9 Mayıs 2014 Cuma

“Annelik” elbisesi

Evvelden demiştim, “süper anne? Yok be gülüm hikaye”… öyle ama hatta devir süper olmamanın devri biliyor musun? Hatta şimdi trend anti mükemmeliyetçilik! Hmm bak onu da demiştim. 

Var ya, yakında konuşmayacağım, sorulan soruları blogdan link vermek suretiyle yanıtlayacağım, o denli gevezelik etmişim vaktiyle…

Ama elimden geleni yapıyorum. Bak bir tane daha.

Hhahah vurun lan beni! Süper düper hüper bir anne olmadığımı daha nasıl haykırayım allahsızlar!

Süper olmadığımda hemfikirsek devam edelim.

8 Mayıs 2014 Perşembe

5 yaş çocuğu için evde oyun önerileri

Arca’nın uyuyakalma halleri instagram hesabımda hashtag oldu. Niye? Çünkü çok var.

Öyle zamanlar yaşıyoruz ki uyku ritüellerimizi özlüyorum. Kitap okuyalım, bir günün sohbetini yapıp öpüş kokuş uyuyalım istiyorum gel gör ki bazı günler bırak dişini fırçalamayı, kefiri içemeden uyumuş oluyor.  Bir futbol maçı, bir ayak masajı kafi.

6 Mayıs 2014 Salı

Sakın kımıldama

Bazı kitaplarla hemen samimi olamazsın. Hayır bu sadece kendinle özdeşleştirmekle ilgili bir durum değil. Bazı tuğlalar eksik kalır. Ama bazı kitaplar senden ne kadar uzak görünseler de içine işler.

"Sakın kımıldama"nın kitaplıktaki ikamet süresi yıllarla ifade edilir. Yazarın okuduğum ilk ve bir okur olarak ağzımı burnumu dağıtan kitabı "Sen dünyaya gelmeden önce" öyle sarsmıştı ki, derhal diğer kitapları da alınmalıydı. Alındı ama uzun süre diğer kitapların arkasına atıldı. 

Beyin travması geçiren on beş yaşındaki kızı, çalıştığı hastaneye getirilmiş bir doktorun anlatacaklarını dinlemek için kendimi bir türlü hazır hissedememiştim. Sonra bir gün bir aşk hikayesi okumak istedim ve çok düşünmeden "Sakın kımıldama"ya başladım. Ve bitirdim. İçime işledi. Ağlattı. 

5 Mayıs 2014 Pazartesi

MOMO'nun duman adamları

Mutfaktan salona geçtim. Kanepeye uzanmış muhterem kocamla göz göze geldik. Gülümsedim. Hani o yapmacık kibar gülümsemem değil, gözlerimin içiyle birlikte gülümsediğim gülümsemem.... Herkes bilmez nadiren gözlerimin içi güler. Eskiden çok eskiden heyecanlı bir filmi anlatırken hatta sınavda çıkacak sorulardan arkadaşlarıma bahsederken bile gözlerimin içi gülerdi şimdi dediğim gibi nadide bir parça.

"Nutella yemişsin!" dedi. Hasssss yemiştim. Ne yediğini gözünden anlayan bir kocanın olması sakat bir durum ama bir taraftan da seni senden iyi tanıyan biri... Hmmm yine sakat abicim.

bu kadar yazdığım bu kadar....

Ne yazacaktım? Hatırlamıyorum! Bunları yazdıktan sonra yan koltukta uzanan İlker bir şey söyledi. Sonra benim gözlerim hafiften kapandı ve kaydedip çıktım blogger uygulamasından. Ve bu iki paragraf taslak olarak kaldı. Hatta "senin hakkında bir şeyler yazıyordum ama uykum geldi" diye itiraf bile ettim. Öküz müyüm neyim?

29 Nisan 2014 Salı

Dumur diyalog #121

Y: -ilkerle konuşuyoruz- üf ya silmekten burnum tahriş oldu
A: annem al kolonya sür burnuna
Y: acır annem yakar burnumu

28 Nisan 2014 Pazartesi

Kılıçla oynayan çocuklar saldırganlaşır mı?

Mert Kaan’ın doğum günüydü ve Poyraz’a da küçük bir hediye almaya karar vermiştik. Arca’nın dudak "hani bana" diyerek büküldü. Evet doğru ona da alınacaktı bir oyuncak. Bir cumartesi akşamüzeri saatleri Göztepe’ye indik, yürüyüş yapıp oyuncakçıya girdik. 2-4-5 yaşları için oyuncak. Hiç kolay değil. Arca’ya bütçeyi aşmayacak bir oyuncak seçmesi tembihlendi bu çerçevede oldukça pahalı ilk birkaç oyuncak reddedilince istediği oyuncağın fiyatını direkt satış görevlisine sormaya başladı zaten.

Bence çok ama çok uzun bir zaman sonra iki çocuğa hediyeler belirlenmişti. Bir tek Arca kalmıştı geriye. Fiyatı bütçeye uygun oyuncakları gösterdi, kılıç, korsan kostümü baltalı bıçaklı, oyuncak tabanca…vs…

Bundan birkaç sene evvel olsaydı, bu talepler karşısında dehşete düşerdim. Gel gör ki aştım artık bu işleri. Daha doğrusu çocuğa silah ya da kılıç almakla kendisini bir katile dönüştürmeyeceğimi biliyorum en azından. Zaten sen o oyuncağı alsan da almasan da o bir şekilde eline geçirdiği her şeyi silaha, kılıca çeviriyor zaten. Bakınız iki sene önce yaşananlar…

Kaldı ki dozu saçma bir boyuta varmadığı sürece çocukların yaratıcılığının gelişmesi bakımından faydalı olduğu bile söylenebilir.

25 Nisan 2014 Cuma

Selfie’sinin iyi çıkıp çıkmayacağına endişe eden genç kızın tedirginliğinden ver cümlemize yarabbim!

Cep telefonunun görgüsüzlük olduğunu düşünüp yemek yediği lokantada masa üzerine koymaya imtina eden, her zil sesinde benimki mi lan diye çantasını kulağına yapıştıran bir kuşaktan geldiğime göre her mekanda selfie çekmeye çalışan gençleri garipsemem kadar doğal bir şey olamaz herhalde.

Halbuki hayat zor bacım, senin saçını bir o yana bir bu yana savuruvererek çekmeye çalıştığın belki sekizinci pozundan daha zor. Üstelik hayatta filtre uygulaması da yok maalesef. Neysen o!

Her şey bulaşık makinemizin üretim tarihinin, üretim hatası ihtimali olan ürünlerin üretim tarihine denk düşmesiyle başladı. 

Anlamadıysan iki kere oku, cümlede hata yok abicim!

24 Nisan 2014 Perşembe

Kitap nereden alınır?

Aslında tabii ki kitapçıdan alınır.
Hayalkurdum Çocuk kitapçısı henüz mevcudiyetini sürdürüyorken Arca’ya kitapları oradan alıyorduk. Bir yerde kitabın kargocu tarafından satıldığını düşünmesini istemeyiz değil mi? Kitapları incelesin, koklasın, kitapçıda vakit geçirmenin tadını alsın…

22 Nisan 2014 Salı

Okudum izlerim de vallaha!!

Benim bir kitabı okuyup da filmi dizisi çekilsin diye dua ettiğim görülmemiştir. Tercihimi umumiyetle kitaptan yana kullanırım ve kendi filmimi kafamda çektiğim için başka bir yönetmenin çalışmasına, kitapla arasında kuvvetli bağ kuran her okur gibi burun kıvırırım.

Bir kitap diziye mi çekildi, hmm yok, ben kitabı tercih ederim. Misal Masumiyet diye çok başarılı bir dizi var ama ben uyarlandığı Kahperengi kitabını ödünç aldım Elvan’dan, okuyacağım. Zinhar dizi takip edemiyorum. Kurt Seyid ve Shura gibi başarılı başka bir uyarlama dizi de benzer bir karara kurban gitti.

Olağan sayıklamalar

Bölünmek çok yoruyor.
Bir iş hayatın var, bir de ailen.

İşle ilgili oldukça yoğun ve stresli olduğum zamanlarda evi çok ihmal ettiğimi fark ediyorum. Çok basit şeyleri… Mesela bir ödeme, internet sağlayıcısı değişikliği, bulaşık makinesi tamiri… Arcayı hiç saymıyorum. Öyle günlerde Arcayla geçirdiğim vakitte aklımı işten alamadığımı biliyorum. Ya da evde acayip önemli bir şey varsa Arca hastaysa mesela, işte her şey allak bullak oluyor. Defalarca kontrol ederek yaptığım bir çalışmayı hatırlamıyor ve tekrar tekrar kontrol ediyorum. Motivasyon düşüyor, işler hiçbir zaman yetişmiyor. Bu arada muhterem mütemadiyen kaynıyor, yakında su kaynatacağız.

Bazı zamanlar hayat farklı olsa nasıl olurdu diye düşünürken yakalıyorum kendimi. Yaptığım iş bu kadar önemli olmasa (puhahah bilmeyen de hayat kurtarıyoruz sanacak:P)

21 Nisan 2014 Pazartesi

Barış Bıçakçı. Sinek ısırıklarının müellifi

Eğer objektif bir kitap eleştirmeni olsaydım, Barış Bıçakçının  “Sinek ısırıklarının müellifi” isimli eserini yere göğe sığdıramazdım. Ancak ben ne kitap eleştirmeniyim ne de objektifim.

18 Nisan 2014 Cuma

Gabriel Garcia Marquez

Gabriel Garcia Marquez’in ölümü tüm sosyal medyada, alıntılarla twitter’da, görsellerle instagram’da ve iç- dış temsilciliklerde yer aldı, bu çatlak ihtiyar anıldı.

Twitter’da biri ay gına getirecekler adamdan dedi. Katılmıyorum. Ölümü vesilesiyle bile olsa henüz tanışmamış kitapseverlerin ilgisini çeker ve bir kitabı olsun okunursa kardır. Marquez her okura zenginlik katacak özel bir yazar. Dolayısıyla biz de kitap kulübünde Haziran ayını Marquez’e ayırdık. Tezer Özlü’nün Mayıs hüznünden sonra Marquez iyi gelecek eminim.

17 Nisan 2014 Perşembe

Bir çocuk istismarı olarak olarak "alay etme"

Şöyle bir sahne hayal et, işe yarayacağını düşünüyorsan gözlerini kapatıp divana uzanabilirsin:P

Çok değer verdiğin hatta gözünde tanrılaştırdığın insanlar, seninle alay ediyor, sana gülüyor, hatta seni ağlatıyor. Ağlayınca da “aman ne var canım bunda ağlayacak, şaka yapıyoruz, üf sen de hiç şakadan anlamıyorsun!” diyor.

Ne hissedersin? Bok gibi değil mi? Aptal gibi? Peki ya aldatılmış gibi? Hepsi mi? Daha bile fazlası değil mi?
İşte çocuklarıyla alay eden anne babaların çocuklarına ettiği de budur! Bu belki bir dayak, Allah korusun bir tecavüz, taciz değildir ama yine de kötü muameledir!

Hay sirk gibi....

Geçen hafta
"Annem sirk olacakmış okulda."
"Hiç sevmem annecim sirkleri bence çok yanlış."
"Niye?"
"Çünkü hayvanlar gösteri yapsınlar diye onları kırbaçlıyorlar, yapamayınca kötü davranıyorlar. Bir de ben küçükken sirke gitmiştim kaplanlar suratıma işemişti."
"İşemiş miydi puhahahah"

Bu hafta bir gün...
"Bilmemkim arkadaşım burnuna kaşık sokacakmış."
"Niye be?!"

16 Nisan 2014 Çarşamba

Köpek severken dikkat edilecek noktalar

Geçtiğimiz haftalarda Alsancak'ta olduğumuz bir cumartesi Hülya ve iki bebesiyle denk getirdik, buluştuk.

Arca da tam arkadaşsızlıktan kafayı yemek üzereydi, sanki bütün hafta okulda arkadaşlarıyla takılmıyormuş gibi bir de hafta sonları arkadaş diye tutturmuyor mu ay bayıltacak yeminle. Benimle birlikte gezmek, parka gitmek filan artık tatmin etmiyormuş cüceyi, akran istermiş. En azından kuzen Deniz filan olmalıymış. Neyse ki o cumartesi Tuna vardı da didişmekten kurtulduk.

“Evladından şikayetler” programını dinlediniz, esen kalın…
Yok lan kalmayın, şikayet bitti, hani bitmez de şimdilik bitti.

Ne diyordum?

15 Nisan 2014 Salı

Annelikle beslenme arasındaki yadsınamaz bağ

Var hem de feci bir organik bağ var. Hem de ta bir beden olunan, gebelik denen o en mutlu aylardan itibaren göbek bağı ile kuruluyor bu bağ. 

En “saldım çayıra mevlam kayıra”cı ana profili bile en azından bir muz ile çocuğunun açlığını dindirmekle kalmaz, “evladımı doyurdum” psikolojisiyle serotonin hormonu salgılar.

Bir de şu ecnebi analar gibi “yersen yersin yemezsen odana” ekolünden gelenlerin yavrusu bir yemek seçmeye görsün, bir faydalı gıdalara burun kıvırmaya görsün, o ekol yerle yeksan olur. Hayır, ekolün bayrak sallayanlarından olarak başıma geldi, oradan biliyorum. Ahkam kesiyorsam laf değil yani.

11 Nisan 2014 Cuma

Çocuklarımızın güvenliği için 14 temel kural

Arca kadardım, eminim zira o eve yeni taşındığımız yazdı.

Bebeklikten beri arkadaşım olan Sinem’le apartmanın arkasındaki sokakta oynuyorduk. Bir kadın geldi yanımıza. Hamile miydi neydi tam hatırlamıyorum. Siyah saçlı ve beyaz tenli olduğu aklımda kalmış. Bize “gelin size bebek göstereceğim” dedi. 

İki salak ama salağız yani, gittik peşinden. İki sokak aşağıya indik. Kadın Sinem’in kolundaki altın bileziği çok beğendiğini söyledi, bir bakayım dedi, çekti aldı bileğinden. Hoşlanmadık. Kızıma gösterip getireceğim dedi, gitti. Gelmedi. 

Haydaaa… Sinem bileziğini beklemeye karar verdi, ben de bari gideyim annemlere söyleyeyim dedim, ev gittim. O zamanlar şimdiki gibi değilim demek ki yön duygum pek bir gelişmiş, hemen buldum evi. Annemlere anlattım, gör sen yaygarayı. Aldım anneleri, götüreceğim Sinem’in yanına, bir baktık, Sinem de beklemekten sıkılmış sokağın başına kadar gelmiş.

O gün olayın ciddiyetini anlamamıştım. Hala daha bu anlattıklarımın ne kadarını doğru hatırladığımı bilmiyorum geçmiş üzerinden otuz sene. Ama ne kadar korkutucu sonuçları olabileceğini çok sonra kavradım tabii.

Aklıma gelmesinin sebebi Arca. Çünkü bana geçen akşam durduk yere bir arkadaşının ona anlattıklarını aktardı. Televizyonda görmüş arkadaşı, annesinin elini bırakan dokuz yaşındaki bir çocuğu hırsızlar kaçırmış ve öldürüp çöpe atmışlar. Doğru muymuş?

10 Nisan 2014 Perşembe

Üçkuyular semt pazarını kaldırıp Türkiye'nin en büyük İstinye Park'ıyapıyorlarmış gereksizliğin daniskası!

Üşenmişim, semt manavından halledivermişim, boşvermişim derken pazara gitmeyeli haftalar olmuş. Yer cücesiyle babası beni pazara bırakıp parka gitmeyi teklif edince fazla mazeretim kalmamıştı. Yeşillikler için fuardan arakladığım bez torbalarım, ağır malzemeler için Pazar arabam ve sadece bozuklukları doldurduğum küçük çantam, tamam.

Pazara girdim, mis gibi sebze kokuları karşıladı beni.

Üçkuyular pazarını seviyorum ben, satıcılarla bir aşinalığım, hoşbeşim sohbetim var.

9 Nisan 2014 Çarşamba

Dağınıklık bir sorun mu, ciddi misin?

Son derece dağınık bir yetişkin olarak bizim evdeki küçük insanın dağınıklığına azami tahammül göstermem gerekiyor aslında. Çocuk bu, ne görüyor ki ne uygulamasını bekliyorsun. Düzenli olmasını istiyorsan sen düzenli ol, değil mi? Değil, yani ben düzenli değilim. Bekliyor muyum? Evet bazen en azından dağınıklığını toplamasının kendi işi olduğunun bilincinde olmasını istiyorum. Ve ara sıra yardım edip "hadi beraber toplayalım" desem de çoğu zaman onun toplamasını bekliyorum. Vallahi işime de geliyor beklemek, sabrım sonsuz zira ben kendi totomu toplamaktan acizim. 

Ama bir şeyler döküldüğünde ya da çok ama çok yorgun olduğumda tahammülüm düşüyor.

Geçen yorgunluktan koltuğa yığılıp kaldığım gün, Arca salon halısına bir bardak sütü döktü. Söylene söylene, bağıra sinirlene temizledim halıyı. Gerginlik geçince geldi yanıma; "Sen neden benim işimi yapıyorsun annem? Benim temizlemem gerekirdi sütü" dedi. Nihohhahaha öğretmişim demek ki diye içten içe sevindiğimi inkar edemeyeceğim. 

Geçtiğimiz aylarda İzmirli annelerden bir uzman arkadaşım dağınıklık konusunda kısa bir bilgilendirme yazısını paylaştı bizimle. Bence oldukça faydalı, kendisinin izniyle paylaşıyorum ben de... 

8 Nisan 2014 Salı

Ben bu hallere düşecek kadın mıydım?

Blog yazmayacak, yazacak vakit bulamayacak kadın mıydım ben be?! NE hallere düştüm! Ben ki günde üç posta yazı yazmadan duramayan ben, ben ki “yazamıyorum” diye girizgah yapan bloggerlara burun kıvıran ben? Ah ulen ne hallere düştük peh!

Bu aralar halim nicedir anlatayım bacım kendime not bile verdim, 

Çorbacının durum değerlendirmesi Vol.4382479236479

2 Nisan 2014 Çarşamba

Sinyal

Bugünler çok çalışmaktan başka bir şey düşünmemekle geçiyor. Yetişmiyor, daha doğrusu bir şeyler yetişirken başka birçok iş yarım kalıyor. Yarım işleri seven şeytandan ve şahsıma musallat olan "kafamayo kaşıyamo"dan nefret ediyorum. Ev canavarı yav hani şu sürekli çalışmakla hayatını zindana çeviren iğrenç yaratık.

Hayat bu çalışmak denen hapishaneden kurtulmana müsaade etmese de ara sıra pencereler açıyor nefes alabilmen için... Mahalle esnafına alışverişe giderken bir anda karşına çıkan morsalkımlar gibi...

28 Mart 2014 Cuma

Enerji

“Ay Yeliz hanım ne kadar harika bir enerjiniz var vallahi güne iyi başladık”

Dün sabah İstanbul ofisteki arkadaşım ona sarıldığımda böyle dedi bana. Ve bunu ilk defa duymuyorum. Bir ay kadar önce merkez ofise gittiğimde yeni işe başlayan genel müdür sekreterimiz de aynı şeyi söylemişti. Aynı sabah ilk yardım eğitiminde öğrendiklerimden heimlich menevrasını gösterdiğim diğer arkadaşlarım da bana kahkahalarla gülmüşlerdi. Uçak seyahatleri mi beni manyaklaştırıyor vallahi bilmiyorum.

Hoşuma gidiyor tabii ki, yani insanlar İstanbul’da öyle bitkin öyle keyifsiz, mutsuz sakin görünüyorlar ki…
İzmirliliğime bağlayan çok…

Kimine göre İzmir’de biz her gece rakı balık deniz börülcesi, kordonda bira, bir tarafına sallamıyoruz ya dünyanın, ondan bir rahatlık var üzerimizde… Kimine göre yılın on ayını güneşli geçirmenin verdiği bir D vitamini fazlamız ve bir fotovoltaik filan doldurabilecek enerjimiz var.

Hayır iyi bir şey mi onu da bilmiyorum. Bence değil. Zira “sıcakkanlı” “soğukkanlı”nın aslında tam karşıt anlamlısı değil ama yazık ki bende sıcakkanlılık böyle bir etki yapıyor.

Yani şöyle bir şey…

26 Mart 2014 Çarşamba

Dumur diyalog #120

Bu aralar tapelerden dinlediklerimiz karşısında o kadar dumur oluyoruz ki bizim cücenin dumurlarını ihmal etmişiz.
Uzun bir dumur diyalogla seriye devam:)

22 Mart 2014 Cumartesi

Albert Camus*, Yabancı : Gelmiş geçmiş en “mutlaka okunmalı”kategorisine layık kitap

Bu kitabın okunması gerektiğini biliyordum, hani şu otoritelerin “Ölmeden önce” listelerinde vardı. Ama bu kadar vurucu bir kitap olduğundan kimse bahsetmemişti bana. 

Hmm tamam aslında kitap kulübünden arkadaşım Deniz bahsetmişti. Yani ben ilk elli sayfalık bölümü  “sade ve yalın anlatım” gibi klişe birkaç sözcükle yorumladığımda Deniz"hey hop o son derece kült bir kitaptır " diyerek beni şöyle bir silkelemişti. Çok geçmeden o kült çizgiye vardım. Özellikle Arap’ı öldürdükten sonraki kısım.

Söylemesi ayıp ben safranlı risottomu tıkınırken bizim memlekettedelinin biri...


An itibariyle manzaram budur. Daha doğrusu bu satırları yazarken… Osurmaya bile bok gibi para alan İtalyanlar wireless konusunda da kendileri gösterdiler ve geceliği dudak uçuklatan cinsinden bir meblağa kaldığımız otelin wirelessı pek tabii ki ücrete dahil değildi. Bundan sebep blog yazımı worde yazıyorum, eh haliyle geç yayınlıyorum. Ama Allah için Centrale di bilmem ne manzaralı odam var, Allah için… Aldıkları paranın sebebi buysa, ben bu manzaraya bakarım. 

21 Mart 2014 Cuma

Özgürlüğümüz kısıtlanamaz

Bu bir ortak yayındır. Bu konuya duyarlı birçok blogda bugün bu yazıyı göreceksiniz.
***
Özgürlüğümüz kısıtlanamaz
#TwitterBlockedinTurkey
#TwitterBlockedinTurkey
T.C. Anayasası
VIII. DÜŞÜNCEYİ AÇIKLAMA VE YAYMA HÜRRİYETİ
Madde 26
Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma haklarına sahiptir.
Dün gece yarısı ülkemizde anayasa ihlal edilmiştir. Uluslar arası bir sosyal paylaşım ağı olan Twitter’a erişim farklı mahkeme kararları ile engellenmiş, halkın kendisini ifade etme ve haber alma özgürlüğü kısıtlanmıştır.
T.C. Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan dün Bursa’da düzenlediği seçim mitinginde “Twitter mwitter, hepsinin kökünü kazıyacağız Uluslararası camia şöyle der, böyle der hiç umurumda değil. Herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin gücünü görecek.” dedikten ve Başbakanlık Basın Müşavirliği’nin “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bazı linklerin kaldırılmasına ilişkin mahkemelerden çıkarmış oldukları kararların uygulanması konusunda Twitter yetkililerinin duyarsız kaldıkları bir süreç söz konusudur. Mahkeme kararlarını umursamama, hukukun gereğini yerine getirmeme biçimindeki bu tutumda bir değişiklik gözlenmemesi halinde, vatandaşlarımızın mağduriyetini gidermek için teknik olarak, Twitter’e erişimin engellenmesinden başka çare kalmayabileceği belirtilmektedir” açıklamasından sadece bir kaç saat sonra gece yarısı Twitter’a Türkiye’den erişim yasaklanmıştır. Internet servis sağlayıcılarına ulaşan mahkeme kararları ile Twitter’a ülke sınırları içinden erişim kapatılmış, mobil cihazlarda kullanılan 3G erişimi de aynı şekilde engellenmiştir.
Yasakların ve sansürün bir çözüm olmadığını, sosyal medyanın susturulamayacağını, özgürlüklerin sansür yoluyla kısıtlanamayacağını herkesin görmesi, bilmesi gerekir. Bunu dün gece Twitter yasaklandıktan kısa bir süre sonra DNS ayarlarında değişiklik yaparak veya VPN, Hotspot Shield gibi bazı programlar üzerinden mecraya giren milyonlarca Türk kullanıcısı da göstermiştir.
Sayıları 12 milyona yaklaşan Türkiyeli Twitter kullanıcıları #TwitterBlockedinTurkey etiketiyle konuyu bir saat içinde Twitter’da dünya çapında en çok konuşulan etikete taşımış,farklı etiketlerle gece boyunca TT listesinde kalarak, dünya kamuoyunun dikkatini çekmiştir. Yasaklamadan sonraki ilk 4 saat içinde 2,5 milyondan fazla Türkçe tweet gönderildiği hesaplanmaktadır. Şu anda dünya basını Türkiye’deki Twitter yasağını öncelikli haber olarak vermekte, bunun özgürlükleri baltalama yönünde bir girişim olduğunu söylemektedir.
Biz, ülkemizin geleceğini oluşturacak çocukları yetiştiren anne babalar olarak Gezi Parkı direnişi ile tırmanan ve 17 Aralık süreciyle hızlanan şiddet ve sansür uygulamalarını esefle izlemekteyiz. Türkiye’nin gerçek demokrasiden gün be gün uzaklaşmasından, meclisinden medyasına, emniyet güçlerinden yargısına kadar her türlü sistemin çivisinin çıkmış olmasından derin bir endişe duymaktayız.
Dün geceki yasak kararıyla Türkiye dünya üzerinde Twitter’a erişimin engellendiği Çin dışındaki tek ülke olmuştur. Bunun utancı ve ayıbı bu yasağı getirmeye cesaret edenlere ait olmakla birlikte, ağırlığını omuzlarımızda taşımaktayız.
Bu ülkenin gelecek nesillerinin özgür bireyler olarak büyümesini en çok isteyen ve bunun için emek veren anne babalar olarak hükümetin son aylarda giderek artan baskıcı tavırlarını kabul etmiyor ve bu sansürü şiddetle kınıyoruz.
Herkesi gerek internet üzerinden, gerekse etrafımıza bu durumu anlatarak konuyu protesto etmeye ve nihai olarak da 30 Mart 2014 Pazar günü yapılacak olan yerel seçimlerde vatandaşlık hak ve sorumluluğu olan oy kullanma görevini mutlaka yerine getirmeye davet ediyoruz.
Blogger Anne ve Babalar

19 Mart 2014 Çarşamba

Kefir mucizesi


Bu yazıyı yazmak için Arca’nın hasta olmasını bekledim. Daha doğrusu ana babasından en az birinin aklının ucundan dilinin ucundan “ne zamandır hasta olmuyor” lafının geçmesini. Sağ olsun benim dilimi ısırmadan aklımdan bile geçirmeyeceğim bu sihirli şom cümleyi İlker söyledi, “senin kefir işe yarıyor galiba” diye de ekledi, “ay İlkerrr” dememe kalmadı, Arca ateşlendi. Büyü bozulduğuna göre özgürce yazabilirim.

Ocak ayıydı sanırım, İstanbul’dayım. Arca’nın ateşinin katiyen düşmediği o hastalık, muhtemelen gripti. İlker’in ardından Arca da hastalanmış ve ben günübirlik gidip dönecekken ilave bir toplantı sebebi ile bir gece kalmak zorunda kalmışım. Aklım Arca’da ama en azından Elvan’da kalıyorum, arkadaşımı göreceğim tesellisi var. Elvan’a vardığımda annesiyle telefonda konuşuyordu, selamlar, sevgiler… Nurgül teyze Elvan’a tembihliyordu, “o kefirden ver Yeliz’e, içirsin Arca’ya” diyordu.

17 Mart 2014 Pazartesi

Gündemle başa çıkma yolları

Kolay değil. Hemen her gece bir tape bir rezillik bir pislikle karşı karşıyayız aylardır. Bu memleketin sülalesini.... Ben diyemiyorum desem de inanma. Çok ağır küfrediyorum, allahıma bin şükür küfür bakımından fukaralığımız yok. Akıl, muhakeme bakımından da yok...

Bugün İzmir seçim turistlerini ağırladı. Seçmen taşımacılığı yeni bir sektör olmuş, şahane! Ankara'dan Melih Gökçek bayraklarıyla katılan yurdum insanı vardı, Beylikdüzü belediyesinin otobüslerine teşekkürler. İki kilometre araç kuyruğu oldu İzmir girişinde. Buyur geldin hoşgeldin, bir biramızı iç bir midyemizi kumrumuzu ye, denize nazır hatıra fotoğrafı çektir ama evlerinden tencere tava çalanlara "Yunan tohumu, ortalık o...." diye haykırma İzmirlilere, ayıptır.

Binali Yıldırım, miting alanındakilere "İzmir'e hoşgeldiniz" diyerek zaten İzmir mitinginde İzmirli olmadığını cümle aleme ilan etmiş oldu. Gel gör ki kalabalık yeterli bulunmamış olacak, twitter'da İzmir yerine Rod Steward'ın Cobacabana konserinin fotoğrafları paylaşıldı.

Hayır, Rod Steward İzmir BBB adayıydı da biz mi anlamamıştık?
Onu bırak Menderes Aydın'lı değil miydi ne ara İzmirli oldu rahmetli?
Bir de İzmir Manisa arası zaten 15 dakika, nasıl 15 dakikaya indireceksin?
Onu geçtim 45 dakikalık Çeşme İzmir arasını 3 saat daha kısaltmak? İzmir havası mı çarptı, bu neyin kafası?

Otobüslerle uzak diyarlardan gelenler ne der bilmem ama biz İzmirliler ayçekirdeğine çiğdem, simite gevrek, koyun sürüsüne koyun sürüsü, hırsıza hırsız, katile katil der, kurabiyeyi adama yediririz.

Gündemle başa çıkma yollarının ilkini okudunuz. Gülmezseniz, gülemezseniz zor çünkü.

Mesela Berkin'in, üstüne Burak'ın ve polis memurunun ölümleri kilitledi. Gülmek ne kelime? Çocuğumuza sarılırken utanır olduk. Yaşamaktan utanır olduk günlerce.

15 Mart 2014 Cumartesi

SiyAh beyAz #KurabiYe

1,5 su bardağı un, yarım su bardağı pudra şekeri, 125 gr tereyağı, 1 yumurta, 1 paket vanilya, 1 paket vanilya 80 gr bitter çikolata ve can hıraş "kurabiye" hamuru yoğurmayı seven bir gençlik yeterli:)

İyice yoğurulan hamuru bir saat buzdolabında dinlendirip un serpilmiş tezgahta merdaneyle açıyoruz, istediğimiz kalıplarla kalıbını çıkarıyoruz. Arca çeşit seviyor, her kalıba sokuyor kurabiyeleri, biz de 180 C 'ye ayarladığımız fırına veriyoruz. 

BeyAzın yanına siyAh yakışır, bitter çikolatayı benmari usülü eritiyoruz.

11 Mart 2014 Salı

Sıcak ekmek gibi...

Sabah saatleri dün...
Arca tuvalete kalkmış üşümüş yanımıza girivermiş. 
Isınınca bir keyiflendi ki sorma!
"Annem yorganın altı sıcacıkmış sıcak ekmek gibi!" Pek hoşuma gitti bu benzetme. En sevdiğimiz şeylere benzetiriz değil mi hoşumuza giden şeyleri?

Bu sabah aklıma geldi bu anı. Dondu kaldı gülümsemem. 

Bundan sonra o anı aklıma geldikçe ekmek almaya çıkan çocukların öldürüldüğü bir ülkede yaşamanın utancıyla suskunlaşacağım. 

Onlar utanacak mı? Başını öne eğecek mi emri verenler? 

Çalarken bile dilinizden düşürmediğiniz allahınızdan bulun, o arkasına sığındığınız sandık mezarınız olsun. 

8 Mart 2014 Cumartesi

Çocuklara cinsellik nasıl anlatılır?

"Anne bebekler nasıl oluyor?"
Tataaamm işte beklenen yok yav beklenmeyen soru! Hazırlıksız yakalayan saçmalatan konu.

Bizim model tam da kendisinden bekleneceği gibi tam zamanında beş yaşını henüz birkaç gün geçmişken sordu. Ve nasıl olduysa ben hazırlıksız hissettim kendimi. Alelade bir günün önemsiz bir zamanında mutfakta alakasız bir takım işlerle meşgulken. Allahtan salaklaşmadım. Süre istedim. Bu konu hakkında sana daha düzgün bilgi vermek için kitaplar getireceğim, dedim. 

Emekçi kadınlar günü

Bugün "emekçi" kadınlar günü yanlış olmasın. Evinde işinde hayatın her alanında emeğiyle var olan kadınların günü. Çok ağır konuşasım var, son on yılda yüzde binlerle ifade edilen kadın katliamı artışından, cinskırımdan bahsedebilirim ama yok hayır bugün canım çemkirmek istemiyor. Bugün annemden sonra, ablamdan sonra, bağda bahçede iki büklüm çalışan anneannemden sonra bana emeğiyle çalışkanlığı ile örnek bir kadından bahsetmek istiyorum. İlkerin annesi. Kör enstitülerinden mezun bir öğretmen annenin öğretmen kızı.

7 Mart 2014 Cuma

“EEE NİYE İŞE GİDİYORSUN O ZAMAN?”

Arca ile meslekler hakkında sohbet ediyorduk.

Ne olmak istediğine karar veremiyordu. Tamirci olmak istemişti bir süre. Sorgulayan gözlerini gözlerime dikerek tepkimi ölçmüştü. Umumiyetle tepkim aynıdır, tamirciye de, itfaiyeciye de, astronota da… “Ne istersen onu olabilirsin!”

Bu aralar tamircilikten vazgeçmiş durumda. Ancak hala bir kararsızlık var üzerinde. Metro şoförü olmayı çok istiyormuş ama metroyu o kadar hızlı kullanabilmeyi başaracağından emin olamıyormuş. Sanırım şu anda hemen gidip şoför olabileceğini sanıyor, büyümesi gerektiğine aklı ermiyor.

6 Mart 2014 Perşembe

Nerden başlasam nasıl anlatsam.... Hmm tamam "Malafrena"dan!

Böyle yazmaya bir ara verince bünye, refleks olarak yazılmamış ama zihinde dönüp durmuş satırların özetini çıkarmak istiyor. Benim bünye biraz böyle boşver sen...

Yazmayalı okuyordum. Yazmayalı demek haksızlık aslında birkaç günden fazla ara vermişliğim yok. Lakin benim yazma hızımda bir blogger için duraklama dönemine girdiğimizi inkar edecek değilim. Nerde o günde üç posta post girmeler... hey gidi...

Parmaklarım klavyeye değdi mi, hep sakıncalı şeyler yazmak geliy

4 Mart 2014 Salı

Dumur diyalog #119

Arca ile annesi yolda yürümektedirler, Arca durduk yere, "Carlos ruiz zafon"
Y: Ha!?!
A: Yazar
Y: Ha?!?
A: Rüzgarın gölgesi

(ezberlemiş bana satıyor, çakma entellektüel)

--------------------

2 Mart 2014 Pazar

Yalnız yapayalnız

Bilgisayarın şarjı bitti iki parmak daktilo yazar gibi ipadden yazıyorum, hani git şarja tak aleti adam gibi yaz değil mi? Değil... Bu da böyle üşengeçliğin anormalitesi.

Geçtiğimiz haftalarda Litvanya'dan misafirler vardı. Adamlar dört günlerini İstanbul'a ayırmışlar. Boşver dedik toplantı dediğin bir günde biter. Ne yaptılar ne ettiler üç gece kaldılar. İstanbulu da vesileyle gezdiler. Vay be .... Ben Bratislava'ya utanmasam günübirliğine gidip gelecektim. Bir de maşallah acayip iştahlı adamlar. Öğlen antep lokantasındaki son çiğ köfte savaşı o kadar hoşumuza gitti ki aldık bir de balığa götürdük. Allah seni inandırsın indirim almak için yırtındığım Çinlileri bi yere götürmek içimden gelmiyor, yemiyorlar iştahsız tipler, rakıdan da anlamıyorlar peh! Neyse bu Litvanyalılar bir container mal bile almayacaklar ama yemekten anlıyorlar dedik, rakıyı bizden çok içeceklerini hiç düşünmemiştik. Sohbetleri de süper! "Baltık yolu"nu anlattılar. Biliyon mu bacım? Yok ben bilmiyordum. Ne?! Şaşırdın mı? Genel kültürde zirveye oynadığımı hiç söylemedim. Sonradan sonradan öğreniyoruz işte.

26 Şubat 2014 Çarşamba

Burç magazini

Arkadaş ben bu oğlan balık burcu olmasaydı yav, ıyk mıyk diye senelerdir atıp tutuyorum da…

Balık burcu olup da okuyanlar… alınmaca gücenmece yook. Iyk yani.

Bir öyle bir böyle. Adam saniyenin onda biri kadar bir süre halet-i ruhiyesini değiştirebiliyor. Dakikada sekiz ayrı mimik icra edebiliyor. İnadın babasını yapıyor. Ve çok pis kıvırıyor. Yani bu çocuk benden olamaz dedirtecek her türlü meziyet bunda!

25 Şubat 2014 Salı

milyonlar

Çocuğuz… Akhisar’a gidiyoruz, on beş tatilin eğlencesi. Gece geç yatmaların, erken yenen akşam yemeğinin ardından anneannemin uykuluk dediği gece soba üstünde ısıtılmış ekmek üstü salçaların zamanı… Şehrin merkezindeydi evleri. Parkın karşısı. Yeni öğrenmeye başladığımız İngilizcemizle Park Avenue derdik ablamla. Gün boyu anonslar duyulurdu caddede. “Kırmızı paltolu beş yaşlarında bir çocuk kaybolmuştur, annesi emniyete gelsin”dir, “bilmem kim eşrafından bilmem kim vefat etmiştir, cenazesi öğle namazını müteakip”… Sohbetlerimiz sık sık kesilirdi anonslarla biz de kulak kesilirdik.

Nereden aklına geldi dersen…

24 Şubat 2014 Pazartesi

Çocuk

Umumiyetle gıcıksın. Çoğu zaman inatçı.

 İstediğin olmadığında çok ama çok agresif olabiliyorsun ve herkesi kontrolün altına almaya çabalıyorsun. Çok sinir bozucu bir durum haberin olsun.

21 Şubat 2014 Cuma

Üç günlük dünya

“Dear colleagues, 
the time has come: after 45 years, 8 months and 18 days at …..”

18 Şubat 2014 Salı

Balık

Her şeyin bir zamanı mı var ne? Ne yani harbiden arkadaş ne iş?

Bizim Arca cücesi Allah seni inandırsın 350 gr çipurayı bir oturuşta yerdi. Yaş 1,5 hadi bilemedin 2.

Öyle ki artık o “hamileyken en çok ne yersen katı gıdaya geçen çocuk onu yer” şeklindeki şehir efsanesinin safsata olduğunu düşünecektik. Zira ben hamileliğim süresince balığa öyle hasret kaldım ki bu cüceye bana balık yedirtmediği için kıl olmuş, omega 3 haplarına dadanmaya karar vermiştim. Hadi ama bu efsane gerçek olsa benim bebem süt diye değil nutellaaa diye ağlardı. O yüzden üzerinde fazla durmaya gerek yok:)

17 Şubat 2014 Pazartesi

Beğendi yatağında deniz mahsulleri sote

Ablam geçen gün instagramdan şahane bir karikatür göndermiş. Koptum yeminle!

Evet günün çorbası mutfağında benzer görüntüler yaşanıyor bu ara. Ama ben unutsam her şeyde olduğu gibi sosyal medyadaki bu aktifliğimde de destekleyici olan muhterem unutmuyor, pişiriyoruz sonra koy bunu instagrama diyor. Hatta kimi zaman nasıl bir açıdan çekeceğimi söylüyor, hatta ve hatta instagrama koyacağım fotoğrafları bizzat kendisi çekiyor. 

Bir beni çekmiyor allahsız. Selfie çekeceğim diye canım çıktı yeminle. Ki ben buna dedim kocam dedim muhterem dedim, haberim yokmuş gibi çek panpa dedim, okurken ne bileyim bebemle oynarken… takipçilerim selfie selfie bıktılar dedim, beni bir tam açıdan da seyre dalsınlar dedim, benim o makyajla bile bir halta benzemeyen makyaj bloggerlarından neyim eksik dedim,  gencim:P güzelim :P dedim yok dinletemedim.

16 Şubat 2014 Pazar

Rüzgarın Gölgesi

An itibariyle… İlker Sugar Crush oynuyor, Arca deli sorularıyla babasının sabrına ömür testi yapıyor ve İlker bazen Arca’nın kendisini ziyadesiyle yorduğundan yakınıyor. Ben? Sindim okuma köşesine, ışığı bile açmıyorum beni unutmuş olmalarını umuyorum. Zira yaklaşık yarım saat önce Arca’ya “bu benim dinlenme saatim bana ilişme” şeklinde ültimatom vermiştim. Beni okuyor sanıyorlar, ama ben sosyal medyada fittiri dünya:P Hava da karardı hafiften açtım bilgisayarı.

Parmaklarım deli yazmak istiyor, zihnim sürekli neler yazacağıma karar vermekle meşgul. Ben ise…
Evet yakalandım. Arca geldi ve “aa annem ne yazıyorsun? Ben de yazacağım!” diyerek tepeme çıktı, götüyle kendine koltukta yer açtı ve göz açıp kapayana kadar beni koltuktan şutladı. Hadi bilgisayarı alıp sineyim başka köşeye diye düşünürken görmezden gelmem mümkün olmasın diye salonun orta yerine yığdığım ve İlker’in gün içinde bir kısmını yaptığı ama yarısından fazlası bana göz kırpan çamaşır sepeti ile göz göze geldik. Dün aynı saatlerde kitabın son sayfaları ütüye – tabii ki – tercih edilmişti. Bugün sepetin dibinin görülmesi gerekiyordu. Gördüm.

Yani bu paragraftan itibaren Arca’nın beni koltuktan şutladığı zamanın üzerinden epeyce geçmiş bulunuyor. Ne yaptın dersen… Efendime söyleyeyim…

11 Şubat 2014 Salı

Bu ara

Mola mı verdim ne:)
Dönüşüm muhteşem olacak gibi bir beklentiye girilsin istemem zira yok öyle bişey.
Sadece bu aralar anlatacak çok şeyi ama yazacak mecali olmayan bir insanım. Zamansızlık değil takatsizlik diyelim:)
Misal dün akşam on civarı uyumuştum. Üstelik bir otel odasında tek başıma okuyabilir, buraya aklımdaki ve not defterimdeki zilyon tane konu hakkında yazabilir hatta açık televizyona aptalca bakabilirdim. Hayır sadece uyudum.
Bu aralar işler yoğun...
Arca zırt pırt öksürük burun akıntısı gibi şikayetlerle tarafımdan küfürü yiyor.
NA iki haftalığına izinli yer cücesi bir anneanne bir babaanne takılıyor.
Öylle işte...
Ha geçen gece rüyamda birini öldürdüm ellerimle kim bilmiyorum. Kafayı yiyecektim!
Okuduğum kitap mı kanıma girdi ne!?
Kitap nefis bu arada "rüzgarın gölgesi". Anlatarım sonra...
Sonra İlker denizden iskorpitler kalamarlar tezgahtan da karidesler kapmış İlker & Yeliz işbirliği ile bir yemek yapmışız offff tarifini vereceğim kesin:) biz bu ilkerle çocukta çuvallamış olabiliriz ama mutfakta süperiz tevazu gösteremeyeceğim:)
Kitap kulübü için blog hazırlıyorum bu arada... 
Ay görüyor musun hiç boş durmuyorum:)
Ve kahvaltıda Litvanyadan gelen misafirlerimle buluşmam lazım. Onları da anlatacağım...
Neyse hadi ben kaçtım!

Telefondan yazılmış bu postun yazım hataları için özür diler okuyanların fözlerinden öperim:)


7 Şubat 2014 Cuma

Dumur diyalog #118

Arca ufaktan okuyor.
İki üç harfli kelimeleri filan.
Diğerlerinin de harflerini sayıyor ya da havada parmağı ile harfleri yazıyor.
Hayır, bir şey yapmadık, sadece o sorduğunda cevap verdik.
Neyse eve yürüyoruz okuma yazma meseleleri üzerine sohbet ederken,
Y: tamam canım harfleri tanıyorsun ama yazamıyorsun daha

6 Şubat 2014 Perşembe

Torba değil o ÇUVAL! Aç bak o “ÇUVAL”da ne var?

Çok sinirliyim, çok asabiyim. Hayır yav muayyen günle ilgisi yok (biraz olabilir:P), kahvemi de içtim, geçmiyor sinirim!
Torba yasa ne biliyon mu bacım? (erkekler alınmasın arada abicim şeklinde de hitap ediyorum, gücenmeyin tepelerim!)
Böyle ipe sapa gelmez birbiri ile alakasız yasaları bir torbaya koyuyorlar sonra o torbaya seni, beni toplumu, geleceğimizi ilgilendiren pek çok mühim başka yasaları da tıkıştırıp çuval büyüklüğüne erişince o torba hop bir gece yarısı operasyonu ile meclisten geçiriveriyorlar.

5 Şubat 2014 Çarşamba

Ustam ve ben

Elif Şafak hakkında duygularım karışık. Saygı, takdir tamam. Ben Türk kadın yazarları kayırıyor muyum ne?

Diğer taraftan kitapları hakkında o kadar çok yazılıp çiziliyor ki, ilk çıktığı günlerde katiyen okumak istemiyorum. Kitaplarının özgün olmadığı hakkındaki söylentiler öyle planlı programlı geliyor ki bana, bunun bile PR çalışmasının bir parçası olduğuna inanıyorum. PR tabii ki bir kitabı değersizleştirmez ama nasıl diyeyim bu kadar planlı programlı olması, bu kadar çok sattırmaya meyletmesi benim nazarımdaki samimiyetine zarar veriyor. Elif’in çok da umurundaydı peh:P

3 Şubat 2014 Pazartesi

Kurtlarla koşan kadınlar

Zeynep’le iş hakkında sohbet ettiğimiz bir akşamdı. Yaz ayları sanırım. Çok yoğun bir tempodan sonra çalıştığı fabrikanın kapanmasıyla işsiz kalmıştı. Çok sıkılıyordu. Çünkü iş onun var olma sebeplerinden biriydi. Çünkü işini severek yapan nadir insanlardan biridir Zeynep. 

O yüzden “bütün hayatım iş olmuş, bir hobim yok, elimden hiçbir şey gelmiyor, sıkılıyorum” diye hayıflandığında aslında onun için hiç üzülmemiştim, zira biliyordum ki bir iş bulacaktı ve canhıraş çalışmaya devam edecekti. Hatta ona özendiğimi bile söyleyebilirim. Sanırım söyledim de o akşam…


2 Şubat 2014 Pazar

gönüllü

Kanunen şirketlerin alması gereken eğitimlerden denetimlerden geçiyoruz bu aralar.
Geçen yangın eğitimindeyiz.
Eğitmen bir fotoğraf paylaştı eğitim sırasında,  feci bir orman yangını var ve iki yurdum insanı kol kola girmiş, yangını fotoğraflarına fon yapmış kameraya gülümsüyorlar ve poz veriyorlardı. Kötüydü çok kötüydü. Daha kötüsü bizimkilerden birinin "e napsın hocam, adamın elinden ne gelir?" demesiydi. Fotoğrafa mı bizim elemana mı daha üzüleyim bilemedim, "ne demek ne yapsın? en azından üzülebilir" deyivermişim. Eğitmen ise "medeni insan üzülecek bir durumda üzülebilen insandır" gibisinden bir söz ile konuyu kapattı, yoksa ben akşama kadar konuşurdum.

31 Ocak 2014 Cuma

29 Ocak 2014 Çarşamba

Vedalaştım

Beraberliğimizin onuncu yılıydı. Yıllar ikimizi de yıpratmıştı, beni ondan biraz daha fazla. Daha sürerdi bence en azından birkaç kış daha bedeni bedenimde geçirebilirdik. Ama her güzel şeyin bir sonu vardı ve onunla beraberliğimizin onuncu yıl kutlamaları, harika bir veda töreni oldu.

Yine yollarımız kesişecek biliyorum, kapının önüne koyamayacağım ama an be an çıkacak hayatımdan. 

Ufukta bir nokta haline gelen ağır aksak bir gemi gibi köhne… köhne bir gemi gibi sessizce mazimin bir parçası olacak.

Dumur diyalog #116

Bütün koltuk minderlerini oturduğum koltuğun etrafına yığarak bana yuva yapan Arca, son olarak tepeme de çıkar. Tamam öpüşür koklaşırız, derken inmesi gerekir:
Y: Ay annecim dikkat et tepelerden düşeceksin
A: Küçük bir çocuk olarak koltuktan atlama konusunda uzmanımdır da düşmem merak etme!

28 Ocak 2014 Salı

Ayfer Tunç ile tanışmak için güzel bir kitap : Kapak kızı

Kitap kulübünde Türk kadın yazarlara taktığımız bir dönemdi, Mine Söğüt’ün hikayeleri ile başlamıştık, Leyla Erbil’in Tuhaf bir Kadın kitabını çok sevmiştik. Evet Elif Şafak’tan, Ayşe Kulin’den  başka kadın yazarlarımız da var onları da tanımalıydık.

Ne okul mu? Hayır, karnım ağrıyor :(

Antibiyotik iğneleri fenadır, geçen sene beş tane oldum oradan biliyorum. Bir de küçük bir çocuksan of nasıl acır. Ama bizimki gibi bir yer cücesi ise söz konusu olan gözlerine dolan yaşları akıtmayacağım diye derin nefes alır çünkü sen ona “bak Arca hasta olduğunda okula gitmeyeceğim diye seviniyordun, ama hastalık çok kötü bir şey görüyor musun” diye farkındalığını arttırmaya çalışmışsındır.

26 Ocak 2014 Pazar

Ee nerde kalmıştık?

Bitmeyen düşmeyen inatçi ateşin ebesini öpüyorduk. Daha doğrusu ben öpüyordum. İlker ise babalıktan on beş günlük bir izin talep etti, birleştirelim izinlerimizi bebeyim başbaşa takılalım dedim. Yok beni bile istemiyor!

18 Ocak 2014 Cumartesi

İnadım inat dötüm iki kanat...

---- Dikkat! Ağır küfürümsü cümleler içerir!  Yok efendim terbiyemizi bozdun diyene çok pis küfrederim sonra darılmaca gücenmece yok! -----

.. diyen ateş! Senin de gelmişinin de geçmişinin de sülalenin de ebesini öpeyim e mi?

Şu an kafein komasında olabilirim. Söylediklerimden yazdıklarımdan ve hatta düşünebildiğim kadarıyla düşündüklerimden mesul değilim. Sahi dün gece uyumadım biliyon mu blog? He vallaha... Bir ara nöbeti ilkere devretmeyi planladım ama İlkerin Arca'yı duşa ikna etme çabaları kulağıma gelince bir fırlamışım yataktan, gözümü açamıyorum ama ateş ölçer elimde, şaşı olmuşum rakamları okuyacağım diye.

17 Ocak 2014 Cuma

Benim muhterem bir alem!

Antibiyotik dün bitti, biter bitmez de yeni bir öksürük başladı.
An itibariyle kulağımda öksürük krizi elimde bilgisayar... Halim hal değil ya neyse...
İlker'in hastalığı Arca'nınki bitmeden başlamıştı, zaten bir haftadır uyumuyordum, üç gün daha eklendi. Onunki bitti, yine Arca. Sıra bana gelmesin hiç sırası değil zira...
İşleri eve getirir durumdayım, az önce yazdığım yığınla maili Çinli kardeş bilgisayarını açar açmaz görecek ve muhtemelen ebeme küfredecek. Saat farkı bebeyim idare et bir zahmet!

Bu aralar aynı anda birkaç kitap okumak, deli gibi yazmak, sosyal medyanın altını üstüne getirmek istiyorum, öyle deli bir enerji hasıl oldu bünyeye. Allah hayra çıkarsın. Hemen hiçbirini yapamıyorum tabii.

14 Ocak 2014 Salı

Başbakan olsaydım önce eğitim sistemimizi değiştirirdim

Bir ülkeyi cehalete sürüklemek için önce kadınların eğitimlerini kısıtlayacaksın, böylece toplumun %50'sini (hayır meşhur %50 değil:P) cahil bırakmış olacaksın, sonra da o %50 geri kalan %50'yi yetiştireceği için toplumun tamamı otomatikman geri kalmış olacak.

Nefis bir cahilleştirme modeli, bana bir yerden tanıdık geldi, ama nerden:)

Sonra şu aşağıdaki haberi okudum, baktım baktım... hiç ama hiç tanıdık bir şey göremedim, yaz siz?

13 Ocak 2014 Pazartesi

Grip beni teğet geçer - mi acaba?!


An itibariyle yine bir ateş nöbetinde karşınızdayım sayın seyirciler! Hayır bu defa İlker. Cuma gecesinden beri 38.5'in altına düşmeyen ateşin tek açıklaması muhtereme göre it gribi! Bence h3n2 mi ne herhalde ondan. Bütün belirtiler net. Ama ona sorsan köpek ettiği için farklıymış bu, it gribiymiş, öyle diyor.  Dağ gibi adam (tamam bir everest değil ama bir sipil dağı olabilir pekala) iki gündür kolunu kaldıramadı. Bir yerlerde okumuş ilaç şirketlerinin ilaç satmak için laboratuvar ortamında ürettiği bir virüsmüş, ellerinden öpüyor üreticileri, buradan da belirteyim dedim. 

10 Ocak 2014 Cuma

Ben niye tırsıyorum?

Efendim bundan 3 sene kadar önce bu yavru ciddi bir antibiyotik tedavisinin ardından düşmeyen ateşle başa çıkmaya çalışmış, başaramayınca da doktora tekrar gitmiştik. Dinleme bulgusu yok, öksürük yok, akıntı yok, bir bok yok yani ama bam ciğerinde kist. Kandaki enfeksiyon tavan.

Teşhis bile konamıyordu. Efendim parazit mi doğuştan mı, yoksa Allah muhafaza…

9 Ocak 2014 Perşembe

iyi bir anne değilim, sadece çabalıyorum.

31 Aralık’ta Arca’ların okulu yarım gündü, eh bizimki 11:00’de okula gittiği için göndermemeye karar verdik. Sabah saatlerinde evin kapısı çalındı, karşı komşu. Dört yetişkin bir oğlanı okula gitmeye ikna etmeye çalışıyorlar, destek istiyorlar. Tuna, Arca’dan iki yaş küçük ve o an onu ikna edebilecek tek şey “hmm evet Arca da okula gidiyor bak hadi bakalım giyin hemen” cümlesi. Babası da aynen bunu talep ediyor bizden. Düşünmeden talep edilen cümleyi sarf ettim. Arca yanımda, sesini çıkarmadı, el salladı içeri girdi. 

Pörtleyen göbeğime evrenden mesaj geldi! #bugunbasliyorum

Yılbaşı sofrasında ipin ucunu kaçırınca gerisini koyverdim gitti. Küçük çapta pörtleyen göbeğime bakıyordum ki, bu aşağıdaki paket geldi.



Tam da hah “artık biraz dikkat edelim yediklerimize bu ne böyle? Vol.47147913473” sinyal vermeye başlamışken. Tamam budur. 

Bugün yine yeni yeniden başlıyorum.

Yok yav diyet bize ters. Yediklerimize dikkat edeceğiz, her sabah susamlı İzmir gevreği kemireceğimize, biraz da Nesfit tam buğday ve pirinç gevreği tüketeceğiz. Yemeklerimizin yanına salatayı eksik etmeyecek, her gün mutlaka meyve yiyeceğiz. Ha unutmadan bir de yeniden yogaya başlayacağız. Biz derken ben yani, ama ben de katılırım dersen, buyur bacım dükkan senin!

https://nestle-fitness.com/tr/bugunbasliyorum/ 

Buradan girip bir güzel fotoğrafını mesajını yazıyorsun sonra da reklam yüzü olma şansı yakalıyorsun. Tabii benim kadar şansın olur mu bilmem:PHadi eyvallah ben yogaya kaçar! Gülmeyin yav! Bu defa kesin başlıyorum, çok pis gaza geldim:)


8 Ocak 2014 Çarşamba

Anket! Günün çorbasının rengini seçiyoruz.

Çok ama çok sadık bir okuyucumdan :) turuncunun kendisini rahatsız ettiğine dair bir duyum aldım. Yo aslında direkt arayıp bu ne?! dedi, şu an burada açıklayamayacağım sebeplerden dolayı haklıydı. Ben de hadi yaptım oldu olmasın, gözü gönlü ne görmek ister okuyucunun diye anket yapmaya karar verdim. 

Cevaplamadan geçmeyin vallahi kaldırmam bu postu daha da yazı filan yazmam! bıkarsınız banner görmekten yeminle! Hadi bakiyim fuşya mı, gri mi, mor mu, sarı mı? blog geneline de seçilen renk hakim olacak belirteyim.


FUŞYA

GRİ


MOR


SARI


Daha

Hakan Günday'ın okuduğum ilk kitabı son kitabı yani "daha".

Oldukça gerçek dışı bir hikaye oldukça gerçekçi anlatılıyor hem de bizzat kahramanın kendisi tarafından. Fena halde dağıtan bölümler var özellikle çocuk tecavüzü. Etkilenmemek mümkün değil. Ama açık konuşmak gerekirse beni en etkileyen kısım dünyanın en güzel kızı kısmıydı. 

7 Ocak 2014 Salı

Tamamlanmak

“Dost nedir?” desen, hiç düşünmeden “yıllar sonra görüştüğünde bile yıkıla yıkıla gülmeyi başardığım insanlar” derim. Çok şükür ki elimde hatırı sayılır sayıda var :) Üç tanesiyle yılbaşından önceki hafta görüştük, Tuba te Hong Kong’lardan gelmiş kaçırır mıyım! Gülayşe ve Elvan derhal dahil oldular ve Midpoint’teki o masa bir anda on beş sene önceki yurt odamıza döndü. Etraf masalardan kulak kabartanlar, kahkahalarımıza cıkcıklayanlar, “susmayacak bunlar, yar bana biraz huzur” deyip başka masalara kaçanlar oldu mu bilmiyorum. Ben dostlarımla kahkahanın dibine vurmaktaydım. Bir de ateş, öksürük, hastalık… bıyyy çekilecek bok değildim de çektiler sağ olsunlar. İçmeden sarhoş kafası ettiler beni yeminle! Akşamın ilerleyen saatlerinde Arca’nın videolarını açıp dalgamızı geçtik, (çocuk istismarında son nokta, kadın muhabbetlerine meze oldu garibim) en son ayrılırken botokstan bahsetmekteydik, mevzu öyle derindi ki bitemedi kaldı öyle…

6 Ocak 2014 Pazartesi

Dumur diyalog #115

A: Annem artık yılbaşı ağacını kaldıralım
Y: Niye oğlum ya ne güzel ışıl ışıl kalsın biraz daha?
A: Yılbaşı geçti artık hediye gelmez nasıl olsa kaldıralım gitsin!

4 Ocak 2014 Cumartesi

Pinterest’i nasıl bilirsiniz?

Ya da bilir misiniz? diye sormak lazım belki de.

Ya da bilmeyen kaldı mı diye… Ben bilmeyenler için anlatacağım. Çünkü deyim yerindeyse faydalı bir icat. Ama sadece doğru kullandığınızda. Pinterest bence diğer tüm sosyal paylaşım mecralarından daha fazla zaman hırsızlığı yapan ucu bucağı belirsiz dipsiz bir kuyu. Her gün bakmaya kalksan saatlerini yer şerefsizim. Çünkü görseller nefis, fikirler yaratıcı, bak bak bak bak doyamadım türünde…

3 Ocak 2014 Cuma

"Arca oğlum, senin annen bir salaktı!" Vol.19

Hatta baban da…
Yazacağım unutuyorum. Ter testi konusu.

Yurt dışındaydım, İlker Arca’yı bitmek bilmeyen öksürük şikayeti ile doktora götürmüş. Bunca zamandır devam eden öksürük ya akciğer enfeksiyonu ya da sinüzittir denmiş, sinüs grafisi çekilmiş, sonuç? Tabii ki sinüzit. Samimi söylüyorum, akciğer enfeksiyonu daha çok üzerdi beni. Ama asıl üzüldüğüm kendi mallığım. Zira bende annelik kumaşı yok farkındayım. Bir anne çocuğunun sürekli öksürmesini nasıl sorgulamaz. Ne var bunu altında yeni bir hastalıktan görmezden gelerek mi kurtulacağımızı sanıyorum? Ne yani? Bilmiyorum. Tek bildiğim İlker’de benden daha fazla annelik içgüdüsü var. Allahtan…

Aile Çay bahçesi

Muhteşem bir çocuktan sonra “ay biz bu işi iyi yapıyoruz bir tane daha yapalım” diyerekten ortaya çıkan bir hayal kırıklığıyım ben. Yok lan o kadar değil tabii ama ben öyle olduğumu düşünürdüm. Ablam prenses, hanım hanımcık bir kız çocuğuydu, benim gibi peruk kafalı bir cadı beklentileri pek karşılamamıştır kanımca.


Babababak illa taklit edeceğim kızın oturuşunu, duruşunu... ama tabii serde asalet olmayınca benim gibi bir şebek çıkıyor ortaya.

2 Ocak 2014 Perşembe

Okumak güzeldir.

Hani hobilerini sorarlar ve başlarsın “sinemaya gitmek, kitap okumak …” DITTTTTTTT

Hayır yavrum evladım okumak bir hobi değildir bir yaşam biçimidir. 

2013'ü gömdük... Yaşasın 2014!

Arca takriben sekiz defa hasta oldu. Son olarak portföyüne sinüzitin de eklenmesiyle "bitti artık" diyenlere nanik yaptı. Ancak bütün yazı hiç hasta olmadan geçirmesi, "bu çocuğa bakamıyoruz anneannesi ve babaannesi daha iyi bakıyor" düşüncesinin belleklerde yer edinmesini sağladı.

Yeliz zatülcenp olarak on gün yattı ve bir üç gün de anjin olarak yattı. Uzmanlar yelizin artık yaşlandığında hemfikir.

28 Aralık 2013 Cumartesi

Yılın son günleri

Yılın bu zamanlarını çok seviyorum. Her ne kadar an itibariyle hastalıktan kafamı kaldıramasam da seviyorum. O kadar kötüydüm ki, yılbaşına kadar bütün yıllık izinlerimi aldım. Biliyorum, eşek gibi maillerime bakacağım, beş yüz tane filan telefon gelecek ama yok hasta hasta işe gitmeyi denedim olmuyor, hastanelik olacağıma varsın tatilde biraz çalışayım, napalım.
Dediğim gibi yılın bu zamanlarını seviyorum. Yılbaşı ağacının yanıp sönen ışıkları simli süsleri… romantizm değil lan, insanın içini sevinçle dolduruyor. Bilmeyenler için söyleyeyim, dinimizde çam ağacı süslemek olmayabilir ama kültürümüzde var. 21 Aralık Türkler için günlerin tekrar uzamaya başladığı gün yani güneşin dünyayı tekrardan ısıtmaya başlamasının bir kutlamasıymış. Türkler, akçamları süsler, çaputlar bağlar, tanrılarına hediyeler koyarlamış. Sonra Hristiyanlara geçmiş Türkler üzerinden. Yani gavur icadı filan değil. Dolayısıyla batı özentisi olmuyoruz, sadece yeni bir yılın gelişini kutluyoruz.

26 Aralık 2013 Perşembe

Ateş öksürük istifra istifa noel baba aaaa

Bu defa ben!
Gözümü açamıyorum yeminle pert oldum! Ama son nefesimi vermeden iki satır yazacağım.
Ne lan bu memleketin hali? Kokuşmuşluğun kokusuna tıkalı burnum bile direnemiyor.

24 Aralık 2013 Salı

Dumur diyalog #114

A: Anneannemi çok seviyorum
Y: Anneanneler çok sevilir.
A: Hayır ondan değil. Hep istediklerimi yapıyor.
Y: Ne yapıyor mesela?

23 Aralık 2013 Pazartesi

"Arca oğlum senin annen bir salaktı!" Vol.18

Eveeett nerede kalmıştık?

Yavrucuğum senin bu anan son bir senedir salaklıklarını yazmıyorsa, bittiğinden değil evladım, satır aralarında oku bulursun, başlık atmamış demek ki... 

Ah evladım, senin bu anan seni ter testine götürmeden önce bir güzel laboratuarı aramıştı da ne yapılmasını gerektiğini öğrenmişti ya... Hani önceden banyo yapılacaktı, bol su içirilecekti, sağlam bir kahvaltı ettirilecekti sana, hatırladın mı? Hah her bir şeyleri öğrendi. Anneannen pek güzel yıkar seni bir de gözeneklerini bir güzel açar diye önceki gece oraya sepetlenmiştin. Hatırlamıyor olamazsın hani o gecenin bir vakti mantının üzerine sucuk ekmek pişirttiğin akşam. 

20 Aralık 2013 Cuma

#beyazyakalı : yazarı bilinmiyor ama çok komik yav:)

Esnaf lokantasına giden harbi adamsın

Köfteyi pul bibere en çok banansın

Plazada real genius, sokakta yamansın

Zekanla bizi yak #beyazyakalı

Bodrum apaçi doldu, Olimpos bitti

Senden duyan yüzbinler hep Kaş'a gitti

Bozcaada on yıl önce pek yiğitti

Tatil trendlerini yaz #beyazyakalı

Eyçar, faynens, edmin köpeğin olsun

Yıl sonu cebin bonusla dolsun

İnternal meetinglerde sen bir idolsün

Bunu dayına anlat #beyazyakalı

Sünnet çocuğu gibi kol düğmelerin

İşi gücü bırakıp Kaş'a gitmelerin

Staj için gelen yeni yetmelerin

Beynini business planla ye #beyazyakali

Kahve bağımlılığıyla övüneceksin

Kimsenin bilmediği balığı sen bileceksin

Ölürsen Alaçatı'ya gömüleceksin

Toplantı schedule et #beyazyakali

Bebek, Arnavutköy, Mangerie, Lucca

Erkek AcetoBalsamico'cu kızlarsa Pucca

Cabarnet Savignon'a yeter mi cukka

Hesabını bilmedin #beyazyakalı

Limonata 13 lira, adres House Kafe

Şarap dev kadehte, önce kokla sonra şerefe 

Kız olursa Ada, erkekse Efe

Fena klişesin #beyazyakalı

Aaa o mekanın fajitası çok güzel

Baban o paraya depo fuller (dizel)

Herkes sana vurgun, herkes seni süzer

Hortumla dövülesi #beyazyakalı

Arkadaş arasında mekan översin

Sonra mekana gider garson döversin

Dev salatayı nar ekşili seversin

Ciddi bir problemsin #beyazyakalı

Hendıl edersin İngilizcen çoktur

Skecyul işinde üstüne yoktur

Maaşın yarısını fitness'e kaptır

Ömrünü forvırdla #beyazyakal ı

GYM'ler, SPA'lar salaklığına minettar

Stajyere gider yap, vendor'a atar

Bizde maaşlar 29'unda yatar

Kölenin dibisin #beyazyakalı

Kadınsan dev çanta, erkekte pabuç parlak

Günün yarısı goygoy, yarısı laklak

Bir akşam hep birlikte fasıl mı yapsak?

Nereye kadar #beyazyakalı

One shot espresso, latte, moccha

Kızlar kurşun kalemi yapıyor toka

Sözde büyük alemcisin meze, rakı, roka

Dengen izanın yok #beyazyakalı

Business, smart casual, free friday

Giysiye harcadığını duysa dövecek peder

Raporu görünce yönetim ne der

Küçük dünyada kaldın #beyazyakalı

Makarnaya vermişsin 23,5 lira

Maaşın yarısı kredi kartı, yarısı kira

Mojito çıktı çıkalı içmez artık bira

Ömrün geçti triple #beyazyakal ı

Karaköy'de yeni bir mekan açılmış

Menüsünde ahtapot taşşağı varmış

Makarnalarını Şiliden ısımarlarlarmış

Hayatın antin kuntin #beyazyakalı

Sen de bi gün yapacaksın kendi işini,

Senelerdir kuruyorsun bunun hayalini,

Sermayen olsa affetmezsin tabi

Yoksulluğunu seveyim #beyazyakalı

Mailler birikmiş deyu ağlarım

Haftasonu trekking scuba bağlarım

Junior eleman görsem döver çağlarım

Naçar yakam beyazdır dostlar

Tatilden sonra ada överim

Pazartes'leri benden bekleme verim

Müdüre head, toplantıya meeting derim

Naçar yakam beyazdır dostlar

18 Aralık 2013 Çarşamba

Kim lan büyücü?

Şu sol taraftaki Goodreads şeysini ihmal etmiş değilim. Hatırı sayılır bir süredir “Büyücü” isimli kitabı okuyordum. (Yazar: John Fowles Ayrıntı yayınları) 670 sayfa yav!
Aslında her şeyi ama her şeyi anlatmak istiyorum ama okumayanlar için çok büyük pislik olur, insan olup susacağım. Ama okuyun yani, korkmadan…
Şu kadarını söyleyeceğim, yazar ilk ağızdan yazmış ve ben okurken kendimi bu kişi ile özdeşleştirdim. Ki o salak herifle hiçbir ortak yönüm yok, yazarın başarısı diyelim, saygıda kusur etmeyelim. Dolayısı ile başına gelenler benim başıma gelmiş gibi sürekli bir beyin jimnastiği içine girerek çözmeye çalıştım. Sürmenaj olacaktım şerefsizim.
Kitabın bitmesini hem istiyorum, insanım merak ediyorum sonuçta hem de istemiyorum, zira bu çapta bir beyin mıncıklamasını tedarik edecek başka bir kitap bulabilir miyim, bilmiyorum. Öyle deli manyak bir hal içerisindeyken…
Allahıma şükürler olsun ki, edebiyatta aradığımı gündemde buldum.

17 Aralık 2013 Salı

Bratislava

Bir şeyin olacağı varsa oluyor. Nitekim onca aksiliğe ve aceleye rağmen Bratislava’ya sorunsuz gittim, inanılır gibi değildi. Vize çıkmasını bir kenara bırak, uçuşlarımı son anda değiştirmem, aktarma havalimanının Atatürk değil de Sabiha Gökçen olması bile işlerin tıkırında gitmesine yetti. Tüm evren ve ilahi güçlerin tamamı güçlerini birleştirmişti, o eğitim o insanlara verilecekti.

15 Aralık 2013 Pazar

Dumur diyalog #113

A: aa annem bişey oldu ağaca
Y: noldu
A: yanıp sönüyor ışıklar
Y: evet ayarını değiştirdim

9 Aralık 2013 Pazartesi

Bizi biz yapan seçimlerimiz

Der özlü sözün dibine vururum.
Ama yok hayır, ben böyle kısa cümlelerle vurabilseydim, twitter fenomeni olurdum. Blog dediğin kısa olmuyor bacım bir gevezelik bir sohbet ohooo…

6 Aralık 2013 Cuma

Vize

Tarih yazmak üzereyim.
Eğer 3 gün içinde vize çıkarsa tarih yazacağım, sonra da ekmekte soğan çorbamı yudumlarken Bratislava’dan bir post girerim artık, eşek değilim ya:P

5 Aralık 2013 Perşembe

Çocuklar hayatı hafifletiyor

Pazar günü, miskinlik diz boyu. Al şu çocuğu bir etkinliğe götür bir faaliyet bir sanatsal aktivite değil mi ya? Yok! Yaymış oturuyoruz. İlker bir kanepeye uzanmış, elinde ipad, ben karşısındakine konumlanmışım, elimde ne var hatırlamıyorum vallaha, kitap da olabilir, telefon da. Ama salep olmadığı kesin. Zira az önce balkona çıkıp da içmiştim.

3 Aralık 2013 Salı

Hafıza kartları ve Matematiğin büyüsü

Arca artık hezimete uğratmanın ne anlama geldiğini biliyor. Sık sık ana babasının ve hatta bu oyun kartlarını kendisine hediye eden Nadire teyzesinin üzerinde tecrübe ediyor. Hangimiz daha az hezimete uğradığımızın çetelesini tutuyoruz. Yani Arca ve diğerleri şeklinde bir rekabet söz konusu.

Nietzsche ağladığında : AMOR FATİ

“Bir kitap okudum hayatım değişti” klişesiyle bir girizgâh yapmak pek yerinde bir tercih olmayacak. Zira “Nietzsche ağladığında” daha çok kendimle ilgili sorgulamalarımın saygı duyulacak bir dehayla kurgulanmış bir eserin satır aralarında vücut bulmuş haliydi.

2 Aralık 2013 Pazartesi

Ondan bundan şundan…

Kalmış 4. İzleyici sayısının 499 olmasına diyorum, 4 kişi kalmış. Sonra bırakacağım bu blog işini, 500’ü beklemeyeceğim…
Dermişim puhahah! Yok lan bırakır mıyım? Ne güzel yazıp okuyup eğleniyoruz.
Gerçi bir değişiklik, banner’da bir farklılık ne bileyim bir şeyler dürtüyor beni ama ne bilmiyorum.
499 numero da gelsin, geleneksel öpücüğümü vericem.