak mutfak bile nefis koktu.

Büyü iksiri tarifi gibi, biraz tarçın çubuğu biraz zencefil, portakal ve daha neler... Geçen akşam boğazım ağrıyordu, çok iyi geldi. Bu akşam bol bol hazırladım. Ama ılık ılık içmek lazım. Teapot'ta tea lightlı çaydanlıklar var, bugün kısa bir süreliğine gitmişken oradan almadığımza pişman oldum. Benim bu emektar Kore seyahatinden hatıra, zira yeşil çay için, tealight'lık filan değil. Yeşil çayı fazla demlenmeden içmek lazım. (ulen yarım saat dükkanda takıldım, çay uzmanı oldum şerefsizim:P)

11 Şubat 2012 Cumartesi

Gamze seyahate çıkmasın!

"Bu yazıyı yazarken sabredeceğim ağlamamak için.
Aynı başlıkta yazdığım gibi hissediyorum kendimi, ama belliki benim seyahatim bayaca uzun sürecek. İster bir annenin vasiyeti diyin bu yazılanlara, ister gözü arkada kalmasın diye aklından geçenleri sıralıyor diyin.

İyiydim gerçekten 2 hafta önceki düşüşü laboratuar değerleri yanlıştır umudunu yaşıyordum, Dr’umda öyle inandırmıştı. Ama değilmiş, artık mikroskop altında da değerlerim hızla düşüyor. Malesef kağıt üstündeki gerçekler doğru… Diş etlerim çekilmeye başlıyor diyince zaten Salı günü kemik iliğine bakalım dedi. Nefesi kesildi adamın ama, sen çok ağladın karşımda benimde ona moralim bozuldu dedi. Nasıl ağlamam öyle bir derdim varki içinden çıkamadığım nasıl ağlamam. Evladım ne olacak Dr’um dedim. Sıkıntılı günlerin gelmesine ağlamıyorum, benim derdim evladım dedim.

Evet evladım tek derdim…


Herkesin Atakan’a çok iyi davrandığı kesin hatta davranacağıda. Annem, babam, kardeşim en başta hatta Emrah kendini toplayana kadar Atakan ilk dönemlerde kiminle kalır. Sevdiği alıştığı insanları yanında göremeyince ya da gördüklerinde ağlayan gözlerle gördüklerinde napar yavrum. İş seyahatine giden bir anne defalarca kafasından geçenleri söyler yavrusunun bir şeyi eksik kalmasın diye…


Eskişehire gödeririler belki biii süreliğine orasıda çok soğuk, keşke annem göndermese,


Kalbi kırılırsa anlarlarmı,


Dudakları beyazlamış biraz, benzi sarı gibi gözüküyor deyip hemen kan testi yaptırmaya götürürler mi,

Anneyi sorduğunda ne cevap verirler,


Meyveler, sebzeler defalarca sirkeli suyla yıkanır mı,


Marketten alınanların özellikle Atakan’nın yiyeceklerinin son kullanma tarihlerine her defasında unutmadan kim bakar,


Her akşam ılık sütünün içilmesi, Dişlerinin fırçalanması atlanılmaz mı,


Günlük taze meyve suyu sıkılırmı mevsim meyvelerinden,


Terleyince üşenmeden anında atlet değişir mi,


Nelerden mutlu olur diye düşünülür mü,


Değişik kitapları kim araştırır,kim alır peki,

Bıkmadan sıkılmadan kim oyun oynar onunla,


Bıkmadan sıkılmadan saçlara cici yapmasına kim izin verir,

Gideceği okuldaki eksiklikleri kim farkeder,


Öğretmeniyle sürekli yakın diyaloğa kim girer, o özel biii öğrenci iyi bir gözleme ihtiyacı var annesini kan kanserinden kaybettik der,


Evde televizyon seyretmeyip kim aktivete yapar el becerisi gelişsin diye hem de hergün,

Kendi çocuğuna ya da çocuklarına sabır gösteremeyen insanlar Atakan’ıma nasıl sabır gösterir,

Bir varmış, bir yokmuş… Ömür bu iki kelime arasında geçen zaman… Zamansa bazen dost insana, bazen düşman bize düşman oldu.


Emrahım canım sevdiğim çok üzdüm seni en fazla kötü günlere, seninle göğüs gerdik. Hakkını helal et. Bundan sonra işin daha da zor olacak. Ama sana güvenim tam. Bir kaç gün önce demiştinya bana, parkta oynarken bizi birisi seyretse deli bu adam der ama ben oğlumla çocukluğumu tekrar yaşıyorum diye. Hep öyle deli baba ol olur mu o zaman Atakan yokluğumu daha az hisseder belki…


Evde demiştim ya ben, sana sevdiğim,


Atakan seninle gerçekten iyi vakit geçiriyor hep gülüyor. Sen iyi bir babasın diye… Ben hep bişeyler öğretme çabasındaydım, sense eğlence, öyle olduğu için o kadar mutluyum ki hep mutlu ve onu güldüren babasıyla birlikte yaşayacak diye… Öğretmenler zaten öğretir öğrenmesi gerekenleri. Gülmek daha iyi bir ilaç. Onuda sen hep verdin ve vericeksin canım sevgilim.


Canım annem, canım babam, canım kardeşim hakkınızı ödeyemem şimdiye kadar çok emek verdiniz bize. Asıl şimdiden sonra sizlere daha çok iş düşüyor dimdik durup Emrah’a destek verme zamanı. Atakan başta ALLAH’a sonra Emrah’a sonra annem, babam, kardeşim size emanet…


Keşke herşey farklı olsaydı. Yaşam mutlu dolu günlerle dolsaydı…


Annem hediye kaban almak istedi. İstemedim çünkü seneye kışa çıkmam heralde.


Sabahleyin aradın annem.

Ne olur güçlü ol diye. Lütfen gel alalım dedin. İstemem annem dedim.
Ateşim var öksürüyorum dışarı çıkmıcam dediğimde Atakan’ım koşarak geldi ne dedi biliyomusun…


”’ Ateşin olmasın, ne olur öksürme canım annem dayanamam sana ”’ dedi.
Telefonu kapadım çöktüm oğlumun yanına ben sana dayanamam merak etme geçer dedim, geçsin annecim dedin.
Dayancan annem diye haykırdım içimden…
şuan ezan okunuyor. Yalvarırım rabbime evladım için bana yaşama şansı ver. Salı günü gireceğim operasyon sancısız geçsin, en önemlisi sonucu güzel gelsin. Çok bişi istemem sadece sağlık. Ama artık o kadar yıkıldım, o kadar güçsüz kaldım ki. Savaşacak gücümü yitirdim. Emrahımın, annemin, babamın, kardeşimin gözünü yaşlı görmeye gücüm kalmadı.
Arayan eş, dost, akraba açamadım telefonları açamayacağımda, biliyorum dualarınız benimle ama gücüm yok konuşmaya birde tabiii Atakan’ım anlamasın durumu diye.
Salı gününün güzel geçmesini bu kadar umutsuzluğun içinde yinede umut ediyorum…"


Yazan : Gamze anne
Bense sadece gözyaşlarımla imza atabilirim!

Gamze anne'nin bloguna BURADAN ulaşabilirsiniz.

Ayrıca gelişmeleri öğrenmek için BURAYI izlemeye alabilirsiniz.

Twitter'ı olanlar ... #gamzeiçin1tupkan

Facebook'ta da seninleyiz Gamze

İzmirli anneler mail grubu A+ kan grubuna sahip olanları listeliyor, kan vermeye başladılar bile...

Ve dua etmeliyiz... Bir de çocuklarımıza sarılmalıyız.




9 Şubat 2012 Perşembe

Termodinamik ukelası burada!

Neden sürekli “sıcaklık” yerine “ısı” kelimesi kullanılıyor? Fitil oluyorum. “Isı” bir enerji birimidir. Isının düşmesi diye bir tabir yoktur!
Sıcaklık düşer, çıkar.
Isı ? düşmez kalkmaz bir Allah!

Bunu bir de ulusal haber kanallarında yapmıyorlar mı, deli oluyorum. İsimsiz tehdit mesajları gönderesim geliyor!


Bir mühendis olaraktan hemen bilimsel olaraktan -sokaktaki insanın anlayacağı şekilde - açıklıyorum, anlamayanın kafasına terliği atarım.

8 Şubat 2012 Çarşamba

- -Gözü dönmüş bir annenin itirafıdır, kayıtlara geçsin!-

Arca bu aralar sınırlarını test etme konusunda kariyer yapıyor, yakında doktorasını verecek. İnce ince dokuyor, psikanaliz yapıyor ve psikolojimin haritasını çıkarıyor. Her şey sınırlarını bir adım daha genişletebilmek için…


Geçen hafta sonu ateşin de etkisi ile şımarıklık dozunu iyice arttırdı. Şımarıklık nedir? Özetle “yapma” dediğim şeyi yapmaya ve karşısındakini test etmeye devam etme durumu.

Kızmak bağırmak katiyen kar etmez. Hatta kızdığında türlü şebeklikler yapar, kaşların çatıkken kahkaha atarsın, karizma otorite yerle bir olur. Çocuğun canını acıtacak, tartaklayacak halimiz de olmadığına göre sinir küpü olur çıkarsın ve o “yapma” dediğin şeyi yapmaya devam eder.

Aslında bu gibi durumlarda işe yarayan yöntemlerim var. Mesela?

“Öyle bir geçer zaman ki” style …


...bir bebemiz var. Ben şahsen erkeğin uzun saçlısına kıl olurum. Erkek dediğin kısa saçlı olur. Ömrü hayatımda, en deli gençlik dönemlerimde dahi bir erkeği beğenmemem için saçının uzun olması yeterliydi.
Muhterem kocamın saçını yarım cm’den fazla görmedim. Zaten seyrek, bir de uzantıca pek yurdum erkeği oluyor.

7 Şubat 2012 Salı

Dumur Diyalog #42

"Bu galiba Pamuk Prenses olabilir! Evet olabilir!"
Televizyonda Jennifer Lopez'i gördüğünde...


...........

6 Şubat 2012 Pazartesi

Biyoloji ilmine gönül vermiş bir cüce

Gün geçmiyor ki yer cücesi yeni icatlar çıkarmasın. Bu aralar biyolojiye sarmış olacak, ciddi bilgi paylaşımlarında bulunuyor.

"Bu yediklerimiz karnımızda karışıyor sonra kaka oluyor, popomuzdan çıkıyor" - sindirimin temelini çözmüş. Bu cümleleri nereden kapmış olduğu aşikar... Tübitak'ın "vücudumuz" kitabı, bir ara elimizden düşürmüyorduk.

İçselleştirmiş bebem :P

olmadı...

 Hafta sonu hava güzel olacakmış diye türlü aktivite planı yapmıştım, Arca ateşlendi, olmadı...

Hani ateş de bir garip, 39'a kadar çıktı, ama 24 saat içinde kontrol altına alındı, daha da çıkmadı. Ama hep diken üstünde, hep nöbette... bu hafta sonu bir güzel dinlerim diyordum, olmadı...

4 Şubat 2012 Cumartesi

Bu aralar...

Tabir-i caizse köpekler gibi çalışıyorum. Depresyona girmeye fırsatım yok özetle, işten yana sorgulama yapamayacak kadar yoğunum ki bu iyi bir şey. Arca’dan önce mesaiye kalırdım, bunu kaldırdım. Çok acil bir durum olsa bile eve hep aynı saatte geliyorum, cüceyle olan mesaim bittikten sonra salona dükkan açıyorum. Sonra da “aman sabahlar olmasın!”

Muzlu süt candır!

Son zamanlarda kendimi tanıyamıyorum. Yemek konusunda Arca’ya baskı uyguladığıma inanamıyorum!

Allahım kurtar beni ! Gelenekselleşiyorum!

3 Şubat 2012 Cuma

Cehalet pek fena

"Hayat”tan sonra “Saatleri ayarlama enstitüsüne”  fena dalmıştım ki, aslında okumak istediğimin yeni bir yazar olduğunu fark ettim. Yani benim için "yeni" ...

Yaklaşık yirmi dakika iki kitap arasında gidip geldim: Paul Auster – Görünmeyen ve Gabriel Garcia Marquez – Yüzyıllık yalnızlık . İkisi de yazarlarının en iyi kitapları, iki yazarın kitabını da daha önce hiç okumadım ve deli merak ediyorum. Düşün düşün … yok bir türlü karar veremiyorum.

Bu gibi durumlarda yaptığım en saçma şeyi seçtim; İlker’e sormak. “Seç!” dedim, “hangisini okuyayım önce sen seç!” Edebiyata zerre ilgisi olmayan muhterem kocamın koklayarak seçim yapacağını düşünmüştüm.

2 Şubat 2012 Perşembe

Maymun dötünü yara sanmış…


Kar hasretiyle yanıp tuştan masum İzmirli’nin durumu bu sabah tam da böyleydi.

25 dakikalık mesafeyi tam tamına 3 saatte kat edebildim. Sebep? KAR… diyeceğim yurdun kalanına ayıp olacak. Ama maalesef öyle…

Sabah kar haberini Nadire abladan alınca, Garfield gibi yapıştık cama, yeay…. O kadar çok söyledik ki sonunda yağmıştı, yağıyordu, allahım dualarımız kabul oluyordu… Benim gözlerim mutluluk gözyaşları ile nemlenirken Arca gayet öküz bir şekilde “ben bebekken kar görmüştüm ki…” dedi, döndü kıçını.

1 Şubat 2012 Çarşamba

Zogi-Maskeli Fare-Minik balık-Ormanda doğum günü partisi- Müzisyen inek sırma

Arca’nın bazı dönemleri kitap takıntısına saplanır kalır.


Bir ara Findus’a sağlam küfrediyordum. Bir de tek kitap olduğunu iddia ettiği seriler var. Büyük ayı, küçük ayı serisi gibi… Üçü bir arada okunacak, işte o kadar.

Bu aralar beş kitap takıntısı var, yeni de değiller ya neyse…

Zogi-Maskeli Fare-Minik balık-Ormanda doğum günü partisi- Müzisyen inek sırma.

Bu kitapların hepsi ile geçmişte tek tek okutma münasebetlerimiz oldu, ama son zamanlarda “hepsi birlikte okunacak”a dönüştü. Bir türlü yırtamıyorsun, yakaladı mı okutacak.

31 Ocak 2012 Salı

Soğuk burada tarih yazıyor! Totom donuyor!

Soğuk havalara bok atarken biraz erkenci davrandığımı fark ettim. Zira onlar iyi günlerimizmiş. B.k gibi soğuk yav!

Bütün gün sıcak ofiste çalışıp, sadece arabaya birkaç adım yürüyen bir nankör olarak ben bile soğuktan şikayet ediyorum ya şımarıkça, Allah evsizlere sokak hayvanlarına acısın be...

Akşam eve dönerken tek dileğim sıcak çorba ve yemek sonrası çaydı.

Konak pasaport müdürlüğünde hadise çıkaran kadın?

Evet, o bendim.


Yaklaşık bir hafta öncesinden randevumu almışım internetten. Üç buçukta orada olacağım. Yeni pasaportlar hakkından önceden tecrübesi olanlar, beklentimi acayip yükseltti. Yok beş dakikada hallediliyormuş, yok çok hızlıymış, falan filan…

Köpeklerin "bişey yapmaması" için...

Hani geçtiğimiz hafta bir itirafta bulunmuş, "köpekfobik" olduğumdan bahsetmiştim.

Çok değerli yorumlar, okumaya doyamadığım anılar geldi ama özellikle bir tanesini paylaşmak istedim. "Adsız" bizimle çok faydalı bir yazı paylaşmış.

30 Ocak 2012 Pazartesi

Dumur diyalog #41

Poyrazların geldiği gün...
Y: Annecim dergilerini arkadaşına da göster istersen
A: Arkadaş değil o! KARDEŞ!

29 Ocak 2012 Pazar

"iki" dolap kitap

"Bir dolap kitap" blogunu bilmeyen var mı?

Çocuk kitabı denince akla... 
Tamam şimdi buldum ! 
Hemen onun adı gelir :)

28 Ocak 2012 Cumartesi

İştah cinleri ! Bi gidin geldiğiniz yere yav! kışkış cinler kışkış!!

Yaklaşık bir ay kadar önce İlker’in sıkı diyet macerasının peşine takılıp hamilelik öncesi kiloma dönmüştüm. 50’yi gördü bu gözler! Hey yavrum hey! İşteki stres de eklenince dümdüz bir karın totodan düşen pantolonlar… Keyfim yerindeydi şekilden yana.

27 Ocak 2012 Cuma

"Arca, oğlum, senin annen bir salaktı!" Vol.8.1-8.2

Benim salaklıklarım annelik kimliği ile sınırlı değil katiyen, kendimi aştım artık. Hayatın her branşında şampiyonluğa oynuyorum.

Geçenlerde arabanın sigortasını ödemişiz, ruhsatın içine koy diye tembihledi İlker, ama ben unuttum sanıyorum. Çıktık yola, önümdeki yayaya yol verdim diye arkamda terbiyesizin biri kornaya bastı. Bir el kol hareketi yaparsın, ama nasıl saydırıyorum dikiz aynasından. Sağımda durdu, trafik polisiydi, haaasssss….

26 Ocak 2012 Perşembe

"Arca, oğlum, senin annen bir salaktı!" Vol.7.1-7.2

Evet evladım senin annen harbi salak!

Hatta saftiriğin önde gideni, bayrak sallayanı!

BAM! ATEŞ!

Parmak hesabı yapıyorduk İlker'le. Mart ayına kadar iki defa daha böyle ateşlense yırtarız. Ocak ayını böyle kapatırız... diyorduk geçen defaki hastalıkta. Ayını doldurmadı bu sefer.

Bir gün, bir enfeksiyonu kimden nereden kapmış olabileceğini intikam tıslamasıyla sormuştum Arca'nın doktoruna. O da "ne yapacaksın? intikam mı alacaksın?" demişti, gülmüştük. An itibari ile böyle bir hissiyatın içindeyim. Aynı soruyu bugün sorsa, "evet" diyebilirim, zira böyk geldi.

Yine de beterinden saklasın diyoruz, şükrediyoruz.

Bugün doktoru arayıp haber verdik durumu. Bugün 42,3 C'lik bir ateşi düşürdüğünü anlatmış İlker'e. 38'i bile beklemeyin, takibi sıkı yapın, tedbiri bırakmayın demiş. Feci bir salgın varmış.

Arca hasta olduğunda çalışan anne olmaktan nefret ettiğimi daha önce de söylemiştim. Yine söylüyorum. Çünkü ben artık işyerime "çocuğum hasta, gelemiyorum" demeye utanıyorum. Çünkü anane babane bakıcı baba... kimse fark etmiyor, beben hastaysa annesini istiyor işte o kadar!

Canım sıkkın. Yazdım rahatladım, gözlerim kapanıyor, gidip yanına kıvrılacağım saat başı kalkmak üzere bir süreliğine gözlerimi yumacağım.

25 Ocak 2012 Çarşamba

Ben Yeliz. Ben bir köpekfobikim!

Yıl… Valla yıl kaçtı bilmiyorum ama ilkokul zamanıydı sanırım, alıştırma tekerleklerini bisikletimden yeni çıkarmıştık. Yazlık şimdiki gibi insansız ev yığını değildi, az ev çok insan bir beldeydi. Bakkal benim görevim, katiyen kimseye bırakmıyorum. Yolum da belli, arabaların geçtiği yol taşlık, dengemi kuramam diye bisikleti elimde toprak futbol sahasına kadar yürütüyorum, sahada sürüyorum. Bir öğlen vakti hemen herkes sahilde, bense tıkır tıkır kırmızı bisikletimi o taşlık yolda yürütürken arkamda bir ses duydum, pıt pıt pıt…

Bebelere faydalı bilgiler kılavuzu Vol.2

Bu bir "Arca diyor ki..." postudur.
 
Dün,
  • Yemeğin – içeceğin içinde ilaç olduğunu nasıl anlarsınız?  
  • Şuruptan yırtamıyor musunuz? Süreci zehir ederek kaçınılmaz sonu eğlenceye dönüştürün!

 konularını masaya yatırmıştık.
Bugün yepisyeni taktiklerle karşınızdayım!
  • Anne babanızın üzerinizde uyguladığı yöntemleri gerisin geri iade teknikleri.  
  • Annenin kararlı olduğunu anlamanın yolları  
  • Yemekte pazarlık sanatı

 

24 Ocak 2012 Salı

Bebelere faydalı bilgiler kılavuzu Vol.1

Bu bir "Arca diyor ki..." postudur.

  • Yemeğin – içeceğin içinde ilaç olduğunu nasıl anlarsınız?  
  • Şuruptan yırtamıyor musunuz? Süreci zehir ederek kaçınılmaz sonu eğlenceye dönüştürün!  
  • Anne babanızın üzerinizde uyguladığı yöntemleri gerisin geri iade teknikleri.  
  • Annenin kararlı olduğunu anlamanın yolları  
  • Yemekte pazarlık sanatı

 
Hepsi ve daha fazlası!   

Uğurlar olsun

...
15 yaşındaydım. Dolayısı ile delillerin "süpürüldüğü"nü ve devlet büyüklerinin katillerin yakalanmasının "namus borcu" olduğunu söylediklerini gayet iyi hatırlıyorum.

Ben hatırlıyorum da namusu üzerine söz veren devlet büyükleri hatırlıyor mu acaba?

Sahi ne çok zaman geçti üzerinden, değil mi?

Uğurlar olsun
...

23 Ocak 2012 Pazartesi

Haftanın okuyanı

Blog dünyasına "haftanın okuyanı" konseptini armağan eden sevgili Leylak Dalı'na ithaf olunur:)
Yer: Ela'ların evi
Doğum günü partisi
Arca Ela'nın kitaplığından bir kitap kapıp gelmiş.
Okurken, birer ikişer bütün parti ahalisi toplanmış başımıza ve sevgili Elif de deklanşöre basmış.
Basarken "seni haftanın okuyanı seçtim" diyordu.

Sosyal cücenin hafta sonusu

Aylardır bir araya gelemeyen dostların kaynaşma gecesinin adresi bizim evdi Cuma akşamı. Arca ile Poyraz pek sevişgen bir akşam geçirdi. Sıfır arıza! Arca uyuduktan sonra Poyraz epey zorlandı uyumaya ve ciddi arıza çıkardı, haklı olarak. Bebek bekleyen Gül ve Orçun için National geographic tadında ve öğreticiliğinde bir belgesel, bir ön gösterim idi.

22 Ocak 2012 Pazar

Bu pazar : Sığacık


Bu manzaraya karşı tekne hayalleri kurduk. Sahi bu pazar tam balık havasıydı. Teknemiz olsa, buradan kalkıp teknede piknik yapıp, balık tutup dönerdik muhtemelen.

televizyon, giyim kuşam... kısaca geveze blogger'ın gece mesaisi

Geçenlerde İlker saçma sapan bir program izliyor ligtv'de. Bunu da anlamış değilim. Hani izleyecek bir şey yoksa televizyonu kapat, yani illa ki ses olmasını için sürekli açık durmasının manası ne? İlker TV karşısında uyuyakaldıysa bile açık olacak, uyku probu gibi, kapattın mı açıyor gözlerini. Bu "açalım ses olsun" olayına aşinayım ben. Bizim evde dört televizyon vardı vaktiyle. Evet dört kişi yaşıyorduk ve dört televizyonumuz vardı, kişi başı bir televizyon.

20 Ocak 2012 Cuma

Tehdit çaresizlerin başvurduğu bir yöntemdir

“Tevazu gösteremeyeceğim çok pis taktik yapar, cüceyi ters köşeye yatırır ne yapar ne eder dediğimi yaptırırım” alt metni ile (yok yav resmen açık açık!) burada atıp tuttuğum çok oldu, biliyorum. Daha dün ukelalık yapıyordum değil mi? Çok pis cüce kafalarım diye? 

Bilen bilmeyen de beni böyle cool – relax ortaya karışık bir şey zannedecek. Biliyorum yazdıklarımı okuyunca benim bile totom hafiften kalkıyor, vay be! diyorum.
Lakin iş benim işbilirliğimle işbitiriciliğimle bitmiyor. Dünya etrafımda dönmüyor, kısacası. Bir de madalyonun cüce tarafı var.

19 Ocak 2012 Perşembe

Geliş gidiş ben bu bebeye alışveriş olayını çözdüm şerefsizim.


Belli mağazalarda ne zaman nasıl ucuza uygun üst baş alınır küçük bir el kitabı filan yazabilirim.

Hatalar yapmadım mı? Elbette yaptım ama çok sistematik çalışarak takibi elden bırakmayarak kaliteyi ucuza mal ettiğimi düşünüyorum, bu da şimdilik yeterli.

Bir de işin sırrı bokunu çıkarmayacaksın. Ucuzluk var diye kökünü kuruttun mu astarı yüzünden pahalıya gelir yazık olur paracıklara.

Kendim için ilk indirimden önce çöp almazken boyu dize gelmiş eşofmanı pek tabii indirime kadar giydiremiyorsun cüceye.

Çok pis cüce kafalarım!

İlker geçen gün Arca’nın az buçuk mal olduğuna karar verdi.

Pek bozuldum. İnsan “karıcığım pek akıllısın” der, değil mi?

İşin şakası bir yana Arca’nın çok zeki olduğunu düşünmüyorum (olmasın aman) ama çok da mal değil be, sadece biraz … Ne bileyim… Dur birkaç örnek vereyim.

18 Ocak 2012 Çarşamba

Soğuk havaları sevmemek için 10 Sebep

Sevmiyorum kardeş zorla mı?


Üşümek yeterli bir sebep değilse daha çok sayacaklarım var.

Dumur diyalog #40

İlker benimle uğraşıp dururken, "annecim baban bugün formunda maşallah" dedim.
Arca, "Forum'a gidelim!"
.........................................................................................................................................